spot_img
spot_img
Ana SayfaDepremOrganize Sanayi Bölgelerinin yeniden inşası, sermayenin deprem fırsatı - Burcu Çıra

Organize Sanayi Bölgelerinin yeniden inşası, sermayenin deprem fırsatı – Burcu Çıra

Ülkenin en büyük ‘felaketi’ olarak adlandırılan 6 Şubat depremlerinden bu yana yirmi dört gün geçti. Deprem bölgelerindeki insanlara yaşatılan kasıtlı imkânsızlıklar sebebiyle on binlerce insanın göz göre göre katledilmesi, insanlarımıza ‘enkaz’ muamelesi yapılması; çadır, gıda, tuvalet gibi acil, hayati ihtiyaçların hâlâ ciddi oranda giderilmemiş olması, asıl felaketin depremler değil, kapitalist düzenin kendisi olduğunu bir kez daha gösterdi. Sağ kurtulanlar hayat mücadelesi vermeye devam ederken, depremin onuncu gününde Resmî Gazete’de yayımlanan OHAL Kararnamesi ile sermaye, devletin desteğini alarak on binlerce depremzede işçinin geleceği hakkında planlar yapmaya başladı bile.

Deprem bölgesindeki on ilde 57 OSB (Organize Sanayi Bölgesi) bulunuyor. OSB bölge başkanlarının açıklamalarına göre; Maraş OSB’deki fabrikaların 8’i ağır olmak üzere 26 tanesi hasarlı durumda. Malatya OSB’deki işletmelerin yüzde 25’i çöktü, tüm fabrika ve işletmeler çalışamaz halde. Adıyaman OSB’deki 10 fabrika ağır hasar görürken küçük işletmelerin çoğu yine hasarlı durumda. Hatay Antakya’da küçük sanayinin tamamı yerle bir olmuş durumda ve yıkım esnasında OSB yine hasar aldı. 1500 yan sanayi işletmesinden 1400’ü enkaz oldu. Bölgedeki durum böyleyken, sermayenin rant hırsının sınırı yok. Dillerine doladıkları “yaraları birlikte saracağız” yalanı ile sınırı genişletiyorlar.

Bu genişletmeyi hayata geçirmek için harekete geçen iktidar, depremlerin üçüncü gününde kentlerin bir yıl içinde yeniden inşasını üstlenerek ikinci haftada sözleşme imzalamaya başladı. Konutların nerelere kurulacağına yönelik gerekli zemin etütlerini yapmadan alelacele oluşturulan bu rant projesini, seçim hamlesi olarak okumak gerekiyor.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, TOKİ ve Gayrimenkul Yatırımcıları Derneği (GYODER) tarafından hazırlanan Afet Bölgesi Tasarım Alanları Rehberi şu anki durumu net bir şekilde ortaya koyuyor. “Afet Bölgesi Tasarım Alanları Rehberi İl Ölçeği” başlıklı planda il il, ilçe ilçe belirlenen projelerin 9 yüklenici şirket ile 7 proje müellifi şirket tarafından yürütülmesi planlanıyor. Belgeye göre bu projelerde Kalyon, Kuzu Grup, Ege Yapı, Nef, Tahincioğlu, Optimal, Dome, NKY ve ANT Yapı şirketleri yüklenici olarak belirlendi. İktidarla sürekli bir iş birliği içerisinde olduğunu bildiğimiz bu firmalar, elbette tesadüf eseri ya da işlerini iyi yaptıkları için seçilmedi. “Deprem bölgelerine 3 bin kişilik konteyner kentler kuracağız, sanayinin bitmesi kentlerin bitmesi demektir,” diyen Kalyon İnşaat’ı, bir işçi mezarlığına çevirdiği İstanbul Havalimanı inşaatından tanıyoruz. Kuzu Grup’u, İstanbul Fetihtepe’de onlarca insanın bir anda evsiz bırakılmasına çanak tutan rantsal dönüşüm projelerinden tanıyoruz. Optimal’in yönetim kurulu başkanı Burhan Özdemir, aynı zamanda MÜSİAD İnşaat Sektörü Kurulu’nun başkanı. Ülkenin her yerini bu gözü dönmüş sermaye sahiplerine peşkeş çekerek imara açan devlet, kendi felaketinin sorumluluklarını gizlemek, “yaraları sarma” yalanıyla göz boyamak adına bir kez daha ranta dayalı bir seçim yatırımını hayata geçirme derdinde.

Her şeyini kaybetmiş depremzede işçiler, OHAL kararnamesiyle, hiç vakit kaybetmeden OSB’lerdeki yeniden inşa sürecine dahil edilmek isteniyor. Aynı işçilere depremin ilk haftasının ardından, yıkılmayan iş yerlerine dönüp iş başı yapmak dayatıldı. Kabul etmediklerinde tazminatsız işten çıkarıldılar. Çünkü devlet, patronların eline emeğin yeniden üretilmesi için kararname anahtarını verdi.

Uygulamaya göre, depremden etkilenen ve OHAL kapsamında bulunan illerdeki iş yerlerinin ağır ya da orta hasarlı olduğunun belgelenmesi durumunda, patronlar uygunluk tespiti beklenmeksizin kısa çalışma ödeneğinden yararlanabilecek; “ahlak ve iyi niyet kurallarına uymamak” ve “iş yerinin kapanması” gerekçesiyle işçiyi işten çıkarabilecek. COVID-19 döneminde de benzer bir uygulama yaygınlaşmış; patronlar yasağı delmek ve işçinin kıdem tazminatı hakkına çökmek için bu uygulamaya başvurmuş, işten çıkarma yasağının arkasından dolanıp insanları rahatça işlerinden etmişti.

Devlet bir kez daha her afette kollayacağı kesimin halk değil, sermaye olduğunu teyit etti. Kararnameden, yani devletten güç alan sermaye, hayatı gerçek anlamda yerle bir edilen yüz binlerce işçinin göç etmesine engel olmak için; faizsiz, vadeleri ertelenen kredilerle, fon ve desteklerle ‘hızla ayağa kalkmak’ için devletten canhıraş destek talep etti. Ve 1 Mart 2023 günü, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “Deprem sonrası şehirlerimizin hızla ayağa kalkabilmesini temin için ‘Afet Yeniden İmar Fonu’ kuruyoruz” açıklamasıyla ilk adım atıldı. Birkaç gün önce Gaziantep Sanayi Odası Başkanı Adnan Ünverdi’nin sarf ettiği, “Hazırlıklar tamamlanıyor, bir iki güne kadar çalışmaya başlanacak. İşçilerimize de bir çağrımız var; her ne kadar OHAL ilan edilen bölgede olsak da çalışmak durumundayız. Ayakta kalmamız için, yıkılan şehirlere yardımcı olmak için hepimiz çalışmak durumundayız,” cümleleri bu ‘hızla ayağa kalkmanın’ bir parçasıydı. Ünverdi’nin bu sözleri işçilerin, halkın yaralarını sarmak için söylenmiş sözler değil. Pek çok sermaye sahibi gibi Ünverdi de, sermayenin kâr ve birikim stratejilerini kesintisiz sürdürebilmek için acı üzerinden emekçi halkı manipüle etmeyi hedefliyor. Devlet de halkın acıları üzerinden bu manipülasyona ortak oluyor.

Türkiye’yi ucuz iş gücü havuzuna çevirme stratejisi, köylerimizi, yaşam alanlarımızı OSB’lere dönüştürmek; OSB’lerinin yanına, yani tarlalarımızın üzerine konteyner kentler kurmak; OSB ile bölge kalkınacak diye toprağımızı satıp işçi olmamızı istiyor. Bu stratejiyi, 2021 yılı başında Amasya Valiliği’nin (Taşova’nın Çambükü Köyü’nün de dahil olduğu) 790 dönümlük arazi üzerine Organize Sanayi Bölgesi kurma kararı almasından hatırlıyoruz. Antakya’nın Güzelbahçe Köyü’nde çiftçilerin elinde kalan buğday tarlalarına, “Emlak Konut talimatıyla buraya konteyner kent kuracağız,” diyerek beton dökmeye başladılar. Sermaye elimizde kalan son şeylere de gözünü dikmiş durumda.

Neoliberal küreselleşmenin gereklilikleri doğrultusunda hızla dönüşen ve uluslararası pazarda ucuz emek merkezi rolünü üstlenen bu ülkede, uzun yıllardır yoğun bir proleterleşme dalgası yaşanıyor. Depremi fırsata çevirmeye çalışan sermaye, bu proleterleşme dalgasını şiddetlendiriyor. Devletin hızlandırdığı mülksüzleştirme politikası, depremzedelerin göç etmeye zorlanmasıyla birlikte kentlerin büyük oranda boşalmasına sebep oldu. Deprem bölgelerinden yaşanan yoğun iç göç sonucu sermaye, Organize Sanayi Bölgelerini merkez alacak şekilde konteyner kentler kurma çağrısında bulunuyor. Enkaz altından sağ çıkabilen insanlarımızın hayata tutunabilmesi için gönüllülerin, halkın ve kitle örgütlerinin günlerce çırpınarak aradığı konteynerler için kılını kıpırdatmayan büyük patronlar, göç ile birlikte boşalan fabrikalarını doldurmak amacıyla, OSB yakınlarında işçilere tesis edilecek konteynerler kurulması talebinde bulunuyor.

Aynı patronlar Maraş’ın Dulkadiroğlu ilçesinde ağır hasar gören Tutku Metal Fabrikası’nda depremzede işçileri yıkılmaya ramak kalmış fabrikada kalan tencere, tabak gibi malları almaları için içeriye gönderebiliyor. Bu fabrika, tam işçilerin içeri girdikleri sırada çöktü. Bir işçi enkaz altında kalarak hayatını kaybetti, dört işçi yaralandı. “Ne koparsak kârdır” diyerek işçilerin canını yok sayan gözü dönmüş, aç gözlü Tutku Metal patronu, göz göre göre bir işçinin ölümüne sebep oldu, içeri gönderdiği diğer işçilerin canına kast etti. İşe ve normale dönüş naralarının vaat ettiği gibi yaralar sarılmadı, yalnızca katliam büyütüldü ve büyütülüyor.

Katleden deprem değil, bu sömürü düzeni; insanları hasarlı fabrikalara, binalara girme çaresizliğine iten, hasarlı binalara girilmemesi için hiçbir önlem almayan, on binlerce insana bu zulmü yaşatan sermaye ve devletin iş birliğidir. Katledilen on binlerce insanın ve hayvanın, yok edilen doğanın; hayatları viran edilen canların hesabını sormak için eskisinden çok daha güçlü bir örgütlülüğe ihtiyacımız var. Yaşamlarımızı rantçı, katil sermaye ve devletin kıskacından kurtarmalıyız. Bizim olanı yeniden bizim inşa edebilmek için mücadele zamanı.

Edit: İrem Az


* Bu yazı Umut-Sen Kent Çalışmaları Grubu’nun yürüttüğü, sermayenin mekânsal organizasyonuna dair araştırma ile elde edilen verilere dayanarak hazırlanmıştır.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler