spot_img
spot_img
Ana SayfaManşetKamu taşeronlarında bir örgütlenme ve güvence çabası - Leyla Bihter Özenç

Kamu taşeronlarında bir örgütlenme ve güvence çabası – Leyla Bihter Özenç

2019 yılından bugüne hükümet temsilcilerinin adeta gaz almak için verdiği kadro sözleri ile oyalamaları, klasik bir üstişveren motivasyonu ile hiçbir sorumluluğu kabul etmeyen, çıkarına göre kamu veya özel kurum diye kendini anlatan PTT ve 1995ten beri PTTde adrese teslim ihalelerle iş yapan taşeron şirketler, karşılarındaysa yalanlarla oyalanan binlerce taşeron işçi. Tüm bu organize sarmalın matematiksel bir kanıtı dahi mevcut. Geçtiğimiz son bir yılda bile PTT içinde çalışan taşeron işçilerin sayısı taşeronu bitiriyoruz diye ekranlarda bas bas bağıran bakanlara cumhurbaşkanına rağmen, %30 oranında artırıldı. Kamuda veya özelde fark etmeksizin taşeron sisteminin kaldırılacağı masalını bir kenara bırakalım; özenle yaygınlaştırılan, güvencesiz ve ucuz işgücünün yasal kılıfı olan taşeronluk sisteminin bitirilmesinin hükümetin programıyla değil ancak işçilerin zorlamasıyla mümkün olduğunu da tüm işçi arkadaşlarımız bilir. Gelelim PTTye; 181 yıllık tarihi süresince çizdiği, sokakları mahalleliyle selamlaşarak, keyifle yürüyen ‘’postacı’’ imajının halen daha ekmeğini yiyen bu kurumda bırakın iş huzurunu, iş güvenliği yahut her taşeron girmiş kurumda olduğu gibi asgari kanundan doğan hakların tanınması gerçekliği bile yok.

PTTde ihale alan taşeron şirketler, bu şirketlerle kimi zaman omuz omuza kimi zaman sözde karşı karşıya gelen ama savunusu hiçbir zaman işçinin hakkı emeği olmayan sarı bürokrat sendikalar ve tüm bunlara yol veren kurum temsilcileriyle yolu bir olmayan, sınıf çıkarları hiçbir zaman denk düşmeyecek yegane kişiler olan taşeron işçiler attıkları cesur adımlarla kendi bağımsız sendikalarını açıkça görülen bu eşitsizliğe karşı kurdular. 2019 Mart’ında taşımacılık işkolunda PTT Kargo-Sen ve iletişim işkolunda PTT-Sen sendikalarında örgütlenme çalışmalarına başladılar. İşçinin sözü ve çıkarlarından başkaca bir gayeyle hareket etmeyeceklerini her adımda defalarca kanıtlamış ve bu yüzden bedeller ödemiş sendika yöneticilerinin gücünü hisseden sarı sendikacılar yönetimi kendi anladıkları dille; kendi sendikalarından şube anahtarı teslim etmekle, son model arabalarla, işçi aidatıyla doldurulmuş sınırsız kredi kartlarıyla satın almaya çalıştılar. Ancak başaramadılar; senelerce kurum içinde bir bardak suyun dahi çok görüldüğü, hiçbir güvence olmaksızın, kurumun bütün işini yasadışı biçimde yüklenen taşeron işçilerin onurunu satın almak öyle kolay değil.

Yeri geldi müdür küfretti karşılarına dikildiler, kanunsuz iş yaptırıldı izin vermediler, PTTnin tarihi boyunca taşeron işçiler için imzalanan ilk toplu sözleşmelerin imzalanmasını örgütlediler. PTT taşeron işçisinin sorunlarını ve sesini kamuoyuna taşıyarak, kamu taşeronunun örgütlenme imkanlarının mümkün olduğunu gösterdiler. Büyüyen bu güç karşısına elbette saldırılar da kaçınılmaz. AKP ve/veya Ulaştırma Bakanlığı’na yakınlığı ile son dönemde ihalelere imza atan taşeron şirket patronları, bütün bir yönetim kadrosunu işinden etmekle bugün 17 bin 200’ü aşan taşeron işçiye gözdağı vermeye yeltendi, yöneticileri işten atarak iki bağımsız sendikayı lağvetmeye çalıştı. Bu hamle iki bölgede yetkisini kazanmış, Türkiyenin dört bir yanında taşeron işçilerin gözünde şeffaf ve demokratik sendikacılık anlayışıyla yer edinmiş bir sendikayı yıkmak için yeterli olmadı. İşçiler iç dayanışma mekanizmalarıyla birbirine sahip çıktı, iki şehirde gerçekleşen 110 günlük bir direniş süreci yalnızca ama yalnızca sendika yöneticilerinin mesai arkadaşlarından ve haklılıklarından aldıkları güçle sürdürüldü. Sendika barajlarını aşabilmiş mücadeleci bir sendikanın varlığı, taşeron örgütlenmesi yapan herkes için muhakkak elzemdir, bugün bu mücadelenin yükseltilmesi ve desteklenmesi sınıf adına derdi olan herkes için zaruridir.

3 Ocak 2022 Pazartesi günü ise, Ege Bölgesi ihalesini alan ve ihalesi başladığından beri hakaretle, küfürle, işten atmayla, işçileri tek tek ambarlara çekerek, telefonla arayarak PTT-Sen sendikalarından istifa etmeleri konusunda tehdit ve baskıyla işçileri yıldıran patron Yavuz Çakır ve emrindeki piyonlarının şirketi Park Konak A.Ş.ye grev kararı asıldı. Ege Bölgesinde çalışan 1582 işçi iyi bilir ki gidecekleri her yolda sendikaları PTT-Sen mutlaka yanlarında olur. Park Konak’ın şirket yöneticileri bu süreçte satın aldıkları bir sendikanın da yöneticisi olarak hem şirket sorumlusu hem de sözde sendikacı gibi hareket edecek kadar aşağılık yöntemlere başvurdular. Öyle ki, iftirayla işinden ettiği ve işyeri önünde direniş yapan üç işçiyi ”Bugün doğum günüm, keyfim yerinde işinize dönebilirsiniz.” sözleriyle aşağılamaya devam ettikten sonra işe almak zorunda kaldı, yine de taşeron işçinin karşısında dik durabilmiş olmasından duyduğu yenilgi ve hezimeti belli etmemek için elinden geleni yaptı. Patronun yoğun tehditlerine maruz kalan yüzlerce işçinin iradesi ve haysiyeti yok sayıldı, kanunların işçiler için geçerli olmadığı bir kez daha hatırlatıldı. Bağımsız sendikalara duyulan ihtiyaç, tam da her ihale döneminde artarak süren mobbing ve baskılar ile işçinin aklını fikrini yok sayan, kendi çıkarlarını üstün tutanlar sebebiyle oluşmaktadır. İşçiler içine düşürüldükleri bu cendereden yalnızca öfke biriktirerek değil, birlik olmak konusunda birbirlerinden öğrendikleri ve birbirlerine öğrettikleri yöntemler ve bunların mücadele içinde geliştirilmesiyle kazanacaklar. PTT taşeron işçileri tarihlerinde ilk kez imza attıkları direnişleriyle ve her birinde daha emin biçimde söyledikleri sözleriyle bunu çok kez kanıtlamıştır. Yavuz Çakır yalnızca bir taşeron patronunun ismidir. İhaleler geçer, taşeron işçiler her yıl daha da kurumun birer demirbaş malzemesi biçimine evriltilerek bir arada kalırlar.

Güç biriktiriyoruz. 17.200 taşeron işçinin, işçilerin gerek tarihten öğrendikleri yollarını gerekse kendi özgüçleriyle üretecekleri her yolu açmak için; güvenceli bir çalışma hayatını birlikte örmek için güç biriktiriyoruz.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler