spot_img
spot_img
Ana SayfaManşetSarı Sendikalar ve İşçilerin Ruh Sağlığına Olumsuz Etkileri: Umutsuzluk - Mahmut Yılmaz

Sarı Sendikalar ve İşçilerin Ruh Sağlığına Olumsuz Etkileri: Umutsuzluk – Mahmut Yılmaz

Anadolu’daki küresel fabrikada güvencesizliğin, geçici istihdam biçimlerinin, ucuz emek politikalarının, sefalet ücretlerinin en temel insani/fizyolojik yaşamı sürdürme güçlükleri yanında ruh sağlığı sorunları geliştirme riskini büyütmektedir. Bütün bunlara sarı sendikaların (sarı bile denilemez artık) sermaye güdümlü ahlaksızlığı da eklendiğinde, işçilerin gelecek algısı hayatta kalma stratejilerine dönüşmektedir. Gündelik hayatı sürdürmeye dönüşen yaşam algısı, gelecekten umut kesmektir; “yok başka bir cehennem, yaşıyorsun işte” kabulüdür.

Umudun doğası üzerine yapılan araştırmalar, umudun fiziksel ve ruhsal sağlığa ve esenliğe önemli katkısını giderek daha fazla ortaya koymaktadır. Bir kişinin umut duygusu kazanma kapasitesi, bir dizi olumlu sağlık ve performans sonucuyla ilişkilendirilmiştir: Gelişmiş atletik performans, fiziksel sağlığın teşviki ve korunması, çeşitli hastalıklara daha iyi uyum, artan özgüven ve kendine değer verme, daha iyi psikolojik sağlık, benlik saygısı, daha iyi sorun çözme ve güçlüklerle baş edebilme göstergeleri ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Birçok psikoterapist ise umutsuzluğun iyileşme sürecini geciktirdiğini ve ölümü hızlandırdığını belirtmiştir. İşsizlik ve yoksulluğa bağlı olarak artan intihar ve intihar girişimleri de bu sürecin başka bir boyutudur. Umutsuzluk ile intihar ve intihara meyilli ruminasyon, düşünce ve depresyon gibi öncülleri arasında bağıntılar araştırmalarla ortaya çıkarılmıştır. Umutsuzluk ayrıca bilişsel kırılganlık ve depresyon arasında aracı bir değişken olarak kabul edilmiştir. Bu bağlamda umut, bireyin geleceğe bakış açısıyla ilgili bir faktör olduğu için, kişinin yaşamının sonuçlarıyla ilgili kaçınılmazlıktır.

Umut, eylemlerimiz için niyet ve yön olarak görünür. Umut, pratik, spesifik ve somut bir hedefe dayandığında, arzu ettiğimiz sonuçları tasavvur etmekle ilgilidir. Şimdiki an’dan daha çok geleceğe dönüktür. Safdil bir iyimserlik değildir. Bireysel ya da toplumsal bağlamda acı, ıstırap veya kayıptan doğan teslimiyete gerçek bir alternatif sunar. İnsanlık tarihinin ortaya çıkardığı en temel özlemlerden -eşitlik, adalet ve özgürlük- doğar. Umut geleceği tasavvur etme, kendimiz, sevdiklerimiz için daha iyi bir yaşam yaratma kapasitemizi, işçi sınıfının “yaratan ve kahreden” gücüyle ve örgütlülüğü ile birleştirip isteyebilmek iradesidir. Yenilgilerden ulaşılabilen tek zafere inanmaktır. Yenilgi dönemlerinde ya da direnişlerin kaybedildiği zamanlarda ise umut, cesur insanların gerçekleri ve korkunç koşulları inkâr etmemelerini, onlarla yüzleşmelerini ve onları cesaretten doğan bir umut ve olasılıkları aşma iradesiyle karşılamalarını sağlayabilir ve sağlamıştır. Bunun yolu, örgütlülüğümüze, kendimize, yaşamın devingen diyalektiğine inanmaktır.

Peki, sarı sendikalar neden umutsuzluk odağıdır?

Çok fazla geriye gitmeden, sadece son 20 yılda yaş, cinsiyet, kentlilik ve kentsel yaşam, sosyoekonomik göstergeler, eğitim ve çalışma durumu ve ücret gibi göstergeler baz alınarak ölüm ve ölüm oranlarının evrimi sınıfsal bir perspektif ile incelense, Anadolu’daki küresel fabrika ve güvencesiz, sefalet ücretleri ile çalışmaya bağlı ölümler yani “umutsuzluk ölümleri” gözlemlere dayalı olmaktan çıkacaktır. İş cinayetleri, intiharlar, kazalar, fiziksel sağlık sorunlarına bağlı ölümler de kapitalist birikim ve çalışma rejimlerine bağlı olarak ele alındığında netleşecektir. Ülkemizde tarımın/kırın tasfiyesi, savaş, mülteci akınları ile yığınsal proleterleşme dalgaları ile oluşan işçi sınıfı kitleleri, işgücü piyasasına girerken insanlık dışı çalışma koşulları ve ücret gerçekliği ile stres ve umutsuzluğun, önceki işçi sınıfı nesillerine kıyasla daha stresli, karamsar ve umutsuzluk ile koşullanmaktadır. Neoliberal periyotta ölümlerin ve intiharların sınıfsal analizi yapıldığında karşılaşacağımız gerçeklik sermaye düzeni ve dayattığı yaşam koşullarıdır. Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’nun Dilovası’nda sanayiden kaynaklanan çevre kirliliği nedeniyle halk sağlığının ağır biçimde tehlike altında olduğunu açıklamasının cezalandırılması, kentsel yaşamın yarattığı halk sağlığı ve özellikle işçi sınıfı haneleri için gıda güvenliği sorunları vb. bu bağlam ile birlikte değerlendirilmelidir.

Sarı sendikalar bu süreçte çoğunlukla sendikasızlaştırma pratikleri dâhil olmak üzere sermaye ile “kağnı gölgesindeki it” gibi uyumluluk sergilemiştir. Sadece Türk Metal ele alındığında dahi, 12 Eylül askeri faşist cunta döneminden bugüne MESS sözleşme süreçlerindeki hiç sekmeyen ihanet çizgisinin işçiler arasında yarattığı psikolojik etki sendikalara güvensizlik ve umutsuzluk olmuştur. Bu nedenle Kerim Korcan’ın eseri Tatar Ramazan’ın diliyle söylersek sarı sendikacı “idarenin adamıdır.” İşçilerin çıkarını temsil ediyormuş gibi gözüken ama hep patronlara çalışırlar. Bu sendikaların adlarının başlarında “Türk”, “Öz”, ortalarında “Bir” gibi sözcükler, kısaltmalar bulunur. “Dev” kısaltması olanları da mevcuttur. Her daim sömürü düzeninden yana ve siyasi iktidarın dümen suyundadırlar.

Sarı sendikacılar maaşları, Audi A8 makam arabaları, çocuklarının düğünleri, Kıbrıs tatilleri ile haber olurlar. Bunların yöneticileri belli süre sonra siyasal partilerde milletvekili adayı olur ve seçilirse bu sefer de halkın sırtından geçinirler. İşverenin öngörüsünün de altında toplu iş sözleşmelerine imza atarlar. Patronların, sendikalaşma durumunda işyerinin kapanacağı, sendikanın iş yerinde hiçbir fark yaratmayacağı, sendika yöneticilerinin aslında işçilerin sorunları ile ilgilenmedikleri söylemlerinin somut karşılığını bizzat sarı sendikalar üretmektedir. İlgili sektörlerde yeni katılan işçilerin örgütlenmesi ile uğraşmazlar. İşçileri dışlayıcı pratikleri ile örgütlenmeye dair güveni zedelerler. Neoliberal birikim modelinin dayandığı sendikasızlaştırma uygulamaları sadece sermayenin ve devletlerin yasal ve fiili müdahaleleri ile değil ve sarı sendikalar sayesinde de başarılı olmuştur. Sarı sendikalar bir umutsuzluk yayılımı ve teslimiyet odağıdır.

Umut Sen ol!

Umut kavramı ve devrimcilik çoğunlukla rasyonel olmama özellikleriyle benzerlik gösterir. Ulaşılmak istenilen, arzu edilen çoğu zaman ihtimal dâhilinde değildir. Devrimci ve umutlu kişi ihtimalin peşinden gitmeye kararlıdır. Bu davranış, nihai hedefe yönelik kararlı tutum ve eylemler ile sonuçlanır, benzersiz sonuçlar üretmeye muktedirdir. Uzak gelecek somut, tahayyül edilebilir hale bürünür. Umut, zorluklar ve engeller karşısında dirençliliği sürdürmede yardımcı olur.

Bu işçi sınıfına “Umut Sen de, Örgütlen!” demektir. İşçi sınıfına kendi eylemiyle umut aşılamak, sendikaları da ülkeyi de yönetebileceklerini söylemek ve bunun pratiklerini yeniden inşa etmektir.

Reddet Diren Örgütlen!

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler