Tahir Çetin: 2000’lerin başında mevcut siyasi iktidarın gelişiyle birlikte madenler tamamen özel sektöre devredildi. Zaten baştan beri söylüyorduk, kamunun malı olan madenler özelleştirilmemeli diye, ama özelleştirildi. Sendikalar da devletçe satın alınınca işçilerdeki homurtular, itirazlar da çok kolay bastırıldı, yatıştırıldı. Zonguldak Büyük Madenci Yürüyüşü bir süre özelleştirmeyi frenlemiş olsa da, sonrasında geliştirilen yöntemlerle Taş Kömürü İşletmeleri’nde (TTK) kamu işçisi sayısı 45 binlerden bugünkü 8 bin rakamına düştü. Aynı süreçte Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) ve Eti Bakır’a bağlı işletmeler yok pahasına rödovans ya da kiralama yoluyla patronlara peşkeş çekildi. TKİ yeraltı madenciliği alanından tamamen çekildi ve yerüstü açık ocaklarındaki kamu işçiliği varlığı da adım adım ortadan kaldırılıyor. En son üç ay önce TKİ’ye ait yeni açık işletme sahası Korkut Özal’ın oğlu Bahattin Özal’ın bir İngiliz enerji deviyle ortak olduğu Odaş Enerji şirketine verildi. Kamu işçileri basın açıklamasıyla tepki gösterdi, ama bu daha çok sendika yöneticilerinin işçilerin gazını alma çabası olarak yorumlandı. Devletin geliştirdiği özelleştirme politikasının en ibretlik sonucu Soma’da 301 maden işçisi kardeşimiz oldu. Bu durum, TKİ himayesi altındaki özel maden ocaklarında çalıştırılan işçilerin çok kolayca işten atılmaları, tazminatlarının ödenmemesi, tek tek süren iş cinayetleri, durdurulamayan iş kazaları, satın alınmış patronlarca yönetilen sendikalar, uygulanmayan toplu sözleşmeler, işverenin uymadığı iş kanunu maddeleri üzerinden yaşayan işçinin birikiminin yağması, geleceğinin ipotek altına alması gibi sonuçlar üretmeye devam ediyor ve devlet kurumları işçiler lehine hiçbir denetleme görevini yerine getirmiyor. İşçi son zamanlarda patronların devleti de ele geçirdiğini bu yaşananlarla deneyimliyor. “Devlet de patronlarla” diyor.
”Bağımsız Maden-İş Sendikası’nın yönetimi fiili olarak yeraltından geliyor, hepimiz çalışanız ve çalışmaya devam ediyoruz. Yerin 400 metre altında, molada yemek yerken istişare edilip kurulmuş bir sendikayız. Üreten-yöneten sistemi var, hem üretiyoruz hem yönetiyoruz.”
Tüm bunlara karşı sendikal bir örgütlenmeye gittiniz. Bağımsız Maden İşçileri Sendikası ne zaman kuruldu? Niye “bağımsız”, neden bir konfederasyonun çatısında değil?
Çetin: Az önce ifade ettiğimiz gibi, özel sektör şirketlerinin faaliyetleri ortada, ancak bunlara rağmen sarı sendikalar işletme reklamcısı gibi sadece ortada dolanıyor, patronlara tepkileri önlemek için çabalıyorlar. Kendisine demokratım, devrimciyim, şucuyum bucuyum diyen bir sendikayla, Dev-Maden-Sen’le burada örgütleme çalışması yürüttük. O çalışma neticesinde 1800 civarında maden işçisi sarı sendikadan koptu, 2000 sayısına ulaşınca ülke barajı aşılacak, sarı sendikadan büyük kopuşlar yaşanacaktı. Ama Soma’daki rant çarkının kırılacağını anlayınca işverenler, saldırı başladı. Şu an sendikamızın yöneticisi olan bir maden işçisi arkadaşımıza ve örgütlenme uzmanlığımızı yürüten iki arkadaşımıza, iş cinayetinde ölen işçi kardeşimiz Metin Keskin’in taziyesi için gittikleri mahallede emniyetin, Türkiye Maden-İş’in ve patronların organizasyonu sonucu 400 kişilik bir güruh linç girişiminde bulundu. İşçiler olarak biz linç edilen arkadaşlarımıza sahip çıktığımız için aynı gece hastane ve emniyet önüne yığıldık. Sabah da mahalleye büyük bir konvoyla girip aileye taziye ziyaretinde bulunduk ve Soma tarihinde ilk kez bir iş cinayetinde ölen bir işçi için üretimi durdurarak beş bin madenci kol kola cenazemizi kaldırdık. Ancak Dev-Maden-Sen yöneticileri maden işçilerinin kendine gelişinden korktu, 25 yıldır oturmaya alıştıkları koltukları biz işçilere bırakmak istemediler. Yaklaşan toplu sözleşme bahane edilerek “barajı aşamadık, toplu sözleşmeden faydalanmak için işçiler Türkiye Maden-İş’e geçmelidir” diye tüm üyelere mesaj atıldı. Bu da tüm o örgütlenme hevesinin kırılmasına neden oldu ve yüzlerce işçi, iki hafta içinde, Dev-Maden-İş yöneticilerinin mesajıyla sarı sendikaya tekrar geçtiler, inançlar yıkıldı. Anlaşıldı ki, DİSK’in sendikasının derdi işçiler değilmiş. Kaç kez kongreyi ertelediler, Somalı üye maden işçisi sayısı azalsın, yönetime giremesin diye.
Yine de Ankara’daki kongrede aday olduk. İçeri girmememiz için kapıya devrimci gençlerden oluşan barikat kurmuşlardı, madenci tekniğiyle barikatı yıktık. Elli, altmış, yetmiş yaşlarındaki, maden işçiliğiyle hiçbir alâkaları olamayan, sosyalist olduklarını söyleyen amcaların karşı oylarıyla üç-beş farkla kaybettirildik. Geri döndük ve Dev- Maden-Sen’in Soma’da izi kalmadı, büroyu kapatıp gittiler. DİSK genel merkezi ise Dev-Maden-Sen başkanının bu büyük “başarısını” onu DİSK Ankara Bölge Temsilcisi yaparak ödüllendirdi. İşte böyle bir ortamda yeniden başlama kararı aldık, bir avuç maden işçisi arkadaşla. Soma Maden İşçileri Meclisi’ni düzenli toplamaya, işyerlerindeki komiteleri canlandırmaya, ne yapabiliriz diye tartışmaya başladık. Tabii sıkıntılarımız büyüktü. O sıkıntıların çözümünü bağımsız sendika fikrinde gördük. 2018’in haziran ayında toplandık ve kurulma kararı aldık. Aralık ayında 47 kurucu üyemizle ilk genel kurulumuzu yaptık. Sadece komite üyesi olan öncü, etrafını yönlendirebilen, mücadeleci işçileri üye yapıyoruz. Şu an sayımız 300’ü aştı. Kitlesel üyelik öncesinde, sendikanın öncü yapısını kuruyoruz. Kitlesel üyeliğe geçişe altı ayımız daha var. Türkiye’nin dört bir tarafında örgütlenmemiz sürüyor.
”İşyeri komiteleri mantığıyla çalışıyoruz. Bağımsız Maden-İş’e üye olan işçi komite çalışmalarının bir parçası olur, çalıştığı birimdeki işçilerin sesi olur. Önceliğimiz her yerde işyeri komitelerinin kurulması. Bizde üyelik öncelik değildir. Komite çalışmasıyla işçiler eğitilir, sonra üyelik yapılır.”
Bağımsız Maden-İş Sendikası’nın yönetimi fiili olarak yeraltından geliyor, hepimiz çalışanız ve çalışmaya devam ediyoruz. Çünkü sorunları, sıkıntıları kendi gözlerimizle görüyoruz ve buna göre örgütlenmemizi yapıyoruz. Temmuz’un 10’unda, katliamın yaşandığı Soma’da çalışan ve işten atıldıktan sonra üzerinden beş yıl geçmiş olmasına rağmen halen kıdem, ihbar tazminatları ödenmeyen 3731 işçi için bir eylem yaptık. Buradaki işçiler “Artık bize sahip çıkacak, sorunlarımızı, sıkıntılarımızı paylaşacak, bizi örgütleyecek bir sendika ortaya çıkıyor” demeye başladılar. Bu bizim için çok önemli. Bu arkadaşlarımızla tazminatlarının verilmesi için 21 Ağustos’ta Soma’da yine bir eylem yaptık, ses getirdi. Ardından, 20 Eylül’de yapılan toplantıda Ankara’ya yürüyecek elli mağdur maden işçisi seçildi. Yürüyüş tarihi 5 Ekim olarak belirlendi. Sayıyı yüksek tutamıyoruz, çünkü maliyetler yüksek. Paramız hiç yok. Önlük, uyku tulumu, mat, şapka, yağmurluk, üç öğün yemek, su, araç vb. maliyetlerini görünce süre ve sayıyı sınırladık. 3731 işçiyi temsilen elli işçi seçilecek, onlar kitlesel olarak uğurlanacak, yürüyüş on gün sürecek.
Diğer sendikalardan kendinizi nasıl ayırıyorsunuz? Kuruluşunuzdan örgütlenişinize, sizi farklı kılan ne?
”Soma’da çalışan ve işten atıldıktan sonra üzerinden beş yıl geçmiş olmasına rağmen halen kıdem, ihbar tazminatları ödenmeyen 3731 işçi için 5 Ekim’de Ankara’ya yürüyecek elli mağdur maden işçisi seçildi. Sayıyı yüksek tutamıyoruz, çünkü maliyetler yüksek. Paramız hiç yok. Yürüyüş on gün sürecek.”
Çetin: Biz işyeri komiteleri mantığıyla çalışıyoruz. Bağımsız Maden-İş’e üye olan işçi komite çalışmalarının bir parçası olur, çalıştığı birimdeki işçilerin sesi olur. Önceliğimiz her yerde işyeri komitelerinin kurulması. Murgul ve Cerattepe Eti Bakır’da, Dodurga Alpagut Odaş Madeni, İvrindi-Havran altın ve antimuan madenlerinde ya komitemiz ya da komite çalışmamız var ve hepsinde üyeliklerimiz var. Ama bizde üyelik öncelik değil. Komite çalışmasıyla işçiler eğitilir, sonra üyelik yapılır. Soma’da gördük, Dev-Maden-Sen’in 1800 üyesi vardı, iki yılda tükenip sıfırlandılar. Örgütlü olmak komitelerle mümkün. O nedenle önceliğimiz işyeri komiteleri.
Maden iş kolunda 200 bine yakın kişi çalışıyor, ama sadece 35 bin işçi sendikalara üye. Bunu neye bağlıyorsunuz, siz burada nasıl bir rol üstleniyorsunuz?
Çetin: Şu anda Türkiye’deki madenler özel sektör ve örgütlü görünenin üçte ikisi de kamunun elindeki işletmelerdeki kamu işçileridir. Kamu dışında örgütlenme 10 bin üyelik sınırında. Yani maden işçileri örgütsüz. Herhangi bir sendika herhangi bir örgütlenme yaptığında ya işten atılmayla korkutuluyor işçi ya da direkt işten atılıyor. Az önce ifade ettiğimiz gibi, üretenin yönettiği bir sistem gerek. Biz de bunun için mücadele ediyoruz. Maden dışından gelip de bizi yönetmek isteyenlerin bizden oy isteme şansları olmayacak. Bugün Zonguldak’taki, Balıkesir Dursunbey’deki, Konya Ermenek’teki maden faciaları, Soma’da yaşananlar… Aslında hepsinin sorumlusu aynı sistem, aynı düzen, aynı çark; hiçbir zaman işçinin, emekçinin yanında olunmadı. Biz de diyoruz ki, “artık yeter”. Bu kabuk delinmedikçe işçilerin hakları hukukları asla gün yüzüne çıkmayacak. Biz bu kabuğu kırıp yok edeceğiz. Çoluk çocuğun geleceğini koruyacağız. Hem üretiyoruz hem yönetiyoruz, yapmak istediğimiz de zaten bu. Türkiye’de işçilerin sesinin duyulması için elimizden gelen bütün mücadeleyi vereceğiz, bedeli ne olursa olsun. Bugüne dek sakınmadık, bugünden sonra da sakınmayacağız, çünkü biz yarın emekli de olabiliriz, ama bizden sonra gelecek işçilere enkaz bırakmak istemiyoruz. O yüzden elimizden gelen mücadeleyi vermeye devam edeceğiz.
”2014’teki katliamdan sonra İşçi Meclisi başlattı bu hareketi. Bu örgütlenme İşçi Meclisi’nin fikriyle, zikriyle, eylemleriyle başladı. Üzerine koyarak devam ediyoruz.”
Çetin: Bizim burada devlete karşı, patronlara karşı, sarı sendikalara karşı tek bir gücümüz var: Emeğimiz ve direnişimiz. Emeğimizden doğan gücümüzü birleştirmeliyiz.
Son söz olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Çetin: Soma’da katliam olduğunda buraya gelip emekten yana olduklarını ifade edenler oldu. Sınıf dediğimiz şey bilinçlendikçe Türkiye’nin işçiler açısından daha iyi bir duruma geleceği ifade edildi, ama bugün Soma unutuldu, adı anılmıyor. Biz kendimizin ürettiği ve kendimizin yönettiği bir tabloyu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Türkiye’de emekten ve mücadeleden yana olan bütün arkadaşlarımızı da yeni bir sınıf siyaseti için Soma’ya bekliyoruz, buraya gelemiyorlarsa kendilerine en yakın işçi havzalarına gitsinler. Söz söyleyip, sonra ortada bırakıp, sonra da “ya, şunlara neden o kadar oy çıkıyor” diye yakınmasınlar. Biz bağımsızız. Yeraltından geliyoruz. Yeraltındaki uğultu öyle bir uğultudur ki, ses öfkeye dönüşür, bir yanardağ gibi fışkırmaya hazırdır. Bağımsız bir sendikayız, işçi sınıfı da bağımsızlığını ilan ederek geleceğini kendisi inşa etmelidir, edecektir de.