spot_img
spot_img
Ana SayfaGüncelAlınmayan işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri: Yaşamak için örgütleneceğiz! - Neslihan Acar

Alınmayan işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri: Yaşamak için örgütleneceğiz! – Neslihan Acar

“(…) Hastane yetkilileri bizden daha yüksekler, daha üstünler; belki onlar kazanırlar. Ne karar çıkarsa saygı duyacağız, elden ne gelir ki! Biliyorum arkamdan iki gün ağlayıp üçüncü gün unutacaksınız. Hayatınıza hiçbir şey olmamış gibi devam edeceksiniz. Benden önce her sene ölen bin beş yüz işçi gibi. Soma’da ölen 301 maden işçisi gibi. Şimdi diyorum ki, iş buldum, ekmek buldum diye sevinirken güvenlik önlemlerinin alınmamasından, gerekli eğitimin verilmemesinden, altyapı eksikliğinden canımdan oldum. Yaşamak istiyorsanız, sevdiklerinizle mutlu bir yaşam sürmek, evlenmek, çocuk sahibi olmak istiyorsanız; var olan şartların, eğitimlerin tamamlanmasını isteyin. Çalışma Bakanlığı başta olmak üzere, tüm sorumluların yasalarca cezalandırılması en büyük dileğimdir. Ceza alsınlar ki tekrar aynı hatalar yaşanmasın. Güle güle…”

Ölmeden önce, hastanede çalışan işçi arkadaşlarına bu mektubu yazan Zafer Açıkgözoğlu’nun anısına…

Zafer Açıkgözoğlu’nun davasında müdürlüğünü Cafer Erdoğan’ın yaptığı Doğuş Sosyal Hizmetler firmasının ‘taksirle ölüme sebep olmaktan’ cezalandırıldığı duyuruldu. Müdürün “pişman olması” gerekçe gösterilerek 2 yıl hapis cezası verildi, o da 12 bin 100 lira para cezasına çevrildi. Mecidiyeköy Torunlar Center’da aşırı doldurmadan dolayı asansör çöktü, 10 işçi gökdelenden aşağıya asansörle birlikte düşerek katledildi. Esas sorumlular yargılanmadı, patron vekili olan işçi sağlığı ve güvenliği uzmanları , asansörü satanlar ve teknik elemanların yargılandığı dava da aldıkları ceza 8 yıl 4 ay hapis cezası. Yani dava sonucunda 10 işçiyi katletmenin bedeli 60 bin lira oldu. 2008 yılında Davutpaşa’da ruhsatsız olarak havai fişek ve maytap üretimi yapan iş yerindeki patlamada 21 işçi katledildi. Dava sonucunda 21 kişinin yaşamını yitirdiği, 115 kişinin de yaralandığı maytap atölyesi patlamasına ilişkin Yargıtay’ın bozma kararının ardından 4 sanık yönünden yeniden görülen davada karar açıklandı. 2 sanık “İhmal suretiyle görevi kötüye kullanma” suçundan 10’ar ay hapis, 2 sanık ise “Görevi kötüye kullanma” suçundan 1 yıl 8’er ay hapis cezasına çarptırıldı. Verilen cezalar ertelendi. 13 Mayıs 2014’te Soma Kömür İşletmeleri ocağında yaşanan göçükte 301 madenci iş cinayetinde katledildi. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan kamuoyu basıncı ile önce olası kasttan yargılandı. Önce mahkeme heyeti değişti, ardından yargılama olası kasttan bilinçli taksir suçlamasına çevrildi. Böylelikle de sanıkların daha düşük ceza alınması sağlandı. Dava sonucunda da katledilen her bir madenci için 8 gün ceza yatacakları ucube bir karar alındı.14 Ekim 2022 Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK) Amasra Müesessesi’nde 2017 ve 2019’da Sayıştay raporlarında iki kez grizu patlamasına karşı uyarmasına ve 10 gün önce denetlenmesine ve işçilerin uyarılarına rağmen alınmayan önlemler yüzünden 42 madenci iş cinayetinde katledildi. 8 tutuklu olası kasttan yargılanması gerekirken bilinçli taksirden yargılanıyor. TTK ve Enerji Bakanlığı’ndan yargılanan henüz yok!

Ağır çalışma koşulları, uzun süreler çalışma, mobbing ve taciz altında, şiddetle çalışan işçiler iş yerlerinde iş cinayetinde hayatını kaybetmekte, intihar etmekte yine milyonlarca işçi meslek hastalığına yakalanmakta ve hayatını kaybetmektedir. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından beri ‘’en az’’ 30 binin üzerinde işçi iş cinayetinde hayatını kaybetti. Yine ISİG Meclisi verilerine göre her yıl 20 bin üzerinde işçi meslek hastalıklarından hayatını kaybetmektedir.

Okuduğumuz ve bizzat şahit olduğumuz iş kazalarının ve iş cinayetlerinin %90’ının önlenebilir nedenlerden yaşandığını görüyoruz. İşçileri hayatta tutabilecek çok ufak, basit önlemlerin dahi patronlar tarafından alınmamasının başlıca nedenleri maliyet, yasaların ve devletin perdelemeye dahi gerek duymadığı sermaye yanlısı tutumu ve elbette yaratılan örgütsüzlük. İşçi güvenliği maliyet olarak hesaplanır, bu da Zafer Açıkgözoğlu’nda yaşadığımız gibi maliyeti sadece 12 bin lira ya da Torunlar İnşaat’ta ki gibi 46 bin liradır. İşçiyi öldürmek önlemini almaktan daha ucuzdur.

Dünya ve Türkiye‘de iş cinayetlerinin , toplu işçi katliamlarının milyonlarca örneğini bulmak ve yine binlerce sayfa sermaye yanlısı, katliamı teşvik eden devlet politikalarını yazmak mümkün. “Hastane yetkilileri bizden daha yüksekler, daha üstünler; belki onlar kazanırlar” Zafer bu cümleleri tesadüfen kurmuyor. 1980 sonrası süreçte Türkiye‘nin neoliberal dönüşümü ile birlikte, -özellikle 2000’lerden sonra AKP hükümeti ile hız kazandı bu dönüşüm- işçi sınıfının her alanda kaybettiği ve patronların kazandığı bir dünyaya tesadüfen geçilmedi. Yoksullaştırma, mülksüzleştirme, esnekleştirme, üretimin parçalanması ve risklerin alt taşeron şirketlere devredilmesi ile yeni bir emek rejimi örgütlendi. Sendikaların dönüşümü ve teslim alınması ile birlikte işçilerin mücadele hafızaları daraltıldı. Ekonomik kazanımlar dışında sınıfın herhangi bir somut sorunuyla ilgilenmeyen –ki onunla da ne kadar ilgilendikleri meçhul- politik mücadele kabiliyetini yitirmiş, sosyal diyalogcu, işçi-işveren arası uzlaştırmacı bir tarza bürünmüştür. Açlık sınırının altında, asgari ücretin bir tık üzerinde ücret ile bolca kredilenerek, meslek hastalıklardan kırılan işçi sınıfının yaşadığı bu vahşi koşullarda rıza devşirme aracına dönüşen sendikalar, işçiler ve sermaye arasındaki tek sorunu ücret kavgasına dönüştüren birer işveren örgütleri haline getirildi. Sermaye ve devlet sendikaları yeni emek rejimine göre örgütlerken, sendikalı olan işyerlerinde de örgütsüzlük zorlanmadan, kendi kendine yaratılmış oldu. Çalışma yaşamı üzerinde söz hakkı olmayan, yaşanan dönüşüme ve yıkıma itiraz etmeyen, sistematik olarak kimliksizleştirilen işçi sınıfı kendisini ‘ temsil eden” tüm mekanizmalardan da (sendikası, partisi, odası vb) kovuldu ve işçilerin tüm kazanılmış hakları işçi sınıfını temsil ettiğini söyleyen bir avuç bürokrat tarafından sermayeye teslim edilmiş oldu. Şu an tüm hakları tırpanlanmış, örgütlenme hakkı elinden alınmış ve olabildiğine yoksullaştırılmış ve canı pahasına çalışan bir sınıf gerçeği ile karşı karşıyayız. Her yıl Türkiye’de en az üç Soma katliamı yaşanmakta, yine on binlerce işçi meslek hastalıklarından hayatını kaybetmekte. Bu rakamların içerisinde kayıt dışı çalışan göçmen işçilerin sayısına nadir ulaşılabilmekte ve yine kayıtsız çalıştırılan çocuk işçilerin verileri tam olarak bilinememektedir. 2000’ler sonrası sermayenin dizginsiz sömürüsü ve küresel şirketlerin çöplüğü haline getirilen Türkiye’de daha da vahşileşen çalışma yaşamının bize dayattığı; daha fazla meslek hastalığı, daha fazla iş cinayetidir.

Mevcut durumda sendikalar ve meslek örgütleri, ne yaşanan işçi cinayetlerini durduracak ne de iş cinayetlerine karşı yetersiz kalan yasalara dair mücadele yürütüp hak kopartarak devletin çalışma alanlarına dair denetim mekanizmasını işletmeye zorlayacak durumdadır. Ancak işçi sağlığı ve güvenliği devlete ve sarı sendikalara bırakılmayacak kadar hayati bir mücadeledir.

Yaşanan işçi katliamlarının sadece farkındalık ile durdurulamayacağını biliyoruz. İş cinayetlerinin ve meslek hastalığına bağlı kitlesel işçi ölümlerinin önümüze koyduğu görev; işçi sınıfının bir bütün olarak yaşam hakkına sahip çıktığı fiili, meşru, militan mücadele ve birliği örgütlemekten geçiyor. İşçi sağlığı ve güvenliği mücadelesi verenlerin bildiği en net şey; iş cinayetlerinin önüne geçmenin tek yolunun işçilerin birliği ve mücadelesinden geçtiğidir. İşyerlerinde, iş cinayetine uzanan sürecin cinayete evrilmeden önce iş organizasyonunda işçilerin söz ve karar yetkisinin olacağı, yani işçilerin çalışma alanına müdahalesinin mümkün olacağı, işçi sınıfının ücret dahil tüm yaşamsal talepleri ile birlikte işçi sağlığı ve güvenliği mücadelesini bir güç olarak ele alması işçi katliamlarının önünü kesecek tek yoldur. Bugün işçi sağlığı ve güvenliği mücadelesi İSİG Meclisi ve bir avuç sendikanın canhıraş savunduğu ve işyerlerinde öncelikli taleplerden biri olarak örgütlediği konuların başında gelmektedir. Bugün ISİG önlemlerinin alınması ve örgütlemesi sendikaların, emek örgütlerinin ve işçi sınıfının en acil gündemlerinden biri olarak olarak orta yerde durmaktadır.

Pandemide işçiler ölme pahasına iş yerlerine kapatılırken, iş cinayetleri katlanarak artarken, işçi ve halk sağlığı ile şirketler dilediği gibi oynarken sadece yasalara bakmayacağız. Yıllardır işçi sınıfının direnişlerde de dediği gibi ‘’Yaşamak istiyoruz’’ çığlığını büyütecek, insan onuruna yakışır yaşama koşulları için bir adım daha öne çıkarak fiili meşru mücadele ile yaşam haklarımıza sahip çıkağız. Yaşamak için örgütleneceğiz!

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler