spot_img
spot_img
Ana SayfaManşetTürkiye'nin en büyük kütüphane şantiyesinde iş kazası: İlyas Bilen'in hikayesi - Burcu...

Türkiye’nin en büyük kütüphane şantiyesinde iş kazası: İlyas Bilen’in hikayesi – Burcu Arıkan

İstanbul Eyüp Sultan’da devam eden ve Kültür ve Turizm Bakanlığınca yürütülen Rami Kışlası Kütüphanesi restorasyon projesinin taşeron şirketi olan Adamak Restorasyon çalışanı İlyas Bilen 18 Mayıs 2022 tarihinde, saat 19:00 civarında, şahitlerin ifadelerine göre önceden bozuk olduğu bilinen makineye sıkıştı. Yaklaşık 25 dakika boyunca iş arkadaşları tarafından kurtarılmaya çalışıldı. Arkadaşlarının ne makinenin kullanımına dair eğitimi vardı ne de ilkyardım bilgisi. İş yetiştirme baskısı sebebiyle gece çalışmak durumunda kaldıkları için alanda herhangi bir sorumlu yoktu. Şantiyenin genel olarak bir revir ve sağlık ekibi donanımı da yoktu. Arkadaşlarından birisi aktarımında “O makine İlyas’ı tavana yapıştırmıştı. İmdat kolu bilmiyordum, yani eğitimini almadığım için, bilmediğim için ben kurtaramadım. Ne yaptıysam, olmadı. Manivelayla biraz gevşetmeye çalıştım, nefes alsın diye, olmadı” diyor.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın, kamu kurumları ve 50 kişinin altında işçi çalıştıran az tehlikeli iş yerlerinde, iş yeri hekimi, Sağlık Personeli ve İş Güvenliği Uzmanı çalıştırma yükümlülüğünün pandemi bahane edilerek 2023 senesine ertelendiğini hatırlayalım. 9 milyon civarında işçinin güvenliğini yok sayarken gözetilen şey tabii ki pandemi değildi. Süreç boyunca işçiler işe gitti, gerekli önlemler sağlanmadı, test sonucu pozitif çıkmasına rağmen zorla çalıştırılan işçiler oldu, karantina bahanesi ile çalışma kamplarını andıran görüntülere hepimiz şahit olduk. İktidar sermayenin elini rahatlatmak için aslında hiç de önemsemediği salgını bahane etmişti. Bu bakış açısı devletin ve sermayenin işçinin sağlığı ve güvenliğine bakışının yakın zamanda şahit olduğumuz yansımalarından sadece birisiydi.

En küçük iş yerinden en büyüğüne çalışma koşullarının güvencesizliğini saymakla bitmez örnekten biliyoruz. Çoğu zaman çalışanlar işe girdikleri iş tanımları dışında işlere zorlanıyor, insanın fiziksel ve psikolojik sınırlarını zorlayacak saat ve koşullarda çalıştırılıyor. Çalışan sayısı 50 kişinin altında olan yerlerde yasal bir yükümlülük getirmeyi acil bir iş olarak görmeyenler tabii ki daha büyük iş yerlerindeki denetimler konusunda da bu tavrı sürdürüyor. Rami Kışlası Kütüphanesi restorasyon şantiyesinde yaklaşık 400 kişi çalışıyor ve çalışanların aktarımlarına göre boş bir depo revir olarak gösteriliyor. Aktif görev yapan bir sağlık çalışanı ya da ilkyardım için gerekli teknik donanım bulunmuyor: “İlyas abiyi aşağıya indirdik, hiçbir sağlık personeli yoktu, revir olduğu halde. Revir var içinde sağlık personeli yok, hiçbir şekilde boş bir depo, revir diye kullanıyorlar. İlyas abiyi yere yatırdığımız zaman biz bir müdahale edemedik, yani ilkyardım müdahalesi yapamadık, biz onun da eğitimini almadığımız için yardım edemedik.”

İlyas Bilen’in bir iş arkadaşı olaya sebep olan makinenin zaten bozuk olduğunu, bunu olaydan iki gün önce şantiye şefine bir başka işçinin ilettiğini ve bunun üzerine alınan tek “önlemin” makineyi şantiyede başka bir alana götürmek olduğunu aktarıyor: “Yani sen bunu orada alıp da tamirciye göndereceğine, şirkete göndereceğine sen bunu götürüp adamların yanına bırakıyorsun, adamlara diyorsun ki bununla işi bitir, benim işimi teslim et. İşe zorlama var, işçi değer sıfır. İşçi değeri sıfı… Operatör belgesi yok, hiç kullanmamışız, eğitimini almamışız, herhangi bir kayıtlı bir şeyimiz yok, biz sadece taş duvar ustasıyız.”

O alandaki işçilere kimse makinenin bozuk olduğunu bildirmiyor. Zaten işçilerin makinenin kullanımına dair bir eğitim ya da yetki belgeleri de yok. İş güvenliği denetçilerinin buna benzer hayati konularla ilgilenmediğini ifade eden bir işçi aktarıyor: “İşçi her zaman şantiye kısmında alt seviyeye girer. Onlar için para meselesi, para meselesine giriyor. İş güvenliği geliyor, bize bareti soruyor, yeleği soruyor. Ama söylemiyor ki sizin çalıştığınız yer güvenli mi güvenli değil mi. Nedir, işte ben baretsiz yakalayayım yüz lira ceza keseyim, onu cebe atayım. Onun hesabına koşuyorlar. Ama bak şurada yatan bir candır, o kimsenin umurunda değil. Şantiyede hiç kimsenin umurunda değil.”

Yasanın ertelenmesindeki kasıt ortada iken var olan yasaların uygulanması konusunda da pek çoğumuzun çok iyi bildiği bir ikiyüzlülük söz konusu. Devlet ve sermaye açısından tutarlılık da diyebiliriz. Bu alanlarda yetkili sendikalar da işçilerin çalışma koşullarının güvenliği için yeterli çabayı göstermiyor. Ücret sendikacılığına sıkışan yaklaşım işçinin canının, sağlığının derdini gözetmiyor. Özellikle de ağır, tehlikeli iş yerlerinde bu konunun en temel gündem olması gerektiğini her gün İSİG meclisinin paylaştığı verilerden hepimiz biliyoruz.

Çalışanlar işlerin yetişmesi dışında bir şey önemli değildir şantiyede diyor. İlyas Bilen de iş yetiştirme baskısı ve telaşı içerisinde gece mesaisi yaparken kaza geçiriyor. Bozuk olduğu kazadan günler önce fark edilen bir makine alanda durmaya devam edebiliyor. Bunu denetlemek gibi bir dert yok. Acil müdahale edecek bir ekip yok. 25 dakika boyunca İlyas Bilen sıkıştığı yerde yaşam mücadelesi verirken arkadaşları da onu kurtarmak için ellerinden geleni yapmışlar. İfadelerinde sık sık “olmadı” diyorlar. O 25 dakika işçilere reva görülen güvencesizliği ve çaresizliği en sert haliyle anlatıyor.

O esnada orada olan bir arkadaşı “Yapamadık, bir türlü beceremedik, uğraştık, ne yaptıysak indiremedik. Ondan sonra orada kargaşayı duyan bir tane elektrikçi var, elektrikçi oradan koşturarak geliyor, çünkü o adam eğitimini almış bir insan. Bize eğitim verilmedi, biz duvarcı olarak gittik oraya. Ondan sonra ambulans geldi, biz de alıp hastaneye geldik” diyor. Aslında sorumluluğu ve yetkisi olmasa da, iş arkadaşının yaşam mücadelesi karşısında “biz yapamadık” duygusu kalıyor işçiye, arkadaşının can derdinin yanında.

Makine durdurulduktan sonra da ambulans bekliyorlar. 15 dakikada alana ulaşan ambulans şantiyenin kapılarından sadece bir tanesi açık olduğu için yaklaşık 15 dakika da kapıyı bulmak için kaybetmiş. Küçük ölçekli ve az tehlikeli iş yerlerinde çalışan 9 milyon emekçinin güvenliği için elzem olan yasanın 2023’e ertelenmesi ciddi bir eksiklik iken 400 kişinin çalıştığı ve şantiye gibi tehlikeli bir iş ortamında gereken hiçbir denetim, önlem yok. Göz göre göre yaşanıyor bütün bunlar. İhmal kelimesi bu durumu açıklamaya yetersiz kalır. Bile bile işçinin canı riske atılıyor, işçilerin de açıklıkla ifade ettiği gibi işçiyi kimse umursamıyor.

“Adamların orada hazır kıtada bekleyeceği bir ambulansı, bir doktoru yani bir reviri olsaydı… Şantiyede 400 kişi var, ne doktor var ne ambulans ne revir. Hiçbir şey yok. Sabah oldu biz işe başlayacaktık, iş güvenlik geldi yanımıza, baretten bahsediyor, yelekten bahsediyor. Biz de dedik bizim dün arkadaşımız kaza geçirdi, sen nerede kaldın? Şimdi gelip bakıyorsun. İş güvenlik bize söylüyor ki başınızın çaresine bakın. Ertesi günü baret dağıtılıyor, yelek dağıtılıyor.”

İş güvenliği uzmanın bu tavrı arkadaşının can derdine eklenince İlyas Bilen’in başına gelenlere dair gereken her şeyi konuşacağını söyleyen vinç operatörünü şantiye şefi duyuyor ve ertesi gün işten atıyor. Bu olay hastanede gerçekleşiyor. Anlatılan denetimsizlik ve eksiklik konusunda kayıtsız kalabilen şef bütün bu olanlar arasında arkadaşının derdinde olan, yaşadıklarını ifade eden bir işçiyi işinden etmekte beis görmüyor: “Ertesi gün de hastanede biz konuşacağımızı söyledik, gerekenleri söyleyeceğimizi söyledik. Ertesi gün de bunları söylediğim için beni işten kovdular.”

Yorgunluk, uykusuzluk, güvencesizlik bir yana işçiler tehlikeli bir iş alanında fazla mesai yapmak zorunda kaldıkları için yapayalnız da çalışıyorlar. Duvar ustası olarak geldikleri yerde hiç eğitimleri olmayan bir makineden arkadaşlarını kurtarmaya çalışmak zorunda kalıyorlar: “Dediğim gibi, eğitimini almadık o makinenin, iş güvenliği, hiç kimse yanımızda da yoktu yani çalışırken. Bize gece çalışın dediler ve yanımızda da hiç kimse yoktu. İş güvenliği uzmanı, saha mühendisi, bunlar yoktu. Ambulans geldi, yakın olduğu için buraya geldik. Bak, arkadaşımın cüzdanını lavaboda bıraktım, kendimi orada unutmuştum. Herkes de buna şahittir.”

Çalışma koşullarının, ücretlerin ve mesai sürelerinin gün geçtikçe kötüleştiği bir tabloyla karşı karşıyayız. Çalıştığımız yerlerde canımızı, sağlığımızı önemsemeyen patronlar karşısında örgütlenmemiz kelimenin tam anlamıyla hayati. 27 yaşında, bir çocuk babası İlyas Bilen 4 gündür yaşam mücadelesi veriyor. İş arkadaşları yaşayanın bileceği netlikte “işçinin değeri yok” diye üstüne basa basa ifade ediyor. Türkiye’nin en büyük kütüphanesi olacak diye tanıtılan şantiyede işçinin canı küçük kalıyor. Bizler İlyas Bilen gibi pek çok insanın olduğunu biliyoruz ve birbirimizi yalnız bırakmadıkça, canımızın değerini savundukça, örgütlendikçe patronlardan hesap sorabileceğimizi de biliyoruz. İlyas ve ailesinin yanındayız çünkü hayatta kalmak için bizim canımızı umursamayanlar karşısında sınıf dayanışmasına ve örgütlenmesine ihtiyacımız var.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler