spot_img
spot_img
Ana Sayfa6356'yı parçala6356 sayılı yasa işçiden taraf mı? - Düşün Altuntaş

6356 sayılı yasa işçiden taraf mı? – Düşün Altuntaş

Umut-Sen’in 6 Kasım Pazar günü, “6356’yı Parçala, Ekmek, Adalet ve Özgürlük için Ayağa!” şiarıyla düzenlediği İşçi Forumu için Umut-Sen Hukuk Kolektifi üyesi Av. Düşün Altuntaş’ın hazırladığı konuşma metnini sizlerle paylaşıyoruz: 

6356 SAYILI SENDİKALAR VE TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ YASASI NEDİR?

Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası’nın gerekçesinde; 2821 ve 2822 sayılı Yasalarda düzenlenen toplu iş sözleşmesi alanındaki yetki sisteminin sorunları çözmede yetersiz kaldığı ve  bu yasalarla benimsenen sistemlerden ötürü sendikal haklardan bahsedilemeyeceği düşüncesinden hareketle sendikal alanın özgürleştirilmesi iddiası yer almaktadır.

Fakat 6356 sayılı yasa bu iddiadan ibaret kalmış vaat ettiği amaçla uyumlu olmayan bir yasa olmuştur.

NEDEN VADETTİĞİ AMACA UYGUN BİR SAYA DEĞİL?

6356 sayılı Yasa’da da kendin önceki yasalarda olduğu gibi toplu iş sözleşmesi alanını devletin izin verdiği ölçüde düzenlenmiş ve yine kendinden önceki yasalarda olduğu gibi sarı sendikaları kollama anlayışı devam etmiştir. Bu nedenlerle  kendinden önceki yasalardan anlayış olarak pek de bir farkı kalmadığı gibi kendi amacı ve gerekçesiyle de çelişmiştir.

Neden vadettiği amaacaa uygun bir yasa olmadığını yasanın maddeleri üzerinden incelersem;

MADDE 17 – Sendika üyeliği ve üyeliğin kazanılması

Yasa’nın 17. maddesi sendikaya üye serbestliğinden bahseder. Sendika üyeliğinin serbestliği demek işçilerin sendikaya üye olmakta özgürlüğe sahip olması demektir. Her ne kadar 6356 sayılı yasanın 17/3. maddesi sendika üyeliğinin serbest olduğunu söylüyorsa da bizim işyerlerinde gördüğümüz gerçeklik böyle değildir. Sendikaya üye olduğu için işten atılan, sendikaya üye olduğu için baskı ve mobbinge maruz kalan birçok işçi var.

Aynı zamanda bu madde işçinin iradesi dışında başka bir sendikaya üye olamayacağını da güvence altına almış olsa da yine fiilen gördüğümüz durum bu maddenin içinin boşaltıldığı, uygulanmayan bir madde haline gelmiş olduğudur. Birçok işyerinde işçilerin telefonları ve e-devlet şifreleri alınarak zorla sarı sendikalara üye yapıldıklarını, sarı sendikaya üye olmak için çokça baskı ve tehdide maruz kaldıklarını, hali hazırda istedikleri sendikaya üyelikleri varken zorla o sendika üyeliklerinden istifa ettirildiklerini biliyoruz.

Üstelik bir işçinin sendikalı olmasının engellenmesi, zorla başka bir sendikaya üye yapılması veya üye olduğu sendikadan zorla istifa ettirilmesi TCK m.118’de suç olarak düzenlenmiştir. Aynı zamanda sendika üyeliğinin de gizli kalması gerekmektedir. Fakat işverenler veya sarı sendikalar kimin hangi sendikaya üye olduğuna kimin olmadığına erişebiliyor ve paylaşabiliyorlar. Bu durum işe alımlarda işverenlerin işçinin sendikalı olup olmadığını öğrenmesine sebep olabilir.

Bunların dışında bir işyerinde veya işletmede birden fazla sendika örgütlenme çalışması yürütüyor olabilir. Burada da işçiler haklı olarak yetkiyi alabilecek olan sendikaya üye olmayı düşünüyorlar. İşte bu durumda da zaten bir üye serbestliğinin fiili olarak var olmadığını söyleyebiliriz.

Aslında bu madde sendikaya üye serbestliğini kendince güvence altına almış olsa da patronlar ve sarı sendikalar tarafından fiili olarak ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Daha en başında sendikaya üye olma hakkından itibaren bu yasa işçinin güvencesi değil, patronların sarı sendikaların rahatça elinde kullanabildiği bir yasadır.

MADDE 24 – İşyeri sendika temsilciliğinin güvencesi

Yasanın 24. maddesinde sendika temsilciliğinin güvencesi olarak işverenin haklı bir neden ve gerekçe bildirme zorunluluğu vermişse de sırf sendikal faaliyet yürütmesinden duyulan rahatsızlık nedeni ile İş Kanunu’nun 25/2 maddesi bahanesiyle işçilerin haksız olarak işten çıkarıldıklarını biliyoruz.

MADDE 25Sendika özgürlüğünün güvencesi

Yasanın 25. maddesinde açıkça sendikal faaliyette bulunması nedeni ile işçinin işten çıkarılamayacağı söylenmiş olsa da birçok sendika temsilcisinin, birçok işçinin sendikal faaliyet yürüttüğü gerekçesi ile işten çıkarıldıklarını, türlü türlü baskı ve tehdide maruz bırakıldıklarını görüyoruz. Sendika temsilcilerinin haksız işten çıkarılmaları; bırakın temsilcinin güvence altına alınmasını sendikalı olma hakkına doğrudan saldırıdır. Yasa bu güvenceyi vermişse de bunun nasıl uygulanmadığını PTT’den biliyoruz. PTT-Sen’nin temsilcileri ve yöneticisi bu madde uygulanmadığı için işten atıldılar.

Bir işçinin sendikalı olması gerekçesi ile işten atılması durumunda açılacak olan davalarda bazı sorunlar söz konusudur. Bunlardan ilki arabuluculuk şartıdır. İşe iade davalarında ve alacak davalarında arabuluculuğa başvurulması zorunlu dava şartıdır. Arabuluculuğun zorunlu olarak getirilmesi işverenin işçiye davanın sonuçlanmasının uzun sürmesini bahane ederek yıllarca beklemek yerine arabuluculukta işçinin hak ettiği alacaktan çok daha azının işçiye kabul ettirmesine imkan sağlar. Yani işçi haksız bir biçimde işten atılıp bir de üstüne hakkı olan alacaktan daha azına mahkum edilir. İkinci sorun ise zamanaşımı sorunudur. Zamanaşımı 10 yıl olarak düzenlenmişken daha sonra 5 yıla düşürülerek işçilerin aleyhine bir durum yaratılmıştır.

Başka bir sorun ise iş davalarında ispat durumudur. Mesela işçi davasında tanık göstermekte, tanığı bulmakta zorlanabiliyor. Çünkü baskı ve tehditlerden sonra işçiler tanık olmaktan çekinebiliyorlar. Tanık olduklarında da işverenin baskılarıyla dava aşamasında tanıklıktan çekinebiliyorlar. Bunun dışında işçi kendisi gibi aynı nedenle işten atılan işçiyi tanık olarak gösterdiğinde mahkeme tanığa itibar etmeyebiliyor. Bir diğer sorun ise davaların uzun yıllar sürmesi. İşçilerin haksız yere işten atılmaları yetmiyormuş gibi bir de haklarını alabilmek için uzun yıllar beklemeye mahkum ediliyorlar. Tüm bu sorunlar sürecin daha da kısırlaşmasına neden oluyor. 6356 sayılı yasa işçiyi korumadığı gibi İş Kanunu ile birlikte sendikasızlaştırmayı daha da körüklüyor.

MADDE 41 – Yetki

Toplu iş sözleşmesi ile sendikalaşmanın çok bağlı olması nedeni ile 6356 sayılı yasanın yetki düzenlemeleri doğrudan sendikalı olmayı etkilemektedir.

41. madde ile toplu iş sözleşmesi yetkisi için sendikanın kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az %1’ni üye yapmış olmasını ilk koşul olarak belirlemiştir. 6356 sayılı yasada da kendinden önceki yasalar gibi toplu iş sözleşmesi ehliyetini sadece işkolu barajını aşan sendikalara tanımıştır. İşkolu barajına yönelik açılan davalar ise uzun yıllar sürdüğünden sürüncemede bırakılan sendikasızlaştırma durumu yaşatılmaya çalışılmıştır.

İkinci koşul ise; toplu iş sözleşmesi yetkisi için sendikanın işyerinde başvuru tarihinde çalışan işçilerin yarıdan fazlasını işletmede ise yüzde kırkını üye yapması koşuludur. Sendikal alana özgürlük gerekçesi ile gelen yasa sendikalı olmanın önüne çifte baraj sistemi koymuştur.

Toplu İş Sözleşmesi Yetkisinin Bakanlık Tarafından Belirlenmesi

2822 sayılı eski yasada olduğu gibi 6356 sayılı yasada da yetkili sendikanın belirlenmesini  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bırakılmıştır. Bu durum da ILO 87 sayılı Sözleşme’nin 2. maddesine aykırıdır.

Bir sendikanın yetkili olabilmesi için önce önüne çifte baraj sistemini koymuş daha sonra siyasi ve tarafsız olmayan çalışma bakanlığını karşısına koymuştur. Bakanlık’tan yetkinin alınabilmesi sürecinde sarı sendikaların kayırılması durumu yaşanabilmektedir. Bu yasanın sendikal özgürlüğü sağlamak amacı ile getirildiği iddia edilse de barajlarla ve bakanlıkça sendikal özgürlüğü kısıtlayan bir yasa olduğu çok açıktır.

MADDE 43 – Yetki itirazı

Yetkili olan sendika bildirildiğinde 43.madde ile yetki bildirimine karşı işverene veya sendikalara yetki itirazı hakkı verilmiştir. Zaten işyerinde sendika olmasını istemeyen işverenin yetki itirazı hakkına sahip olması durumunda sendikal özgürlükten bahsedilemez.  İki barajı da aşıp yetkili olan sendikaya karşı  işverene yetki itirazı hakkı tanınması ile yeni bir koşul koyulmuş, sendikalı olmanın önü bir kez daha kapatılmaya çalışılmıştır. 2822 sayılı yasanın getirdiği yetki sistemini aynen korumaktadır. İşveren yetki itirazı hakkını keyfi olarak kullanarak da süreci de uzatmaktadır. Yine aynı maddede yetki itirazı yapılırken somut delillerin sunulması istenmiştir fakat somut deliller olmadan tamamiyle keyfi olarak yetki itirazları yapılmaktadır. Ayrıca somut delil olması durumunda da detaylı inceleme gerekmekte olup bu da süreci uzatmaktadır. Aynı zamanda yetki tespit davalarında bazı işverenler süreci daha da uzatmak için yetkili olmayan mahkemeye dava açma gibi yöntemlere başvurabiliyorlar. Yine 43.maddenin 5 fıkrasına bakıldığında ‘ İtiraz, karar kesinleşinceye kadar yetki işlemlerini durdurur.’ demektedir. İtiraz sonuçlanana kadar sendikasızlaştırmaya, bu süreçte sendikalı olan işçilerin işten atılmasına, baskı ve tehdide maruz kalmalarına neden olmaktadır. Böyle bir sonucuna neden olan yetki itirazı hakkı baraj koşullarının sağlanmasını da boşa çıkartarak kendi ile de çelişmektedir. Yetkili olmadığı bildirilen işçi sendikası m.43/4 ile yetkili olduğunun tespiti için dava açabilir. Fakat yargılamaların uzun yıllar sürmesi ile yine sendikalı işçinin işten atılması, baskı, tehdide maruz kalma durumu devam etmektedir. Uzel işçileri bunun en büyük örneklerinden biri hukuki mücadele ile değil fiili mücadele ile kazandılar.

MADDE 58Grevin tanımı

Yasanın 58.maddesinde grev tanımı yapılmıştır. Fakat aynı maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları ile grev hakkına dair sınırlandırmalar getirilmiştir. Bu yasa sendikal özgürlük vaadiyle gelip sendikalı olmanın önüne baraj şartları, yetki itirazı hakkı koyup bir de üstüne anayasal hak olan grev hakkını sınırlandırarak işçinin elini kolunu bağlıyor. Bu sınırlandırmayı aynı maddenin ikinci ve üçüncü fıkrası ile yaparak sadece yasaya uygun olarak yaptığı topluca iş bırakma eylemini, toplu iş sözleşmesi sürecini yasaya uygun şekilde yürütüp de anlaşamayan sendikanın yasaya uygun bir şekilde almış olduğu grev kararını yasal grev olarak kabul edip, örgüt ya da sendika kararı olmadan işçilerin kendi aralarında yaptıkları topluca işi bırakma eylemini yasadışı grev olarak nitelendirilebilecektir. Aynı zamanda bir sendikanın toplu iş sözleşmesi sürecindeki aşamalara uymadan aldıkları kararlarla topluca işi bırakmalar da yasa dışı grev olarak nitelendirilebilecektir. Grev hakkı anayasa ile güvence altına alınmış bir hak olduğundan bu yasa Anayasanın 54. ve 90. maddesine ve uluslararası sözleşmelere de aykırıdır.

Sonuç olarak 6356 sayılı yasa sendikal özgürlüğü sağlamak amacıyla getirilmişse de maddelerinin işverenler ve sarı sendikalar ile içinin boşaltılması, sendikanın yetkili olabilmesine dair baraj koşulları, işverene yetki itirazı hakkı tanıması, grev hakkı sınırlandırması ile Türkiye’deki hukuk sistemi, arabuluculuğun dava şartı olarak getirilmesi, tanıklık durumuna ve ispata ilişkin sorunlar, zamanaşımı sürelerinin düşürülmesi ve yargılama sürelerinin uzunluğu gibi nedenlerle birleştiğinde sendikalı olmanın önüne geçen, sendikalı işçiyi korumayan bir yasadır. Nasıl Migros işçileri %90 çoğunluğa sahipken patronun yetki itirazı engeline takıldıktan sonra dahi fiili mücadele ile kazandılarsa; fiili mücadeleyi korumak, güçlendirmek ve vadettiğinin aksine sendikasızlaştırmayı hedefleyen bu yasaya itibar etmemek gerek.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler