Ana Sayfa Deprem Birlikte inşa edeceğimiz kentler - Deniz Antmen

Birlikte inşa edeceğimiz kentler – Deniz Antmen

Depremden ancak 22 gün sonra yüzünü görebildiğimiz devletin kamp alanlarını tahliye etme çabası, esasen, kurduğumuz ve nicelerini kuracağımız alternatif yaşama engel olma çabasıdır. Cumhurbaşkanının “birkaç gün” diye adlandırıverdiği en kritik zaman olan ilk iki günde, çadır saklamaktan üçüncü günde enkaz alanlarına yerleştirilen hafriyat kamyonlarına kadar bütün silahlarını kullanan devlet insanların bir araya gelip örgütledikleri yaşam alanları karşısında adeta tutuşmuş ve bildiği tek yöntem olan baskı aracılığıyla bu alanları yok etmeyi öncelikli hedefi hâline getirmiştir. Hep birlikte kendi imkânlarımızla ördüğümüz yaşam alanlarının devlet nezdinde bu kadar korkutucu olmasının en önemli sebebi, hak ettiğimiz şekilde yaşayabileceğimiz kentlere dair taşıdığı potansiyeldir.

Devletin lüzumsuz gördüğü seferberlik hâlini, halk olarak, depremden haberdar olduğumuz ilk dakikadan itibaren yollara düşerek, sosyal medya aracılığıyla haberleşip günlerce enkaz altında, dondurucu soğukta çıkarılmayı bekleyen insanlara ve diğer tüm canlılara mümkün olduğunca ulaşmaya çalışarak ilan ettik. Bu süreçte, yurtdışından gelen ekiplerin sahip oldukları teknolojik imkânlara rağmen, işlevselliğini tamamen yitirmiş AFAD’ın altında canlı olduğunu bile bile terk ettiği enkazlarda çalışan maden işçileriyle, deprem bölgesindeki neredeyse tüm binaların ucuz malzeme nedeniyle harabeye dönüştüğünü anlatan inşaat işçileriyle, deprem bölgesinde yaşayan insanlarla ve diğer tüm gönüllülerle yaşadığımız duygudaşlığı, dayanışmayı ve çözüm üretme kanallarını birlikte inşa etmemiz en büyük gücümüz oldu. Aynı öznelerin bin bir emekle kurduğu yaşam alanlarındaki çadır kentler, bu kentlerde çocuklara ve kadınlara ait alanların oluşturulması, psikososyal destekten medikal müdahaleye, hukuki bilgilendirmeden köylerde kaderine terk edilmiş hayvanlar için yem bulmaya kadar uzanan dayanışma ağı, eğitimin, sağlığın, güvenceli çalışmanın ve kalan tüm toplumsal alanların, kuracağımız kentlerin emareleri oldu.

Parkların ve diğer tüm sosyalleşme alanlarının AVM’ler tarafından işgal edildiği, halkın buluşmasına olanak sağlayacak meydanları olmayan, gözü milyonlarca yoksul çocuğu görmeden dört bir yanda bitmiş özel eğitim kurumları, yalnızca zenginlerin iyileşebildiği özel hastaneler, devletin ve sermayedarların ortak sahipliği ve geriye kalan alanlarda plansız, güvenliksiz, denetimsiz şekilde inşa edilmiş beton yığınlarıyla dolu sözde kentlerde en temel hakkımız olan hayatta kalma hakkımıza dahi erişimimiz olmadığı gerçeğiyle hep birlikte yüzleştik. Devlet tarafından hiçbir şekilde takdir almadan ve kurduğumuz dayanışmanın en sahici özneleri olmalarına rağmen, ellerinden daha fazlası gelemediği için mahcup hissederek tekrar her türlü hak gaspıyla boğuştukları madenlere dönen maden işçileri, deprem bölgelerinde gönüllü oldukları için işinden çıkarılan işçiler ve hasar almış binalarda canları hiçe sayılarak çalıştırılan işçiler için mümkün olan adaletli dünyaya varolanı yıkmadan kavuşamayacağımızı hatırladık. 20 yıldır adım adım kapımıza gelen koca enkazın altından çıkabilmenin tek yolunun el ele vermek olduğunu bir kez daha gördük. Devletin gözünde hiçbir değerimizin olmadığıyla yüzleşmek ortaklaştığımız devasa öfkenin vesilesi oldu. Direncimizi ayakta tutan bu öfke sayesinde yaşadığımız tarifsiz kayba rağmen kurabildiğimiz birliktelik, var ettiğimiz hayat ve yaşadığımız hayatın asıl özneleri hâline gelebileceğimizi deneyimlemek, devletin savuşturduğu tehditleri ve baskıları yalnızca cesaretimizi artırabilecek işlevsiz bir saldırganlığa dönüştürdü.

Hak ettiğimiz kentleri kurmamızı sağlayacak olan da yaşadığımız duygudaşlık ile sürdürdüğümüz mücadelemiz olacaktır. Aynı dinamikler, ezilen, görmezden gelinen, sömürülen bütün halkların, hayatın asıl sahipleri olduğu dünyayı da kurmamızı sağalacaktır.

Edit: Cüneyt Bender

İlgili İçerikler

Son Eklenenler