Umut-Sen’in çağrısıyla bir araya gelen “İşçiler Sendikaları Yönetebilir, Türkiye’yi De” başlıklı forum 29 Eylül Pazar günü gerçekleşti. Türkiye ve dünyada yaşanan ekonomik, çevresel ve toplumsal kriz karşısında var olan burjuva alternatiflerin dışında ezilenlerin mücadele irade azmine dayalı bir siyasal program hatta politik alternatifinin gerekliliğinin altını çizen Umut-Sen bu yıl direnişçi işçiler ve emek dostlarıyla söz konusu politik alternatifin nüvelerini tartışmak için bir araya geldi.
Açılış konuşmasını yapan M. Görkem Doğan, Türkiye’de işçi sınıfı hareketinin asla zayıf bir durumda olmadığını fakat köhnemiş geleneklere ve günlük siyasetin çıkar ilişkilerine dayanan yönelimler tarafından aşağıya çekildiğini vurguladı. Tarihsel deneyimleri anan Doğan 90’lar sınıf siyasetinin zayıflamasını küresel, yapısal, ekonomik yönleriyle beraber sol siyasetin kapıldığı sinizm ve pragmatizmle beraber değerlendirmesi gerektiğine dikkat çekti. Bu tahlillerin ardından Umut-Sen fikrini “Biz bu hatalardan bu yanlışlardan dönecek şekilde kendi kurumları tarafından öksüz bırakılmış işçi hareketini muktedirleştirecek çeşitli eylemlere, örgütlülüklere ve dayanışma pratiklerine acaba faydalı olabilir miyiz diye bu fikri ortaya attık ve onu örgütlemeye başladık” cümlesiyle ifade etti. Doğan, 2000’lerden itibaren yaşanan yoğun işçileşmeye ve kentleşme olgusuna değinerek, burada yaşanan değişimlere ayak uyduramayan çeşitli sendikal ve siyasal kurumsal yapılara dikkat çekti. “Güneyin isyanından öğreneceklerimiz var” diyen Doğan neo-liberal küreselleşme sürecinde Türkiye ile benzer süreçlerden geçmiş olan ülkelerdeki sınıf hareketlerine dikkat çekerek işçi hareketine dair batı merkezli eski ezberlerimizin bugünün sorularını yanıtlayamayacağını söyledi.
Düşük katma değeli sanayi üretiminde uzmanlaşan Türkiye için hazırlıklı bir sendikal ve siyasal hareket olmadığını ekleyen Doğan, bir kurumsal yapı 70’lerde 80’lerde 90’larda doğru bir siyasal çizgideydi diye şimdi hala güvenilir olduğunu düşünmenin yanlışlığının altını çizdi. Son 2-3 yıldır yapılan demokrasi diktatörlük tartışmalarının sermaye devletinin bütün çirkinliğiyle kendini göstermesi üzerine şekillendiğini söyleyen Doğan asıl olanın sermaye devletinin yönetilme sorunu olduğuna dikkat çekti. “Anadolu’nun hiçbir yerinde direniş görmemiş OSB bırakmayan işçi hareketi bu yönetilme sorununu ifşa etmiştir ve bu hareket derlenip toparlanmalıdır yoksa soğurulabilir ve olmadığı bir şeye dönüşebilir” diyerek konuşmasını sonlandıran Görkem Doğan sözü işçi hareketinin en mücadeleci kesimine bıraktı.
Forumda Sibaş Direnişçileri, kadro hakkı için CHP önünde direnen Mahir Kılıç, Saica Pack direnişçileri, Tazminat ve Emeklilik Hakları Gasp Edilen 3500 Soma Maden İşçisinin bir temsilcisi, Güvenlik İşçileri Meclisi, büro işçileri, DGD-SEN Sendikası, metal işçileri, Bağımsız Maden-İş Sendikası, Emekliler Dayanışma Sendikası, avukatlar, Emeklilikte Yaşa Takılanlar, Polimer direnişçileri, Cargill direnişçileri, Düzce cam işçileri, İzocam işçileri, Makro/Real işçileri, Evid-Sen, İnşaat-İş Sendikası, Tek Gıda-İş Sendikası, Vip Tekstil işçileri, Deriteks Sendikası, ÇHD, Carrefour işçileri, güvencesiz özel okul öğretmenleri ve belediye işçileri yer aldı.
Kavgayı, umudu ve cesareti çağıran bu güne dair bazı satır başlarını sizlerle paylaşıyoruz.
İşçiler istedikleri zaman haklarını alabilirler. Bizim sendikamızın yöneticileri işçi, diğerleri gibi 10.000 lira 20.000 lira maaşla değil alın teriyle hem üreten hem de bu sendikayı yöneten işçiler. Asla sarı sendikalar gibi patronla değil sizinle, bundan asla korkmayın diye anlattık işçilere ve şimdi Soma’da güçlü bir şekilde örgütleniyoruz. Çünkü işçilerin yönettiği bir sendika asla patronların asla devletin yönettiği bir sendika değil. Maden-İş’in kapitalist güçlere hizmet ettiğini biliyorduk ve işten atılan arkadaşlarımızın tazminatlarının asla ödenmeyeceğini biliyorduk. Bu yüzden Soma’da iki kez eylem yaptık. Devlet kendi siyaseti için bizim emeğimiz üzerinden geçinmeye devam ediyor. 5 Ekim’de Ankara’ya yürüyeceğiz. Artık Türkiye’de işçinin kendi hakları için mücadele edeceği bir gücü ortaya koyacağız. Türkiye’de ikinci kez yürüyen madenciler biz olacağız. – Tahir Çetin / Bağımsız Maden İşçileri Sendikası
Kanunu bileceksin ve öğreneceksin ama kanunlara da güvenmeyeceksin o kanunlar senin hakkını iç edebilir de haklarının tamamını aldırabilir de, unutmayacaksın. Kanunların Allah’ın kelamı olmadığını bilerek yazılı olanları korumak için, senin yararına olanları da yeniden yazdırmak için çaba harcayacaksın, mücadele edeceksin. Hem de öyle birkaç günlüğüne de değil atandan alacak torunlarına kadar devam ettireceksin ve durmaksızın mücadele edeceksin bunun için. Kanun sana sınırını gösterecek sen daha fazlasını isteyeceksin, kanun sana sınırını gösterecek sen cesaretin el verdiği ölçüde cüret edebildiğin kadar istemekten vazgeçmeyeceksin. – Mürsel Ünder / ÇHD
Sendika bizi savunmuyor, suç bizde mi? Benim yediğim savunmanın haddi hesabı yok beni nerelere sürdüler. Kendi temsilcilerini kendiler seçiyorlar. Neden işçi kendi özgür iradesiyle temsilci seçemiyor? Biz işçilerin temsilciliğinden yararlandılar idareye yükselince de beraber yol yürüdükleri işçileri patronlara sattılar. Sendikalar görevini yapacak. Sendikalar işçilerin yanında olmak zorunda çünkü bizler örgütlüyüz. – Hanife Durmaz / Carrefour İşçisi
İşçiler sendikanın ne olduğunu anlamadığı için sendikalar da bunu anlatmadığı için işlerine geldiği için sendikalaşmanın parayla ilgili olmaması gerektiğini işçilere bizim anlatmamız gerekiyor. Ben inşaat işçisiyim ve yönetim kurulumuzun hepsi de inşaat işçisi hepimiz de başkanız. Bizde başkanlık sıfatı sadece hukuki bir şey. – Özkan Özkanlı / İnşaat-İş Sendikası
Sarı sendikalardan sendika topluluğundan bıktık çünkü her biri bize sadece misafir gibi baktı takım elbiseleriyle geldi ve gittiler. Hiçbir hakkımızı aramadılar sormadılar. Biz de buna istinaden bir sendika kurmak istedik. İnşallah hedeflerimiz çok büyük; Türkiye’de ve dünyada her yerde işçi aslında ezilendir. Bu bir kölelik sistemidir. Kapitalist sistem, kölelik düzeni olduğu sürece bir iş yerlerinde barınamayacağız onun için elimizden geldiği kadarıyla örgütleniyoruz, mücadele ediyoruz. Biz çok güçlüyüz, her konuda çok güçlüyüz. – Burhan Tan / PTT-Sen
Bizim aksakallı Marxımız diyor ki işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır ve ekliyor işçi sınıfı önce kurtarıcılarından kurtulmalıdır. Fabrikalardaki mevzilerimizi güçlendirmek zorundayız arkadaşlar. Her işçi arkadaşımız çalıştığı iş kollarındaki sendikalara üye olacak ve delege temsilci olarak sendikaları burjuvazi ve onun iş birlikçisi olanlardan alacak. Yönetimlerin tüm antidemokratik uygulamalarını teşhir edeceğiz ve yönetimlere gireceğiz. Sendikalardaki burjuvazi öncülerine karşı kendi devrimci öncülerimizi güçlendireceğiz. Her öncü işçi arkadaşımız işçi komitelerini, işçi meclislerini kuracak ve her kararda söz sahibi olacaktır. Ancak bizden zorla aldıklarını böyle geri alacağız. Bu kadar yoksulluk, açlık, işsizlik, kural tanımazlık ortamında tüm alçakça saldırıları püskürtmenin yolu birleşik mücadeledir. Mezhepçi, ırkçı, kimlikçi, cinsçi tüm bölünmelere ve örgütlenmelere karşı birleştirici olan işçi sınıfının saflarında mücadele etmeliyiz. – Neslihan Acar / DGD-SEN
Cargill işçisi 14 kişi. İçeriye sendika girer hayatlarını kurtarırlar, hayır o değil. 14 kişi içeriye girecek, Cargill’de çalışan 300, 500 kişi faydalanacak. 300, 500 kişi faydalandıktan sonra o bölgedeki fabrikalar birbirini tetikleyecek, bunlar domino taşıdır. “Yahu onlar aldıysa biz de alabiliriz” diyebilecekleri bir yapıyı oluşturabilecek ve birbirini tetikleyecek. Yelkenleri suya indirmek yok, mücadele zor. Sendikalar işçi sınıfı için önemli birer araçtır. Onları tekrar işçi sınıfının hizmetine sokmak şarttır. Ama önce işçilere mücadeleyi öğretmek zorundayız. Bunun için de “ben bu yolda varım” diyen dostlarımızla bu yolda samimi bir şekilde hep beraber olmak zorundayız. Kavgamız hepimizin kavgası, kavgamız çocuklarımızın geleceğimizin kavgası, isterseniz bu mücadeleyi vermeyebilirsiniz ama inanın biz bu mücadeleyi vermezsek bu mücadeleyi çocuklarımız vermek zorunda kalacak. – Suat Karlıkaya / Cargill Direnişçisi
Forum Umut-Sen Örgütlenme Koordinatörü Başaran Aksu’nun kapanış konuşmasıyla son buldu. Aksu işçi düşmanı sermaye düzeninin hayatın akışının her alanında örgütlü olduğunu işçileri sinizmle, sofizmle, milliyetçilikle, korkuyla, kolaycılıkla bastırdığını vurguladı. Buna rağmen ne düzen muhalefetinin ne de düzen dışı olduğunu iddia eden muhalefetin işçi hareketini bu ablukaya karşı örgütlemediğinin altını çizdi ve bunun bilinçli bir tavır olduğunu ifade etti. Devrimci iddiası olan sendikalarla sermaye aparatı olan devlet güdümlü sendikalar arasındaki farkların küçük nicelik farkları olduğunu vurgulayan Aksu, bu durumun işçi hareketini zayıflatıp sermayeyi güçlendirdiğinin altını çizdi. Bugün büyük devrimci tarihleriyle anılan siyasal çevrelerin ve sendikal federasyonların sistemiçileşme sürecini ifşa etmeden yaşayan hareketin yakalanamayacağını vurgulayan Aksu Umut-Sencilerin işçinin ne arkasında ne önünde tam yanında olduğunu söyledi. Meşru talepleri olan her işçi eylemliliğiyle bu eylemleri örgütleyenlerin siyasetlerine, yaşam tarzlarına bakmadan dayanıştıklarını ve dayanışacaklarını yineleyen Aksu işçi direniş ve eylemleriyle dayanışma pratiği ziyaretlerinin fotoğraflarını çekip sosyal medyada paylaşmakla sınırlandıranları eleştirdi. Önümüzdeki süreçte ekonomik mücadelenin yanında politik mücadeleye ve sınıf hareketi için siyasal bir hat örmeye katkı sağlayacak her pozisyonda Umut-Sen’in kavgaya hazır olduğunu belirten Aksu, bu yönde hazırlık ve görüşmelere şimdiden başladıklarını ve olumlu gelişmeler olacağını müjdeleyerek konuşmasını sonlandırdı.