21 Ocak 2025 günü Aydın’ın Bozdoğan ilçesine bağlı Alamut köyüne gidiyoruz. Köylülerin öncülüğünde örgütlenen Akçay Havzası ve Madran Dağı Çevre Koruma Derneği, Akçay havzasında JES yapılmasına karşı yürüttükleri mücadelenin bir aşaması olarak açtıkları iptal davası için görülecek bilirkişi keşfine çağrıda bulunmuştu. Daha önce de ziyaret ettiğimiz Alamut köylülerinin mücadelesini daha ileri taşımanın bir adımı olarak görüyoruz bu çağrıyı.
Yenilenebilir enerji olarak görülen JES’ler, doğa talanına, çiftçiyi ekmeğinden etmeye devam ederken holdingcilerin kârını katlamasını sağlıyor. Türkiye’de talebin çok üzerinde yenilenebilir enerji üretimi mevcut. Alım garantileri ve yüksek alım fiyatları patronların enerji santrallerine olan iştahını her geçen yıl daha da kabartmış durumda. TMMOB’un 2021 yılında yayınladığı Büyük Menderes Havzasında JES Gerçeği raporuna göre son 3 yılda özel şirketlere YEKDEM (Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması) aracılığıyla yaklaşık 110,5 milyar TL ödeme yapıldı.1 2005 yılında çıkan ve sözde 10 yıl süreyle sınırlandırılan ve özel şirketlerden büyük ilgi gören YEKDEM 2025 yılı için 50 şirketten JES teşvik başvurusu aldı.
Türkiye’de lisanslı ve lisanssız santral sayısı toplamda 68 olup, bu santrallerin 33’ü Aydın’da bulunmaktadır. Jeotermal elektrik üretimi için gerekli olan kaynağın büyük çoğunluğu TMMOB’un da raporuna verdiği isimden anlaşılacağı üzere Büyük Menderes’te mevcut. Dolayısıyla Ege Bölgesi, özellikle Aydın, holdinglerin JES için gözlerini diktiği bir şehir.
JES’lerin mevzuata uygun işletilmesinin 3 ana şartı var:
1) Santrallerin yaşam alanlarından uzağa kurulması,
2) Yer altından çekilen akışkanla birlikte gelen ve yoğuşmayan gazların atmosfere salınmaması,
3) Akışkanın bir damlasının dahi yer yüzüne salınmaması.
Bu üç ana şartın bir çok JES için uygulanmadığını gördük ve biliyoruz.
Bu yazının ana gündemi olan Alamut’a bilirkişi keşfine giderken Germencik’ten Efeler’e, Köşk’ten Nazilli’ye kadar yol üzerindeki JES’lerin iletim hatlarının hepsinin köydeki konutların aralarından geçtiğini gördük. Yine gördüğümüz şeylerden biri de atık gazların havaya salınmasıydı. Türkiye’deki JES sahalarının önemli bir kısmında bor, arsenik ve lityum bulunuyor. Özellikle arsenik, içme suyuna karıştığında, uzun süreli maruziyet durumunda deri lezyonları, pigmentasyon değişiklikleri ve deri kanseri gibi sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Benzer şekilde, yüksek dozlarda bor alındığında kusma, ishal, baş dönmesi, titreme gibi zehirlenme belirtileri gözlenebiliyor. Lityumun atmosfere salınması da insan sağlığı açısından riskli görülüyor; yüksek dozlarda lityum alımı, sinir sistemi ve böbrek fonksiyonları üzerinde olumsuz etkilere yol açabiliyor.² Bu kimyasalların ayrıştırılarak yer altına salınması gerekirken, elektrik üretiminin maliyetini düşürmek için JES şirketleri bu kimyasalları atmosfere salıyor.
Atmosfere salınan bu kimyasallar, çevreye kötü koku yayarken aynı zamanda yağmur yağdığında köylülerin mahsullerine de zarar veriyor. Ayrıca JES’lerin iletim hatlarında gerekli iyileştirmelerin yapılmamasından dolayı köylüler su baskını tehlikesiyle de karşı karşıya kalıyor. Bu santraller yaşam alanlarının ve tarım arazilerinin tam ortasında konumlandırıldığından su baskını tehlikelisi de maddi manevi zarar anlamına geliyor.
Alamut
Aydın’ın hemen hemen her ilçesinde GÜRİŞ, SANKO, ALARKO ve ZORLU gibi holdinglere bağlı şirketlerin jeotermal santralleri var. Ancak doğa ve emek sömürüsü ile kendi kârlarını artıran holdingler yeni JES’ler yapmaya devam ediyor. Bunlardan biri de Alamut köyünün içinde yer aldığı Akçay havzasında.
Aydın’ın Bozdoğan ilçesine bağlı yaklaşık 1000 haneli büyük bir köy Alamut. Bozdağan-Nazilli-Yenipazar ilçelerinin ortasında, Akçay havzasında bulunuyor. Alamut’ta en temel geçim kaynağı incir ve zeytin. Akçay havzası sıcak yeraltı suları açısından zengin olduğundan seracılık da yapılıyor. Alamut’a yaklaştığımızda ilk dikkatimizi çeken leylek yuvaları oldu. Direklerin üzerinde onlarca leylek yuvasını görünce Alamut’un uğrak mekanları olduğunu anladık. Ayrıca Akçay nehrinde yaşayan bir çok canlı mevcut.
ZORLU Holding ilk olarak ‘Nazilli Diracık A/9 Ruhsatı 25 MW JES Projesi’ için Aydın Valiliği’ne bağlı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’ne başvuruyor. Valilik başvuru sonrasında ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) sürecini başlatıyor. 15 Ağustos 2023 tarihinde havzada ilk değerlendirme yapıldıktan sonra projenin adı ‘Nazilli Diracık A/9 Ruhsatı 50 MW JES Projesi’ olarak değiştiriliyor.


Proje kapsamında santral alanı ile alternatif santral alanına ilave olarak 10 adeti üretim, 9 adeti reenjeksiyon kuyusu ve 1 adet alternatif kuyu olmak üzere toplamda 20 adet kuyu lokasyonu belirleniyor. Zorlu’nun göz diktiği tüm bu alanlar Çevre Düzeni Plan’ında ‘Sulama Alanı ve Tarım Arazisi’ olarak işaretli.

Alamut köylüleri JES projesini öğrendikleri ilk günden beri kenetlenmiş bir biçimde mücadele ediyor. ZORLU’nun şirket yetkilileri köylüleri, ‘sürdürülebilirlik’, ‘istihdam’ gibi yalanlarla ikna etmeye çalışmasına rağmen köylüler bu yalanlara kanmıyor, geri adım atmadan şirket yetkililerini köylerinden kovuyor. 31 Temmuz 2024 tarihinde ÇED kapsamında ‘Halkın Bilgilendirilmesi ve Sürece Katılımı’ toplantısı için Alamut’a gelenler yoğun bir köylü ve köylülere desteğe gelenlerin protestosuyla karşılaştı. Toplantı yaptırılmadı, yaptırılmadığına dair tutanak tutuldu ve şirket yetkilileri geldikleri yere gönderildiler.3
Holdingci güçlere köylerinde JES istemediklerini örgütlü eylemlilikleriyle gösteren Alamutlular, öte yandan dava sürecini de başlattılar. Dayanışmalarının ve iradelerinin gücüyle hem bilirkişi raporu için gerekli miktarı kendi aralarında toplayıp hem de 21 Ocak günü köye gelen keşif ekibini sloganlarıyla, şarkılarıyla, alkışlarıyla karşıladılar ve Alamutta santrali kurdurmayacaklarını yinelediler. “66 senedir bu toprağa basıyorum, 66 senedir bu zeytin ağaçlarına dokunuyorum, başka bir yaşam bilmiyorum. Ölürüm de vermem ZORLU’ya köyümü…’ Ayşe teyzenin keşif alanına giderken söyledikleri tüm Alamutluların direnişlerine nasıl sahip çıktıklarının özeti. Alamut’un kadınları da Akbelen’de, Mezeköy’de olduğu gibi en önde. Hepsinin yumrukları havada. Sesleri gür. Holdinglerin istihdam yalanlarına karınları tok. İşçileşmek istemiyorlar. Şirketlerin sürdürülebilirlik yalanını sermayelerini katlamak için uydurduklarını biliyorlar. Alamut’un simgelerin biri olan leyleklerin, doğal yaşam alanlarının katledilmesini istemiyorlar. Çocuklarının kimyasal gazları solumasını istemiyorlar. Torunlarına gönüllerince koşturabileceği yeşillik alanları miras bırakmak istiyorlar, tıpkı onlara miras bırakıldığı gibi. Sondaj çalışmaları deprem riski barındırdığından insan eliyle daha büyük yıkımların yaşanmaması için kararlılıklarıyla mücadele ediyorlar. JES’lerin yaratacağı yıkımın farkındalar. Bu yıkımı hem hukuken hem de fiilen önlemek için ZORLU’nun önünde dimdik dikilmeye hazırlar.
Son dönemde bilirkişi keşiflerinin holdinglerin yararına yapıldığını biliyoruz, bunu Akbelen’de ve Mezeköy’de tecrübe ettik. Dolayısıyla, hukuki süreçlerin yürütülmesi önemli, ama asli değil. Köyün, civar köylerin, Akçay havzasının örgütlenmesi, fiili ve meşru mücadelenin kararlılıkla yürütülmesi zorunlu. Bir gün holdingci yargı Zorlu Holding lehine karar da verebilir. Bu olabilir. Ama mücadelenin asla sonu değil. Akçay havzası halkının topraklarına sahip çıkması, bizim esas çizgimizdir. Alamut köyünün bu onurlu mücadelesinin yanındayız. Akçay havzası halkıyla birlikte fiili, meşru tüm gücümüzle, Zorlu Holding’in kaybetmesi için mücadele edeceğiz.
1 – https://www.tmmob.org.tr/sites/default/files/buyuk_menderes_jes-gercegi.pdf
2 – https://www.temizmekan.com/jeotermal-enerji-santrallerinin-cevre-ve-insan-sagligina-etkileri/