Pola Posen, Jimena Vergara ve James Dennis Hoff
Çeviri: Bala Ulaş Ersay
Bu hafta çeşitli Amazon depolarında güvencesiz çalışan işçiler tarafından düzenlenen Noel grevi, son yıllardaki en önemli işçi eylemlerinden biri oldu. Birlik, öz-örgütlenme ve sınıf bağımsızlığı uzun vadede büyük önem taşıyor.
“Uykusundan uyanmış aslanlar gibi ayağa kalk / Zapt edilemez bir kalabalık topla meydanlara / Savur toprağa zincirlerini / Üzerine uykudayken düşen çiy gibi / Sen kalabalıksın, onlar ise bir avuç insan.”
Ülke genelindeki çeşitli dağıtım merkezlerinde çalışan Amazon sürücüleri ve depo çalışanları 19 Aralık Perşembe günü, düşük ücretleri, berbat çalışma koşullarını ve şirket devinin 2022’den bu yana yerel Amazon sendikaları kuran 10.000’den fazla işçiyi tanımayı ya da onlarla müzakere etmeyi reddetmesini protesto etmek için bayram telaşının ortasında iş bırakmaya başladı.
New York’ta iki depo, şirketi pazarlık masasına oturmaya zorlamak için International Brotherhood of Teamsters (IBT) öncülüğünde greve katıldı.
Perşembe sabahı erken saatlerde, Amazon’un Maspeth, Queens’teki DBK4 deposunda çalışan yüzlerce sürücü sokaklara dökülerek iş arkadaşlarına, UPS sürücüleri ve diğer işçi sınıfı müttefiklerine katılarak coşkulu bir grev hattı oluşturdu. Ancak greve katılanlara kısa sürede polis müdahale etti. Sermayenin sadık hizmetkarları gibi davranan polisler, Amazon teslimat araçlarının serbestçe kar sağlamaya devam etmesi amacıyla şiddet uyguladı ve tutuklamalar yaptı.
Cuma gecesi, ABD’deki ilk Amazon sendikası olan Amazon İşçi Sendikası’nın (ALU) üyesi olan onlarca depo çalışanı daha, Staten Island’daki JFK8 İade Merkezi’ndeki işlerini bırakarak greve katıldı. Depo çalışanları, vardiyalarını gece yarısında bırakarak sezonun ilk büyük kar fırtınasının ortasında müttefikleriyle birlikte bir grev hattı oluşturdu.
Bu grev, JFK8 çalışanlarının 2021 yılında bağımsız sendikalarını kurmalarından bu yana ALU tarafından gerçekleştirilen en önemli işçi eylemi. Amazon’a karşı kazanılan ilk zafer tüm dünyada yankı uyandırmıştı ve bu grevler o dönemde verilen mücadelenin ruhunun devam ettiğini gösteriyor. Birçoğu ülkenin en çok sömürülen ve ezilen kesimlerinden olan, aralarında beyaz olmayanların ve genellikle yoksulluk sınırında yaşayan göçmenlerin de bulunduğu bu işçiler, gezegendeki en güçlü ve acımasız şirketlerden biriyle karşı karşıya. Bu zorlu görev karşısında ya da belki de tam olarak bu nedenle, grev hattında en çok dile getirilen duygular korkudan ziyade dayanışma, neşe ve ümit oldu. Bu işçilerin grevde sergiledikleri azim ve cesaret tüm işçi sınıfı için bir ilham kaynağı niteliğinde.
Amazon Amerika Birleşik Devletleri’nde 800.000’den fazla işçi istihdam ediyor ve bu işçiler her yıl 600 milyar dolardan fazla mal taşıyarak ülke genelinde 161 milyondan fazla müşteriye teslimat yapıyor. Başka bir deyişle, bu işçiler ABD perakende ekonomisinin önemli bir bölümünü sekteye uğratabilecek kolektif bir güce sahipler. Her şeyden öte bu grev, işçiler üzerindeki baskının ve sömürünün düzeyi ne olursa olsun, birlikten güç doğacağını ve mücadele ettiğimizde kazanabileceğimizi gösteriyor.
Grevden beklenti ne?
Teamsters liderliği için bu grev büyük ölçüde sendikanın tanınması ve Amazon’daki örgütlenmenin geleceğiyle ilgili. Aynı zamanda Amazon teslimatlarıyla rekabet eden UPS’te yüzbinlerce teslimat çalışanını temsil eden IBT, Amazon’da yeni üyeler kazanarak aidat tabanını genişletmek ve iki rakip şirket arasında etkisini pekiştirmek istiyor. Başka bir deyişle, Teamsters bu grevin, kendilerini kurtarmanın bir yolu olarak, şirketin tamamını Amerika Birleşik Devletleri’nde örgütlemek için çok daha uzun ve kapsamlı bir mücadelenin zeminini oluşturabileceği iddiasında bulunuyor. Ancak Amazon, sendika karşıtı faaliyetlerde son derece usta olduğunu, Almanya ve Fransa gibi sendika dostu iş yasalarına sahip Avrupa ülkelerinde bile kanıtladı. Şirketin tamamını örgütleme girişimi, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1930’lardan bu yana görülmeyen türde bir işçi eylemleri dalgasını gerektirebilir.
Ancak denklemde bundan çok daha fazlası var. Amazon’daki mevcut grev, yalnızca Teamsters’dan, sendikanın ülke çapında tanınmasından ya da ilk toplu sözleşmeyi etmesinden ibaret değildir. Aslında, IBT liderliğinin çıkarlarının ötesinde, bu grev esasen yüz binlerce Amazon depo çalışanı ve sürücüsünün, ülke genelindeki milyonlarca güvencesiz işçi gibi, pandemi boyunca hayatlarını riske atarak çalışmaya zorlanıp karşılığında yükselen enflasyon dışında hiçbir şey alamamanın yarattığı hayal kırıklığının bir yansımasıdır. Tüm bunlara rağmen işçiler dünyanın en büyük ikinci şirketinin sınırsız kârlarını artırmak için ağır çalışma koşulları altında en düşük ücretlerle çalışmaya devam ediyor. Şirketin kurucusu Jeff Bezos, pandeminin ilk üç ayında Amazon işçilerinin sırtından 48 milyar dolar kazandı, hiçbir amaca hizmet etmeyen gereksiz uzay uçuşları için milyarlarca dolar harcadı ve Donald Trump’ın yaklaşan yemin törenine bir milyon dolar bağışlayarak gelecekte kendisi ve diğer hissedarlar için Amazon işçilerinin sırtından daha da fazla kazanmak üzere kolları sıvadı.
Bu bağlamda grev, işçilerini basit birer harcanabilir varlık olarak gören ve daha iyi ücretler ve çalışma koşulları için örgütlenme çabalarını baltalamak adına her şeyi yapan bir şirkete karşı yürütülen sendikalaşma mücadelesinin mantıksal bir sonucudur. Ancak bu grevler aynı zamanda, güvencesiz, düşük ücretli, genellikle katmanlara bölünmüş ve genel olarak geniş bir örgütlenme ve birlik eksikliğinin damgasını vurduğu bir işgücünün saflarını büyük ölçüde genişleten, çökmekte olan bir neoliberal düzenin mirasına yanıt olarak işçi sınıfı içinde gelişen derin değişimlerin de bir sembolüdür.
Bu grevler ayrıca Amerika Birleşik Devletleri’ndeki milyonlarca emekçinin sınıf bilincini ve öfkesini yavaş yavaş alevlendiren bir dizi büyük ses getiren sınıf mücadelesi olaylarının en sonuncusudur. Pandemi deneyiminden 2020’deki Black Lives Matter Hareketi’ne ve onu takip eden kitlesel grevlerden Gazze’deki soykırıma karşı harekete kadar, emekçiler yaşananlardan dersler çıkarıyor ve adalet ve saygı talep etmek için her zamankinden daha kalabalık bir şekilde ayaklanıyor. Amazon işçileri ülkedeki en sömürülen ve güvencesiz işçilerden bazıları ve haklı olarak bıkmış ve öfkelenmiş durumdalar. Aynı zamanda, ekonomi içindeki stratejik konumları, milyonlarca ABD hanesine mal akışını kesebilme olanakları, ellerinde muazzam büyüklükte kullanılmayan bir güç olduğu anlamına geliyor. Bu grev, işçi sınıfının henüz örgütlenmemiş geniş kesimlerini birleştirme, onlara ilham verme ve mücadeleye çekme potansiyeline de sahip. Bu işçileri örgütlemek, harekete geçirmek, savunmak ve yanlarında durmak tüm emek mücadelesinin ve işçi sınıfının üstlenmesi gereken bir sorumluluktur.
Pandemi ve Amazon Grevi’nin Arka Planı
Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde özel sektör işgücünün sadece yüzde 6’sı sendikalı ve sendikalaşma oranı neredeyse her yıl düşmeye devam ediyor. Bu arada, sendikalı olmayan işgücünün geri kalanının büyük bir kısmı, Amazon’daki gibi güvencesiz, çok az hak ve menfaate sahip, korkunç ve çoğu zaman güvensiz koşullarda çalışan işçilerden oluşuyor. Bu devasa, aşırı sömürülen ve ezilen işçi grubu on yıllar boyunca büyük ölçüde görünmez kaldı, ancak pandemi sırasında milyonlarca kişi karantinaya alınırken kapitalist ekonominin işlemeye devam etmesi için son derece önemli olduğunu kanıtladı. Birçoğu bunun bedelini hayatlarıyla ödedi.
Bugüne kadar kaç Amazon çalışanının Covid-19’dan öldüğünü hala bilmiyoruz. Şirket, pandeminin başlamasından on aydan fazla bir süre sonrasına kadar enfeksiyon sayısını kamuoyuna açıklamayı reddetti ve sonunda depolarında şaşırtıcı bir şekilde 20.000 enfeksiyon vakası olduğunu bildirdi. Buna rağmen Amazon, çalışma arkadaşları enfekte olduğunda çalışanlarını genellikle bilgilendirmedi ve hastalığın yayılmasını engellemek için uygun koruyucu ekipman sağlamadı, bu da sayısız önlenebilir enfeksiyon ve ölümle sonuçlandı. George Leigh, New York’taki bir Amazon dağıtım merkezinde çalışan 59 yaşında bir işçiydi. Kardeşine göre, bir aydan uzun bir süre yüz maskesi olmadan çalıştıktan sonra 9 Nisan’da Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Mayıs ayında Face the Nation‘a röportaj veren Amazon’un eski operasyon müdürü Dave Clark, kaç işçinin Covid-19 testinin pozitif çıktığı sorusuna cevap vermeyi reddetti. Bunun yerine söylediği şey olağanüstü idi: “Gerçek … toplam vaka sayısı pek kullanışlı değil çünkü binanın büyüklüğüne ve genel toplum enfeksiyon oranına göre değişiyor.” Bu insanların cinayetle suçlanması gerekirdi.
Ancak pandeminin bu işçilerin kendilerini ve toplumdaki yerlerini nasıl gördükleri üzerinde de derin bir etkisi oldu. Kendilerine ve emeklerine yalnızca değiştirilebilir metalar muamelesi yapan neoliberal politikalar tarafından uzun süre dışlanan bu işçiler, pandemi sayesinde ne kadar önemli olduklarını daha net bir şekilde gördüler. Daha önce görünmez, sıkıcı ve yıpratıcı olan işleri ön plana çıktı ve “temel” işçiler olarak etiketlendiler; bu da dünyayı gerçekten yönetenlerin evden çevrimiçi toplantılar düzenleyen yöneticiler ve CEO’lar değil, onlar olduğuna dair artan bir farkındalığı pekiştirdi.
Bu yeni keşfedilen gurur ve önem duygusu, tüm işçi sınıfı arasında beklentileri yükseltti, ancak bu beklentiler, özellikle sendikal temsiliyeti olmayan büyük çoğunluk için büyük ölçüde karşılanmadı. Covid-19 ölümlerinin çoğuna maruz kalan temel işçiler pandemiden ağır bir şekilde etkilenmekle kalmadı, aynı zamanda toplumu sırtlarında taşıdıktan dört yıl sonra, kendilerini hala geçimlerini sağlamak için mücadele ederken buldular. İş güvencesizliği, çoğu zaman enflasyona bile ayak uyduramayan düşük ücretler, sağlık sigortası eksikliği, çocuk bakımı yokluğu ve çok zenginlerin kârları için sömürülmenin devam eden fiziksel ve zihinsel bedeliyle karşı karşıyalar.
Ancak, toplumun işleyişini sağlayan insanlar olarak bu güvencesiz işçiler, özellikle de tüm dünyayı kapsayan çok daha büyük bir tedarik zincirinin önemli düğüm noktaları olan Amazon gibi şirketlerde muazzam bir güce de sahipler.
Amazon ve Stratejik Gücü
Amazon dünyanın en büyük e-ticaret devi ve ABD online perakende pazarının yüzde 37’sini kontrol ediyor. Bu devasa kârın ardında 1,5 milyondan fazla çalışandan oluşan devasa bir küresel işgücü yatıyor ve bunların çoğu Amazon’un depolarında, her çalışandan her gün her dakika son damlasına kadar değer emmek için hızlandırma ve robot benzeri çalışma prosedürlerinin acımasız bir verimlilikle uygulandığı yorucu koşullara maruz kalıyor. Bu işçiler, Jeff Bezos ve diğer hissedarların biriktirdiği muazzam servetin yaratılmasındaki hayati rolleri göz ardı edilerek şirketin operasyonlarını yürütüyorlar.
Amazon’un devasa lojistik ağı ve Amazon Web Services (AWS) ile bulut bilişim alanında giderek artan hakimiyeti, malların alınıp satılma biçiminde devrim yarattı. Ancak, neoliberal peri masallarının aksine, bu tür yenilikler tek bir “dahinin” ya da küçük bir girişimci grubunun eseri değildir. Marx’ın açıkladığı gibi, tüm yenilikler ve tüm teknolojik ilerlemeler her zaman kendi içlerinde binlerce ya da milyonlarca işçinin emeğini barındırır. Amazon’u bu kadar verimli, rekabetçi ve karlı kılan yenilikler, şirketin maliyet düşürücü önlemlerinin yükünü çeken düşük ücretli işçilerin ve onlardan önce gelenlerin emeği olmadan imkansız olurdu.
Ancak bu verimliliklerin bir bedeli var. Amazon’un “tam zamanında” iş modeli, şirketin kesintilere karşı son derece savunmasız olduğu anlamına geliyor. Amazon’daki örgütlenme çabalarının bir bütün olarak işçi sınıfı için bu kadar önemli bir mücadele olmasının nedenlerinden biri de budur.
Tarihçi John Womack, Emek Gücü ve Strateji‘de emeğin kapitalist ekonomiyi bozmak için kullanabileceği “stratejik konumları” düşünerek şöyle yazmıştır
Modern işbölümleri, modern ekonomilerde nasıl değişirlerse değişsinler, teknik olarak bazı ‘stratejik konumlara’ sahiptirler. Bu konumlar nerede olurlarsa olsunlar, ne kadar değişirlerse değişsinler, onları stratejik olarak önemli kılan şey, buradaki işin (vasıflı ya da vasıfsız) diğer konumlardaki işten (vasıflı ya da vasıfsız) çok daha önemli olmasıdır, çünkü iş bölümünü teknik olarak üretimde bir arada tutar. Eğer buradaki iş durursa, bu başka yerlerdeki işlerin de büyük ölçüde aksamasına neden olur. Ve eğer bu kesinti genel olarak üretimde ‘stratejik’ bir sektörde gerçekleşirse, bu tüm ekonomide, hatta uluslararası düzeyde kesintiye neden olur.
Amazon, küresel çapta en karmaşık ve yüksek hızlı tedarik zinciri ağlarından birini işletmektedir. Şirketin sipariş karşılama merkezleri, tasnif merkezleri ve teslimat istasyonları “tam zamanında” operasyonları için kritik öneme sahip. Kim Moody’nin On New Terrain adlı kitabında açıkladığı gibi:
Tedarik zincirlerinin yeniden düzenlenmesindeki en önemli değişikliklerden biri, coğrafyaları, çalışanların kilit “düğümlerde” veya “kümelerde” yoğunlaşması ve teknolojik itici güçleri ve bağlantılarıdır.
Bu düğüm noktalarından herhangi birinde, özellikle de New York City veya Chicago’daki gibi büyük bölgesel sipariş karşılama merkezlerinde meydana gelen bir aksaklık, tüm ağda kademeli gecikmelere neden olabilir. Bu tesislerde örgütlenen işçiler, müşterilere kesintisiz akışa olan bağımlılığını kendi avantajlarına kullanarak şirket üzerinde önemli bir baskı oluşturabilir.
Ancak Amazon’un faaliyetlerinin sekteye uğraması sadece tek bir şirketi etkilemez. Tam zamanında lojistik ve küresel tedarik zincirlerinin ülke ve dünya genelindeki kırılganlıkları göz önüne alındığında, herhangi bir büyük kesinti çok daha geniş kapsamlı kar sağlama mekanizmalarını sekteye uğratabilir. Amazon’da başarılı bir örgütlenme, diğer çokuluslu şirketlerin de sekteye uğratılması için bir örnek teşkil edebilir ve bu da bir bütün olarak işçi sınıfının ateş gücünü önemli ölçüde artırabilir. Ancak böyle bir gücü inşa etmek kendi başına bir amaç değildir. Aksine, bu sadece bir başlangıçtır.
Ancak bu gücün sadece sendikalı işgücünün bir azınlığı için değil, tüm işçi sınıfının çıkarları için kullanılmasını sağlamak öz-örgütlenme ve sınıf bağımsızlığı gerektirir.
İşçilerin Birliği Öz Örgütlenme ve Sınıf Bağımsızlığı Gerektirir
Stratejik güçlerine rağmen, bu güvencesiz çalışanlar muazzam bölünmeler ve örgütlenme zorluklarıyla karşı karşıyadır. İşyerinde sürekli olarak denetleniyor, ölçülüyor, gözlemleniyor ve karşılaştırılıyorlar; bu da bir korku ve endişe ortamı yaratıyor. En küçük bir ihlalde bile her an işten atılabilecekleri hissi oluşuyor. Aynı zamanda, patronlar tarafından sık sık bölünmekte ve birbirleriyle rekabet etmeleri için teşvik ediliyorlar. Depoların dışında ise sadece neoliberal politikalar ve her iki partinin göçmen karşıtı politikaları tarafından ezilmekle ve ihanete uğramakla kalmayıp, aynı zamanda emek siyaseti tarafından da yüzüstü bırakıldılar ya da ihanete uğradılar.
Örneğin Demokratlar, işçi sınıfının ve beyaz olmayan insanların partisi olduklarını iddia etseler de, sendikalaşma oranlarında on yıllardır süren düşüşü geri çevirmek için hiçbir şey yapmadılar, bunun yerine yoksullar için daha fazla kemer sıkma ve zenginler için refah önerdiler. Elon Musk’ın Tesla’sı, Biden yönetimi altında federal ve eyalet sübvansiyonlarından milyarlarca dolar kazandı ve bu gelirler daha sonra Donald Trump’ın sağcı “hükümet verimliliği” gündemini finanse etmek için kullanıldı. Bu arada Cumhuriyetçiler de farklı derecelerde kötü niyetle benzer bir kemer sıkma programı izlerken, göçmenleri, beyaz olmayanları, kadınları ve transları günah keçisi ilan ederek beyaz işçilere hitap eden bir kültür siyaseti sattılar ve bu insanları da altında acı çektikleri kapitalizmin sorunları ve çelişkileri için suçladılar. Ve elbette Trump Ocak ayında göreve başladığında bu tür bağnazlıkların daha da artmasını bekleyebiliriz. Bu tür politikalar, tasarlandıkları gibi, birçok kişi arasında kayıtsızlık ve umutsuzluk ruhu ekmiş ve işçi sınıfının farklı kesimlerinin arasını açmıştır.
Aynı zamanda, işçi sınıfını birleştirmesi gereken emek hareketi, Amazon’daki gibi güvencesiz çalışanları yıllarca görmezden geldi. UPS’de olduğu gibi sendikalı oldukları durumlarda bile, genellikle ikinci sınıf sendika üyeleri olarak muamele görüyorlar, kademelendirilmiş iş gücünün yaratılması ve devam ettirilmesi yoluyla sendikalı iş gücünün geri kalanından ayrılıyorlar, bu da onları daha düşük ücretler ve daha az sosyal haklarla bırakırken daha geniş sendikal dayanışmayı zayıflatıyor. Bu durum, tam zamanlı ve yarı zamanlı çalışanlar ile sürücüler ve depo çalışanları arasındaki ayrımları ele almayı vaat eden ancak tamamen başarısız olan son UPS sözleşme mücadelesinde açıkça görülmüştür. Amazon’da Teamsters liderliğiyle birlikte örgütlenenler, bu tür başarısız bürokratik modellerin kendi sendikalarında tekrarlanmasına izin veremezler. Aynı zamanda, IBT’nin bürokratik politikalarına ve Cumhuriyetçi Parti ile flört eden, ulusal kongrelerinde konuşan ve halihazırda yeni gelen Trump yönetimine danışmanlık yapan Sean O’Brien gibi liderlere bağlanmalarına da izin veremezler.
Grev ileriye doğru atılmış büyük bir adımdır ancak tabandan gelen bir girişim değildir. Kısa bir süre önce sendikayı demokratikleştirme platformunda sendika seçimlerini kazanan ALU’nun önünde, tabanı ile ilişkilerini güçlendirmek ve daha fazla öz-örgütlenme için bastırmak gibi muazzam zorlukta bir süreç var. Ancak yıllardır örgütlenmekte olan tüm yerel Amazon grupları, ulusal Teamsters aygıtının ajandasını takip etme baskısıyla karşı karşıya kalacaktır. Bu gerilimler ancak işçi sınıfını aşağıdan güçlendirerek ve örgütleyerek, şoförleri ve depo işçilerini birleştirerek ve bu mücadeledeki her adıma birlikte, demokratik bir şekilde karar vermek için mücadeleyi kendi ellerine alarak başarıyla aşılabilir.
Tüm işyerleri ve sendikalar, patronlar tarafından kendilerine dayatılan bölünmelerin üstesinden gelmek için tabandan gelen işçilerin örgütlerine ve organlarına ihtiyaç duyar. Örneğin meclislerde örgütlenen işçiler, mevsimlik işçiler de dahil olmak üzere daha fazla işçinin mücadeleye katılmasına ve birbirleriyle daha güçlü bağlar kurmalarına yardımcı olabilir. Meclisleri örgütlemek kolay değildir, özellikle de patronların ve makinelerin diktatörlüğünün işçilerin sosyalleşmesini ve örgütlenmesini engellediği depolarda. Bu nedenle, giderek daha fazla sayıda işçinin mücadelenin öznesi haline gelmesi ve yalnızca grev ve mitinglere değil, karar alma sürecine de dahil olması amacıyla yaratıcı öz-örgütlenme biçimleri aramak çok önemlidir. Öz-örgütlenme olmadan, Marx’ın işçilerin kurtuluşunun yalnızca işçilerin kendileri tarafından gerçekleştirileceği önermesi hiçbir anlam ifade etmeyecektir.
Amazon işçileri bize aslanlar gibi savaşmayı öğretiyor ama yalnız değiller. İşçi sınıfı çok büyük ve çeşitlidir ve öğrenci ve toplumsal hareketlerde stratejik bir müttefiki vardır. Sosyalist sol ve ülkenin dört bir yanındaki binlerce sendika örgütçüsü bu mücadeleyi kendi ellerimize almalı ve enerjimizi sınıfımızı meclislerde, konseylerde ve komitelerde bağımsız olarak örgütlemeye harcamalıdır; bu örgütlenmenin biçimi dinamik ve yaratıcı olmalıdır. Tabanın mücadelenin, karar almanın ve kendi kurtuluşlarının öznesi haline gelmesi için alanlar yaratmalıyız. Ulusal Çalışma İlişkileri Kurulu da dahil olmak üzere hükümete ya da kurumlarına çıkarlarımızı temsil etmeleri ya da sınıf düşmanlarımıza karşı adil bir hakem gibi davranmaları konusunda güvenemeyiz. Demokratlara güvenemeyiz. Ve kesinlikle Donald Trump’a ve Cumhuriyetçi Parti’ye de güvenemeyiz. Gücümüz, kendisi için bir sınıf olarak kolektif örgütlülüğümüzde yatmaktadır ve bu gücü, mücadeleleri bizi daha da güçlü kılan Amazon işçilerini savunmak için kullanmalıyız.
Günümüzün köleleri, sömürülenler ve ezilenler yeniden ayağa kalkın ve Jeff Bezos, Elon Musk gibileri ve onlar için hüküm süren tüm düzen siyasetçilerini çiğ gibi üzerinizden silkeleyin. Ultra zenginler işçi sınıfının gazabını hissetsin: Siyah, beyaz ve esmer işçiler omuz omuza mücadele ediyor.
Yazarlar: Pola Posen, Jimena Vergara ve James Dennis Hoff
İngilizce’den Çeviren: Bala Ulaş Ersay
Kaynak: Essential Workers at Amazon Are Rising Up for the Whole Working Class