spot_img
spot_img
Ana SayfaHaberUmut-Sen'li Kadınlardan Açıklama

Umut-Sen’li Kadınlardan Açıklama

 

29 Haziran 2015 tarihinde fazla dikkat çekmeyen bir gazete haberi, alışveriş merkezinde bir kadının şikayeti üzerine polis tarafından gözaltına alınan ve tacizci suçlamasını kabul eden kişinin bir sendikanın genel başkanı olduğunu yazıyordu. Olayın basına kısmen yansımasından üç gün sonra 2 Temmuz 2015 tarihinde DİSK’e bağlı Enerji-Sen web sitesinde “Duyurular” altında yapılan “Kamuoyuna Zorunlu Açıklama” başlıklı yazıda, ihraç edilen genel başkanı ile ilgili olarak  “DİSK, sendikamız Enerji-Sen ve işçi sınıfı mücadelesi ilkeleriyle bağdaşmayan ahlaki nedenlerle sendikamızla ilişkisi kesilmiş ve söz konusu kişi Yönetim Kurulumuzun talebi üzerine 25/06/2015 tarihi itibariyle görevinden istifa etmiştir” ifadesi kullanıldı.

Yapılan açıklamadan anlaşıldığı kadarıyla DİSK ve Enerji-Sen, yöneticisini istifa ettirmiştir. Elbette bu olayın magazinleştirilmesini, kişisel veya kurumlar arası siyasi hesaplaşmalara malzeme edilmesini doğru bulmuyoruz. Burada eleştirdiğimiz husus kamuoyuna yapılan zorunlu açıklamanın içeriği ile sınırlıdır. Zira açıklamada yer alan “ahlaki neden” ifadesi gerçeği görünmez kılmaktadır. Bir sendikadan beklenen ahlak atıfları değil ama “kadına yönelik cinsel taciz eyleminin ifşasıdır!” Çünkü;

Cinsel taciz “ahlaki” bir sorun değildir.  Cinsel taciz, en genel tanımıyla, kişinin bedensel sınırlarının ihlal edilmesi olup, erkeğin kadına yönelik cinsel tacizi, kadın ile erkek arasındaki güç asimetrisinden kaynaklanır. Yani erkeğin bedensel sınırları algılayışı, kadının sınırlarını ihlal etme hakkını kendinde bulması, belli bir erkekte veya belli bir grupta görülen ve diğer grupta görülmeyen bir durum değildir, erkeklik durumuyla ilgilidir. Ahlak, namus gibi kavramlar tacizi değerlendirmek için uygun birer çerçeve olmadıkları gibi eril tahakkümü yeniden üretmeye yardımcı olurlar. Bir sendikanın, işçi sınıfı mücadelesinin temel ilkelerinden biri “ahlak” değil ayrımcılık karşıtlığı ve toplumsal cinsiyet eşitliği olmalıdır.

Cinsel taciz cinsel tacizdir, adını açıkça koymak gerekir. Cinsel taciz davranışını isimlendirmek, davranışı failin kişisel suçu olarak görmekten ve cezalandırmaktan öteye geçmek, bunun bir erkeklik sorunu olduğunu tanımaktır, bu sorunu aşmaya dair bir ilk adım niteliğindedir, görünmezlik perdesini ortadan kaldırır. Diğer taraftan açıklık ve şeffaflık ilkesi kötüye kullanılarak hiçbir taciz, tecavüz, istismar vakasının bilgisi, mağduru yeniden mağdur etmek yolu ile mahkum edilen davranış yeniden üretilmemelidir. Bilginin bunu aşacak şekilde siyasi veya kişisel amaçlarla kullanımının da aynı kararlılıkla dışlanması gerekir.

Açıklama bir açıdan daha eksiktir. Faili suçlamak ve cezalandırmaktan bir adım ötesine geçerek, kurum olarak meşru mekanizmaları yoksa kurmak, varsa işletmek, bu süreçle ilgili değerlendirmeyi tüm üyelerle paylaşmak ve bilgi talep edildiği koşulda tüm muhataplara bu süreci neden ve sonuç ilişkisi içinde ve ilkesel düzeyde beyan edebilmek gerekir. Böylece kurumun toplumsal cinsiyet eşitliği, cinsiyete dayalı ayrımcılık, diğer ayrımcılıklar, taciz, şiddet ve benzeri durumlara dair politikası ve bunu hangi mekanizmalar aracılığıyla uyguladığı / bundan böyle uygulayacağı kurum içinde ve dışında netlik kazanır. Olaylar kişilerin hangi durumda ne yaptığı ile ilgili dedikodular seviyesinde değil, kurumsal ve siyasi bir düzlemde tartışılır.

Sonuç olarak, sendikal alanda, işleyişinde toplumsal cinsiyet eşitliği anlayış ve mekanizmalarını kurumsal olarak yerleştirmiş ve bu yönde çaba gösteren örgütlerin sayısı hala oldukça sınırlı. Sendikalarda egemen sol örgütlerin hakim siyaset yapma ve kriz yönetme tarzları, verimli bir eleştiri-özeleştiri zemininin oluşturulmasını zorlaştırıyor. Feministlerin siyaset yapmayı bilmeyen erkek düşmanları olarak stereotipleştirilmesine varabilen tavırlar karşımıza çıkıyor. Kimi vakalar, düşünsel ve pratik düzeyde bir yeniden yapılanmaya yol açabilecek politik tartışma zemini yaratılmadığında,  erkek egemenliğinin zaferine atılmış birer çentik olarak tarihe geçiyor. Bu vakaların sonucunu “Ahlaksızları aramızda barındırmayız” tavrından öteye taşıyan, bu alanda kendimiz başta olmak üzere tüm unsurları eğrisiyle doğrusuyla tartışabildiğimiz bir sendikal dayanışmaya ihtiyacımız olduğu açık.

Gelinen yerde; çağrımız başta DİSK üyesi kadınlaradır. Enerji-Sen’de yaşanan taciz vakasının ahlaki bir sorun olarak tarif edilmesi ve açık bir ifşadan itinayla kaçınılması, Oya Baydak isimli kadın işçinin DİSK önünde yerlerde sürüklenerek dövülmesi örnekleri münferit değildir. Bu aksine DİSK içerisinde bugün baskın sendikal anlayışın eril yapısını gözler önüne sermektedir. Taciz ve şiddet vakaları karşısında DİSK üyesi kadınların seslerini yükseltmesi gerekmektedir. Zira sükunetle geçirilen her gün erkek şiddet ve tacizini meşrulaştırmaya ve yeniden üretmeye hizmet etmektedir.

Umut Sen Kolektifi’ndeki kadınlar olarak, cinsel tacizin ahlak kapsamında tanımlanması tutumunu kabul etmiyor ve beraberinde Oya Baydak’a uygulanan şiddeti kınıyoruz. Bütün kadınları DİSK içerisinde yalın bir biçimde görünür olan bu erkek egemen kültürün karşısında tutum almaya çağırıyoruz.

 

 

 

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler