spot_img
spot_img
Ana SayfaGüncelRöportaj | Esenyurt’taki sel felaketine karşı ortak mücadeleye

Röportaj | Esenyurt’taki sel felaketine karşı ortak mücadeleye

Esenyurt’ta geçen hafta yaşanan sel felaketinin ardından afetin yaşandığı mahalleleri ziyaret ettik. Burada, halkın baş başa bırakıldığı yoksulluk, çaresizlik ve yalnızlığın, göz boyama taktiğiyle “bakın hemen geldik biz buradayız, zamanı gelince unutmayın” mesajlarının, yani siyasilerin çıkarlarının ötesinde bir gerçeklik var. Bu mahallelerin sel felaketiyle karşılaşması yeni değil, mevcut politikalarla belli ki son da olmayacak. Yıllar önce dere kenarında verilen oturma izinlerinin ardından evlerin dördüncü kez felaketle karşılaştığı, kimi zaman ölümlerin yaşandığı mahallelerde, halk “kaderiyle” baş başa bırakılmış. Dışarıdan bakınca bile anlaşılan mühendislik hataları yüzünden, şiddetli yağışlarda biriken suyun derenin keskin virajlarında kendini dışarıya atmasıyla facialara maruz kalıyor mahalleliler. Dere yatağına hastane yapıldığı için derenin yatağının değiştirildiği bir rant politikasından bahsediyoruz. Yatak değiştiriliyor, daraltılıp keskin virajlar oluşturulup hastaneye yer açılıyor. Kamu yararına yapılan bir hizmet kamu zararına dönüşüyor, hastaneden hizmet alacak bölge halkını tehlikenin ortasında bırakıyor.

Afetin yaşandığı günden sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, baskının yaşandığı mahalleleri ziyaret ediyor. “Biz buradayız,” diyor. Bodrum katı evlerde yaşayan kiracıların çoğunu göçmenler, kalanını da yerli halk oluşturuyor. İnsanlar geçmiş felaket deneyimleriyle kendilerini dışarıya atıyor ama yaşadıkları evler sular içinde. Birkaç günlük ziyarette halkın tahliyesi sağlanıyor ama “burada olma” hâli ne kadar gerçekçi mahalleli için? Gerçekçi değil, çünkü bu evlerde yaşayan insanlara sunulan “yardımlar” mağdurlara değil ev sahiplerine veriliyor. Kaldı ki, kirada oturan bir sel mağduruna yapılan 5 bin liralık yardım, ekonomik kriz bu kadar derinleşmişken nasıl çare olabilir?

Dere yataklarındaki yapılaşmaların afetlerin ardından nasıl daha büyük afetlere yol açtığını sayısız kez deneyimledik. Çok değil, geçen sene Kastamonu’da yine derenin taşması sonucu meydana gelen sel felaketinde 62 insan hayatını kaybetmişti. Dere kenarlarının imara açılmasına izin veren iktidarın, felaketin ardından temsili yardımla faciayı oldu bittiye getirmesinin halkta nasıl bir karşılığı olabilir? Esenyurt’ta, belediyenin mahallelere uğramadığıyla, kaymakamlığın ve İBB’nin ancak bir gün sonra gelerek mahalleliye en fazla bir aylık bir kiraya tekabül eden temsili yardımlarıyla karşılaştık. İBB’nin sel baskınına maruz kalan evlerdeki eşyaları boşaltmak için tesis ettiği tahliye araçlarıyla bodrum katları tahliye edilmiş durumda. Bir kısım insanın geçici bir süre için Esenyurt Hastanesi önünden kalkan servis araçlarıyla Edirnekapı’da bulunan yurtlara götürüldüğü, bir kısmının da şehrin farklı semtlerindeki yurtlara nakledildiğini öğrendik. Peki, sonrasında ne olacak? Halkın temel sorunu hâline gelen kira fiyatlarının bu denli yüksek olduğu bir zamanda bu insanlar nereye gidecek, nasıl barınabilecek, nasıl eşya bulabilecek? Esenyurt Belediyesi’nin nerede olduğunu bilmiyoruz ama Esenyurt’ta olmadığını biliyoruz. Siyasiler rantı bırakıp yüzünü halka dönmeyebilir, yukarıdaki soruların cevaplarını umursamayabilirler ama aynı siyasiler seçim zamanı bu mahallelere gidip oy istemeyi bileceklerdir.

Pınar Mahallesi’nde bunlar yaşanırken derenin diğer tarafına, Battalgazi’ye geçelim. Hiç kimsenin uğramadığı, derenin beş metre yanına kurulan 77 haneli gecekondu evlere. Biraz ileride bulunan plastik fabrikalarının atıklarının, kimyasallarının akıtıldığı mavi, yeşil ve simsiyah suda çocukların oynadığı derenin kenarındaki evlere. Derenin kirliliği halk için selden önce bir tehlike arz ediyor. Daha önceleri halk defalarca korkularını dile getirerek şikayetlerde bulunmuş ama sonuç alamamış. Sel felaketinin ötesinde uzun süreli bir tehlikeden bahsediyoruz. Felaket yaşandığında evlerini su basan insanlarla konuştuk. Meryem Abla yaşadıkları süreci anlattı:

“Gece 2 civarıydı. Biz zaten daha önce üç kez yaşamıştık bu felaketi. Dördüncüyü de yaşadık, onuncuyu da yaşarız. Sel vurmaya başladığında insan önce canını kurtarmaya çalışır değil mi? Ama biz önce banyolara, tuvaletlere koştuk. Kumlarla ve taşlarla giderleri kapatalım ki evimiz gitmesin dedik. Çünkü sağ kalırsak bu evlerde oturmaktan başka çaremiz yok. Nereye gidelim? Ben 55 yaşımdayım, eşim 23 sene önce vefat etti, bir başıma çocuğumla hayat mücadelesi veriyorum. Burada yaşamaktan başka şansımız yok, bunu düşünmek zorundayız, nereye gidelim? Kimse bize bakmadı, nasılsınız, neye ihtiyacınız var diye sormadı. İlk gün sanıyorum kaymakam geldi, şöyle bir baktı gitti. Bir daha ne gelen oldu ne giden. Kendi imkânlarımızla suları boşalttık, evlerimizi temizledik. Aşağı mahallelere az da olsa yardım yapılmış, bize kimse bakmadı bile. Biz insan değil miyiz? Biz insan gibi yaşamak istiyoruz sadece. Başka istediğimiz bir şey yok.”

İnsan yerine konmadıklarını söylüyor Meryem Abla, öyle hissediyor, o mahallede yaşayan herkes gibi. Kimsenin görmeyi tercih etmediği mahallede, 77 hanede yüzlerce insan yaşıyor. Bir aşağı mahalleye koşarak giden Soylu, mahalleden iki gün ayrılmayan kaymakam, felaketin ertesi günü “biz geldik” diyen İBB neden bu insanları görmüyor? Mahalleli kendilerini yok sayan siyasilere, seçim yaklaştığı vakitlerde bu soruyu hatırlatacaklarını söylüyor. Meryem Abla’nın yanından ayrılıp birkaç metre ilerideki başka bir eve geçiyoruz. Pis, çamurlu, atık sular altında kalan eşyalar yer değiştirmiş, kimi duvarlar çökmüş, katı atıklar baştan aşağı tüm evi kaplamış… O evde oğluyla birlikte yaşayan KOAH hastası Yıldız Şencan ile konuştuk.

“Yıllardır yoksulluk çekiyorum. Kemoterapi tedavisi görüyorum, KOAH hastasıyım. Bir çocuğumla birlikte bu evde yaşıyorum, evin hâlini görüyorsunuz. Can havliyle boş olan üst kata çıktık, ev sahibim burada kalmamı istemiyor. Esenyurt Belediyesi hiçbir zaman görmüyor, İBB sesimi duymuyor. Hani her şey çok güzel olacaktı? Ben neden bunu yaşayamıyorum? Bir tas yemek bile getirmiyor belediye. Her gün komşularımla arıyoruz bari yemek gönderin, ne ocak kaldı ne tüp, ne tabak ne ekmek. Hastalığımdan dolayı iyi beslenmem gerekiyor, iyiyi bırakın beslenemiyorum bile. Evsiz kaldım, zaten kiracıydım ama fiyatı uygun bir ev burası, şimdi buradan da oldum. Başka bir eve çıkacak gücüm yok, mümkün değil. Öylece kaldık işte. Belediye evi temizlemeye dahi gelmedi, çamur pislik içinde her yer, görüyorsunuz. Bizi insandan saymıyorlar. Ben ne yapacağım, çocuğum ne yapacak, biri bize bir şey söylesin…”

Bu yalnızlık ve yoksulluk Esenyurt halkının gerçekliğidir. Bu gerçekliğin sorumlusu da ne yalnızlıkla baş başa bırakılan halk ne de felaketin kendisidir. Süleyman Soylu, Esenyurt Belediyesi ve İBB’nin bir an önce sorumluluklarını üstlenip mağduriyet yaşayan mahallelerdeki halkın ihtiyaçlarına bakması, gerçekçi çözümler üretmesi ve derhal harekete geçmesi gerekmektedir. Evlerdeki eşya, gıda ve giyecek sorunları en acil ihtiyaçlardır, bu ihtiyaçların temini için tüm kamuoyuna hızlı ve yaygın bir dayanışma çağrısında bulunuyoruz. Bugünlere sebep olanlar elbet bir gün yok olur.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler