spot_img
spot_img
Ana SayfaSeçtiklerimizEsenyurt Migros Depo İşçisi Lalegül: “Bu kadar ağır eşitsizliğe ilk defa burada...

Esenyurt Migros Depo İşçisi Lalegül: “Bu kadar ağır eşitsizliğe ilk defa burada rastladım” – Bahar Gök (Kadınİşçi)

Esenyurt Migros Depo’da çalışan DGD- SEN’de örgütlü 257 işçi düşük ücretler, işçi sağlığı ve güvenliğinin hiçe sayılması, kadınlara yönelik eşitsiz uygulamalar, kötü muamele ve mobbing nedeniyle iş bıraktıkları için işten atıldılar. Atılan kadınlar, kadınları dayanışmaya ve MİGROS’u boykot etmeye çağırıyor.

Geçtiğimiz yıl Migros Çayırova depo işçileri, düşük saat ücretleri, uzun çalışma süreleri, mobbing ve cinsel taciz nedeniyle işyerinde ses yükseltmiş ve işten atılmıştı. DGD-SEN’de örgütlenen işçiler 120 gün süren depo önü direnişiyle Tuncay Özilhan’ın sahibi olduğu Anadolu Grup, Migros taşeronu olan Us Grup patronu Tez Koop-İş Sendikası eski başkanlarından Veysel Cingöz’ü teşhir ederek, taleplerinin kabul edilmesini istemişti. Pandemi döneminde yükselişe geçen, kadın işçilerin yaşadığı mobbing ve cinsel tacizi korkusuzca dile getirdiği direniş süresince işçiler birçok kez gözaltına alınmıştı. Kodlarla işten atılan işçiler, ekonomik nedenlerle direnişi sonlandırdıklarını açıklamışlardı 120 günün sonunda. Mahkemeleri devam eden işçiler mücadelelerine hukuksal yollardan devam ederken bu kez Esenyurt Migros depo işçileri ses yükseltmeye başladı. Yine aynı talepler etrafında birleşen işçiler DGD-SEN ile birlikte 3 Şubat günü iş bırakma eylemi başlatarak çalışma şartlarının düzeltilmesini istedi. Hafta boyunca iş durduran işçilerden süre isteyen yöneticiler, 8 Şubat’a kadar, işçilerin taleplerini yerine getireceklerinin sözünü verdiler. Elbette sözlerinde durmadılar ve 8 Şubat günü işçiler yeniden iş bırakma eylemi yaptılar. Eylem devam ederken çevik kuvvet polisleri depo içerisine girip sonrasında işçileri gözaltına aldı. İşten atmalar da başladı. Şu ana kadar toplamda 257 işçinin 25/2 maddesiyle atıldığı depo önünde, İSİG önlemlerinin alınması, insanca yaşanacak ücret, servis ve yemek sorunlarının çözülmesi, mobbinge son verilmesi, sendikalı olarak işbaşı yapılması talepleriyle işçiler direnişe başladı.

Migros’a giren durmuyor

İşçilerin “giren durmuyor” dedikleri depoda Aralık 2021’de de iş bırakma eylemi yapılmış ve işçilere yine sözler verilmişti. Düzeltilecek diye umutlarını korumaya çalışan işçiler o günden bugüne hiçbir şeyin değişmeyeceğini anladıklarında “artık yeter” dediler ve son dönemde dalga dalga yayılan iş bırakma eylemleriyle seslerini duyurmaya başladılar. 400 civarı işçinin çalıştığı depoda sayıca az olmalarına rağmen kadın işçiler, işyeri içerisinde ve direniş süresince yine ön saflarda yer alıyor. Ağır çalışma koşullarının kadınlar üzerinde yarattığı tahribatları dile getiren Migros işçisi kadınları hafta içi ziyaret ederek, sorunları ve taleplerine dair sohbet ettik. Ağır kolileri kaldırmaktan kota sorununa, 13 saat çalışmaktan yemeklere, iş kazalarından cinsiyet eşitsizliğine dair onlarca sorunu konuştuğumuz işçiler aslında çok zor şeyler istemiyorlar.

Pirim ödemeleri için mesaiyi şart koşuyorlar

Altı aydır çalışan Nuran Aygül, devamsızlık ve kota primlerinin sözde kalmamasını dile getirmiş sürekli. Pazar günü tatilinde fazla mesaiye gelmelerini şart koşarak primleri hak edebileceklerini söylemelerinin son bulmasını, süreklileşmesini ve yazılı olarak güvenceye alınmasını istemiş. İSİG kurallarının uygulanmadığını hatırlatmış defalarca. “Geçen haftalarda benim ayağıma mobil çarptı mesela. Transpaletleri kullandığımız zemin uygun değil, zor çekiyoruz kadınlar olarak. Salça ve çay gibi ağırlıkları onluk yirmilik koliler halinde kaldırıyoruz, transpalete koyuyoruz ama onu da biz çekiyoruz yine. Başka işyerlerinde olan şarjlı transpaletlerden istiyoruz. Zeminin düzgün olmasını istiyoruz. Sağlığımızın korunmasını istiyoruz. Sağlık açısından da hiçbir güvencemiz yok çünkü” sözleriyle dikkat çektiği zemin ve transpalet ilişkisindeki zorlukları anlatıyor. Nuran’ın anlatımlarından yola çıkarak, burada, tekerlekli manuel iş makinelerinin zeminle ilişkisine İSİG gözüyle değinelim biraz.

Güvensiz zemin işçileri sakat bırakıyor

Gecekondu evlerde çimentolu zeminleri hatırlayanlar olacaktır. Zemine serilen kumun üzerine küçük kaya parçaları döşenir, en üstüne kum, kireç, çimento karışımı harç dökülerek kaymak gibi bir taban/zemin yapılırdı. Zamanla bu zemin parça parça kabarıp dökülür pütürlü bir hal alır. Günümüzde evlerde pek kullanılmasa da bu sorunu ortadan kaldıran Kalekim gibi malzemelerle zemin daha güçlü hale getiriliyor. Uzun kullanım ömrü olan bu zeminler işyerleri için yine de yeterli ve uygun değil. Reacthtruck, Forklift ve transpaletlerle, gün içerisinde en az 1000 kg ağırlıkla, üzerinde defalarca git/gel yapılan zemin çok hızlı bozuluyor. Pütürlü hale gelen zeminde hareket eden transpalet tekerlekleri de çok hızlı biçimde bozuluyor ve denge sorunu oluşmaya başlıyor. Zemin masrafından kaçan patronların bir kısmı transpalet tekerleklerini tamir ettirerek iş güvenliği kurallarını öteliyor. Gel gör ki periyodik tamirler yapılmadığında transpaleti çekmek/itmek çalışan için kaslarına daha fazla yüklenmek anlamına geliyor. Denge sorunu da olan bu manuel iş makinelerinde iş kazaları peş peşe yaşanıyor. Paletler devriliyor, ürünler ve koliler bozuluyor, çalışanlar için ise kas yırtıkları, omuz/bilek çıkıkları, doku zedelenmesi, sinir sıkışması, tenisçi hastalığı, göbek ve bel fıtığı, karpal tünel sendromu gibi onlarca rahatsızlığa/sakatlığa neden oluyor ve kronik hale geliyor. Erkek çalışanları da zorlayan bu dayatmalar, kadınlar için daha ağır oluyor.

Kadınlar sözünü geçiremez

Şarj bölümünde yaklaşık dokuz aydır çalışan Sevda Kırca ürün toplamada çalışmış. Erkeklerle aynı işi yapmalarına rağmen yaşadıkları cinsiyet eşitsizliğine dair birçok kez tartışmış amirleriyle. “Neden kadın amirimiz yok” sorusunu sorduğunda “kadınlar bu işi yapamaz, beceremez, çalışanlara sözünü geçiremez” şeklindeki cevapları kabul etmemiş hiç. “13 saat durmaksızın, bir ay boyunca hiç tatil yapmaksızın, beş-altı yıldır çalışan kadınlar var burada. Erkeklerin dahi zorlandığı deterjan bölümünde de çalışıyor kadınlar. Yeri geldiğinde her işi yapan kadınlar bu işi beceremez oluyor” şeklinde tepki göstermiş cinsiyet ayrımcılığına. 13 saatlik çalışma diye dikkat çektikleri çalışma saatleri içerisinde servis süresi yer almıyor. Servis dolaşım sürelerini de dahil ettiğimiz çalışma saati günlük 15-16 saate denk geliyor. Zaten isteseler bile normal mesai saati 17.00’de çıkıp eve gitmelerinin mümkün olmadığını da ekliyor. Mecbur bırakılıyorlarmış o kadar saat çalışmaya. Amirlerin kabul edeceği geçerli bir nedeni olmayan kimsenin 21.00’den önce çıkmasına izin verilmemiş. İtiraz edenlerle zıtlaşılmış, mobbinge ve tutanaklara maruz kalmışlar. Ölüm ve acil hastalık dışında izin alamayan kadınlar, çocuklarına zaman ayıramamışlar, özel günlerinde dahi ağlayarak çalıştırılmışlar. Mecburiyeti olmayan insanların kesinlikle Migros depoda çalışmayacağını söyleyen Sevda, kendisini burada tutan asıl nedenin, çalışma arkadaşlarıyla kurduğu güçlü bağların olduğunu dile getiriyor.

Her ay 100-120 saat fazla mesai yapmak zorunda bırakılan işçilerin maaş ödemeleri umdukları gibi olmamış hiç. Bu kadar yoğun mesaili çalışırken bir gün bile 7 bin lira maaş alamamışlar. Başka fabrikalarda çalışan işçilerin fazla mesai ücretleriyle birlikte aldıkları ücretleri neden alamadıklarını sorduklarında ise brüt rakamlarla açıklamalar yapılmış defalarca. Kendilerine yapılan açıklamalar ile maaş bordroları uyuşmamış hiç. Bunların yanı sıra kendileriyle bağırarak ve tahrik edici konuşulması bardağı taşıran son damlalardan olmuş.

Titreyerek çalışıyoruz

Depo içerisinde günde ortalama 20 km yol katederek çalışan işçilerden Lalegül Kabakçı Migros’a gireli iki ay olmuş. İşe başladığı ilk günlerde, eve gittiğinde hiç bir yerini hissetmiyormuş. Cesedinin eve ulaştığını söyleyen Lalegül, “Yoruldum ya da şuram buram ağrıyor dediğimizde bile erken göndermiyorlar eve. ‘Sen çalışıyorsan diğer arkadaşların da çalışıyor. Onlar da yoruluyor. Siz çalışıyorsunuz da erkekler ne yapıyor, onların canı yok mu’ gibisinden cevaplar veriyorlar. Sürekli sürekli eşitsizlik. Bizim bünyemiz erkeklerle eşit değil ama bu kadar ağır eşitsizliğe ilk defa burada rastladım” derken, daha önce çalıştığı işyerleriyle kıyaslama yapmış hep. Üşüyoruz dediklerinde “mont, yelek, eldiven, şapka veriyoruz niye üşüyorsunuz” demiş amirler. Verdikleri kıyafetlerin soğuğun önüne geçmediğini belirten Lalegül, çok soğuk günlerde yaşadıkları sorunları örneklerle anlatıyor. “Verdikleri eldivenin kendine faydası yok. Benim kan değerlerim çok düşük olduğu için burada titreye titreye çalıştığım günleri hatırlıyorum. Kar yağdığı günlerde özellikle. Ellerim buz tutuyor. Sonra bölüm sorumluları gelip bana ‘neden bu kadar ürün çıkarttın, şu arkadaşın şu kadar çıkartırken sen neden bu kadar çıkarttın? Sen üşüyorsan o da üşüyor’ diyor. Sivas’tan Ağrı’dan taşeron işçi getirdiler iki otobüs. Ama şu an bir otobüsün yarısı kadar işçi kaldı onlardan. Dayanamıyorlar burada çalışmaya. O yüzden de sirkülasyon çok fazla oluyor zaten.”

Elinden gelenin fazlasını istiyoruz

Deneme süreci yeni biten Sibel Yıldırım ise üç aydır çalışıyormuş. Bir akrabasının yardımcı olmasıyla burada işbaşı yapan Sibel 24 yaşında ve İstanbul’da kardeşi ile birlikte yaşıyormuş. Kirada oturuyorlar ve kardeşi de düşük ücretlerle ağır bir işte çalışıyormuş. Kendisi daha önce Sinbo’da çalışmış. Sinbo’da da çok fazla haksızlık olduğu için çıkmış. Migros’ta işe başladığı ilk günler, kadınların yapamayacağını düşünmüş çünkü çok zorlanmış. “İlk geldiğimizde elimizde RF-bazı işyerlerinde lazer tabanca olarak da bilinir-ürün okutuyorduk. O aletle iki-üç gün bir deneme süreci geçiriyorsun. Hemen adapte olamıyorsun tabii. Ben onu öğrenmeye çalışırken gelip bana ‘Kota atmazsan, belli bir primin var onu kesiyoruz’ diyorlardı. İş yapamazsan, aksatırsan tutanak tutuluyor. Bu gibi baskılar uygulanıyordu hemen” derken kota uygulamasının ne olduğunu anlatıyor. 8 saat içinde 800-900 tane koli yapması gerekiyormuş. Ama her bir ürün farklı stokta, farklı adreste, farklı bir rafta olduğu için onları arayıp bulmak, yüksek raflarda olan için mobili çağırıp gelme süresini beklemenin RF saatine işlediği için genelde kotada sorun yaşandığını belirtiyor. Bunları bahane edip performansının düşük gösterilmesine karşı “Elimden geleni yapıyorum diyorum” cevabını vermiş her defasında. Onlar da “elinden gelenin fazlasını istiyoruz” demişler.

Bir ekmek parası istedik

İşe yeni girdiğinde, bazı amirlerin kadın çalışanlara yönelik ‘yanlış’ yaklaşımlarda bulunduğunu duymuş Sibel. Kendisi de çalıştığı BİS bölümündeki erkeklerin argo konuşmalarından rahatsız olmuş. Şikayetlerini iletmiş amirlerine. “Ben ilgileneceğim” denilmiş ama değişen bir şey olmamış. Aynı yerde çalıştırılmaya devam etmiş. Transpaletlerin üstüne binerek hızla ordan oraya giden işçileri de çok uyarmış. Böylesi anlarda kendilerine çarparak iş kazasına sebep oldukları yönlü şikayetleriyle de ilgilenilmemiş. İçerisinden böcek çıkan yemekleri yiyemedikleri için her gün evinden ekmek arası yapıp getirmiş. Tuvalet kağıdı olmayan, yerleri sürekli sulu olan tuvaletlerin kendileri için hijyenik olmadığına değinen Sibel, “Birkaç arkadaşımızın midesi bozuldu buradaki yemeklerden. Yine birbirimize yardım ederek çalıştığımızda ‘yan yana durmayın, çalışın, hadi hadi’ deyip bağırıyor amirler bize. Birbirimize istesek bile destek olamıyoruz” diyor. Her şeye rağmen işini geri isteyen Sibel diğer tüm arkadaşları gibi taleplerinin bir an önce kabul edilmesini ve işe geri dönmeyi istiyor. “Eylemlerimiz devam edecek, burada bitirmeyeceğiz. Biz o kadar emek verip depolarını ayakta tutuyorsak onlar da bize saatlik 4 lira zammı çok görmemeliler. Bir ekmek parası istedik biz çok bir şey istemedik” diyor Migros işçisi kadınlar son söz olarak.

Erkek mesleklerinde kadın istihdam edilmesi için kadınlara kasaplık kursları açan, kadın haklarını savunduğunu iddia eden MİGROS, Esenyurt Depo’da çalışan kadınların insani koşullarda çalışma ve eşit ücret haklarını kolaylıkla gasp edebiliyor.

İşçiler MİGROS’u Boykot etmemizi talep ediyorlar. Haklı taleplerini destekliyor, MİGROS’tan alışveriş yapmıyoruz!

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler