spot_img
spot_img
Ana SayfaHaberSarı Liman-İş Sendikasının Kızıl Maskeli Uzmanları - Başaran Aksu

Sarı Liman-İş Sendikasının Kızıl Maskeli Uzmanları – Başaran Aksu

Liman İş Sendikası’nı seksen ve doksanlı yılların başlarında özellikle limanlarda verdiği militan mücadelelerle tanıyorduk. Genel Başkanlığını Hasan Biber’in yaptığı sendikanın o özelliklerinden artık hiçbir eser kalmadı. Limanlarda yaşanan özelleştirme süreçleri tamamlanıp yerli yabancı holdinglere limanlar peşkeş çekildikten sonra, patronların büyük gayretleriyle sendika yönetimi AKP’lilerce ele geçirildi. Hemen sonrasında perde arkasında yöneticilere astronomik paraların aktarıldığı söylenen bir operasyonla Liman-İş Sendikası bir gecede Türk-İş’ten Hak-İş’e geçti.  Yani fiilen satıldı. Yönetimi ele geçiren şebeke patronlarla iş birliği halinde çoğu limanda solcu muhalif işçileri işten attırarak, emekliliğe sevk ederek tasfiye etti.  Böylece baskı, tehdit ve satın almalarla sendika yönetmeyi kurumsal hale getirdiler. Yukarıdan aşağı sınıf ihaneti içerisindeki bir şebekenin geleceği patronlar ve AKP ile garanti altına alınmış oldu.

Biz Liman-İş’i henüz bu dönüşümün yeni başladığı bir aşamada tanıdık. 2009 yıllında şimdiki DGD-Sen Genel Başkanı Murat Bostancı’nın da aralarında olduğu 60 Migros Depo işçisi noter üzerinden Liman-İş’e üye oldu. O zamanki Liman İş Genel Başkanı ile işçiler pek çok görüşme yaptılar. Fakat kısa bir süre sonra örgütlenme süreci sendika tarafından savsaklanmaya başladı. Liman İş Başkanı işçilerle yüz yüze görüşmekten kaçınıyordu. En sonunda telefonda “biz taşeron işçilere bulaşmak istemiyoruz” deyip kestirip attı. Sonra o zamana kadar sendikasına üye olmuş Migros Depo işçilerinin listesini Koç Holding’in taşeron şirketi ZER’e gönderdi ve 60 işçi işten atıldı. Onlarca gün direniş sürdü. O gün atılan işçiler değişik depolarda iş buldular ve dört yıl sonra artık farklı depo iş yerlerinde çalışan işçilerin 7’sinin başvurusuyla bağımsız sendika DGD-Sen’i kurdular.

Bağımsız sendikalara o vakitler konulmuş olan ülke örgütlenme barajının 2015 yılının sonunda Anayasa Mahkemesi kararıyla %3’ten % 1’e düşürülmesi ile DGD-Sen liman İşçileri içinde alternatif bir sendika haline geldi. Sarı sendika ise meğer boş durmamış, AKP ve işverenlerle el ele hazırlık yapmışlar. Kendilerine işçici uzmanlar bulmuşlar.

Hak İş’e bağlı bu sarı sendikanın sınıf ihaneti çalışmalarıyla ilk LCW örgütlenmesinde karşılaştık.  LCW depo iş kolundaki 3000’i aşkın işçinin çalıştığı yegane büyük iş yeriydi ve sadece bu iş yerinde sağlanan çoğunlukla DGD-Sen iş kolu barajını aşabilirdi. İş yerinden beş işçiyle oluşturulan bir komite ile iki yıllık bir örgütlenme planı çıkarıldı. Örgütlenmenin dördüncü ayında Liman-İş’in iş yerinde işçileri üye yapmaya çalıştığını öğrendik. Liman-İş’le iletişim kurmuş bir işçiyle Esenyurt’ta görüştük. İşçi, örgütlenmenin Liman-İş uzmanları eliyle başladığını kendilerinin tercihinin Liman-İş olmadığını ancak uzmanların daha önce Disk’in iş kolundaki ilgili sendikası Limter-İş’in Genel Başkanı Kamber Saygılı’yla görüştüklerini, ancak Saygılı’nın uzmanlara “kendilerinin toplu sözleşme yapma yetkilerinin olmadığını dolayısıyla toplu sözleşme yapabilen Liman-İş’te örgütlenmelerinin daha doğru olacağını, Liman İş örgütlenmesi başarıldığında iş yerinde sandık kurup topluca Limter-İş’e geçilebileceğini” söylediğini anlattı. Abes olduğu bizce açık olan bu durumu teyit için telefonla aradığımız Saygılı bize “bu içerikte herhangi bir görüşmenin olmadığını, ülke barajını aşabileceğimiz bir iş yerindeki örgütlenme talebini geri çevirmemiz gibi akıl dışı bir durumun söz konusu olmayacağını” söyledi.

Sarı sendikanın doğan görünümlü şahin uzmanlarınca işçilerin kandırıldığı tescil edilmiş oldu. İşçi arkadaşa bu sendikanın iç yüzünü aktardık. Sonra DGD-Sen sitesinde konu ile ilgili işçileri uyaran bir çağrı yayınladık. Bir hafta sonra Liman-İş henüz otuz kırk işçiyi üye yapmışken depo önünde bildiri dağıtmaya başladı. Sonrasında işten atılmalar oldu ve Liman-İş Genel Başkanı gibi AKP’li olan LCW patronu Liman-İş yöneticilerinin iş bitirici önerileri ile büyük bir akçeli operasyonla 3000 çalışanını bir gecede iş kolumuzdan alıp en kalabalık iş kolu olan (10 Nolu İşkolu) ticaret, büro, eğitime aktardı.  Ancak “işçici” uzmanların “sınıf siyaseti” burada bitmedi. İşçilerin aktarıldığı iş kolunda Disk’e bağlı Sosyal-İş, Türk-İş’e bağlı Tez-Koop İş ve Koop-İş bulunmasına rağmen sarı sendika standartlarının bile altında olan Hak-İş’e bağlı Öz Büro-İş Sendikası’na (bu sendikanın sosyal medya hesaplarına bir dakika göz atmanız haklarında kanaat oluşturmak için yeterli) iş yerindeki işçileri örgütlemeye başladılar. Yetenekli ve “evrensel” sınıf hareketine bağlı bu uzmanlardan birine neden Öz Büro-İş’i tercih ettiklerini sorduk. “Disk-Sosyal-İş Başkanı ile konuştuk yanaşmadı” diye bize yalan söylediler. Kuşkusuz bu yalanı Öz Büro-İş’e işçileri üye yaparken temel ikna argümanı olarak kullanıyorlardı. Sosyal-İş Genel Başkan Metin Ebetürk “söz konusu LCW örgütlenmesi konusunda aramızda bu yönde herhangi bir diyalog geçmedi aksine biz her yerde örgütlenmeye çalışıyoruz, örgütlenme önerisini geri çevirmek gibi bir suçlama, ahlaki yanı bir yana akıl ve gerçek dışı bir şey” diyerek bunun yalan olduğunu daha sonra ortaya koydu.

Liman-İş ve uzmanlarının pratikleri burada durmadı. 2016 yılında Liman-İş Gemlik Şube yönetimine sendika genel merkezi ve Yıldırım Holding işverenin tüm baskılarını boşa çıkarmayı başaran işçiler seçildi. Geçmişe dönük ödenmemiş haklarıyla ilgili aralarında yeni seçilen yöneticilerin de bulunduğu işçilerin açılmış davaları bulunuyordu. Holding patronu baskılarla bu davaların geri çektirilmesini sağlamaya dönük bir süreç işletmeye başladı. Bir kısım işçi işten atılma endişesiyle davalarını çekerken davalarında ısrarcı olanlar oldu. Holding patronunun Gemlik yerel basınında da yayınlanan açıklamasına göre davalarını çekmeyen işçiler nankör ve ihanet içerisinde olan işçilerdi ve yeni şube yönetimince korunuyorlardı. Hesap mutlaka sorulacaktı. Patron tehdit eder de sarı sendika boş durur mu? Liman -İş Genel Başkanı Önder Avcı ertesi gün ibretlik bir açıklama yayınlayarak kendisinin patrona davaları çektireceğine dair sözü olduğunu, patronun haklı olduğunu, işçilerin nankör olduğunu derhal davaların geri çekilmesi gerektiğine dair açıklaması yine Gemlik yerel basınında yer aldı. Önce sendikanın iş yeri temsilcisi işçi arkadaşımız atıldı. Sonra onu başka işçilerin atılması izledi. Ardından Liman İş yönetimi Yıldırım Holdingin patronunun isteği doğrultusunda Gemlik Şubesini kapattı. Hak-İş’e bağlı sarı sendika Liman-İş’le ilgili Evrensel Gazetesi’ne övgü yazıları yazanlar pek tabi ki tüm bunları görmezden geldiler.

15-16 Haziran dolayısıyla “Birleşik Emek Hareketi İçin” başlığıyla geçenlerde yapılan panel ve forumda Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu e-devlet sistemi üzerine oldukça dikkat çekici bir deneyimlerini paylaştı. Sarı sendika Türk Metal’le kavga ettikleri bir iş yerinde süren örgütlenme çalışmasında deneme amacıyla iki işçiyi üye yaptıklarını normal şartlarda işçilerin kendi şifrelerini vermeden işverenin bu üyelikleri görmemesi gerekirken hemen ertesi gün o iki işçi işten atılmıştı. E-Devlet sisteminin devlet ve sarı sendika iş birliği için kullanıldığını ifade eden Serdaroğlu bu türden pratiklerin yaygınlığına dikkat çekti. Benzer deneyimleri DGD-Sen de yaşadı.

DGD-Sen örgütlenmeye çalışırken, iş yerlerindeki sömürü sürecini parçalamak işçiler lehine düzenlemeleri işçi gücünü devreye sokarak fiili mücadelelerle zorlayarak ve toplu iş sözleşmesi barajını aşmak anlayışıyla davranıyor. Bu amaçla iş yerlerinde birbirinden habersiz komiteler aracılığıyla gizli örgütlenme tarzıyla örgütleniyor. Komitelerin eğitim süreçlerinin tamamlanmasının ardından e-devlet sistemi üzerinden üyeliklere başlıyor. Ancak LCW, Avon, Polar XP ve en son bir yıla aşkındır örgütlenme içinde olduğumuz 400 işçinin çalıştığı bir iş yerinde e-devlet üyelikleri başlar başlamaz işten atılmalar söz konusu oldu. Ardından da Liman-İş Sendikası uzmanları “örgütlenme” maksadıyla ortaya çıkıp  DGD-Sen için onların toplu sözleşme yapma yetkisi yok, işçileri işten attırıp avukatlar üzerinden para kazanmak için bu işler içindeler gibi aşağılık bir iftira attılar.

Türk-Metal’den farklı olarak depo işçilerinin karşısına çıkartılan uzmanlar sosyalist-işçici oldukları için ve en azından dilleri aynı değerler dünyasının kavramlarını kullandığı için örgütlenmeyi kırmak ve sendikasızlığı sağlamakta daha işlevsel oluyorlar, işverenle de güçlü bir dayanışma ilişkisi geliştirmiş oluyorlar. “Arkadaşlar” belki bu yolla birkaç işçiyi gazete okuru ve parti sempatizanı yapmış olurlarsa o meşhur gerici sendikalarda bile çalışma ilkesinin gereğini yerine getirmiş olduklarını düşünüyor olabilirler.  Ancak olan sermaye cephesinin işçilerin bölünmesi ve örgütsüzlüğünü sağlamak için mihmandarlığını yapmaktır. Bu kızıl maskeli uzmanlardan biriyle telefonla yaptığımız görüşmelerde bize “Liman-İş sarı sendika değil” dedi. Eğer bu uzmanlar başka iş bulamadıkları için Liman-İş’e girmişlerse kamuoyu önünde söz veriyoruz. İşten atılan işçiler için işçiler arasında inşa ettiğimiz “İş Bulma Dayanışması” ağlarımız aracılığıyla bir işe yerleşme ihtiyaçlarına yardımcı olmaya çalışırız.  Ancak yukarıda özetlediğimiz tablo bize başka ve zavallı bir hikaye anlatıyor.

Zavallı hikaye demişken gerçekte limanlarda işçilerin örgütsüzlüğünü sağlamak için pozisyon aldırılmış Liman-İş-in geçtiğimiz ay Derince Limanı’nda yüzlerce işçinin atılmasına neden olduğu sürecin perde arkasını anlatmayı da ya da Soma’da Maden-İş Sendikası’nın katliam sonrası yeniden yapılanma süreçlerine yaptıkları katkıyı da ya da 89 İşçi Baharı’nın önemli önderlerinden olup sonrasında yaklaşık 26 yıl MHP-BBP-AKP’yle kurduğu koalisyonu aracılığıyla Haber-İş İstanbul şube başkanlığı yapan şahsın hikayesini ayrı bir yazıya bıraktığımızı belirtelim.

Soru şudur. Hak-İş’e bağlı Liman-İş Sendikası Genel Merkez yönetimi hangi gerekçelerle, hangi nedenlerle sosyalist bir yapının mensubu olan uzmanları bünyesine almıştır?  Liman İş Genel Başkanı Önder Avcı bu uzmanlar olmadan üyelerinin işlemlerini sürdürememekte midir? Ya da sosyalist uzmanlarınca örgütlenen işçilerin gelecekte kendisinin konumunu tartışmaması açısından bir güvenceye mi sahiptir? Ya da siz bu yazıyı okuyan insanlar bir sarı sendikanın başkanı olsanız komünist, devrimci, sosyalist kimliklere sahip insanları hangi gerekle istihdam edersiniz? Durum aynen yanıtladığınız hakikat gibidir. Özeleştiri bekliyoruz.

 

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler