spot_img
spot_img
Ana SayfaYazıİş cinayetleri, travmatik yas ve sendikalar - Mahmut Yılmaz

İş cinayetleri, travmatik yas ve sendikalar – Mahmut Yılmaz

 

Bir yakınımı Doğu Karadeniz yaylalarını asfalt ve beton yollarla rant için birleştirmeyi amaçlayan Yeşil Yol çalışması sırasında iş cinayetinde kaybettiğimizde ve çocukluk ve ilkokul yıllarımdan insanlar enerji ve inşaat işkollarında meydana gelen iş kazalarında öldüklerinde ailelerin yaşadıkları bütün süreçlerde yalnız olduğunu, köpek balığı içgüdüsüyle tazminat kokusu alan avukat tipolojileri dışında kimsenin bu insanların kapısını çalmadığına bizzat tanıklık ettim. Ölüm çalışma ve incelemelerinde, işe bağlı ölümler sonrası travma ve yas süreçlerine dair araştırmaların oldukça sınırlı sayıda olması da başkaca ele alınması gereken bir konudur.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre her gün en az 6400 işçi iş ile ilgili nedenlerden dolayı yaşamını yitirmektedir. Bu ölümlerin çoğu iş güvenliği ve işçi sağlığının çoğunlukla halk sağlığı önceliği ve gündemi sayılmadığı Türkiye gibi ülkelerde meydana gelmektedir. Türkiye’de İSİG Meclisi verilerine göre 2019 yılında en az 1736 işçi, 2020 yılında en az 2427 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiştir. Ancak merkez kapitalist ülkelerde de iş cinayetleri, sıklığı görece daha az olsa da yaşanmaktadır. Özellikle ABD’de travmatik işyeri ölüm verileri durumun vahametini tek başına sergilemeye yetmektedir. 

İş Cinayetleri ve Travmatik Yas

İş cinayetleri travmatik ölüm, bağlı yas da ekseriyetle travmatik yastır. Travmatik yasın diğer yas türlerinden önemli ayrımı; ölümün şekli, etki ve yoğunluğu ve akabindeki yas tepkileridir.

İşe bağlı her ölüm her ölüm potansiyel olarak 20’ye kadar aile üyesini ve yakın arkadaşları etkilemektedir (Dyregrov vd., 2013). Küresel yaygınlığına rağmen, travmatik işyeri ölümünün aileler üzerindeki etkisi büyük ölçüde keşfedilmemiş durumdadır.

İş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçilerin ailelerine dair psikososyal yardım ve destek Türkiye’de sendikal hareketin gündeminde özel olarak yer tutmamaktadır. Bunda doğal afetler, çatışma ve terör saldırıları gibi toplumsal travmalardan farklı olarak iş cinayetlerinin doğrudan kapitalizm, sermaye birikim süreçleri ve sömürü ilişkilerinin sonucu olarak yaşanması etkendir. Öte yandan sorumluluğun doğrudan siyasal sisteme ait olması psikoloji disiplininden araştırmacıların “güvenli alanda” konumlanma tutumlarına ters düşmektedir. Araştırmalar çalışma ilişkileri ve sermaye birikim süreçlerini dışarıda bırakarak son derece ideolojik bir tutum alıp iş kazalarının oluşumunda ve iş kazası riskini artırmada bireysel özelliklerin veya kişilik faktörlerinin rolünü değerlendirmektedir. Çünkü insan onlar için sadece “kaynaktır.”

İşe bağlı ölüm ve travmatik yas üzerine çalışmalar 13 Mayıs 2014’te Soma işçi katliamı gibi durumlarda dahi nicelik olarak oldukça sınırlıdır. İşçiler her gün teker teker öldüğünde medya ve kamuoyunun dikkatini çekmemektedir ve iş cinayetlerinde yakınlarını/sevdiklerini kaybeden ailelerin ihtiyaçlarının değerlendirilmesi ve psikososyal destek programları ise durumsaldır ve boylamsal takip, değerlendirme ve yardım süreçlerini içermemektedir. Öyleki Yeniçeltek (1965), Zonguldak Karadon (2010), Afşin-Elbistan (2011) gibi örneklerde işçilerin cesetleri dahi çıkarılamamış, aileler sevdiklerinin bedenlerini teslim alıp defnedememiştir.

Travma sonrası stres yönetimine ilişkin araştırmalar işyerinde ölüm ve yasla ilgili çeşitli çalışmaları içerir, ancak nadiren işçi ailelerini dikkate alır (Charles-Edwards, 2009; Kinder, Cooper, 2009). Çocukların ölümü, intiharlar, şiddet suçları, kazalar ve uyuşturucu ve hastalığa bağlı ölümler de dâhil olmak üzere, ölümün aileler ve topluluklar üzerindeki psikolojik etkisine ilişkin giderek artan sayıda araştırma olmasına rağmen, ölümcül iş kazalarının aileler üzerindeki sonuçları, nispeten bilinmemektedir (Matthews vd., 2012). Benzer şekilde, terörizm ve doğal afetler sonrası bu olayların topluluklar üzerindeki mali ve psikososyal etkileri üzerine araştırmalara yol açarken, işle ilgili ölümün aileler ve topluluklar üzerindeki etkisine dair benzer çalışmalar sınırlı sayıdadır. 

İş cinayetlerinde yakınlarını kaybeden ailelerin ihtiyaçlarına yönelik araştırmalar yetersiz ve bu nedenle önemlidir. Ani, travmatik ölüme maruz kalmaları, onları depresyon, travma sonrası stres, komplike yas ve sağlık sorunları gibi olumsuz zihinsel ve fiziksel sonuçlarına karşı savunmasız bırakabilmektedir. Bu süreç ve koşullar, aile fertlerinin hem kısa hem de uzun vadede çalışma yeteneklerine etki edebilir ve eşler ve çocuklar için olumsuz yaşam deneyimleri ve düşük yaşam kalitesine yol açabilmektedir.

İş cinayetlerinde yaşamlarını yitirenler büyük bir ağırlıkla erkek olduğundan, eşin gelirinin kaybının kadınlar üzerinde erkeklere göre daha büyük bir genel etkisi vardır. Yetersiz gelirin yas tutmayı uzatabileceğine veya yoğunlaştırabileceğine ve finansal kaynakların psikiyatrik morbidite ve mortaliteye karşı korunmaya yardımcı olduğuna dair kanıtlar vardır. Travmatik olarak yaslı insanlar daha fazla yoksulluk, düşük yaşam standartları ve sosyal yardımlara güvenme riski altındadır. Araştırmalar, sevilen bir kişinin, bir yakının travmatik ve şiddetli ölümüyle karşı karşıya kalan kişilerin travma sonrası stres bozukluğu, majör depresif bozukluk, kaygı bozukluğu, özkıyım düşüncesi ve risklerinin arttığını göstermektedir. Travmatik ölümlere verilen yanıtlara ilişkin araştırma bulguları, ailelerin ani bir işe bağlı ölümün ardından yaşadıkları deneyimlere ilişkin bazı rehberlik sağlamasına rağmen, özellikle düzenleyici yanıtlar açısından ayırt edici özellikler, bunların şiddet, intihar veya doğal afet, trafik gibi kazalara bağlı kayıplardan kaynaklanan ani ölümlerle doğrudan karşılaştırılamayacağı anlamına gelmektedir (Matthews vd., 2012).

Thomas Mann, bir insanın ölümünün kendisinden çok hayatta kalanların sorunu olduğunu söyler. Sevdiğimiz birini kaybetmek yaşamın en zor deneyimlerinden biridir. Ölümle yaşanan kayıplar, ardında “geride kalan”ları bırakır. Ve geride kalanlar için kaybın neden olduğu psikolojik, sosyo-ekonomik değişikliklerle birlikte, beklenmedik bir yaşam başlar (Hablemitoğlu, 2021). Yas, ölüm yoluyla kayıp gerçeği ve bir bireyin karşılaşacağı en ızdıraplı, keder verici ve yıkıcı yaşam olaylarından birisi olarak yaşanabilmektedir. Yas tepkisi ise kayba verilen psikolojik, fizyolojik ya da davranışsal yanıtlar anlamına gelmektedir. Yas tepkileri yoğun duygu durumlarını ve başa çıkma çabalarını kapsar ve bireyin karşılaşacağı en iç burkan acı verici deneyimlerden birisidir. Şok, ızdırap, öfke, pişmanlık, kaygı, korku, yalnızlık, mutsuzluk, depresyon, ezilmişlik hissi sıklıkla eşlik eden yanıtlardandır. İnsanların yaşamlarındaki aksamalar, sevilen birisinin kaybının ani ekonomik ve sosyal durum değişiklikleri ve sonuçları aile dinamiklerinde sarsıcı etkisi açısından yası da güçleştirebilmektedir. Yas süregiden ilişkilerde de değişikliklere yol açabilmektedir. Örneğin bir iş cinayetinde eşin ölümü ve evde küçük çocukların olduğu bir ailede hayatta kalan ebeveyn kendi kederi ile birlikte bu çocuklara yardım etme ve yaşamlarını idame ettirme sorumluluğunu da üstlenecektir. Çocuklar büyük olduğunda duygusal destek, mali durum, karar verme ve gelecek amaçlar gibi gündemler üzerinde çocukların ve yaşayan ebeveynin beklentilerini uyumlulaştırma sorunları da yaşanabilmektedir. Ebeveynini kaybeden çocuklarda psikolojik ve sosyal ilişkilerde sorunlar yaşanabilmektedir. 

Yas içindeki kişinin yaşama karşı tutum ve davranışları değişir. Çünkü kendisine ve yaşadığı dünyaya ilişkin algısı değişmiştir. Bunun anlamı, kaybedilen kişinin olmadığı yeni bir dünya (Hablemitoğlu, 2021) ve yaşam, ilişki ve süreçlerdir.

İş cinayetlerinde olduğu gibi ölüm ne kadar ani, beklenmedik ve doğal olmayan şekilde olursa yas sürecinin travmatik stres tepkisi ile üst üste binme eğilimi de o kadar fazla olabilmektedir. Sevilen birisinin iş cinayetiyle beklenmedik, ani ve trajik ölümü gibi travmatik durumlarda yas ve travma sonrası stres bozukluğu birlikte görülebilmektedir.

İş cinayetlerinde yaşamlarını yitiren işçilerin çocuklarında yas

Çocuklarda yas tepkileri ve ölüm algısı gelişimsel süreçler ve aşamalarca belirlenir ve yetişkinlerden farklılıklar gösterir. Çocukların ölüme yönelik tutumları, yaşama yönelik tutumlarını yansıtır. Yorum, tepki ve davranışlar gelişime sürecine özgüdür. Çocuklar ölüm anında acılarını ve duygularını çok az gösterebilir ve sonrasında kaybın tüm olumsuz etkisini yaşayabilirler. Yas tutmak, çocuklarda, çocuk büyüdükçe tekrar tekrar ele alınması gereken bir durumdur.

Ebeveynleri iş cinayeti gibi travmatik ölüme maruz kalan çocuklar ve ergenler, ciddi şekilde olumsuz etkileyecek kalıcı davranışsal, duygusal ve bilişsel sonuçlara karşı özellikle savunmasızdır. Bu çocuklara, kendi bilişsel ve duygusal olgunluklarına saygı göstererek davranılmalı, onlara ölümün gerçek ve geri dönüşsüzlük bileşeni anlatılmalı ve onların suçsuz olduğu vurgulanmalıdır. Duygular, kaygılar, endişelerin dile getirilmesi sağlanmalı, sorular teşvik edilmeli, basit, içten ve açık şekilde yanıtlanmalıdır. Bu süreçlerde işçi aileleri ulaşılabilir kaynaklardan destek alabilmelidir.

Ve sendikalar

Hak, adalet ve eşitlik için mücadelenin, direnişin sağaltıcı etkisinin toplumsal, siyasal hareketlerce aktive edildiği durumlar mevcuttur. 12 Eylül faşist cuntası öncesi devrimcilerin tarafından kumara karşı yürütülen kampanya binlerce kumar ve bazı beldelerde alkollü içki bağımlısını direniş komitelerine katmış ve örgütlemiştir. Faşist saldırı ve katliamlarda sevdiklerini kaybeden kadınlar “Evlat acısına son” eylemleri düzenlemişlerdir. Bu, Plaza de Mayo’da Cumartesi Anneleri’nde travma, kayıp ve tamamlanmamış yas süreçleri bağlamında, toplumların başkasının acısıyla yüzleştiği süreçlerdir.   Bu örnekler sonrası dönemler için de sıralanabilir. 

Acıyı istismar etmeden politik zeminlerde dile getirmek, acıyı adalet için örgütlemek sağaltıcı bir müdahaledir. 

Yas tutarken kayıp gerçeği ve iç dünyamız arasında uyum sağlayabilmek için zamana yayılan üzüntüden daha fazlasını içeren çok boyutlu, zor ve yorucu bir süreç yaşarız (Hablemitoğlu, 2021). Travmatik bir yasın ardından tatmin edici bilgi ve destek sağlamak, sıkıntıyı hafifletmek ve uyumu kolaylaştırmak için çok önemlidir. Özellikle sosyal destek, daha düşük TSSB, komplike yas ve depresyon ile ilişkilendirilmiştir (Vanderwerker, Prigerson, 2004).

Sendikaların, iş cinayetlerine karşı mücadeleyi yükseltememenin ve ölümlere engel olmamanın yarattığı acizlik, çaresizlik, güçsüzlük, yoğun acı ve işçilerde iş arkadaşlarının ölümü sonrasında oluşan öfkeden öğrenmesi önemlidir. Güvensizlik, işçilerin sermaye karşısında tek tek değersiz ve önemsiz oluşunun tersine çevrilmesi iş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçilerin aileleri ile psikolojik yardım ve desteği çoğaltmaktan da geçmektedir. Bir iş cinayetinin ardından ailelere sürecin hukuki boyutu yanında psikososyal yardım ve desteğin sunulması önemlidir. Ülkemizde TİHV (Türkiye İnsan Hakları Vakfı)’in işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarına maruz kalan kişilerin ve yakınlarının fiziksel, ruhsal ve sosyal iyilik hallerine erişebilmeleri için tedavi ve rehabilitasyon çalışmaları bu konuda emsal çalışma olarak görülebilir. Öncelikle işçi ve kamu çalışanları konfederasyonları üyelik koşulu aramadan iş cinayetlerinde yakınlarını kaybetmiş insanlara psikososyal yardım ve destek için kurumsal hizmetler ya da referans merkezler için düzenlemeler yapmalıdır. Bu hizmetlerin travma, kayıp, yas konusunda deneyimli psikoterapistler ve çocuk ve ergenler ile çalışan profesyonellerce verilmesi sağlanmalıdır. 

İş cinayetlerinde varlığı sona eren, fiziksel yaralanmalarda zarar gören sadece somut işçi tekinin bedeni değildir. İşçi sınıfın bedenidir, acı işçi sınıfının acısıdır. Bu nedenle acının sağaltımı için örgütlenmenin yanı sıra sorumluluk almalı ve iş cinayetlerinde yakınlarını kaybeden aileler psikososyal yardım ve destek sunulmalıdır. Bu artık yok edilmiş, tükenmiş kamusal sorumluluk atıflarıyla geçiştirilecek bir durum değildir. Bu meslek yasası dahi olmayan, gönüllülük esasıyla çalışan derneklerin ve üyelerinin de altından kalkabileceğinden büyük bir sorun alanıdır. Bu nedenle, bir metaforla ifade edersek, sınıfın bedeninde örgütlenen sendikalar sınıfın kriz ve travma olgularında ruhsallığını da düşünmelidir. Bu gerekliliktir çünkü iş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçilerin ailelerine psikososyal yardım ve destek, kayıpla anlamlı ve yeni bir ilişki kurmayı kolaylaştıracaktır.

Sınıflar mücadelesinde yitirdiklerimizin yaşamını onurlandırmak, onları anmak, kılavuzluklarına atıf yapmak ve bir gelecek ve direniş hafızası oluşturmanın bir başka biçimi de, iş cinayetlerinde yaşamını yitirenlerin aile ve yakınlarının sağaltımına olanak açmaktan geçmektedir. Örneğin sınıfın genç önderi Necmettin Giritlioğlu’nu anmak Ermenek’te yaşamını yitiren madencilerin aileleriyle sağaltıcı ilişki kurabilmektir.

KAYNAKLAR

Charles-Edwards, D. (2009). Introduction to the special section on death, loss and work. Death Stud. 33:399-401.

Dyregrov, K., Nordanger, D., Dyregrov, A. (2003). Predictors of psychological distress after suicide, SIDS, and accidents. Death Stud. 27(2):143–65. doi: 10.1080/07481180302892

Hablemitoğlu, Ş. (2021). Yas, Uzun Bir Veda. İstanbul: Doğan Kitap.

Kinder, A., and Cooper, C. The costs of suicide and sudden death within an organization. Death Stud. 33:411-419.

Matthews, L. R., Bohle, P., Quinlan, M., & Rawlings-Way, O. (2012). Traumatic Death at Work: Consequences for Surviving Families. International Journal of Health Services, 42(4), 647–666. doi:10.2190/hs.42.4.e

Vanderwerker, L.C., Prigerson, H.G. (2004). Social support and technological connectedness as protective factors in bereavement. J Loss Trauma (2004) 9(1):45–57. doi: 10.1080/15325020490255304

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler