spot_img
spot_img
Ana SayfaSeçtiklerimizUnutulmasın diye, Soma için sözlükçe - Fatih Yaşlı

Unutulmasın diye, Soma için sözlükçe – Fatih Yaşlı

Kömür: AKP’nin “sadaka devleti” anlayışı doğrultusunda, yoksullara dağıtmak için, yine yoksullar tarafından çıkarılandır. Dönemin hükümet sözcüsü Hüseyin Çelik, bunun ne kadar “doğal” bir şey olduğunu, kendisine “orada maddi durumu iyi olmayan birinin çıkardığı kömür bir başka fakire gidiyor. Bu yapılan ne kadar doğrudur?” diyen soran gazeteciye verdiği yanıtla ortaya koymuştur. Çelik’in cevabı şöyledir: “Siz gazetecisiniz. Sizi madene göndersek çalışabilir misiniz? Veya fakirlere çıkartılan kömürü zenginler çıkartsın. Böyle bir mantık olabilir mi?”

Rödövans: Maden sektörünün, hukukun arkasından dolanarak özelleştirilmesi ve taşeronlaştırılmasıdır. Sermaye, belli bir tutar karşılığında madenin işletme hakkını alır ve sonra o ödediği miktarın katbekat fazlasını kazanmak için, yapılabilecek her şeyi yapar. Bu ise emek maliyetlerinin düşürülmesi, iş güvenliği için gereken tedbirlerinin alınmaması, yaşam odalarının açılmaması, çalışma koşullarının insanlık dışı bir hüviyet kazanması, çalışma saatlerinin artırılması vs. anlamına gelir. İşçi daha yüksek kâr adına köleleştirilmiş, kölelik koşullarında çalışmaya mecbur bırakılmıştır.

Dayıbaşılık: “Taşeronun taşeronu” olarak tanımlanabilir. Yasal mevzuat gereği şirket taşeron işçi çalıştıramamaktadır, ancak uygulamada taşeronluk sistemi işlemektedir. İşçi esas patronla, yani şirket yönetimiyle asla muhatap olamamakta, dayıbaşılar bir tür aracı görevi görmektedirler. Kimin işe alınacağına ve kimin işten çıkarılacağına dayıbaşılar karar vermektedir, işçinin “verimliliğini ve dayanıklılığı”nı dayıbaşılar ölçmektedir. Üretime bağlı olarak dayıbaşılara prim verilmektedir, bu nedenle de dayıbaşılar işçiyi cüzi bir miktar prim karşılığında, uzun saatler boyunca ve çoğu zaman izin yapmaksızın çalıştırabilmektedirler.

Kömür alım garantisi: İktidarın şirketlere madenlerden çıkaracakları kömürün hepsini alacağına dair garanti vermesidir. Bu garanti beraberinde normal üretimin katbekat fazlası üretim yapılmasıyla sonuçlanmış, örneğin Soma Holding A.Ş 2012’de üretimini % 47 artırmış, bu artış 2013 ve 2014’te de devam etmiştir. Şirketin çıkarabileceği her ton kömürü devlete satabileceğini bilmesi, işçinin köleleştirilmesiyle sonuçlanmış, katliama giden yol da bu garantiyle birlikte açılmıştır.

Araştırma Önergesi: CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel’in katliamdan sadece 20 gün önce 51 milletvekiliyle birlikte Soma’ya dair Meclis araştırması yapılması için verdiği ve AKP tarafından reddedilen önergedir. Önergede son yıllarda yaşanan iş cinayetleri sıralanmakta ve ölümlerin durdurulması için nelerin yapılabileceğiyle ilgili olarak Meclis araştırması açılması istenmektedir. Önergenin görüşülmesi esnasında söz alan AKP Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş ise iddialarla ilgili olarak şunları söylemiştir: “’İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ düsturuyla hareket etmeye ve bir insanımızın bile burnunun kanamaması için gerekli tedbirleri almaya devam edeceğiz. Geçmişe dönüp baktığımızda aldığımız yol ortadadır. AK Parti, iş sağlığı ve güvenliği konusunda nasıl bugüne kadar önlemleri aldıysa bundan sonra da aynı önlemleri almaya devam edecektir.”

Kayıt Defteri: Madendeki gaz miktarının ölçülerek kaydedildiği ve şirketin açıkça sahtekârlık yaptığı defterlerdir. Katliama günler kala dijital veriler normal değerlerin çok üstüne çıkıldığını gösterdiği halde, bunlar defterlere işlenirken tahrifat yapılmış ve gerçek değerler değil, bunların çok altında değerler, “her şey normal” dedirtmek için defterlere işlenmiştir. ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, bunun “evrakta sahtecilik” anlamına geldiğini söylemektedir: “Ölçüm cihazlarındaki verilerin deftere işlenmesinde evrakta sahtecilik yapılmış. Bu facianın arka planında kapsamlı bir evrakta sahtecilik suçu ortaya çıkıyor. Oksijen maskelerinin hangi aralıklarla bakıma alındığı tutulan belgelerde bile sahtecilik yapılmış. Kaza olduktan sonra geriye dönük maske bakım evrakları düzenledikleriyle ilgili iddiaları da topluyoruz.”

Yaşam Odası: Mevcut olması durumunda yüzlerce madencinin hayatını kurtarabileceği halde, madenlerde bulunmayan ve Soma’ya kadar da zorunlu olmayandır. Herhangi bir kaza anında işçilerin sığınabileceği bu odalarda işçilerin kurtarılana kadar hayatta kalmalarını sağlayacak şekilde su, oksijen, yiyecek ve sağlık malzemeleri bulunmaktadır. Bir yaşam odasının maliyetinin yaklaşık 250 bin dolar olduğu söylenmektedir. Geçtiğimiz ay yapılan yasal düzenlemelerle Yaşam Odası madenler için zorunlu hale getirilmiştir, bunun denetiminin yapılıp yapılmayacağı ise meçhuldür.

İnşaat: Madenden kazanılan paranın yatırıldığı ve işçilerin üçer beşer ölmeye devam ettiği sektördür. Katliamın olduğu günlerde gazetelerde çıkan haberlere göre, Soma Holding Maslak’ta 56 katlı bir gökdelenin inşaatına devam etmektedir ve buradaki en ucuz daire 1 milyon 350 bin dolardır. Yani bu gökdelendeki dairelerden en ucuz olanının satış geliriyle 5 tane yaşam odası kurmak mümkünken, şirket işçileri göz göre göre ölüme göndermeyi tercih etmiştir.

Gömlek: İktidarın fedakârlığının simgesidir! Bakan Taner Yıldız maalesef ki iki gün üst üste aynı gömleği giymiş ve büyük mağduriyet yaşamıştır. Yıldız bu mağduriyetini, “olayı duyunca hiçbir hazırlık yapmadan geldik. Arkadaşlarım soruyor neden iki gündür aynı gömleği giyiyorsun. Ben de durumumuz bu diyorum” şeklinde anlatmıştır. Anadolu Ajansı ise bu “elem hadise”yi şöyle haberleştirmiştir: “Taner Yıldız, altı gün boyunca kazanın yaşandığı bölgeden ayrılmadı. Kazanın ilk gününde hiç uyumadı, diğer günlerde ise ortalama iki saat, çalışmaları yürüttüğü odada bir koltukta dinlendi. İlk iki gün aynı gömleği giymek zorunda kaldı. Kriz merkezi olarak isimlendirilen binadaki banyoyu kullandı.”

Fıtrat: Dönemin başbakanı Erdoğan’a göre 301 işçinin ölmesinin esas nedenidir. Hiç unutulmasın diye, o sözleri olduğu gibi ve yorumsuz bir şekilde buraya aktarmak gerekmektedir:  “İngiltere’de, geçmişe gidiyorum, 1862, bu madende göçük 204 kişi ölmüş. 1866 361 kişi ölmüş İngiltere. İngiltere’de, 1894, patlama 290. Fransa’ya geliyorum, 1906 dünya tarihinin en ölümlü ikinci kazası 1099. Daha yakın dönemlere geleyim diyorum, Japonya 1914’de 687. Çin 1942, gaz ve kömür karışmanın neden olduğu sayılıyor, ölüm sayısı 1549. Değerli arkadaşlar yine Çin’de 1960 metan gazı patlaması 684. Ve Japonya’da 1963’te yine kömür tozu patlaması 458. Hindistan 375. 1975’te metan gazı alev aldı, maden çatısı çöktü ve 372. Bu ocakların bu noktada bu tür kazaları sürekli olan şeyler. Arkadaşlar yani biz bir defa bu tür ocaklarında, kömür ocaklarında bu olanları, lütfen buralarda bu olaylar hiç olmaz diye yorumlamayalım. Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var. Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok.”

Dayak: Geride kalanlara reva görülendir. Kazanın ardından bir işgal gücü misali Soma’ya gidilmiş, acılı ve yaslı Soma halkına sopa gösterilmiştir. Başbakanın kendisini protesto eden yurttaşı korumalarıyla birlikte dövmesi ve Özel Kalem Müdürü Yusuf Yerkel’in madenci yakınına attığı tekme rejimin niteliğini göstermesi açısından son derece semboliktir. Rejim o yumruk ve tekmedir, Ali İsmail’e atılan tekmeyle o tekme ve yumruk aynıdır.

Din: Sopanın yanındaki havuçtur. Katliamın ardından bölgeye hekimden ve psikologdan önce, yüzlerce polisle birlikte, Diyanet’ten onlarca din görevlisi ve tarikatlardan onlarca sarıklı cübbeli gönderilmiştir. Soma, Marx’ın “din kitlelerin afyonudur, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz bir dünyanın ruhudur” sözünün en somut bir şekilde ve bütün çıplaklığıyla görülebildiği yer olmuştur. Kazanın yıldönümüyle ilgili olarak Maden-İş “sendikası”nın yapacağı etkinlik ise ibretliktir. Maden-İş Sendikası Ege Bölge Şube Başkanı bu etkinlikle ilgili şöyle demektedir: “Bunun için Kuran okutturacağız. Organizasyon firmasıyla anlaştık. Ayrıca hem Kaymakamlık önünde hem de mezarlıkta, tavuk, pilav, lokma gibi ikramlarımız olacak. Öyle kitlesel bir yürüyüş olmayacak. Şehitlerimizin ailelerini de davet ettik.”

Ölüm: Yeni Türkiye’nin fıtratında olandır. Soma’da, Ermenek’te, Torunlar Holding’de ve başka inşaatlarda, Roboski’de, Reyhanlı’da, Lice’de, Gezi’de insanlarımız öldürülmektedir. Marx, “eğer para, Augier’nin dediği gibi ‘bir yanağında doğal kan lekeleri olan bir dünyaya geliyorsa’, sermaye de başından ayağına kadar bütün gözeneklerinden kan ve pislik akan bir dünyaya gelmektedir” demişti. Yeni Türkiye’nin gözeneklerinden akan da budur; yeni Türkiye bir ölüm coğrafyasıdır, yeni Türkiye’de siyaset ölüm siyasetidir. Esas kavga da ölüm siyasetiyle hayatı savunanlar arasındadır.

Kaynak: İleri Haber – 15 Mayıs 2015  

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler