CarrefourSA’da çalışan 300 depo işçisi 17 gün boyunca Türkiye’nin en büyük sermaye gruplarından Sabancı Holding’in karşısında durdu. Direnişin 17. gününde, başlarken hedefledikleri talepleri aşan büyük bir zafer kazandılar. Temel taleplerinin karşılanmasının yanı sıra taşeron şirketler depolardan çıkarıldı ve işçiler kadroya geçirildi. Bu zafer sadece depo işçileri için değil, tüm CarrefourSA market çalışanları için de kazanım getirdi ve market çalışanlarının maaşlarına zam yapıldı.
Direnişe başlarken “Taleplerimiz karşılanana kadar Sabancı’nın olduğu her yer direniş alanımızdır” diyen işçiler, depoda süren direnişi CarrefourSA marketlerine, Sabancı Holding ve CarrefourSA genel merkezi önüne taşıdılar. İşçiler market eylemlerinde, taleplerini ve sorunlarını kendileri gibi emekçilere anlatırken polisin saldırısına uğradılar. “Sabancı’nın selamı”nı ileterek işçilere saldıran kolluk güçleri, her direnişte olduğu gibi işçinin karşısında, patronların yanında durarak esas görevinin sermayeyi korumak olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu olayın akşamında, depo önündeki işçiler, “Sabancı selamını aldık, hodri meydan!” diyerek “Sabancı’nın selamı durduramaz bizleri” sloganıyla kararlılıklarını ortaya koydular.
Kolluk güçlerinin rolü apaçık ortada, ancak sermayenin sızdığı kılcal damarların hepsi bu derece aşikar olmuyor. Bu yazıda, Esenyurt CarrefourSA depo işçilerinin karşısında duran, holdingin korumalarından daha sinsi olan bir unsuru ele alacağız. Daha önce, Bağımsız Maden-İş Sendikası öncülüğünde direnen madencilerin eylemleri esnasında, Eczacıbaşı ve Özyeğin gibi sermaye gruplarının kendilerini aklamak için kullandığı bu sinsi yöntemleri görmüştük. Şimdi bir de Sabancı’ya bakalım.
Sabancı Holding’in hayır kurumu olarak faaliyet yürüten Sabancı Vakfı, kadınların, gençlerin ve engellilerin haklardan eşit şekilde yararlandığı bir toplumun önündeki engellere çözüm üretme ve kamuya örnek olacak modeller geliştirme iddiasıyla Hibe Programları açıyor ve bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarını destekliyor. Vakfın web sitesinde, kadınları desteklemek için yürüttüğü proje sayısının 92 olduğu bilgisi yer alıyor. Bu projelerden biri de 23 Şubat 2022 tarihinde İstanbul’da tanıtılan ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı iş birliğinde, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı [UNDP] ile yürütülen “Geleceğini Kuran Genç Kadınlar” projesi. Proje tanıtım metnine göre, “ne eğitimde ne istihdamda yer alan kadınlar”ın (NEET) sorunlarının ve ihtiyaçlarının daha görünür hale getirilmesi, bu sorun ve ihtiyaçların karşılanması için mekanizmalar oluşturulması amaçlanıyor.
Ancak kadınların toplumda yaşadığı sorunlara çözüm üretmeye yönelik projeler üreten ve büyük yatırımlar yapan, “Genç kadınlar nerede, biz orada” diyen Sabancı’nın, kendi bünyesinde çalışan kadınlar için benzer bir kaygı taşımadığı ortada. CarrefourSA deposunda çalışan kadınların deneyimlerinden anlaşıldığı üzere, Sabancı kendi bünyesindeki kadınların sorun ve ihtiyaçlarını görünür hale getirmek ve çözüm mekanizmaları oluşturmak istemiyor. Aksine 5 bin TL zam talep eden kadınları işten çıkarıyor ve çalışırken iş kazasında ölmemek için işçi sağlığı ve iş güvenliği (İSİG) önlemleri alınsın diye direnen kadınları, çalıştıkları depoyu tamamen kapatmakla tehdit ediyor.
Sabancı’ya ait CarrefourSA deposunda çalışan Gamze, durumunu şu sözlerle anlatıyor: “Üç tane çocuğum var ve tek başıma çalışıyorum. Onlara bakmam lazım. Evim kira, Türkiye şartlarında geçinmek çok zor.”
“Geleceğini Kuran Genç Kadınlar” projesi kapsamında, 18-29 yaş aralığında eğitime ve istihdama dahil olamamış kadınları bu alanlara kazandırmayı vaat eden Sabancı Holding, bu ve başka projelerle kadınların ekonomiye katılmasını amaçladığını söylüyor. Bu esnada aynı projeler, holdinglerin kendi kurdukları iş alanlarında kadınların ucuz iş gücü olarak istihdam edilmesinin önünü açıyor. Kadınların istihdam edilerek sosyal hayata katılmasının hayati bir mesele olduğunu usanmadan vurgulayan Güler Sabancı, 27 bin TL maaş ve iş kazasına karşı önlem istedikleri için kadınları işten çıkarıyor. Bu ikiyüzlülüğe rağmen hiçbir Sabancı’nın yüzü kızarmıyor.
Anayasal hakkını kullanarak sendikaya üye olan ve zam talep ettiği için işten atılan öncü işçilerden DGD-SEN İş Yeri Temsilcisi Gülşah Şahin ise kiralarını ödeyemediklerini ve ayda 27 bin TL maaş alabilmek için 300 işçiyle aç susuz direndiklerini söylüyor. Kadınlar için yüzbinlerce lira hibe dağıtan Sabancı, ayda 27 bin TL maaş istediği için bir kadını açlığa mahkum etmekte beis görmüyor.
CarrefourSA ile “Kadın Ustalar Projesi” kapsamında yapılan iş birliğinde, mağaza içinde çevrimiçi sipariş toplayıcısı olarak çalışan kadınların aylarca ücretlerini alamadıklarına şahit olduk. Kadınlar haftanın 6 günü asgari ücrete çalıştırılmış, ek mesaiye zorlanmış; ek mesai ücretlerini bırakın, maaşlarını dahi alamamış ve CarrefourSA mağazalarında onlarca eylem yapmıştı. Holdinglerin kadınların istihdama dahil edilmesindeki asıl amacının, kadınların görünür olması ve kendilerini sosyal olarak var edebilmesi olmadığını; aksine kadın işçilere “alan açıldığı” için aynı kadınlardan manevi bir biat beklediklerini ve kadınları ucuz işgücü olarak kullanmaya devam ettiklerini gördük, görüyoruz. “Geleceği Kuran Genç Kadınlar” projesi adı altında eğitimlere tabi tutulan ve iş olanakları bulan, “Ne eğitimde ne istihdamda yer alan kadınlar” (NEET) diye tabir edilen kadınların da benzer bir muamele gördüğünü söyleyebiliriz.
Carrefour’un bugün 30 ülkede yaklaşık 11 binin üzerinde marketi ve 350 bin çalışanı bulunuyor. Türkiye’nin Carrefour’u CarrefourSA ise binin üzerinde mağazası ve 11 binin üzerinde çalışanı ile 164 milyon kişiye hizmet veren dev bir market zinciri. Fortune dergisinin her yıl hazırladığı Türkiye’nin en büyük 500 şirketini sıralayan ‘Fortune 500 Türkiye 2023’ listesine göre Türkiye’nin en zengin şirketleri arasında 53. sırada yer alıyor. Capital dergisi tarafından hazırlanan benzer bir listede ise CarrefourSA, 2022 yılında 88. sıradayken 2023 yılında 65. sıraya yükseliyor. Sabancı Holding’e ait diğer şirketler de bu listelerde yer alıyor. CarrefourSA, Sabancı Holding ile birlikte her geçen yıl daha da büyüyen bir şirket. Bu büyümenin can damarı ise işçilerin köleliğe benzettiği çalışma koşulları, yani her geçen gün derinleşen emek sömürüsü.
Holdingler, başarılı yatırımlar, dahi CEO’lar ve muhteşem gelecek kurgularıyla değil, çalıştırdığı işçilerden çaldığı ücret (yani zaman) ve hatta yaşam enerjisiyle büyür. Vakıflar, kültür merkezleri, burslu okutulan çocuklar ve akademiye ayrılan fonlar yalnızca bu gerçekleri gizler. Silinen vergi borçlarını, iş yerinde çalışırken ölen veya açlık sınırının altında çalışmaya devam eden insanları, bu insanların isimlerini ve hayatlarını gizler. Şık imajları ve sivil toplum projeleri, devlet aygıtlarının iş birliği ile kurdukları sömürü düzeninin cilasından başka bir şey değildir. Nereye bakarsanız bakın, hangi holdingin altını deşerseniz veya hangi patronun ilişkilerini irdelerseniz, aynı şeyi görürsünüz. Kapitalizmde patronun ahlakı ve etiği olmaz, birer kan emici gibi emeğimizi ve yaşam gücümüzü tüketir ve son hücremize kadar faydalanmak isterler. Bu hızda ve düzeyde kâr etmeleri başka türlü mümkün değildir.
Sabancı Holding’in internet sitesinde yer alan “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Politikası ve İş Etiği” başlığını biraz incelemek bile eyledikleri ile söylediklerinin ne kadar farklı olduğunu açıkça gösteriyor. Politikanın birinci maddesinde, “Sabancı Topluluğu olarak tüm çalışanlarımızın insan onuruna uygun çalışma koşullarında, sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışma hakkı olduğuna inanırız. Çalışanlarımız bizim en değerli varlığımızdır ve çalışanlarımızın güvenliğini sağlamak ve korumak en öncelikli iş hedefimizdir” denirken Sabancı’nın “insan onuruna uygun çalışma koşullarına” verdiği önem, CarrefourSA depolarında şu şekilde kendini gösteriyor:
- Haftada 6 gün ayda 22 bin TL’ye çalışmak,
- depo içerisindeki eski rafların altında her an ezilme riskiyle çalışmaya zorlanmak,
- bir mola alanı dahi sağlanmadığı için yük tırlarının arasında mola vermek,
- küflenmiş, böceklenmiş ve hatta bozulmuş yiyeceklerin işçilere yemek diye sunulması,
- Anayasanın 51. maddesi uyarınca sendika üyesi olma hakkını kullanan işçileri işten atılması, depolarda taşeron işçi çalıştırılarak işin en ağır kısımlarının taşeron işçiye yüklenmesi.
İşçi sınıfının ve sermayenin hakikatini teşhir eden işçi direnişlerinin her biri sadece direnenler için değil, aynı zamanda takip eden tüm işçiler için hayati dersler taşıyor. Hedefimiz bu direnişlerden çıkarılan dersleri, mücadelemizin bir sonraki adımına taşımak ve daha güçlü bir örgütlülük inşa etmek olmalı.
Sabancı’nın selamı meselesine dönersek, işte o selamdaki kibir, biraz da bu sivil toplum soslu itibar inşasına dayanıyor. Kamuoyu nezdinde Koç, Sabancı, Eczacıbaşı, Özyeğin gibi imajı parlak holdinglerin gerçek yüzünü, işçileri ayaklar altına almaya cüret ettiklerinde görüyoruz. Bu anlar dışında ise bize masallar anlatan Güler Sabancı gibi figürlerle karşılaşıyoruz. Ancak o masallar, Eczacıbaşı’nın madenlerinde sömürülen madenciler için ne kadar inandırıcı değilse, CarrefourSA depolarında canı pahasına çalışan işçiler için de o kadar değil.
“İşçiler açken patronlara huzur yok” derken bir de “işçiler açken kültürle, sanatla, eğitimle, bursla, hibeyle ortamlarda caka satmak kabul edilemez” diye eklemeliyiz. Bu kanallarda üretilen ilişki ağlarının etrafına dizilen ana muhalefet ve muhalif basının da incileri dökülmeli. Hibeler ve projelerle istihdama ‘kattıklarınız’ örgütlenecek ve işçi sınıfının ağzına çaldığınız bir damlalık balı size zehir edecek. Zira reklam ve pazarlama hamlelerinin alaşağı edildiği her anda tek bir hakikat beliriyor: İşçi sınıfına kolluk güçleriyle iletilen holding selamı ve holdingleri dize getiren işçi direnişleri. Kavga burada, saflar ortada.