Bağımsız Maden İşçileri Sendikası Üyesi İşçi
Türkiye madenlerinde bir hayalet dolaşıyor: “Bağımsız Maden İş” hayaleti.
Madenlerde tüm güçler bu hayaleti def etmek için ittifak kurdu: Devlet, şirketler, sarı sendikalar, çeteler. Bu hayalet ortaya çıktığı günden beri madenlerde hiçbir şey eskisi gibi değil. Bu hayaletten korkan güçler, binbir türlü ayak oyunuyla sendikanın büyümesini engellemeye çalışıyor. Bir yandan üyelerine uygulanan mobbing, önder işçilerin işten çıkarılması; diğer taraftan tehditler ve daha birçok ayak oyunu ile kurulmaya çalışılan korku imparatorluğu, toplu sözleşmelerde madencinin gözünü boyamak için verilen kısmi haklar…Kısmi haklar sayesinde madenciler az da olsa nefes aldı ve tüm madenciler biliyor ki bu nefesin sebebi, şirketlerdeki “Bağımsız Maden İş” in örgütlenmesi korkusudur.
Ancak sömürü düzeni hala sona ermedi.
Bu “hayalet” bu sefer güçlü bir şekilde Fernas’ta ortaya çıktı. Kısmi haklardan yararlanamayan Fernas’ta ise işler biraz farklı: Madenciler nefes alamaz durumda.
Düşük ücretler, küfürler, alınmayan İSİG (İş Sağlığı ve İş Güvenliği) önlemleri, fazla çalışma, kötü yemek ve daha birçok sorun…Bu koşullar karşısında işçilerin çoğunluğu Bağımsız Maden İş Sendikası’na üye oldu. Çünkü madenciler biliyor ki zor zamanda madencinin yanında sadece Bağımsız Maden İş Sendikası olmuştur. Bir madencinin de dediği gibi: “Bağımsız Maden İş, madencinin şansıdır.” Bunun üzerine Fernas, şirketlerin en iyi bildiği işi yaptı: Önder işçileri işten çıkardı. Ancak bu kez Fernas, hiç beklemediği bir şeyle karşılaştı: Yüzden fazla işçi, işe girmeyerek kısmi iş durdurma eylemi yaptı ve “Fernas Direnişi” başladı.
İlk gün, taleplerini idareye iletmek için ocağa giren işçileri, kendi ocaklarından gözaltına aldılar. İşçilerin talepleri açık ve netti: Soma havzasındaki ortalama maaşın verilmesi, atılan işçilerin geri alınması ve İSİG önlemlerinin alınması.
Direnişin başlamasıyla egemen güçler ne yapacağını bilemedi ya da çok iyi bildiği tek şeyi yaptı: Türlü oyunlar ve hukuksuzlukla tekrar ortaya çıkıp birçok kez işçileri ve sendika yöneticilerini gözaltına aldı. Şirket önünde aileleriyle eylem yapmak isteyen madencilerin önünü iki kez kesti. İki sendika yöneticimizi ve iki madenci arkadaşımızı gözaltına alıp ardından adli kontrol cezası ve yurt dışına çıkış yasağı verdiler. Böylece fiilen sendikanın kolunu kanadını kırmaya çalıştılar. Bunun üzerine sendika da “Harbi olun, sendikamızı kapatın.” diye açıklama yaptı. Ardından maden yolu açıldı ve arkadaşlarımıza verilen cezanın ne kadar keyfi ve siyasi olduğu ortaya çıktı.
Gözaltılar sadece Soma ile sınırlı kalmadı. Madenciler direnişi Ferhat Nasıroğlu’nun lüks oteli önüne taşıdılar. Burada da Fernas, madencileri ve sendika yöneticilerimizi keyfi olarak iki kez gözaltına aldırdı. Daha sonra Ankara’ya giden madencileri Fernas Holding önünde gözaltına aldılar. Devlet, söz konusu “Bağımsız Maden İş” ve patron Ferhat Nasiroğlu olunca bütün gücünü seferber edip direnişe, yani “hayalet”e savaş açtı. Devlet ve şirket, bütün hukuksuzlukları işbirliği içinde sürdürdü.
Sendika, devletin kendisine karşı verdiği hukuk mücadelesini maden ocağında işçilerin hangi şartlarda çalıştığını göstererek yayınladı. Bu çalışma koşullarında ocağın durdurulması gerekirken, ocağa bir müfettiş dahi gönderilmedi. Yayınlanan görüntülerden 15 gün sonra, şirkete önceden bilgi verilerek -sanki rutin bir teftişmiş gibi- bir müfettiş heyeti gönderildi. Sendika üyesinin üyelik formundaki kişisel bilgiler, Fernas Genel Müdürü Serkan Güncü tarafından paylaşıldı. Bu belgeleri sadece Bakanlık, sendika başkanı ve kişinin kendisi görebilirken, şirketin genel müdürü hukuksuzca bu bilgileri paylaştı. Aynı genel müdür tarafından sendikanın Örgütlenme Uzmanı Başaran Aksu’nun SSK geçmişi paylaşıldı. Bunun üzerine Bakanlık, uydurma bir açıklama yapmakla yetindi. Burada gördük ki Çalışma Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı, “yüce” Ferhat Nasiroğlu’nu korumak için el ele harekete geçti.
Peki devletin tüm organlarıyla savaş açtığı bu madenciler kim?
301 işçinin hayatını kaybettiği maden faciasında şans eseri kurtulanlar, aynı maden faciasında günlerce arama kurtarma ekibine katılanlar, Hatay’a devletten önce gidip hiç tanımadıkları insanlar için hayatlarını tehlikeye atarak enkaz altında yüzlerce hayat kurtaranlar… Yerin yedi kat altına her gün ölüme inip, geri çıktıklarında “ölmedik” diye sevinip birbirlerine geçmiş olsun diyenler… Hepsi şu an “Hayalet”in saflarında ve bunca olumsuzluğa rağmen direnişten vazgeçmeyip Ankara’ya yürüyorlar. Adım adım, terlikleriyle tüm zorluklara rağmen ilerliyorlar. Yeraltında ölmemek için yürüyorlar, bir daha 301 faciası yaşanmasın diye yürüyorlar, insanca ve onurlu bir yaşam için yürüyorlar. Tüm Türkiye işçi sınıfına yeni bir yol açmak için yürüyorlar.
Tüm işçi sınıfına, “Zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok, kazanacağınız koca bir dünya var.” demek için yürüyorlar.