Ana Sayfa Deprem Deprem bölgesinden gözlemler - Bahar Gök

Deprem bölgesinden gözlemler – Bahar Gök

Bahar Gök*

Depremin ilk günlerinden itibaren Antakya ve Samandağ’da arama kurtarma çalışmalarına dahil olmak ve dayanışmayı güçlendirmek için deprem bölgesinde bulundum. Bu esnada da deprem bölgelerinde emek meselesinin ne durumda olduğunu, işçiler ne yaşıyorlar, mahallelerde yaşayan insanlar deprem sonrasında hayatlarını nasıl devam ettiriyorlar gibi soruların cevaplarını bulmaya çalıştım. Deprem bölgelerinde patronların izleyeceği yolu da öngörmek açısından bu gözlemleri önemli buldum. Her büyük afet, kriz sonrası devletin kendisini merkeze koymak için uyguladığı politikalar var. Özellikle merkezi yerlerde kendisine yakın tutabileceği kesimleri konumlandırmak ve oralardan kent hakimiyetini elinde bulundurmak refleksini de araştırmaya çalıştım. Bu esnada kadınların ve göçmen işçilerin bu afet sonrasında yaşadıkları öznel zorlukları tespit etmek için gözlemler yaptım. Bu çerçevede Malatya ve Adıyaman özelinde depremzedelerin 6 Şubat depremi sonrası yaşam koşullarına dair tespitleri genel bir değerlendirme olarak özetlemeye çalıştım.

Malatya

Merkezdeki binaların %70’i yıkılacak. Enkazlar kaldırılmış ama ağır ve orta hasarlı binaların yıkımına henüz başlanmamış. Merkezde, Emeksiz ve Çavuşoğlu mahalleleri yok olmuş. Hasanbey Caddesinin aşağısı tamamen yıkılmış, yukarı taraflarda yıkım fazla olmamış. Bostanbaşı gibi mahalleler tarım arazileri olmasına rağmen buralarda binalar yapılmış ve o nedenle yıkım ağır olmuş. Çavuşoğlu çok eski bir yerleşim ve fay hattına yakın olduğu için yıkım çok olmuş. Eski binalarda olduğu kadar yeni binalarda da ciddi bir yıkım var. Özellikle Botanbaşı mahallesindeki çoğu bina son 10-15 senede inşa edilmiş binalar ve ciddi bir oranda yıkılmış durumdalar. Ağır hasarlı bina sayısı da oldukça fazla. Çok önceleri 4 kattan fazla imar izni verilmeyen bu gibi mahallelerde binalar 8 kata kadar çıkmış.

Hala tam kapasite çalışan fabrika yok. Yıkılan, hasar gören fabrika sayısı çok düşük. Fabrikaların çoğunluğu, çalışanları aileleri ile birlikte fabrikada ağırlamış. Sonrasında sadece çalışanlar kalsın demişler. OSB’lere konteyner, çadır kurulup işçi kampına dönüştürülmüş. Tekstil dışında kuruyemiş, gıda, şekerleme, çikolata, ayakkabı fabrikaları, plastik ve metal fabrikaları da var.

OSB’lerde 35 bin dolayında kayıtlı işçi çalışıyor. Çalışanların %60’ının kadın olduğu görülüyor. Ayakkabı fabrikalarında tamamen erkekler çalışıyor ve sigortaları türlü bahanelerle eksik yatırılıyor. İşçi sendikaları olarak Öz İplik-İş ve Teksif var alanda. BİRTEKSEN de alanda var olmaya çalışıyor. KESK’e bağlı Eğitim-Sen ve BTS, TÜRK-İŞ’e bağlı Belediye-İş, HAK-İŞ’e bağlı Hizmet-İş var kamuda.

Kadınlar hijyen ve güvenlik sorunu yaşadığı için birçoğu çalışma yaşamından çekilmiş. Sanayide boşanmış kadın sayısı yüksek. Evde sigara sarım işi yapan kadın sayısı çok yüksek. 200lük kutuları 60 liraya sarıyorlar. Evlerde arma kesme, iplik temizleme, pul yapıştırma işleri yapıyorlar. Kayıtlı kadın istihdamının çok düşük olduğu görülüyor. Depremden sonra üretimi fasona kaydırdıkları için çalışanlar üzerindeki baskılar artmaya başlamış. Daha da artacağı düşünülüyor. İkinci organize sanayi bölgesinin girişinde konteyner kentler kurulmuş. Bir kısmında işçiler, bir kısmında Suriyeliler kalıyor. Baykan Denim, Çalık, Taha, Milmay, Talu gibi büyük tekstil fabrikalarının her birinde 1000’den fazla işçi çalışıyor. Milmay’da deprem öncesi 800 işçi çalışırken şu anda 150 kişi işe gidiyor. Gidenlere zorla fazla mesai yaptırılıyor. Ücretler de düşük diye fazla mesaiye kalmak istemeyen işçiler 18 maddelik talep oluşturarak BİRTEKSEN’e ulaştırmışlar.

İşçi duraklarında kadınların yoğunlukta olduğu söyleniyor. Deprem sonrası vardiyalı çalışma genel olarak sonlandırılmış durumda. Çünkü işçi bulmakta zorlanıyorlar. Servis ulaşımı zorluğu nedeniyle 1 saat daha erken çıkmak zorunda kalıyorlar evden. Emek daha da ucuzlayacak diyor çalışanlar. Patronlar depremi fırsat olarak değerlendireceğini dile getiren işçiler, asgari ücret yatırılıp bir kısmı elden geri alınırken bu durum daha da artacağından kaygılılar. Kalifiye elemanlar asgari ücretten bir tık fazla alıyorlar.

Memurlar tayin isteyip gidiyor. Eğitim sağlık gibi temel hizmetlere ulaşım zorlaşacak. Kadınlar mantar olmuş. Şu anda devlet hastanesi, üniversite hastanesi sağlık hizmeti veriyor ama branş doktorları çok olmadığından hizmetler aksamış durumda. Doğum kontrolüne ve ilaçlarına ulaşamıyorlar. Kadınlar en çok gebelik testi sormuş bu dönem. Valilik psikolojik destek merkezi kurmuş ama yeterli değil. Bu süreçte insanlar saldırganlaşmaya başlamışlar.

Tekstil sektörü ağırlıklı olarak kumaş üretiyor. 4-5 kişilik atölyeler de var. Küçük atölyelerde çok sayıda göçmen işçi var. Çok kötü şartlarda ve en ucuz şekilde çalıştırılıyorlar. Göçmenler kaldıkları konteynerlerden fabrikalarda çalıştırılmak üzere yapılan listeler doğrultusunda sabah alınıp akşam geri getiriliyormuş. Deprem öncesi yerel işçi 500 lira yevmiye alırken göçmen işçiler 200 lira alıyormuş. Deprem sonrası göçmen işçilere talep daha da artmış durumda.

Kayısı tarla ve fabrikalarında sigortalı çalışan yok. Bu ay çiçeklenme ayı olduğu için kayısı fabrikaları şimdilik kapalı. Geçen yıl kayısı pırtlatmaya 280 lira yevmiye veriyorlarmış.

Malatya depremde göç vermiş ama dışardan işçi akımı başlamış. Urfa, Diyarbakır ve Mardin’den mevsimlik işçiler geliyormuş deprem öncesinde.

AFAD ve Kızılay erzakları dağıtmayıp çöpe atmışlar. İnsanlar açlıkla sınanıyor. Malatya’da en çok yazlık kıyafet ve terlik isteniyor. Gıda desteğinin de sürdürülmesi lazım. Çünkü AFAD, korucu-polis-jandarma ve Sünnilere ulaştırmış yardımları. Kürt ve Alevi halk suyu parayla alıyormuş. Herkes kendi kaderine mahkûm edilmiş. Kurumsal dayanışma ile ayakta duruyor insanlar. Yardımlar kasıtlı olarak engellenmiş. Alevi örgütleri ilk defa bu kadar güçlü bir şekilde bir araya gelmiş.

Sular çamurlu akıyor. Abdest alamıyor insanlar. Suları bidonlara doldurup çamur çöktükten sonra kendilerini temizliyorlar. Çamaşır makineleri genel olarak yok. Hasarlı binalara girerek çamaşırları yıkıyor kadınlar.

Az hasarlı evlere girmişler. Yıkım emri verilen binalardaki insanlara çadır verilmediği için evlere girmek zorunda kalmışlar. Az hasarlı evlerdeki insanlar da korkmasına rağmen girmişler.

Sümer park, Belediye yanı, üniversite yolunda büyük çadır kentler var. Yeşiltepe’ye de Suriyeli göçmenleri yerleştirmişler. Buralarda mobil yemekleri AFAD yapıp dağıtıyor. Seyyar banyo ve tuvaletler de var.

Belediye başkanı ağır hasarlı binaları az hasarlıya çevirtmiş. Çarşı komple yıkılmış. Pazar yerinde çadırlar kurulmuş. Bakırcılar çarşısı tamamen yıkılmış. Esnaf ve yanında çalışanlar tamamen işsiz. Buralar için küçük konteynerler hala yapılıyormuş.

Arama kurtarma ekiplerini ilk günden itibaren engellemişler. Arama kurtarmaya gelen maden işçilerini de 24 saat bekletmişler kasıtlı olarak. İzmir, Muğla, Bodrum gibi belediyelerin kurduğu çadırlar duruyor hala. Onların çabasıyla konteyner kentler kuruluyor. Kamu bankaları yalnızca kendi çalışanları için üniversitenin içine konteynerler kurmuş,

Malatya’daki mevsimlik işçiler ise Ağustos ayı gibi Ordu ve Giresun’a fındık toplamaya gidiyorlar.

Depremin yıkıcı etkisi sonucu Arguvan, Hekimhan, Yazıhan, Kale, Yeşilyurt, Battalgazi, Doğanşehir’e sığınmış insanlar. Bazı yerlerin nüfusu 4-5 binden 40-45 bine çıkmış. Buralardaki insanlara servis sağlanmadığı için nasıl çalışacaklarına dair bir bilgilendirme yok. Ören 800 hanelik bir köy olmasına rağmen 110 tane konteyner konulmuş. Köyün %90’ı yıkılmış olduğu halde. 3 kişinin yaşayabileceği konteynerlerde 8-10 kişi kalıyormuş. 132 bin binanın 92.500’ü yıkılacak. Bunların 27 bin küsuru ahır. Barınma sorunu çok daha ciddi boyutlara varacak. İnsanlar geri dönmeye başlamışlar çünkü.

AFAD’ın kurmuş olduğu çadır alanları bariyerlerle çevrili ve polis kimlik kontrolü yaparak içeriye insanları alıyor. Güvenlik nedeniyle yapılıyormuş.

Molozlar 3 Alevi köyüne yakın dökülüyor. Mamurek diye bilinen alanda halk Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri oturma eylemi yaparak seslerini duyurmaya çalışıyor. Molozlar üç bölgeye dökülüyor esasen. Mamurek, Beylerderesi ve Şehir Mezarlığı. Moloz dökülen yerlerde ceset çıkarıyor insanlar. Moloz döküm işi için şirketler maliyet hesabı yapıp kendilerince en ucuz olanı tercih ettiği için buralara dökülüyor aslında.

Ağır hasarlı binalar iş makineleri çalışırken çıkan ses dalgasından, yoğun yağmur yağmasından bile yıkılmışlar. İnsanların hayatı büyük risk altında olmaya devam ediyor bu binalar sebebiyle. Geçtiğimiz hafta yıkılan 4 katlı bina da bu nedenlerle yıkıldı ve geri dönüşüm işi yapan bir genç enkaz altında kalarak hayatını kaybetti.

Alanda EMEP, HDP, PSAKD, Afet Gönüllüleri Ağı dışında kimse yok.

Afet Gönüllüleri Ağı muhtarlarla grup kurmuşlar ve her gün bir köye gidip halk toplantıları yapıyorlar. Gidecekleri köyde halkın ihtiyaçlarını önden belirleyerek yanlarında kolilerle gidiyorlar. Depremin ilk günlerinden beri yıkımın olduğu illerin OHAL kapsamına alınarak her gün yeni bir kararname çıkarılması nedeniyle hızlıca avukatlardan ve mimar-mühendislerden konuyu kendilerine anlatmalarını istiyorlar ve köylerdeki insanları bilgilendiriyorlar. Cemal Gürsel mahallesinde PSAKD ile birlikte kurdukları konteynerlerde organize ediyorlar. Oldukça sistemli ve ihtiyaca dönük çalışıyorlar. Aklımda yanlış kalmadıysa gittiğimiz gün itibariyle 34 köye ulaşmışlardı. Gün içerisinde bazen 5-6 köye ve mahalleye gittikleri oluyor. Bu nedenle bu sayı giderek artacaktır. Zaten köylerden ve mahallelerden de Alevi dernekleri üzerinden sürece dahil olan insanlar oluşmaya başlamış. Bu mahallede evler az hasarlı ya da hasarsız olmasına rağmen çoğu eve ağır ve orta hasarlı raporu vermişler. Depremden önce de rantsal dönüşüm için zorlanan mahalle halkı bu nedenle kendi imkanlarıyla hasar tespit uzmanları getirterek raporları değiştirtmeye çalışıyor. Geçmişlerinden deneyimli olan halk bu gibi mahallelerin dokusunun bozulmak istendiğini biliyor ve çok şüpheci yaklaşıyor. Alevilerin dağıtılmasından korkuyorlar. Bu durumla ilgili direnç gösterileceği aşikar. Binalarda yapılan raporlamalar sağlıklı değil.

Doğanşehir’in köylerinde kadınlar da enkazlara girerek yaralıları kurtarmış. Depremin ilk günlerinde soğuktan donmasın diye keçilerin gübresinin altına çocuklarını koymuş kadınlar. Elazığ depreminden deneyimli olan Malatyalılar ilk depremden sonra eve girmemişler. Büyük yıkım ikinci depremde olunca can kaybı düşük kalmış bu sayede. Çünkü ikinci depremde yıkım esas olarak ağır olmuş. Hatay ve Adıyaman ilk depremde yerle bir olduğu için can kaybı yüksek olmuş.

Dönüşler başlamış ve çadır yok, konteyner yok. Depremden hemen sonra 800 bin civarı insan kenti terk etmiş. 150 bin kadarının geri döndüğü düşünülüyor. Seçim ve sonrasında kayısı dönemi olması nedeniyle bu sayının hızla artacağı öngörülüyor.

İşçi sayısı yarıya düşmüş. İşe gitmeyenler işten çıkarılmış. Kalanlara fazla mesai dayatılmış.

Adıyaman

Adıyaman’da Gölbaşı, Merkez ve Narlı Kuyu’yu gezebildik. Gölbaşı’nda fay hattı boyunca ana caddenin sol tarafındaki mahallelerde deprem daha yıkıcı olmuş. Çadırlar ağırlıklı olarak sağ tarafta kurulmuş. Alevi nüfusun yoğun olarak yaşadığı bu ilçede deprem sonrası çadırlarda yaşayan insanlara evlerinize girin demiş AFAD ve Jandarma. Bizim gittiğimiz gün jandarma karakolu kendi personeline çadırlar kuruyordu. Sohbet ettiğimiz kadınlar yardımların ilk günlerden itibaren ulaştığını söylediler.

Merkez’de Mehmet Akif Mahallesi ağır yıkıma uğramış. Genel olarak enkazlar kaldırılmış olmasına rağmen ağır hasarlı ve yoldan geçenler için risk teşkil eden binalar hala duruyordu. Sokak aralarında tek tek çadırlar vardı. Hasarlı binaların giriş katında yemek mekanları açılmış ve buralardan alışveriş yapılıyordu. Yine derme çatma çadırlarda yemek dükkanları olarak açılmıştı.

Narlı Kuyu’da ise çadır kentler kuruluydu. Kürtlerin yoğunlukta olduğu bu ilçede yoksunluk diz boyu. SES, Diyarbakır Savunma Ağı, Afet İçin Feminist Dayanışma’nın dışında Trabzon Müftülüğü ve İnsani Yardım Vakfı gibi dinciler vardı. Sıcak yemek dağıtımının yapıldığı çadır kente sığınmış insanların AKP tabanı olmaması nedeniyle konteyner için yapılan başvurulara cevap verilmemiş. Büyük ihtimalle buradaki çadırlarda kalanlara konteyner çıkmayacağı konuşuluyordu. Genel olarak ihtiyaçların da ulaştırılmadığı bir alan olmasına rağmen seçim yatırımı yapmaya başlayan AKP bazı mahallelerde insanlara evlerinin yakınına kurulacak konteynerleri ulaştırmaya başlamış.

Kadınlar çadırın zorlu koşullarında kalabalık olarak yaşamaktan kaynaklanan iş yükünün artmasından çok yorulmuşlar. Akşam karanlığına kadar işleri bitmiyormuş. Çamaşır makinelerinin yetersizliğinden kuyruklar bitmiyormuş. Yemek dağıtım işine feministler erkekleri de dahil etmeye başlamışlar ancak birkaç kişiyle sınırlıymış. Erkekler bütün gün kahvede, tarlası-bahçesi olanlar dışındakiler orada burada zaman geçiriyorlar. Kadınlara yönelik şiddetin artmaya başladığı gözlemi var. Çocukların oyun ve eğitim alanları çok sınırlı olduğu için kadınların bakım yükü birkaç kat artmış durumda. Normal şartlarda kaynana-kayınbabayla ayrı yaşayan aileler burada aynı çadırlarda ya da yan yana yaşamak durumunda kalmışlar. Bunun yarattığı bir psikolojik ağırlığı da yaşıyorlar.

Çadır kentlerde kalan Suriyeli genç kadınların birçoğu savaş nedeniyle ülkelerinden çıktıkları anda eğitim hayatlarını sonlandırmışlar. Yedinci ve sekizinci sınıfta eğitimini sonlandırmak zorunda kalan genç kadınlar Türkçeyi daha iyi öğrenmek istediklerini söylüyorlarmış. Bir yandan da eğitimlerini tamamlamak için bu süreci değerlendirebilecekleri imkân yaratmaya çalışıyorlarmış. Bu konuyla feministler ilgilenmeye başlamış.

Deprem öncesinde tekstil atölyelerinin bulunduğu Adıyaman’da henüz üretim başlamamış. Atölyelerin bir kısmı hasarlı olarak duruyor. Tekstilde 8-10 bin kişinin çalıştığı biliniyor. Çalışanların üçte biri kadın ve asgari ücretle çalışıyorlar. ‘Vasıflı’ işlerde kısmen ücretler yüksek ancak kadınlar yine erkeklerden düşük ücret alıyorlar. Kadınlar Adıyaman-Besni arası tütün ve fıstık işine gidiyorlarmış daha çok. Yevmiye usulü ile yürüyen güvencesiz işler yani… Bir de evde sigara sarım işi yapıyorlar.

Çadır kentlerde kalan kadınların en çok ihtiyaç duyduğu eşyalar iç çamaşırı, pijama, uzun elbise-etek-şalvar, terlik. Bir de çadırların yalıtımlı olması.

* Kadın İşçi muhabiri

İlgili İçerikler

Son Eklenenler