spot_img
spot_img
Ana SayfaEkolojiTek bir zeytin dalı için dahi direneceğiz - Pınar Eren

Tek bir zeytin dalı için dahi direneceğiz – Pınar Eren

“Zeytinin yaprağı yeşil
Altında gayfe pişir,
Limak sana bu çamları yedirmeyeceğiz
Aklını başına devşir!”
(Akbelen direnişçisi kadınlar)

Ormanları, tarım alanlarını, akan suyu, temiz havayı HES, JES, GES, RES projeleri, altın madenleri ve taş ocakları için yok etmek isteyenler bugün de zeytinliklerimize saldıracaklarını ilan ettiler…

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından 01.03.2022 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan maden yönetmeliğinde yapılan değişiklik ile zeytinlik alanlar yapılaşmaya açılarak sermayenin insafına bırakıldı. Böylelikle devlet, daha önce fındık, çay gibi tarım alanlarını küresel tekellerin hizmetine koştuğu gibi bu kez de zeytinliklerin enerji ve madencilik faaliyetleri için talan edilmesinin önünü yasal olarak açmış oldu.

1939 tarihinde çıkan “Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun”unu defalarca kaldırmayı denemesine rağmen değiştiremeyen sermaye devleti son yaptığı yönetmelik değişikliği ile şimdi de yasanın etrafından dolanmaya çalışıyor. Bunu yaparken de projenin yapımını kolaylaştırmak, tepkilerin önünü kesmek için; yoksullaştırdığı halka karşı maden sahalarının istihdam sağlayacağını, gelir kapısı olduğunu söyleyip maden faaliyetlerinin de kamu yararına ve çevre için zararsız olduğu yalanlarını kullanıyor.

Peki neden tarım alanları? Aslında bu yeni bir şey değil ama neoliberal dönemin etkisiyle artan bir eğilim: Krizin aşılmasının ve kâr oranını artırmanın yolunun sadece emeğin değil doğanın metalaşmasını engelleyen her sınırın aşılmasında görülmesi. Sermayenin yeniden üretimini sağlayacak yeni üretim alanlarından biri de zeytinlikler olmuştur. Öncesi olduğu gibi devamı da gelecektir. Bu süreci Soma’da geçmişin çiftçisi bugünün madencisinin hafızasında can yakıcı şekilde gördük, görüyoruz.Tütün zengini Ege bölgesinde devlet eliyle yapılan düzenlemelerde giderek yoksullaşan küçük üreticinin elinden toprağı önce alındı, sonra kendisi madenlere hapsedildi. Yerel halkın sıkışıp kaldığı madenlerde kazalar oldu, katliamlar yaşandı, sermayenin ve devletin eli organlarını, canını aldı.

Zeytinlikler hem masraf gerektirmez hem de bakımı kolaydır; uzun ömürlü olması sebebiyle de yüzyıllar boyunca küçük üreticiye gelir getiren, besleyen, geçimine destek olan bir tarımsal üründür. Ancak yapılan yönetmelik değişiklikleriyle köylü yerinden edilerek yalnızlığa ve yok oluşa mahkum edilmiş durumda olacaktır. Sadece köylüyü değil, zeytinlikleri tahrip eden şirketler çevre katliamıyla doğayı paylaştığımız hayvanları, bitkileri, tüm biyoçeşitliliği yok etmektedir. Dahası, tarım alanları yok olurken atık havuzlarıyla dereleri, kanserojen, siyanürlü ölümcül kimyasallarla toprağı, köylüyü ve diğer tüm canlıları zehirleyecektir. En nihayetinde, sermaye devleti bu kararı alırken, zeytincilikle geçinen, ek gelir sağlayarak hayata tutunan emekçileri, köylüleri muhattap almamış; köylülerin yaşam ve üretim hakları, toplumunsa sağlıklı beslenme, toprağa ve sağlıklı gıdaya erişim hakkını yok saymıştır.

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Seferihisar Kavakdere’deki RSC elektrik şirketine bağlı JES santralinin görüntülerinden kimyasalları yoğun biçimde gökyüzüne nasıl yaydığını izleyerek gördük. Görüntülerin ayan beyan gösterdiği tahribat bugünümüzü gösterirken bununla kalmayıp yarınımızı da etkiliyor.

Bir başka görüntüde benzer şekilde Erzincan İliç’teki siyanür havzalarından ölümcül kimyasalların atmosfere yayıldığına tanık olduk. İliç’te Anagold Madenciliğin altın madenine ait siyanürlü atık havuzu Fırat Nehri’ne 350 metre mesafedeyken bu alanı genişletme çabası sürüyor. Oysa bu maden hem soluduğumuz havayı hem de sularımızı zehirliyor.

Kütahya’da Zenit Madencilik şirketinin yüzlerce hektarlık alanda yapmak istediği, Simav ve Tavşanlı Örencik köylerinden başlayarak tüm Susurluk havzasını etkileyecek altın madeni projesi, köylülerin yerinden edilmesine sebep olacak. Tarım alanları yok olacak olan köy halkı ise tarafsız bir bilirkişinin gelmesi için kendi iç dayanışmasıyla para toplayarak dava sürecinin başlamasını sağladı. Örencik halkı bir yandan hukuki yolları zorlarken bir yandan da eylemliliklerle yaşam alanlarını savunuyorlar.

İktidarın doğayı sömüren politikaları ne kadar artarsa artsın buna karşın yerel halk birbirine daha çok kenetleniyor, halkın ve çevrecilerin eylemlilikleri yükseliyor. Muğla İkizköy’de, Akbelen ormanı; Limak ve İçtaş’a özel, bilirkişi keşfini etkilemek için çıkarılan bu madencilik yasasıyla termik santrallerin kömür ihtiyaçları için yok edilmek isteniyor. Zeytinlikleri, gece yarısı çıkarılan yönetmelik değişikliğiyle sermayenin talanını onaylayan iktidar, köylülerin mücadelesini bitirmek istediği görülüyor. İkizköy halkı ise mücadelesini davalarla, nöbetlerle, tüm zorluklara rağmen sürdürüyor.

İliç’ten, Örencik’ten, Akbelen’den ve süren birçok çevre katliamından zeytinliklerimize dek geleceğimiz tehdit altındadır. Maden ocaklarında direnen işçilerden köylerde yaşam alanlarını savunanlara, depremde, yangınlarda kurdukları dayanışma ağlarıyla birbirlerine tutunanlara, mücadelemiz ve geleceğimiz ortaktır. Cerrattepe direnişinden, Yırcalı kadınların cesaretinden, Gezi’den, İkizdere’den, Kızılcaköy’den, Kazdağları’ndan, Validebağ’dan aldığımız güçle buradayız.

Çevre katliamlarına karşı direnenlerin yanında olmak ve onlarla birlikte mücadele etmek bizim tarihsel görevimizdir. Güçlü bir emek ve çevre mücadeleleri birikiminden şimdiye dek öğrendiklerimiz, bildiklerimizle mücadeleye devam edecek; sözkonusu tek bir zeytin dalı dahi olsa sermayenin her türlü girişimine direneceğiz. Sermayenin saldırıları karşımıza nasıl çıkarsa çıksın zeytinliklere, ekmeğimize, geleceğimize sahip çıkacağız.

 

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler