spot_img
spot_img
Ana SayfaGüncelMünafık değiliz, celâliyiz! - Başaran Aksu

Münafık değiliz, celâliyiz! – Başaran Aksu

Bu yazı Bağımsız Maden İş sendikası örgütlenme uzmanı ve Umut-Sen Koordinatörü Başaran Aksu’nun 17 Ekim 2024 tarihinde Ankara’da Fernas direnişinin Ankara etabının sonunda yaptığı konuşmadan kısaltılarak ve düzenlenerek hazırlanmıştır.

Madencilerin bu mücadele yoluna çıkarken iki talebi vardı. İlki, Fernas işletmesinde yaşanan sorunların ve ihtiyaçların dile getirilmesi ve bunların çözülmesi. İkincisi, Türkiye işçi sınıfının içine sokulduğu cenderenin teşhir edilmesi. Yasal, anayasal mevzuatlarla ve idari mekanizmalarla Türkiye işçi sınıfının bastırılması, susturulması, iş cinayetlerinde öldürülmesi, her ay 200-250 işçinin işten atılması, işyerlerinden sendikal sebeple atılmanın olağan pratik haline getirilmesi, patronların, işverenlerin, holdinglerin ve yöneticilerin asla yargılanmaması ama milyonlarca işçi ailesinin bunun bedelini üstlenmesi, bunun acısını yaşaması, bunun yasını tutmaya devam etmesi karşısında toplumda biriken tepkiyi ifşa etmek, bunu görünür kılmak, bu mücadeleyi düzen karşısında daha öfkeli, daha kudretli, daha cesaretli bir yere taşımaya dönük bir niyetle yola çıktık.

Bu yolda bizi “münafık” diye etiketlediler, ama biz münafık değiliz, celâliyiz, onların çocuklarıyız. Biz celâlilerden geliyoruz. Kökümüz onlara dayanıyor. Bununla da gurur duyuyoruz. Mücadele edenler her zaman yaftalanır, “provokatör” derler, “vatan haini” derler, “dış mihraklar” derler. Oysa biz lekesiziz, lekesizleriz. Baldırı çıplaklarla birlikte mücadele yürütüyoruz, toplumun en dibinde, en ağır işlerle uğraşan, en çok yoksulluk ve çaresizlik içinde yaşamaya çalışan, çocuklarıyla ilgili gelecek kaygısı duyan madencilerin kavgasını veriyoruz. Bu kavga, ülkedeki bu ezilmişlikler içinde olan bütün halkın ortak kavgasıdır. Dolayısıyla bunu bir nebze görünür kıldıysak, bir nebze OSB’lerde, enerji havzalarında, maden havzalarında, tarım işliklerinde çalışan arkadaşlarımıza, otellerde çalışan garsonlara, hizmet bürolarında çalışan insanlara bir parça da olsa umut olabildiysek, ne mutlu madencilere ne mutlu bu mücadeleye omuz veren, dayanışan herkese! 

Bizim tarzımızdır, ayrımsız her siyasi partiye gittik. Bu sorun karşısında taraf olmaya davet ettik. Herkes kendince çaba harcadı. Sendikalarla, toplumsal örgütlenmelerle, işçi direnişleriyle, bütün toplumla bu kavgayı vermenin anlamlı olduğunu düşündük. Doğrunun ancak bu şekilde açığa çıkabileceğini, bunun bizi sonuç almaya götüreceğini düşündük. Biz mücadeleye başlamadan önce muhatabımızı her ayrıntısına kadar çalışırız. Ezbere davranmayız, kimseye hak etmediği bir şeyi söylemeyiz, bundan imtina ederiz. Mücadelede düşmana saygı duyduğumuz, düşmanın da saygı duyacağı bir etik üretmeyi özellikle önemseriz. Hakiki olmayan, gerçeğe dayanmayan bir şeyi yaftalamak, manipülasyon üretmek için kullanmayız. En çaresiz durumda, en bedel ödediğimiz durumda bile böyle yapmayız.

Bu süreçte defalarca gözaltına alındık, adli kontroller verildi, telefonlarımıza el kondu, yurtdışı çıkış yasakları verildi, ev hapsi istendi, işletmeye 500 metre yaklaşmama cezası verildi. Madenciler hayatlarında ilk defa üç dört kez gözaltına alınmayı deneyimlediler. Kaldı ki bu arkadaşlar “sicilime işler, kamuda çocuklarım iş bulamaz” endişesi taşıyan, milyonlarla bu açıdan ortak endişeye sahip arkadaşlardı. Ama, haklılık olunca, haklılığa dair bir fikre sahip olunca, birlikte hareket etmenin kudretine, birlikte hareket etmenin ışığı mücadelenin bileşeni olunca, o zaman karşımızda hangi güç olursa olsun bir milim geri adım atmadan durulabildiğini gördük, yaşadık. Madencinin esası, hakikati budur. “Ölmek var, dönmek yok” sloganı da böyledir. Buradakilerin hepsi arkadaşlarını madenlerde kaybetmiş, ölümü bu manada kanıksamış insanlardır. Bir mücadele yürütürken de “başıma bir şey gelir mi?” endişesini daha az taşıyan arkadaşlardır. Depremde birini kurtarmaya çalışırken de kendisinin başına gelebileceği riskini herkesten daha fazla üstlenen, cesaretle davranan bir tecrübeye, birikime, tarihsel hafızaya sahipler.

Sendika olarak müzakere görüşmelerinde başkan, yönetici, uzman değil, doğrudan işçi arkadaşların kendisini temsil etmesi esasımızdır. İşçilerin bu kudrete sahip olduklarına inanıyoruz. Biz işçilerin bu ülkeyi yönetebileceğini inandığımız için bu mücadelenin bir parçasıyız. Başkanlık makamı, uzmanlık makamı prosedürel makamlardır. Aslolan mücadele eden işçilerdir. Aslolan üreten, direnen işçilerdir. Biz üretenlerin yönetebileceğine inanıyoruz. Bu mücadelenin esası ve hakikati budur.

Sendikal mücadeleler kapitalist düzende uzlaşma üreten sınırlı mücadelelerdir. Sömürünün tümünü sorunsallaştıramaz. Holdinglerin, zenginlerin sultasını kabul eden, daha az sömürüye odaklanmış mücadelelerdir. Dolayısıyla sendikal başarılar kısmi başarılardır. Oysa biz sömürüyü de sorunsallaştıran bir mücadele yürütüyoruz. Ama sendikal mücadelenin önemi şudur; bir patronun, bir holdingin, bir grup işçinin direnci karşısında bir uzlaşma zeminine oturtulması, toplamda işçi sınıfının bu insan eliyle inşa edilmiş düzeni temelden sorunsallaştırabileceği kavganın önemli bir katalizörü, onun ileriye doğru itecek bir etmeni olduğunu açığa çıkarır. Esas kazanım, bu mücadele sürecinin gösterdiği üzere yasayı insanlar yapıyor, yasayı zenginler, kapitalistler, holdingler yapıyor, işte bunun görülmesidir. Yasayı meclisler yapmıyor. Bu bir manipülasyon, illüzyon. Yasanın yasakladığı, hak olarak gördüğü, izin verdiği şeylerin tamamı yalandır. Tamamı ideolojiktir. Bunu kabul etmiyoruz. Bir mücadelede insana, doğaya, canlıya hak olarak görülen şeyin önünde bir engel veya yasaklama varsa onu aşmayı temel düstur olarak görüyoruz ve bu doğrultuda mücadele ediyoruz. Bu tarz mücadele edilmeyen, insanları belirli sınırlar ve programlar içine sınırlayan şeylerin, bu güncellikte, savaşların olduğu, insanların çok daha fazla yoksullaştığı bu ortamda, insanların mücadele etmelerini engelleyen bir tür prangaya dönüştüğünü düşünüyoruz.

Dolayısıyla, eğer memleketin her bir noktasında kendi hakkı için direnmeye çalışan her bir insana bir parça daha cesaret verebildiysek, bu mücadelenin başarısıdır. Buna emek eden, destek veren, dayanışma gösteren her bir yurttaşa, kuruma, insana gerçekten teşekkür ediyoruz.

Halkımıza inanıyoruz, güveniyoruz. Halkımızı çok seviyoruz!

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler