24 Aralık 2024 günü erken toplantıya çağrılan Asgari Ücret Komisyonu, gece saat 20:30’da bir araya geldi. Yaklaşık beş dakika süren toplantının hemen ardından, komisyon 2025 yılı için net asgari ücreti yüzde 30 artırarak 22.104 liraya çıkardığını açıkladı. Bu karar, işçiler, emekçiler ve sendikalar arasında büyük bir hayal kırıklığına yol açarken, yerli ve yabancı finansal piyasalarda memnuniyetle karşılandı. Goldman Sachs ve JP Morgan gibi emperyalist merkez finans kapital temsilcilerinin beklentilerinin yüzde 30 veya daha düşük bir artış düzeyinde olması, kararın bu çevrelerin öngörüleriyle örtüştüğünü de ortaya koydu.
Mahfi Eğilmez, ertesi günkü blog yazısında, bu ücretin işçinin yalnızca gıda harcamalarını karşılayabildiğini, ancak konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi diğer zorunlu ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olduğunu verilerle gösterdi. Eğilmez, bu durumun asgari ücreti “boğaz tokluğuna çalışma ücretine” dönüştürdüğünü ifade etse de, köleci toplumlarda yapılan uygulamaların benzerliği nedeniyle bu ücreti artık asgari ücret değil, “kölelik ücreti” olarak adlandırmak daha doğru olacaktır. Emekçilere bu kölelik ücretinin dayatılmasının nedeni, yerli ve yabancı sermayenin beklenti ve dayatmalarının yanı sıra, Haziran 2023’ten bu yana Türkiye ekonomisini yöneten Mehmet Şimşek ve ekibinin, ülkede yaşanmakta olan enflasyonu ücret ve talep artışlarıyla açıklamaları ve yüksek asgari ücret artışının enflasyonu artıracağı iddiasıdır.
Peki, gerçekten öyle midir?
Tabii ki hayır.
2021’den bu yana, yalnızca Türkiye’de değil, dünyada gözlenen enflasyonun temel nedeni olarak ne yüksek talep ne de artan ücretlerin üretim maliyetlerini yükseltmesi gösterilmektedir. Türkiye özelinde, Aralık 2021’de ve Mehmet Şimşek’in göreve başlamasının hemen ardından Haziran-Temmuz 2023’te yaşanan yüksek kur artışları bir yana, dünyada gözlemlenen yüksek enflasyonu tetikleyen unsurlar konusunda neredeyse tam bir fikir birliği oluşmuştur. Bu unsurlar, Kovid-19 kapanmalarıyla tedarik zincirlerinde meydana gelen kopmalar ve Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte yükselen enerji ve gıda fiyatlarıdır. Özünde, emek maliyetlerinden ziyade ulaştırma maliyetlerindeki artışın da etkilediği diğer üretim girdileri maliyetlerinin yükselmesiyle tetiklenen enflasyon, özellikle piyasa payı yüksek fiyat belirleyici üreticilerin kâr oranlarını koruma ya da artırma çabaları sonucunda “satıcı enflasyonu” veya “kâr enflasyonu” olarak adlandırılan arz taraflı bir enflasyona dönüşmüştür. Bu tür bir enflasyonda talep artışlarının etkisinin düşük olduğu da genel kabul görmektedir.
Türkiye’de gözlemlenen enflasyonun, dünyanın en yüksek enflasyonlarından biri olarak seyrinin bunlar ötesindeki temel nedeni de yukarıda sözünü ettiğim iki kur patlamasıdır. Bu tür bir enflasyonla ücret ve talep baskılayarak mücadele etmenin anlamsızlığı açıktır. Aziz Çelik’in Haziran 2024 tarihli X makalesinde belirttiği gibi, Türkiye’de son 20 yılda asgari ücret artışlarının enflasyonu tetiklediğine dair bir gözlem bulunmamaktadır. Ayrıca, 2024 yılında asgari ücret yıl boyunca değiştirilmediği hâlde, yıllık ortalama enflasyonun yüzde 60, yılın sonunda gerçekleşmesi beklenen enflasyonun ise yüzde 45 civarında olması, yaşanılan enflasyonun ücret-fiyat enflasyonu olmadığına dair başka bir işarettir. Dahası, Temmuz 2023 enflasyon raporunda asgari ücretin enflasyon üzerindeki etkisi üzerine 2010 birinci çeyrek-2023 üçüncü çeyrek verileriyle yaptığı kendi değerlendirmesinde, TCMB bile yüzde birlik bir asgari ücret artışının kısa dönemde ortalamada yaklaşık yüzde 0,07, uzun dönemde ortalamada yaklaşık yüzde 0,11 enflasyon artışı ima ettiğini hesaplanmıştır. Ki bunlar oldukça düşük asgari ücret-enflasyon geçişkenlikleridir.
Özetle, işçi ve emekçileri hayal kırıklığına uğratırken, işverenleri ve yerli ve yabancı finans kapitali memnun eden bu “kölelik ücreti” kararının, enflasyonla mücadele bağlamında hiçbir açıklaması yoktur.