spot_img
spot_img
Ana SayfaGüncelÇağrımızdır: Anadolu'daki küresel fabrikayı birlikte örgütleyelim!

Çağrımızdır: Anadolu’daki küresel fabrikayı birlikte örgütleyelim!

 

2008 yılında çıkardığımız ilk çerçeve metinle birlikte daha küçük ölçeklerde başladığımız sınıf örgütlenmesi ve mücadelesine dair fikri arayış ve pratik odaklanmamız geldiğimiz aşamaya kadar çeşitli dönüşümlerin içinden geçti ve bizi bugünlere getirdi. Başlangıç noktasından bugüne değin niyetimiz ya da irademizden çok alandaki gelişmeler, ülke ve dünya siyasetine yön veren egemenlerin ideolojik politik tercihlerinin ve de bu tercihlere işçi hareketinin verdiği yanıtların oluşturduğu nesnel koşullar bizi belirledi. Aklımız, irademiz, gücümüz yettiğince bu belirlenimi yönetmeye ve aşmaya çalıştık. Dahası bizzat mücadelelerin ve deneyimlerin öğreticiliğine açık olarak yol aldık. Çoğu kez baştan hesap ettiğimiz kulvarlardan farklı kulvarlar ve uğraşlar içinde bulduk kendimizi. Bir yandan sendikal zeminlerdeki bürokratlaşma ve sararmayla mücadele ederken yeni sendikal zeminlerin kuruculuğuna ön ayak olmak gibi misyonu üstlenmenin mecburiyetlerini diğer yandan bu yeni kurulan oluşumların eleştirdiklerimize benzer konumlara düşmemesini sağlayacak yeni görevleri yüklendik. Başta sanayi ve enerji havzaları olmak üzere toplumsal formasyonundaki dönüşümün temel göstergesi olan proleterleşmenin coğrafi ve sektörel kapsamının içindeki değişime, dönüşüme, çelişki ve çatışma ilişkilerine sınıfsal stratejik bir ilgiyle odaklanmaya, anlamaya dönük ideolojik politik, örgütsel olarak konumlar aldık.

‘Yaşayan bir hareket olarak’ komünizmi ve onu bugünün koşullarında yaratacak olan gerçek sınıfsal/toplumsal ilişkileri ve hareketleri; görünen, görünmeyen, kendiliğinden ya da iradi biçimlerde dışavurulan tepkileri ve mücadeleleri; varolan ekonomik ve siyasal koşullarla birlikte ele almamız gereken deneyimlerin sezdirdiği yeni ilişki yapılarını tarihsel maddeciliğin imbiğinden geçirerek anlama çabamızı sürdürüyoruz. Bu arayışımızda ortodoks, dogmatik, işçici, kaba iradeci ya da örgütçü eğilimlerle mesafelenirken tarihsel mücadeleler içinde şekillenmiş devrimci teorik miraslardan, kavramlardan kopuş konusunda ihtiyatlı bir tavrı oldukça önemsiyoruz. Sermaye devletinin yeni yapıları ve onun rejimsel dönüşümlerinin biçimlerini yani egemen sınıfın politik, örgütsel, ideolojik varolma yapılarını, ilişkilerini, tarzlarını olabildiğince doğru kavrayarak onun alternatifi olan eşitlikçi ve özgürlükçü işçi sınıfı iktidarını üretmek temel stratejik hedefimiz.

Proletarya ideolojisinin gerileyişi ve yenilgisi olgusuyla yüzleşmek yerine bir tür yeni revizyonizm önerenler, ya da tersten değişen hiçbir şey yokmuş gibi davrananlar gerçek soruna dair hiçbir yaklaşım geliştirmedi. Egemenlerin ideolojik, politik araçları, etkinlikleri, ilişkileri aracılığıyla doğrudan ya da dolaylı olarak kapsam altına aldığı ya da folklorik siyasi renkler olarak belli sınırlar içinde hapsederek yönettiği işçi sınıfı söylemli muhalefet “teslim” alındı ya da aynı anlama gelmek üzere düzenin liberal, ulusalcı kolonlarının stepnesi haline getirildi. Söylemsel düzeyde sekter dillerle ifade edilen iktidar hedefinin bir stratejisi olmadığı gibi bu doğrultuda seferber olmuş bir siyasi/toplumsal odaklanma da uzun süredir yoktur.

Yukarıda çizdiğimiz tablodan kendimizi büyük oranda ayrıştırmış bir halimiz yok. Önerebildiğimiz somut bir reçetemiz de yok. Tarihsel maddeciliğin mirasının yardımıyla somutlaştırmaya çalıştırdığımız anlama gücümüz ve bu anlama gücümüz doğrultusunda fikri ve pratik arayışlarımız var.

Anlama gücümüz, işçi sınıfı ve onun müttefiki olan emekçi sınıflara iktidarı aldıracak bir siyasal stratejinin oluşumunun ve politik özgürlükler mücadelesinin güncel güzergahlarını keşfetmeye çabalıyor. Egemenlerin işçi ve emekçi sınıfları boyunduruk altında tutmayı sürdürmek için uluslar arası ve ulusal boyutta yürüttüğü sömürü ve tahakküm siyasetlerinin sonucu olarak tüm toplumsal, siyasal coğrafyaları alt üst ederek yeniden ürettiği sınıfsal çatışma ve çelişkilerinin sürekliliği ve yeniliklerinin doğru bir kavranışına ihtiyacımız var. Mesele bir analizden ziyade nesnel durumdan hareketle işçi sınıfının yanında ve beraberinde konumlar alarak düşünmek, öğrenmek ve yapmaktan geçmektedir. Dar bir pratikçilikten ziyade bugün eşdeğerlikler zincirinin ya da popülizmin türevlerinin ya da eskimiş sosyal demokrat stratejilerin kültürel, kimliksel kartelalarında küçük bir konuma daraltılmış olan sınıf seçeneğini dönüşen toplumsal formasyonun tüm coğrafyasında bütünleyici bir sınıf savaşı hazırlığı yapmayı öneriyoruz. Bu tür bir hazırlık proletaryanın fiziki coğrafyasında somut, ilişkisel bir biçimlerde yerleşerek, yerelleşerek, bütünsel, stratejik ve de geleceğe dair bir gerçeklik kazanır.

Anadolu’nun yeni proleter emekçi halk gerçekliği, bu gerçekliğin içinde mayalanan huzursuzluklar, çelişkiler ve çatışmaların sınıfsal politik ve örgütsel arayışlar barındırdığı, egemenlerin bu kesimler üzerinden kolayca rıza devşirdiği siyasal, kültürel mekanizmaların, ilişkilerin aşındığı ve kitleleri düzene gönüllü olarak boyun eğdirmek konusunda eskisi kadar maharetli olamadığını gösteren olgular hepimiz için aşikâr. AKP ve güç ağları (tarikat, mafya, müttefik siyasi partiler ve bağlı oluşumlar, sendikalar, STK’lar, medya, belediyeler, odalar), tam da bu proleter kesimlerin kırlardan şehirlere, sanayi enerji havzalarına, hizmet ve turizm sektörlerine, tarım işletmelerine ucuz iş gücü olarak sürülmesine, istihdam edilmesine, yedek sanayi ordusunun hazır bekletilmesinde siyasal ve ekonomik taşeron işlevi üstlendiği sürece ayakta kalabildi. Şimdi AKP’yi de sarsan şey, bu yeni sınıfsal gerçekliktir. Mülksüzleşen, işçileşen, yedek işgücüne dahil olan emekçi sınıfların rızası dilencileştirici sosyal politika uygulamalarıyla devşirilemiyor. AKP ve güç ağlarının yönlendirdiği yerel ve ulusal siyasal/kadrosal ilişkilerin, emekçilerin boyun eğdirilmesinde üstlendikleri taşeron, aracı işlev yoluyla büyük küçük belli bir zenginliğe, mülk birikimine sahip olmaları aynı kültürel, siyasal ortamla, ağlarla o ya da bu düzeyde ilişkisi olan yoksullaşan ve mülksüzleşen emekçi sınıf mensupları tarafından bilinmektedir. Kendilerinin yoksullaşması, mülksüzleşmesine aracılık eden bu ilişkilerin hukuki, siyasi, ekonomik olarak devletçe alenen korunduğu da herkes tarafından görülmektedir. Dolayısıyla geleceğe dair arayışı olanların, düzenin doğrudan ya da dolaylı parçası ve yeniden üreticisi konumunundan kurtulmak isteyenlerin bakması gereken yer kentlileşen, mülksüzleşen proleter kesimlerin huzursuzluğu ve öfkeleridir. İsyan da, devrim de gerçek adresinde birikmektedir.

Ara bir sendikal odak olarak kendi konumumuzu kavramlaştırdığımız 2008’den bu yana yürüdüğümüz yol bize bugün yurt çapında etkin, kitlesel, militan, siyasal bir sınıf odağı olma hüviyetini inşa etmemiz gerektiğini gösteriyor. Kuşkusuz seçimler ve seçimlerdeki siyasi tavır hususu önemlidir; kültürel, kimliksel, çevresel ya da toplumsal cinsiyet etraflı talepler önemlidir ve de politik özgürlükler mücadelemizin programatik içeriğindedir. Çağrımız, işçi sınıfının tarihsel bilimsel gerçekliğine, kudretine inananlaradır. Çağrımız, yaşam alanlarımızı ya da somut pratik ifade tarzlarımızı proleter kesimlerin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden düzenleme iddiasında olanlaradır. Çağrımız, ben doktorum, öğretmenim, avukatım, mühendisim, mimarım, sosyologum, iktisatçıyım, siyaset bilimciyim, akademisyenim, öğretmenim, kamu çalışanıyım, gencim ve de işçi sınıfının örgütlenmesi için bir ilden, ilçeden başka bir ile, ilçeye, mahalleye taşınmaya, ya da yaşadığım yerde çalışma zamanımın dışındaki zamanlarımın tamamını ya da bir kısmını bu çabalara ayırmaya ilişkilerimi, evimi, aracımı, mali katkılarımı bu doğrultudaki planların parçası kılmaya, fikirlerimi bu konumlanışları alarak bu çabalar içindekilerle birlikte tartışmaya, sınamaya hazırım diyenleredir. Çağrımız somut sorumluklar üstlenecekleredir. Çağrımız oyunuzu nereye kullanacağınızla ilgili de değildir, çağrımız işçi emekçi sınıfların, bilcümle ezilenlerin kendi örgütlerini yaratma süreçlerine katkı sunmaya, temsilden kovulmuş çoğunluğun kendi iç demokrasilerini ihmal etmeden kendi kendilerini yönetecekleri ikili iktidar hüviyeti barındıran yapılarını inşa etmeyedir. Çağrımız sınıfsal, sendikal, siyasal bir odağı yurt çapında aşkla, emekle, bedelle, ömürle inşa etmeyedir. Soyut bir devrimi beklemek değil proleter kesimleri devrime hazırlanmak için cesaretlendirmek ve de bizzat hazırlanmak; çağrımız tam da bunadır.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler