spot_img
spot_img
Ana SayfaManşetGenel-İş temsilciliği düşürülenlerden dinliyoruz: ‘’Ek Protokol hakkımız engellenemez’’

Genel-İş temsilciliği düşürülenlerden dinliyoruz: ‘’Ek Protokol hakkımız engellenemez’’

Kasım ayından beri enflasyon karşısında maaşları eriyen işçilerin Ek Protokol taleplerini şubeye dayatan temsilciler ve işçilerin aynı talebi duyurmak adına Kadıköy Rıhtım’da gerçekleştirdiği basın açıklamasından sonra seçilmiş 9 Kadıköy Belediyesi işçisi Genel-İş temsilcisi görevden alınmıştı. Görevden alınan temsilciler adına Metin Kılıç ile konuştuk.

Ek Protokol talebi nasıl örgütlendi, süreç nasıl ilerledi?

Kasım ayı itibari ile egemen sınıfların, emekçileri derin bir ekonomik sıkıntı ile karşı karşıya bıraktığı bir ortamda, biz temsilciler ve öncü işçiler Ek Protokol ile ücretlere artış yapılmasını gündeme taşıdık. Enflasyon oranında artış konusunu şube toplantılarında yönetime önerdik. Tartışmalar başladı ve sendikanın inisiyatif kullanıp atak yapmasını sağlamaya çalıştık. Bazı temsilciler ve şube yönetimi ek protokol konusunda gönülsüzdü. Toplu sözleşme süreci yaklaşıyor, orada isteriz dediler. Oysa toplu sözleşmeye 6 ay vardı. Bu, TİSin altı ay süreceğini düşünürsek, 1 yıl zamsız çalışmamız demekti. Kim dayanabilir ki bu duruma? İşyerlerinde toplantılar yapıldı, birkaç haftada iyileştirme talebi giderek yayıldı. Boş durmadık #EKPROTOKOL hashtagi ile sosyal medyada sesimizi duyurmaya çalıştık.

İşçi ve temsilci baskısı ile şube yönetimi Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı’ndan randevu aldı ve ardından komite kuruldu. Şu an içimizde bulunan iki arkadaşımız da bu komitede yer aldı. Görüşme günüyse iki arkadaşımız atlatıldı ve yerine başka temsilciler görüşmeye götürüldü. Aktarılana göre Belediye Başkanı “durumu anlıyorum ve SODEMSEN ile görüşüp durum değerlendireceğiz” demiş. Bekleyiş uzun sürüp ses çıkmayınca biz de SODEMSENi aradık. SODEMSEN cevap olarak Böyle bir çalışmamız yok” dedi.

İşçi arkadaşlarla paylaştık bu durumu. Öfke yarattı, oyalanıyoruz düşüncesi hâkim olmaya başladı. Yeniden bir talep dalgasını dillendirdik. Başkanla ikinci bir görüşme yapıldı, yine temsilcilerden habersiz. Ne hikmetse TİSimizi satan, Genel-İş Örgütlenme Daire Başkanı Taner Şanlı varmış toplantıda. Ne konuşulduğunu gerçekten bilmiyoruz. Bundan sonra işçi arkadaşlarımızın geçinemiyoruz sitemleri giderek baskın hale geldi. Bu arada pek çok belediyede ek protokol imzalandı. Az ya da çok işçiler bu pahalılıkta bir şeyler elde ettiler. Genel-İş’in örgütlü olduğu belediyelerde ise hiç artış olmadı.

Belediyelerde işçiler arasında ücret düzeyinde makas çok gelişkin. Yıllarca taşeronda çalışmış olmanın yarattığı sorunlar durmadan önümüzde. Bir önceki TİSte taban ücretine geçildi. İşçilerin üçte birinin maaşı aynı oldu. 127 TL günlük ücret. Bunun üzerinde ücret alanlar arasında da çok belirgin farklar var. Hatta aynı işi yapan işçiler arasında da farklar var. TİS görüşmelerinde bu konu çok tartışıldı. İşveren bu konuya bir çözüm bulamayacağını ifade ederek şimdilik çözümsüz bıraktı.

Şubenin sürece yaklaşımı nasıldı?

Şube işverene karşı adım atmıyor, sürekli kaçak dövüşüyordu. Bir şey yapmamız gerekir dediğimizde en fazla bildiri dağıtmaya ikna edebildik. Bu arada işçiler sıkıştırıyordu. Temsilci toplantısına TİS Daire Başkanı TİSimizi satan Çetin Çalışkan’ı getirdiler. Çalışkan “ Toplu sözleşmesine 1 yıldan az kalmış iş yerlerinde Ek Protokol istemiyoruz. Bunu örgüte yazıyla bildirdik, şubenize de geldi.” dedi. Tüm temsilciler birbirimize baktık, bizden ve işçiden gizlenmişti bu durum.

Şubenin tavrına karşı tepkiler nasıldı, temsilciliğinizin düşürülmesine sebep olan Kadıköy eyleminin öncesi ve sonrasından bahseder misiniz?

İşçinin talebi karşılanmayınca beklentiler arttı. Bu arada Ek Protokol tüm emek camiasında gündeme yerleşti. Biz de şubeye eylem dizisi önerdik. DİSK, belediyelerde çalışan emekçilerin sorunlarına değinmeyen bir basın açıklaması kararı aldı. İşvereni es geçen hükümete yönelik bir çizgi izledi. Bizse Kadıköy İskeledeki eyleme katılıp Ek Protokol talebini yaygınlaştırmak istedik. Hazırlandık, pankart yaptık, döviz yazdık, eyleme katıldık. Eylemde Ek Protokol hakkımız, söke söke alırız”, “ Bordroya değil, faturaya bak”, Sendika işçinin sesini duy” diye üç slogan attık. Bu durum sendikamızın hoşuna gitmemişti. Pankartlarımız kapatılmak istendi, fiziki şiddete maruz kaldık. Bizi diğer işçilerle karşı karşıya getirmek istediler. Oysa biz metal işçisi olsun, FarPlas işçisi olsun onların hakları için mücadele eden insanlarız. Sloganlarımızla onları desteklediğimizi haykırdık. Amacımız, sendikanın varlık sebebi olan işçilerin haklarını savunacak bir eylem çizgisine yönelmesiydi. Konuşmacılar bir defa bile sorunlarımızdan bahsetmediler. O akşam eylemde iki döviz önünde konuşma yapan Arzu Çerkezoğlu’nun dövizlerimizin önündeki fotoğrafı sosyal medyada yaygınlaştı. Bu rahatsız etmiş olmalı ki iki gün sonra temsilciliğimiz düşürüldü. En ufak bir eleştiriyi kabul etmeyen kibirli insanlar dünyasında yaşadığımızı yeniden hatırladık. İktidar kimde ise ona laf söyleyemiyorsunuz, hemen cezalandırıyorlar. Biri cezaevine atıyor, diğeri temsilcilik düşürüyor. DİSK Başkanıysa eleştirilerden memnuniyet duyduklarını söylüyor. Nasıl bir memnuniyettir bu? Temsilcileri attırarak mı memnun oluyor? Neden o dövizlerde yazılan şeylerin işçilerin canını acıttığını düşünmüyor? İşçiler neden ‘’Sendika ile Belediye el ele işçiler sefalete’’ yazar ki? Çünkü KHK ile belediye şirketine geçirildiğimizde sendikalar işçilere yalan söyledi, tüm haklarınızla geçirileceksiniz dediler. Muhalefet yapmadılar, durumu protesto etmediler. Çıkan belgenin işçilerin aleyhine olacak kısımlarına yönelik itiraz geliştirmedi. Ve işçiler 4+4e mahkum edildiler. Gelir kaybına uğradılar.

Yalnızca bunlar da değil, ilk özgür toplu sözleşmede anlaşma sağlanamayan Kadıköy ve Maltepede greve çıkan işçiler, DİSK başkanından bir selam beklemişlerdi. Nasıl konfederasyon başkanı grevimizi desteğe gelmez diye düşündüler ve bunu DİSK kazığı olarak addettiler. Gerçek bu kadar çıplaktı. İşçiler bu mücadelelerde kendilerini yalnız hissettiler. Oysa biliyoruz ki işçi hareketinin kendisi radikal bir eleştiridir. Unuttular ise hatırlatmak görevimizdir. 

Nasıl oluştu bu gerilim, gelecekte neye işaret ediyor?

Bu gerilimin nedeni sendika genel merkezinin işvereni karşısına almak istememesi. Şube yönetimi de genel merkezi karşısına almak istemiyor. Tadımız bozulmasın siyaseti anlayacağınız. Her ikisi anlaşıp, işçiyi sefalet ücretine mahkûm kılıyorlar. Son yıllarda ücretler asgari ücret düzeyine yaklaşmış bulunuyor. Genel-İş’in yaptığı son TİSlerde durum ne yazık ki bu düzeyde. Adana Çukurova belediyesi TİSi buna çok güzel bir örnek. İşveren yemek ve yol dahil 5.200  TL öneriyor. İşçiler ve temsilciler kabul etmiyor, temsilciler grev kararı alıyor. Grev kararı deklere edildikten sonra işveren işçilere baskı kuruyor, bölge temsilciliği işçiye sahip çıkmıyor, direniş sergilemiyor. İşçi yalnız kalıyor ve basıncı kaldıramayarak 5.200’ü kabul ediyor. Genel-İş grevlerinde senaryo bu şekilde.

Asgari ücret düzeyine çekilmiş, yılda yüzde 8 ile işçinin geçinmesini bekliyorlar. Şubeler mücadeleci değil, uzlaşmacı insanlardan oluşuyor. Genel-İş yönetimi hükümranlığını bu insanlar üzerinden sürdürüyor. Aşağıda grupları, eğilimleri birbirine kırdırtarak yönetme stratejisi uyguluyor. Birini paspas edip yana atıyor, diğerini şubeye taşıyor. Bu insanlar sınıf kavgası yapmak istemiyorlar. Hali vakti yerinde, imkânlar güzel. Hal böyle olunca kim kafasını kaldırırsa onu eziyorlar. Son zamanlarda bu politikaların saçmalığını çok fazla işçi görüyor. Bugünlerde süren pek çok işçi direnişi belediye işçilerini de etkiliyor. Sendikasız işçiler çok şeyi başarıyor ama biz bir basın açıklaması bile yapamıyoruz demeye başladılar. Yaşam zorlaşıp gelir artmayınca işçiler sıkışıyor, greve çıksan genel başkan imza atıp kaçıyor ve TİSler işveren lehine sonuçlanıyor. Gidişat bu anlamda iyi değil, huzursuzluk ve sıkıntı büyüyor. Sendikalaşmayı ve Genel-İş’i daha fazla işçi sorguluyor.

Oysa kocaman sendikasın, müthiş bir potansiyelin var. Mücadele etmeye karar versen herkese hayrın olur. Ama yapmazlar! Yapılması gereken, işçilerin bu sendikal bürokrasiyi aşmaya çalışması olacak. Yer yer iyi örnekler var, deneyim birikiyor, mücadeleci ve sınıf siyasetine katkı koymak isteyen işçiler birbirlerini buluyor. Güzellik buradan çıkacak. Yeni bir sınıf kültürü işçilerin birbirleri ile kurdukları çıkarsız ilişkilerde gelişiyor.  Sendikacılığı kişisel menfaatlerin mide bulandırıcı zalimliğinden, otoriteye boyun eğmeyen kudretinden almak gerekiyor. Bizim için işçi mücadelesi, kolektif düşünüş ve eylemi ortaya çıkararak yeni bir umut yaratma ve kapitalist barbarlığı ezme pratiğidir. Özgür ve eşit bir toplum yaratma uğraşıdır. 

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bu tasfiye aynı zamanda kadın mücadelesine, kadın işçinin iradesine vurulan bir darbe çünkü görevden alınanlar arasında son üç dört yıldır sendika içinde toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik yoğun çalışma yürüten kadın arkadaşlarımız da var. En son toplu iş sözleşmesinde İstanbul Sözleşmesinin tanınması, ücretsiz kreş gibi pek çok kazanım elde ettik. Varlığımız, duruşuşumuz, sözlerimizi sakınmadan söylememiz sendikanın geleneksel olarak ataerkil yapısını çok rahatsız ediyor. İstedikleri eşit temsil hakkı ise bütün güç dengesine meydan okuyan bir şey zaten. Dolayısıyla kadınların görevden alınmasında yalnızca ek protokol talebi değil, başarıyla yürüttüğümüz sendikal feminizm de etkili oldu. Sendika özellikle yaklaşan TİS sürecinde başa çıkmakta zorlanacağı sesleri bastırmaya, kadınların onlara göre fazla gür çıkan sesinden başladı ama kadın arkadaşlarımızı hafife almaları büyük hata.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler