Eğitim alanı son yıllarda bir dizi dönüşüm süreci yaşıyor. Sermayenin ihtiyaçları çerçevesinde gündeme gelen bu dönüşümler, AKP’nin gerici çıkarlarını da kapsayan bir bütünlük taşıyor. Yapboz tahtasına dönen ve giderek eğitim sürecinin her kademesine yayılan sınavlar, gerici, niteliksiz ve anti bilimsel temellerde inşa edilmeye çalışılan müfredatlar, yaygınlaşan imam hatipler vb…
Bu sürecin bir yanını, topluma dayatılan dinci-gerici-milliyetçi bakışın kurumsallaştırılması ihtiyacı oluşturuyor. AKP iktidarı, kurmayı hedeflediği düzeninde toplumsal yaşamı bu yolla teslim almaya, özellikle toplumun genç kuşaklarını kendi bakışı ekseninde bir “eğitim”den geçirerek şekillendirmeye çalışıyor. Gündelik yaşamda ikide bir karşımıza çıkartılan “değişiklikler” bunun yansıması.
Eğitim alanını hedefleyen bu değişimlerin esas yanını ise sermayenin ihtiyaçları ve bu ihtiyaçlar çerçevesinde yetiştirilecek yeni işçi kuşakları oluşturuyor. Bir bütün olarak eğitim alanını kesen bu saldırılar karşısında doğal olarak müfredat, laiklik, imam hatipler, değişen sınav sistemleri toplum ölçeğinde daha çok tartışılan başlıklar olsa da, köklü değişim ve saldırılar mesleki eğitim alanında yaşanıyor. Eğitim süreci temelde üretim sürecinin ihtiyaçları doğrultusunda şekillendiriliyor. İlkokuldan başlayarak öğrencileri mesleki eğitime yönlendirme temel kaygı ve uygulama haline geliyor.
***
Milli Eğitim Bakanı’nın “gelişmiş toplumların yürüdüğü yol bize de örnek oluyor, bu konuda yeni bir yol bulmaya çalışmak gerekmez” türünden açıklamaları, mesleki eğitim üzerinden hedeflenenleri açıkça ifade ediyor. Gelişmiş toplumlar dedikleri daha çok Avrupa ülkeleri oluyor ve bu ülkeler yukarıda ifade etmeye çalıştığımız temelde kurumsallaşmış bir eğitim modeli uyguluyorlar. Eğitim sistemini daha en başından itibaren kategorilendiren bu ülkeler, “yetenekli ve başarılı” azınlıktan oluşan çocukları/gençleri ayrıştırarak üniversiteye yönlendiriyorlar. Böylece kapitalizmin “yöneticiler kastı” ya da “elit meslek sahipleri” haline getiriyorlar. Geri kalan çoğunluğu ise kapitalizmin ihtiyaç duyduğu ücretliler olarak yetiştirmeye çalışıyorlar.
“Gelişmiş toplumları” örnek alan AKP eğitim alanındaki adımları temelde bu eksende atıyor. 4+4+4 olarak ifade edilen eğitim sisteminin temel yönlerinden biri de, mesleki eğitimi “özendirmek”, daha erken sınıflarda gündeme almak için zemin hazırlamak. Artık okul yaşamının neredeyse tamamına yayılan ve her fırsatta elemeyi esas alan sınavlar, sermayeye verilen sınırsız teşvikler ve yaygınlaşan meslek liseleri ise bir diğer atılan adım. Bunu fiili uygulamalar ve propaganda ile meslek liselerini öncelik haline getiren uygulamalar izliyor.
***
Sermaye düzeni gelişen teknoloji ve üretim sürecinin ihtiyaçlarına yanıt üretebilecek, daha ucuz ve daha ağır şartlarda çalışabilecek bir kitlesel iş gücü yaratmaya çalışıyor. “Beşeri sermayeyi doğru yönlendirmek”ten bahsedenler, Türkiye’nin genç nüfusunun bir avantaj olduğundan, dünyayla rekabet edebilmek için bu genç nüfusu doğru “eğitimden” geçirerek ihtiyaca uygun hale getirmek gerektiğinden bahsediyorlar. Koç Holding’in yıllar önce başlattığı “meslek lisesi memleket meselesi” projesi böyle bir bakışın ve ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıkmıştı.
Yıllar içinde sermayenin ihtiyaçları çerçevesinde meslek liseleri temelli değişimlere uğradılar. Gelinen yerde tam anlamıyla sermaye gruplarının kuşatması altında bulunuyorlar. TİSK, MESS gibi patron örgütleri MEB ile imzaladıkları protokollerle, bu alanları ucuz ve kalifiye işçi yetiştirecek alanlar haline getirme adımlarını hızlandırıyorlar. TÜSİAD sık sık mesleki eğitimin önemini ve sanayinin ihtiyaçlarını vurguluyor, önümüzdeki dönemde mesleki eğitim alanında atılacak adımların sermaye düzeni açısından kritik bir önem taşıdığının altını çiziyor.
AKP iktidarı çıkarttığı yasa ve yönetmeliklerle sermayenin adımlarını kolaylaştıran bir dizi önlem aldı. Yanı sıra, meslek liselerini sanayi bölgelerine taşımak, sermaye gruplarının kendi liselerini açmaları için teşvikler vermek gibi birçok uygulamayı hayata geçirdi, geçirmeye devam ediyor. Tematik lise vb. uygulamalarla iş kolu bazlı, giderek fabrika bazlı mesleki eğitim veren okullar açmak, mesleki eğitimi genel meslek alanlarından çıkartarak yaygınlaştırmak ve örneğin Mercedes’in ihtiyaçları temel alınarak iş gücü yetiştiren kurumlar haline getirmek isteniyor. Eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in ifadesiyle, meslek liselerinin toplam liseler içindeki ağırlığının %70’e çıkartılması, kendi içinde ise iş kolu ve fabrika ölçeğinde ayrıştırılması hedefleniyor.
Mesleki eğitim alanının geleceğini bu adımlar belirliyor. Meslek liseleri giderek “uygulamalı eğitim” adı altında devreye sokulan döner sermaye ile atölye ve fabrikalara çevriliyor. Milyonlarca lira ciro yapan meslek liselerinde liseliler çoğu zaman bedava işçi olarak çalıştırılıyorlar. Meslek liselerindeki atölyelerinin, eğitim adı altında kapitalist üretim sürecinin daha planlı bir parçası olması için yeni atılan adımlar bu gerçekliği pekiştirecek. Geleceğin ucuz ve uysal işçileri olarak yetiştirilmeye çalışılan meslek lisesi öğrencileri lise sıralarında bedava, en iyi ihtimalle ucuz iş gücü olarak kullanılacak. Meslek liselerinde atölye derslerinin ağırlığının arttırılması, “eğitim-sanayi işbirliği” ile kapitalistlerin eğitim süreçlerine doğrudan müdahale etmesi ve giderek eğitimin içeriğini daha fazla belirlemesi anlamına gelecek.
Meslek liselerinin staj dönemi ise sermayenin sömürü dişlilerinin daha hızlı çalıştığı, kuralsızlığın kural haline getirildiği bir dönem olarak yaşanıyor. Asgari ücretin üçte biri gibi bir ücret karşılığında fabrika ve atölyelerde normal bir işçi gibi çalıştırılan, çoğu durumda ise angarya işlerden alan dışı işlere birçok işi yapan liseliler, yine sermayenin ihtiyaçları için “eğitim”den geçiriliyorlar. Staj sömürüsüyle, sömürülecek işçiler olmayı “öğreniyorlar.” Sermayeye verilen teşvikler, stajyerlerin sigortaları ile asgari ücretin üçte biri olan maaşlarının büyük bir bölümünün devlet bütçesinden karşılanıyor olması, hemen tüm fabrikaların üretimin önemli bir bölümünde stajyer işçilerin kullanılmasını yaygınlaştırdı. Öyle ki Mercedes, Arçelik, Ford gibi büyük fabrikalarda stajyer işçi sayısı yüzlerle ifade edilen seviyeye ulaşmış durumda. Yapılan üretim planlamalarında eğitim amaçlı olarak fabrikalarda bulunması gereken stajyerler, üretimin hatırı sayılır bir kısmını gerçekleştiriyorlar. Sermayenin kâr oranlarını arttırıyor, üretim maliyetlerini düşürüyorlar.
***
Sermaye düzeni için bugün mesleki eğitimin kapitalizmin ihtiyacı üzerinden yeniden şekillendirilmesi temel önemde bir sorun. Üretim maliyetlerini azaltmak, yerli ve yabancı sermaye için uysal köleler yaratarak “yatırımları arttırmak”, içinden geçilen çok yönlü kriz ortamında nefes alınacak alanlardan birisi olarak görülüyor.
Bu durum, daha lise sıralarında kapitalizmin bin bir yüzüyle karşılaşan, geleceği karartılmaya çalışılan meslek liselilerin temel hakları ve gelecekleri için mücadeleye girişmesinin acil ve yakıcı ihtiyacını ortaya koyuyor.
Mesleki eğitim alanı ile üretim sürecinin giderek daha ileriden bu bütünleşme süreci, sınıf mücadelesinin geleceğini de etkileyecek olan temel önemde bir nokta. Bu gerçeklikten hareketle, bu alana çok daha bilinçli, planlı ve hedefli bir yönelim büyük bir önem taşıyor.
Kızıl Bayrak