spot_img
spot_img
Ana SayfaDosya#İşçilerinMutabakatı | Hayatlarımız için kavga edeceğiz

#İşçilerinMutabakatı | Hayatlarımız için kavga edeceğiz

Bugün kadınlar en temelde yaşam hakları için mücadele ediyor. Kapitalizm ve cinsiyetçiliğin işbirliği karşısında türlü zorluklara ise ancak beraber göğüs geriyor. Kadınlar total verilere bakıldığından daha az güvenceyle, daha az sendikalı olarak, daha az maaşla, daha az işyeri güvenliğiyle ve tüm bunlara rağmen daha çok çalışıyor.

EMAR 2023 verilerine göre, her 10 kadın işçiden sadece 1’i sendikalı. Kayıt dışı istihdam da dahil edildiğinde (ki bu rakam kadınlar için hiç az değildir, Türkiye’de kadın istihdamının %32,5’i kayıt dışıdır.) kadınlarda gerçek sendikalaşma oranı sadece %6,2. Kayıt-dışı istihdam oranına bakıldığında Türkiye’de yaklaşık 3,3 milyon kadının sosyal güvenceden yoksun olduğu anlaşılıyor. Yaşadığımız Maraş depremlerinden sonra deprem bölgesinde yaşanan tüm işçi düşmanlıklarının yanında kadınların payına %16,8 işsizlik düşüyor. Toplam kadın işsizliğinin %10’unu oluşturan 141 binden fazla kadın deprem bölgelerinde yaşıyor.

Türkiye’de çalışan kadın sayısı çalışan erkek sayısının yarısı kadar ve kadınların işgücüne katılmaları durumunda bile eşlerinden 3,8 kat daha fazla ücretsiz emek sundukları ortaya çıkıyor. Yani çalışan 10 milyon kadın mesaisi dışında 9 saatini ev işleriyle geçiriyor ve bunu ücretsiz emek olarak hane halkına sunuyor. Türkiye’de 13,3 milyon kadın ise kendisine duygusal ve toplumsal bir zorunluluk olarak dayatılan ücretsiz bakım emeği nedeniyle çalışamıyor.

Ezcümle bu rakamların anlamı şudur; kadınlar Türkiye’de bir erkeğe; eş, baba, oğula bağımlı şekilde yaşamaya zorlanmakta, sistem bunun yolunu açmakta, tüm ahlaki, duygusal, geleneksel, fiziki zorlukları aşıp iş hayatına katılan kadınlara ise daha az örgütlü, daha az paralı ve daha az özgür zamanlı bir çalışma rejimi dayatılmaktadır. Bu aileselci “refah” sistemini değiştirmek için cinsiyetçi olmayan ve işçilerin özgün durumlarını onlarla hemhal olarak değerlendiren bir emek mücadelesini inşa etmek boynumuzun borcudur. Buradaki kastımızın en temiz özeti 1908 yılından New York’taki kadınların attığı “Ekmek de istiyoruz, gül de!” sloganındadır. Yani evet, işçiler olarak tacizci şeflere/patronlara, sendikal faaliyetlere değin yaygınlaşmış cinsiyet temelli mobbinglere, anne olduğumuz için uğradığımız ayrımcılıklara, “kadın istihdamını destekliyoruz” diyip sorumlu olduğumuz bakım emeğiyle ilgili hiçbir adım atmayanlara karşı örgütleneceğiz ama aynı zamanda özgür zamanımız için, sendikal haklarımız için, hem kadın hem de sınıf dayanışmasını güçlendirmek için de örgütleneceğiz.

Kulağa imkansız gelmesin, yeterince tarihsel tecrübeye sahibiz. Cesaretimiz 1828 yılında kadın tekstil işçilerinin ABD’de gerçekleştirdiği Dover grevinden, 1873 yılında Osmanlı’da Tramvay ve Tershane grevlerinde erkek işçilerle kol kola girip tramvayları durdurmak için yollara yatan kadın işçilerden, 1876 yılında hakları için Bab-ı Ali’ye yürüyen kadın işçilerden ve bugün Migros depo işçisi kadınlardan, onurlu bir yaşam için direnen amazon işçilerinden, ETF işçilerinin inadından, karanlığa ışık olan Farplas işçilerinin kararlığından ve daha nicesinden geliyor.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler