spot_img
spot_img
Ana SayfaHaberYeniden Yapılandırma Süreci ve Emeklilik - Mahinur Şahbaz

Yeniden Yapılandırma Süreci ve Emeklilik – Mahinur Şahbaz

Bu güne kadar üretilen tüm değer ve hizmetler biriken sermaye emeklilerin emeğinin ürünüdür. Emeklilerin emeklilik haklarını en iyi şekilde kullanabilmeleri sosyal devletin önde gelen görevleri arasındadır. Söz konusu görevleri yerine getirmek için öncelikli tüm bireylere eşit kapsam ve kalitede sosyal güvenlik hizmeti verilen bir yapının oluşturulması gerekir.

Sosyal güvenlik içinde emeklilik çok önemlidir çünkü yaşlılığın güvencesidir. Yaşlılığın kendine özgü etkileri olduğu için yaşlılıkta gelirin yerine geçecek bir sistemin olmaması toplumda çok daha fazla insanı etkiler. Yaşlılığın sosyal risk olarak görülmesi ve bireyin kendi isteği dışında zorunlu programlar kapsamına alınması bu nedenledir.

 İçinde yaşadığımız sistem işçileri emekçileri düşündüğü ya da sosyal güvenlik haklarının evrensel bir hak olduğunu kabul ettiği için sosyal güvenlik kurumları yaratmış değildir. Yani sermaye topluma yararlı olsun diye sosyal güvenlik sistemleri oluşturmamıştır. Süreç incelendiğinde görüleceği gibi işçiler, emekçiler siyasi ve örgütlü olarak varlığını ve gücünü hissettirdiği ölçüde bu hakkı kullanabilmiştir. Sosyal güvenlik ve sağlık hakları 19. yüz yıl başlarından bu yana yıllarca süren mücadelelerle kazanılmış, geliştirilmiştir. Kapitalist sistem sosyal güvenlik hakkını tanıyarak kendini yeniden üretebilmiştir.

IMF, Dünya Bankası (DB)  Kararları ve Sosyal Güvenlik Sistemi (SGS)

Kapitalist üretim biçiminin krizini gidermek amacıyla uygulanan yeni liberal, istikrar ve yapısal uyum programları sermaye emek çelişkisini içeren sınıf mücadelesinin ve sermayenin içsel çelişkisinin bir parçasıdır.

 “Gelişmiş  kapitalist  ülkelerin krizi çözmek ve yaygınlaştırarak etkisini hafifletmek için, düşen kâr oranlarının ortaya çıkardığı atıl sermayeyi kâr oranlarının daha yüksek olduğu ülkelere ve başta mali sektör olmak üzere diğer sektörlere yönlendirmesiyle başlayan yeni liberal süreç halen gelişmiş kapitalist ülke sermayesinin girdiği her ülkeyi kendi gereksinimine göre şekillendirmesiyle devam etmektedir.”

 1980’ lerde bu politikaların az gelişmiş ülkelerin sermaye birikim sürecine yansımaları uluslararası borç krizine yol açmıştır. IMF, DB sermaye birikimi sürecinin yeniden düzenlenmesi için bir dizi istikrar ve yapısal uyum programları uygulamaya koymuştur. Bu uygulamalar ile yeniden düzenlenen üretim süreci, dolaşım süreci ve emek süreci düşen kâr oranlarının tekrar yükseltilmesinin önünü açmıştır.

“Yeni istikrar ve uyum programları sadece ulusal ve uluslararası düzeydeki sermayenin kâr oranlarının düşme eğilimini engellemek için:

Ticaret ve mali sermayenin serbestleşmesi, kamu harcamalarının yeniden dağılımı, devlet düzenlemelerinin azaltılmasını içeren devleti küçültme politikaları ve sermayenin ekonomik faaliyetlerini teşvik etmek, ekonomik sorunları gidermekle kalmayarak aynı zamanda toplumsal sınıflar arasında bölüşümü sermaye sınıfı lehine yeniden düzenleyerek ideolojik/ politik dönüşümü ve uluslararası sermaye ile bütünleşmeyi de içermektedir.”

Türkiye ekonomisi 1980’ lerden itibaren yeni bir sermaye birikimi modeline geçmiştir. 1990’lardan itibaren de şiddeti gittikçe artan kriz içinde yaşamaktadır. “Krizin atlatılması için dünya kapitalizminde yeni bir birikim ve düzenleme biçiminin etkin olmaya başlaması, ithal ikameci sanayileşme politikalarının sermaye birikimi modelini tıkama noktasına getirmesi, Türkiye ekonomisini de IMF ve DB çerçevesini çizdiği 24 Ocak kararlarıyla “yeni liberal yeniden yapılandırma”  politikalarına yöneltmiştir. Dünya kapitalist sistemi ile hızlı bir biçimde bütünleşmeyi amaçlayan yeniden yapılandırma öngörülmüş. 1994’teki 5 Nisan Kararları, 1999’da ve 2001 yılında kabul edilen programlar bu yapısal dönüşümün bir gereği olmuştur.

“1989 yılı mali serbestleşme uygulamalarından sonra kamu açıklarının sürekli artması, reel ücretlerin iş gücü verimliliğinin üzerinde değer kazanması, kronik yüksek enflasyonla birlikte ödemeler bilançosunda görülen dengesizlikler ve cari işlemler açığının giderek artması devleti büyüyen borçlanma gereksinimi ile karşı karşıya bırakmış.1994 yaşanan ekonomik krize karşı alınan istikrar önlemlerinin hedefi kamu harcamalarını kısmak ve talebi daraltmak ücretleri baskı altına alma ve yüksek oranlı devalüasyon yapmak olmuştur.”

5 Nisan 1994’de ilan edilen ekonomik istikrar önlemleri; ekonomik dengesizlikleri gidermekle birlikte sermayenin yeniden yapılandırılmasında yeni bir evreye geçiş için uyum politikalarını hızlandırmak amacı taşımaktadır.

”Devletin ekonomik rolü daraltılacak. Tarımsal destekleri azaltmak için tarım reformu yapılacak. Sosyal güvenlik sistemi yeniden düzenlenecek. Orta ve uzun vadede istikrarın sürekliliği kamu kesiminin ekonomideki ağırlığının azaltılması ile sağlanacak. Bütçe açıklarının azaltılması için faiz ödemeleri ve askeri harcamalar dışındaki yatırım, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi kamusal alanlarda kısıntıya gidilecektir.”

“IMF, DB ile 1994’de imzalanan kredi anlaşması şartına göre “sosyal güvenlik devlet tekelinde değil piyasaya teslim edilmeli. Sağlık ve emeklilik diye ayrılmalı. Bölüşüm için kullanılmamalı, toplumsal değil bireysel sorumluluk esasına göre yapılandırılmalı. Sosyal yardımlar tüm yoksulları hedef almalı ve sosyal riskler karşısında toplum tarafından asgari bir geçim düzeyi geçici olarak sağlanmalıdır.” biçiminde yapılan tespitler projelendirilerek adım adım uygulanmıştır.

“Sağlık Finansmanı Politika Seçenekleri Çalışması” Avustralya Sağlık Sigortası Komisyonuna, “Emeklilik ve Sosyal Yardım Sistemleri Reform Çalışması” da ILO’ya ihale edilmiş. Bu kurumların hazırladığı programlar uygulanarak Sosyal Güvenlik Sistemi ve Sağlık Sistemi yeniden yapılandırılarak değiştirilip dönüştürülmüştür.

Sosyal Güvenlikte  “Reform” 

1997’den beri uygulamaya konulan istikrar önlemleri sonrasında yapısal uyum sürecinin yeni evresinin uygulamaya geçirilmesi, sosyal politikaların yeniden yapılandırılmasını kolaylaştıracak Sosyal Güvenlik Sisteminin yeniden düzenlenmesidir.

“Devletin kontrol ettiği 60’ lı ve 70’ li yıllarda Kamu İktisadi Teşekküllerinin finansmanında kullanılan sigorta fonlarının özel sektör tarafından doğrudan daha düşük maliyetle kullanılması amaçlanmaktadır. Yerli ve yabancı sigorta şirketlerinin kontrol etmek istediği fonların müşteri kaynağının büyüklüğü SGK özelleştirildiğinde bu fonların sermaye birikimini hızlandıracağı beklentisine girilmiştir.

Öncelikle emeklilik yaş sınırı yükseltilmiş, emeklilik hakkı kazanımı zorlaştırılmıştır. Emekli Sandığı (ES), SSK, BAĞ-KUR sistemleri zaman içinde tasfiye edilecek, çalışanların emeklilik işlemleri ve tasarruflarının özel sigorta şirketleri ve özel emeklilik fonları aracılığıyla yürütülmesi uygulamasına geçilecektir.”

Sosyal güvenliğin daraltılmasından, ticarileştirilmesinden ve özelleştirilmesinden oluşacak olan yaşlılık alanının sağlık, emeklilik, bakım ve sosyal ihtiyaçların tamamı sermayenin kullanımına açılarak, Devlet desteği ile karlı bir yaşlılık ekonomisi alanı yaratılacaktır.

19 Ağustos 1999’da Yaşar Okuyan tarafından bu programa uygun olarak hazırlanarak TBMM’ye sunulan “SSK ve BAĞ-KUR emeklilerinin aylık hesaplama yöntemlerinin değiştirilmesi”  teklifi 25 Ağustos’ta TBMM de kabul edilerek kanunlaştı.

4447 sayılı “Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Taslağı” 25 Eylül 1999’da kanunlaştı. Sistemi bu kanuna uygun hale getirmek için yedi esas ve on biri aşkın ilgili kanun hızlı değiştirildi. Yeni durum 2000 yılından bu yana eşitler arasında eşitsizlik yarattı. Emeklilerin adalet ve güven duygusunu zedeledi. Hesaplama yönteminde yapılan değişikliklerle emekli aylıklarında yüzde elliyi aşkın kayıplar yaşanıyor. Sorunun asıl kaynağını gizlemek için yapılan algı operasyonları ile SSK bürokratlarının intibak yasası diye adlandırdığı masalla emekliler uğraştırılıyor, oyalanıyor.

26 Nisan 2005’de dönemin hükumetinin IMF’ye sunduğu niyet mektubunda “Sosyal Güvenlik Sistemine yapılan bütçe desteğinin yüzde dört buçuktan bire düşürüleceği” sözü uygulamaya kondu.

5510 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu 31 Mayıs 2006’da kabul edildi. 1 Ekim 2008’de yürürlüğe girdi. Mevcut Sosyal Güvenlik Sisteminde var olan kuşaklararası dayanışmayı sağlayan uygulamalar kaldırdı. Emekli hakkı sahiplerinin (dul ve yetimler) aylık bağlanma oranları düşürüldü, binlercesinin aylığı kesildi. SGS içindeki kurumlar arasında norm ve standart sağlama gerekçesi uygulanmadı. ES ayrıcalıklı konumu korudu.

19 Ekim 2007’de Agâh Kafkas’ın TBMM’ye sunduğu “Emekli aylıklarına ülkenin büyüme oranının dâhil edilmesi uygulamasının kaldırılması” istemli kanun teklifi bir ayda yürürlüğe girdi. Emekli aylıklarına ülkenin büyüme oranının dâhil edilmemesi uygulaması yasalaşmış oldu.

Sosyal Güvenlik Reformu ile finansmanını çalışanların ve emeklilerin karşılayacağı, bütçe desteği olmadan gelir gider dengesini sağlayacak, tüm çalışanları da kapsayacak bir sistem oluşturuldu. Özel sağlık ve emeklilik sigortasının teşvik edilmesi, prim gün sayısı ve prim oranlarının artırılması ve emeklilik yaşının yükseltilmesi çalışmaları hızla yapıldı.

 İstikrar politikaları ile beraber yapısal dönüşümün sürdürülmesi çerçevesinde sosyal güvenliğe yönelik yapısal uyum politikaları takvime bağlanmış, uygulamaya konulan ekonomik politikalar krizi önleyemeyince istikrar fiyat istikrarsızlığı aracılığıyla gelir dağılımı bozularak sağlanmış, çalışan kesimlerden kaynak aktarılarak sermaye birikimi gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Bunun sağladığı rahatlama geçici olmuştur.

Kamu kesimi yeniden yapılandırılarak ekonomik kalıcı dönüşümler devletin toplumsal destekleme ve emeklilik fonu gibi sosyal-siyasi ilişkileri toplumun aleyhine yeniden yapılandırırken kamu maliyesini,  para otoritelerinin teknik işlevlerini ve sorumluluklarını sınırlayarak ulusal mali ve finans piyasalarını tamamen dış sermayenin denetimine açmıştır.”

Sağlıkta Dönüşüm Programı

1980’ler de başlayan DB sağlık politikaları uygulaması: 1990 da DB 1. Sağlık Projesi ve Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Sağlık Sektörü Master Planı, 1994’de DB 2.Sağlık Projesi, 2003’de yasalaşan Sağlıkta Dönüşüm Programı olarak devam ediyor.

Sağlık Reformu gerekçeleri: Sağlık güvencesi olmayan nüfus, sağlık sisteminden duyulan tatminsizlik, kaynak kullanımındaki verimsizlik, ekonomik dönüşüm ve uluslararası ilişkiler, demokrasinin gelişmesi ile artan beklentiler ve bu beklentilere yöneticilerin cevap verme zorunluluğu, yaşlanan nüfusun artan maliyetler üzerindeki etkisi, kronik hastalıklarda artış. Yeni karmaşık teknoloji sağlıkta yeniden yapılandırma değişim ve dönüşüm nedenleri olarak açıklanmıştı. Norm ve standart birliği sağlanacak, sağlık hizmetlerinin kapsamı genişletilecek deniyordu. Aile Hekimliği, Genel Sağlık Sigorta Sistemi, Kamu Hastaneleri Birlikleri tamamlayıcı sağlık sigortası uygulamaları ile devam ediyor.

 Sosyal güvenlik harcamalarının ikinci önemli kalemini oluşturan ilaç tüketiminde kamu politikaları ve düzenlemeler sağlık alanının yeniden yapılandırılma sürecinde görünür hale gelmiş devletin ilaç sektörüne müdahale biçimleri değişmiştir.

SGK sağlık harcamalarının yüzde otuz beşinin Özel Sağlık Sektörüne aktarıldığı gözlenmiştir. Sağlık Bakanlığı denetleyici, planlayıcı rolünü terk ederek Özel Sağlık Sektörüne kaynak aktarma ve hasta temini görevlerini üstlenmiş durumdadır.

 TTB Türk Tabipler Birliği 1953 tarih ve 623 sayılı kuruluş yasasındaki tabiplik tanımı değiştirildi. Tanımdaki “ tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulama ve geliştirilmesi” kaldırıldı. Bu tanım “tabip işletme karı ve patronu için çalışır” biçimine dönüştürüldü.

DB’sının sağlıkta yeniden yapılandırma değişim dönüşüm politikalarının uygulanması sonucu sağlık sektör haline getirildi, genişletildi, piyasa koşullarına terk edildi. Kamusal sağlık hizmetleri sonlandırıldı. Emeklilerin bedelini çalışırken ödedikleri ücretsiz erişilebilir sağlık hizmeti alma hakkı yok sayıldı. Sağlık hizmetinin her kademesinde ücret ödemek zorunda kalındı.

 Genelde hizmet kalitesi düştü, hastalara sınırlı zaman ve tedavi etkinliğinde azalma oldu. Sağlık hizmetine erişimde eşitsizlik yaratıldı. Destek ve sağlık hizmetleri taşeronlaştırıldı. Sağlıkta Dönüşüm Programının gerekçesi sorunları çözmek olarak açıklanmıştı bu gün ülkenin sağlık ölçütleri bizden geri ülkeler düzeyine düşmüştür.

Yoksulluğun Yönetimi,  Türkiye Yaşlılar Konseyi

Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” (2001) “21.yy’da güçlü ve saygın bir devlet olabilmek için üretken ve güçlü bir özel sektörün sağlıklı bir piyasa ekonomisi içinde sosyal devlet ve yasal denetleme görevini yapan bir devletin önemi çok iyi anlaşılmıştır. Güçlü ekonomi, güven içinde çalışan bir özel sektör, etkin bir devlet ve geniş bir toplumsal dayanışma yaratacaktır. Yönetişim kavramının hedef biçiminde dile getirilmesi bu program içinde yer alıyor. Yönetişim kavramının hem doğrudan adıyla hem de içerdiği öbür unsurların birbiri ardına topluca sunulduğu ilk resmi doküman ise 2 Kasım 2002’de iktidara gelen AKP Hükümetinin (58. Hükümet) Acil Eylem Planıdır.”(B.A. Güler Devlette Reform Yazıları)

 Türkiye Yaşlılar Konseyi” (TÜRYAK)  6 Haziran 2003 tarihinde Ankara’da kuruldu. Amacı “Uygulanan ekonomik sosyal politikalar sonucu Sosyal Güvenlik Sisteminin zayıflaması, kamu alanının yok oluşunun yarattığı endişe, kendilerini dışlanmış hissetmeleri toplumsal yaşamdan uzaklaşma ve siyasi katılımın giderek düşmesi biçiminde kendini göstermiş.”  tespiti sonucu “yaşlılarla ilgili sosyal politikaların oluşturulmasında ilgili tüm ulusal ve uluslararası örgütlerle ortak çalışma ve işbirliğini” yapmak olarak açıklanmıştır.

 Kadıköy Sağlık ve Eğitim Vakfından  (KASEV) Mete Bora’nın girişimleri ile Ankaralı iş adamları, sosyal hizmet gönüllüleri, akademisyenler tarafından kurulan TÜRYAK, çalışmalarını Hacettepe Üniversitesi, Akyurt Vakfı, Yaşlılık Platformu (TÜED), KASEV ile birlikte yürütüyor. Merkezi Kanada/ Toronto’da bulunan İFA (İnternational Federation On Ageing) üyesidir.

TÜRYAK’la birlikte çalışan AKP Sosyal İşler Daire Başkanı Nükhet Hotar  tarafından Temmuz 2004’de Yaşlılar Koordinasyon Merkezi (YKM) kuruldu. Amacı “Türkiye’de sosyolojik dönüşüm sonucu ortaya çıkan sorunlara kronik hale gelmeden çözüm üretmek ve gelecekte oluşacak riskleri en aza indirmenin yolu geleceği planlamak ve yönetmektir. Bunun için 2025 yılında 12 milyon olacak yaşlıların konumunu bu günden planlamak gerekir.” şeklinde açıklanmıştı.

Bütün illerde Yaşlılar Koordinasyon Merkezleri ve  ilçelerde Yaşlılar Komisyonları oluşturuldu. Yaşlılar Dayanışma Merkezleri açıldı. Üniversiteler, yerel idareler, belediyeler vakıf ve derneklerle iş birliği içinde çalışmalar yürütülüyor. Amaç: ”Yaşlıları potansiyel olarak değerlendirmek, rehabilite etmek, kontrol etmek, yönetmek.” Periyodik aylık ilçe toplantılarında “TBMM’de yürütülen çalışmalar yaşlılara anlatılıyor. Toplanan bilgiler merkeze taşınıyor. Yaşlıları ilgilendiren sağlık teknolojisindeki gelişmeler aktarılıyor, ürünler tanıtılıyor.” Bu çalışmalarla yaşlıların sosyal hayata katılımı sağlanıyor olarak değerlendiriliyor. Katarakt ameliyatları, işitme cihazı, protez vb. ihtiyaçları olan yaşlıları yönlendirmeler, yaşlılara yeşil kart, yaşlı bakım aylığı bağlama işlemleri bu merkezler aracılığı ile yapılıyor.

Her alanda kamusal işleyiş, denetim ve kontrol yok edilirken, kamunun bütün kaynakları sermayeye devredildi. Bu değişim dönüşüm sürecinde hakları yok edilen, eşitsizliğin, gelir dağılımındaki adaletsizliğin yoksullaştırdığı insanları yönetmek, yönlendirmek için kullanılan yöntemler araçlar seçim zamanlarında geçici çözüm oldu. Aslında sorunları çözmedi artırdı ve çeşitlendirdi.

TÜRYAK ,YKM yaşlılarla ilgili sosyal politikaların tespit edilmesi ve uygulama yöntemleri konusunda ilk çalışmasını DPT ile birlikte yaptı.  DPT ile birlikte yaptığı çalışmada “yaşlılarla ilgili politika ve uygulamaları” planlayacak BM Nüfus Fonu (UNFPA) temsilcisi, çeşitli kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, STK’lar, Sosyal Hizmetlerin içinde bulunduğu “Ulusal Komite” kuruldu.

Komitenin hazırladığı “Türkiye’de Yaşlıların Durumu ve Yaşlanma Ulusal Eylem Planı” 1 Mart 2007’de Yüksek Planlama Kurulu tarafından onaylandı.

Ulusal Komite yaşlanmanın toplumsal bir olgu, yaşlılığın da sosyal bir olgu olduğunu kabul etmemiş, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kriterlerini göz ardı ederek “yaşlılıkta bakıma muhtaçlık” durumunu hastalık olarak değerlendirip tıbbi hizmet ve doktorların konusu olarak görmüş, yaşlılığı hastalık olarak değerlendirmiş, yaşlılık bilimi Gerontoloji bu komitenin gündemine girmemiş, bilimin esasları göz ardı edilmiştir.

Ulusal Eylem Planının 8-12 Nisan 2002’de Madrid’de toplanan BM Yaşlılık Asamblesini esas alarak hazırlandığı söyleniyor. BM Yaşlılık Asamblesinde “Yaşlı nüfusun yaşam kalitesinin yükseltilmesi, topluma katılım, geçim ve sağlık sorunlarının çözülmesi, tüm yaş gruplarını kapsayan politikaların oluşturulması için çalışmalar yapmak.” kararları alınmıştır. Bu bağlayıcı kararlar bu gün Türkiye’de göz ardı edilmiş, yaşlı yoksulluğu derinleşerek artmış, Sosyal Güvenlik reformu emeklileri yoksullaştırmış, yoksulluk toplumsallaşmıştır. Devasa bir yaşlılık ekonomisi alanı yaratılmış, sermayenin ihtiyaçları gözetilerek planlamalar yapılmış, uygulanmıştır.

1989-1994 yıllarını kapsayan beş yıllık kalkınma planında “Yaşlıya kurum bakımı yerine aile içinde bakım” esas alınmıştır.  2001-2005 Beş yıllık kalkınma planında Sosyal Hizmetler “sosyal yardım” başlığı altında toplanmıştır.

2012-2014 Orta Vadeli Programda (OVP) “ yaşlılara yönelik sosyal hizmetler çeşitlendirilecek, artırılacak. Tamamlayıcı emeklilik ve sağlık sigortası modelleri geliştirilecek. Tasarruf tedbirleri artırılacak.” kararlarından özellikle tasarruf artırılması üzerinde çalışılmıştır. Emeklilikle ilgisi olmayan Bireysel Emeklilik Sistemine (BES) katılım 1 ocak 2017’de 45 yaş altı çalışanlara zorunlu hale getirilmiştir.

İlk olarak DB’nın  desteğiyle  Şili’de uygulanmaya başlanan ve Emeklilik Tasarruf Sistemi (ETH) olarak adlandırılan bu sistemde devlet tümüyle sosyal güvenliğin dışına çıkartılmakta, “çalışan ya da işveren, devlete herhangi bir sigorta primi ödememekte; diğer taraftan da çalışana devlet tarafından herhangi bir emeklilik maaşı ödenmemektedir.” Bunun yerine ücretin %10’u işveren tarafından kesilip çalışanların kitlesel ETH’lerine  yatırılmaktadır.

Sonuçta kamu emekliliği uygulaması bitirilmiştir. Şili modelinden  hareketle hazırlanan BES,  ekonomik, sağlık ve sosyal anlamda güvencesi olmayan toplumun ihtiyaçlarına cevap vermeyen bir sistemdir. Devlet güvencesi yoktur. Sermayenin kullanımına sunulmak üzere fon oluşturulmaktadır. Yaşlılığın güvencesi olan ve bir toplumun sağlığını, toplumsal adaleti, toplumsal dayanışmayı, paylaşımı kuşaklararası dayanışmayı olumlu etkileyen kamu emekliliği yerine BES gibi bir sistemin kamuoyuna sunulması sermayeden yana politik bir tercihtir.

Devletin yeniden yapılandırılması sürecinde yönetişim katılımcı, demokratik uygulamalar olarak sunulmuştur.

  “Yönetişim formülündeki katılımcılık; asıl olarak “toplum” adına sermayeye tanınmış hak ve ayrıcalıktır. Yönetişim hiç kuşku yok katılımcı formüldür. Ancak kamu kudretini doğrudan doğruya sermaye kesimine teslim ettiği için antidemokratiktir. Bu formül, geçtiğimiz yüzyılın “burjuva demokrasisi” kavramıyla karşılaştırıldığında yapısı gereği “burjuva diktatörlüğü” sıfatını hak etmektedir. Yönetişim kavramı ulus-devleti aşmakta emekçi kesimleri toplumsal mücadele alanlarından ve araçlarından etkili bir şekilde mahrum bırakmakta, sermayenin insanlığı boyunduruğu altına almasını mümkün kılmaktadır. Bu nedenle yönetişim, gerici bir toplumsal hareket ve bir karşı- devrim atağı olarak nitelendirilebilir.”( B. Ayman Güler Yönetişim: Tüm İktidar Sermayeye 2009)

Mahinur Şahbaz

Yararlanılan kaynaklar

Altıok. M. (2002) Yeni Liberal ve Yapısal Uyum Programları, Türkiye ekonomisinde Sermaye Birikimi ve Kriz (1) Praksis Dergi 5  s.77-130

Özveri M. Yoksulluğun Yönetimi ve Sosyal Güvenlik (2) Praksis 9 s. 321-336

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı (2013) Türkiye’de yaşlıların Durumu ve yaşlanma Ulusal Eylem Planı Uygulama Programı

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler