spot_img
spot_img
Ana SayfaGüncelİşçi Sağlığı Forumu Notları – İstanbul İSİG Meclisi

İşçi Sağlığı Forumu Notları – İstanbul İSİG Meclisi

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin düzenlediği “İşçi Sağlığı Forumu” Cağaloğlu’nda bulunan İstanbul Tabip Odası Merkez Büro’da gerçekleştirildi. Birçok işkolundan işçiler, sendikalar, meslek örgütleri, işçi örgütlenmesinin katıldığı İşçi Sağlığı Forumu’nda 6331 Sayılı İSG Yasası, İş Cinayetleri, İşkollarında Durum, Çocuk-Göçmen-Kadın-Yaşlı İşçiler, İşçi Sağlığı Mücadelesi ve İstanbul’da Neler Yapmalıyız? başlıkları ele alındı.

İnşaat-İş Sendikası Genel Sekreteri Yunus Özgür

Forumda İSİG Meclisi çalışmalarında yer alan İnşaat-İş Sendikası Genel Sekreteri Yunus Özgür kolaylaştırıcı olarak görev aldı. İlk sözü foruma ev sahipliği yapan İstanbul Tabip Odası Genel Sekteri Ertuğrul Oruç’a verdi. Ertuğrul Oruç, İSİG Meclisi’nin bir bileşeni olduklarını ve İSİG Meclisi oluşturulduğu dönemde asistan olarak çalışmalara katıldığını bugün ise İSİG mücadelesini büyütmenin bir adımı olarak foruma ev sahipliği yapmaktan mutlu olduklarını ifade etti.

İstanbul Tabip Odası Genel Sekteri Ertuğrul Oruç

Ardından İSİG Meclisi Temsilcisi Murat Çakır, 2010 yılında başlayan tartışmalar sonucunda İstanbul’dan başlayan bir İSİG mücadelesine ön ayak olduklarını söyledi. İş cinayeti kavramının elli yıIdır kullanılan ama sınıf mücadelesi zayıfladığında unutulan bir kavram olduğunu belirten Çakır, 2000’li yıllardan itibaren çok farklı mecralarda İSİG mücadelesi başlatıldığını aktardı. 2011 yılından itibaren kurumsallaşarak İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi olarak çalışmalara başlandığını belirten Çakır, İSİG Meclisi faaliyetinin daha çok iş yerlerine sendikalara dayanan ve buradan genel olarak bütün alanlara emek veren özneleri kapsayan bir hareket olduğunu ifade etti.

İSİG Meclisi Temsilcisi Murat Çakır

“Yeni Dönemde Daha Aktif Çalışma Hedefi”
Çakır “2019’dan beri merkezi olarak forum, panel ve benzeri etkinlikler yapamıyoruz. Ancak hep alandayız. Kod-29 sürecinde çok yoğun bir eylemlilik süreci geçirdik. Fakat pandemi sürecinde kendi iç toplantılarımız haricinde kapalı alan faaliyeti yürütemedik. Bu yeni dönemin ilk toplantısı, ilk forumu. Gelen arkadaşlara çok teşekkür ediyorum alanda özellikle İstanbul’daki başta işçi sağlığı iş güvenliği olmak üzere haklar için mücadele eden işçi arkadaşlar burada yoğunlukla, artık İSİG Meclisi’nin ana gövdesini oluşturuyorlar. Tam da bu noktada daha aktif çalışma yürütmek amacıyla ilk forumumuzu yapıyoruz” dedi.

Son dönemlerde ücretli çalışan sayısının arttığını özellikle kendi nam ve hesabına çalışan bir çok emekçinin ücretli çalışan haline geldiğini ifade eden Çakır bununla birlikte çok yoğun bir işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunuyla karşı karşıya olunduğunu belirterek, forumun ilk konu başlığı olan 6331 sayılı yasayı değerlendirdi.

“6331 Sürdürülebilir İş Cinayetleri ve Meslek Hastalıkları Perspektifiyle Hazırlamıştır”
İSİG Meclisi’nin Haziran 2012’de 6331 sayılı yasa tasarısına ilişkin bir değerlendirme yaptığını ve itirazlarını dile getirdiklerini hatırlatan Çakır, 1 Ocak 2013’te yürürlüğe giren 6331 sayılı yasanın çıkmasının Türkiye’de neo-liberalizmin olgunlaşmasının ve bir işçi ülkesi haline gelmesinin sonucu olduğunu ve bu yasanın alanının tamamen piyasalaştırılması ve sermayenin sınırsız tahakkümü için çıkarıldığını belirtti.

2012 yılındaki değerlendirmeleri aktaran Çakır ilk olarak “Yasa tasarısı hakkında bu tasarı iş nedeniyle zarar görecek işçiyi değil işi korumayı odağına almaktadır. Sürdürülebilir iş cinayetleri ve meslek hastalıkları perspektifiyle hazırlamıştır. Yani iş cinayetlerini, meslek hastalıklarını, iş kazalarını önlemek üzere bir kurgusu yoktur. Sadece bu süreci nasıl yönetiriz kurgusu vardır diye vurguladık bu tespitimizin de ne kadar doğru olduğunu gördük” dedi. İkinci olarak bu yasa hayata geçerse iş kazaları azalmak yerine artacağı uyarısında bulunduklarını belirten Çakır, bunu da iş cinayetleri raporlarının gösterdiğini söyledi. İş cinayetlerinin önlenebilir olduğunu vurgulayan Çakır, sermaye ve devletin işçi sınıfının mücadelesi ve güçlü örgütlülüğü yoksa her türlü baskıyı uyguladığını ve bu tip yasaların yürürlüğe girdiğini ifade etti. İSİG sorunlarının çözümü için işçilerin bizzat kendi alanlarında bir İSİG mücadele yürütmesi gerektiğini vurgulayan Çakır, bu yönde bir örgütlenme ve mücadele verilmediği sürece iş cinayetleri, meslek hastalıkları, iş kazalarının da devamı edeceğini söyledi.

“Kentleşme, Ekolojik Yıkım, Salgın Hastalıklar…”
Türkiye geneli ve İstanbul’daki iş cinayetleri oranlarına işkolları, cinsiyet, yaş ve ölüm nedenlerine değinerek karşılaştırma yapan Çakır, kentleşme ve sanayileşmenin artmasıyla iş cinayetleri ve meslek hastalıklarının da arttığını söyledi. İSİG Meclisi olarak son dönemde sanayileşme ve sermayenin saldırılarının ekolojik alanda da büyük yıkımlar yarattığını ifade edip bunun İSİG mücadelesiyle bağlarına değindi. Diğer yandan Covid-19 pandemi sürecini de değerlendirip işçilerin karşılaştığı sorunların her geçen gün artmakta olduğunu vurguladı.

“10 Yılda 18 Bin İş Cinayeti”
Türkiye’de 2013 ile 2022 (ilk sekiz ay dahil) arasında 18 bin 285 kişinin yaşamını yitirdiğini, iş cinayetlerinin 2 bin 70’inin İstanbul’da meydana geldiğini belirten Çakır, kayıt dışı çalışma nedeniyle bilgisine ulaşılamayan birçok iş cinayetinin olduğunu da vurguladı. İşçilerin her konuda korumasız olduğunu da sözlerine ekleyerek yaşamını yitiren işçilerin yüzde 85’inin ücretli işçiler olduğunu geri kalan yüzde 15’inin ise esnaf ve çiftçiler olduğu bilgisini de paylaştı. Türkiye ve İstanbul’da işçi cinayetlerinin alanlara göre dağılımını grafiklerle aktarıp iş cinayetlerinin en çok inşaat iş kolunda olduğunu belirtti.

Ölüm nedenlerinin ise en çok trafik ve servis kazası, ezilme ve yüksekten düşme olduğunu, söyleyen Çakır, hızlı yapılaşma nedeniyle yüksekten düşmeye bağlı ölümlerin en çok İstanbul’da yaşandığını aktardı. İstanbul’da da sanayi ve kentleşmenin yoğun olduğu bölgelerde de iş cinayetleri oranlarının arttığını söyledi.

“İş Cinayetlerinde Üç Sıçrama Dönemi”
İş cinayetlerindeki artışta üç sıçrama dönemi olduğunu ifade eden Çakır, Soma katliamı, OHAL ve pandemi dönemlerinde sıçramalar olduğunu kaydetti. İş cinayetlerinin cinsiyete göre dağılımında yüzde 95’ini erkeklerin oluşturduğunu iş cinayetlerinin yaşa göre dağılımında en yüksek oranın 28 ile 50 yaş grubunda olduğunu belirtip, 50 yaş üstünde çalışan işçi sayısındaki artışa dikkat çekerek “İşçiler emekli olamadan iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyor” dedi.

“İş Cinayetlerinde Ölen Mülteci İşçilerin Bilgilerine Ulaşamıyoruz”
Göçmen-mülteci işçilerin çok daha ağır ve sağlıksız koşullarda çalışmak zorunda kaldığını ve çok büyük bir kısmının da kayıt dışı çalıştırıldığına işaret eden Çakır, göçmen-mülteci işçi ölümlerinde yüzde 50’sini Suriyeli işçilerin oluşturduğunu aktardı. Kayıt dışılık nedeniyle iş cinayetinde ölen çok sayıda göçmen-mülteci işçinin de bilinmediğini, iş cinayetinde ölen bazı mülteci işçilerin kimlik bilgilerine ulaşamadıklarını ifade etti. Ayrıca iş cinayetlerinde yaşamını yitirenlerin yüzde 96’sının sendikasız olduğunu, fakat sendika üyesi olmasına rağmen bilgisi gelmeyen iş cinayetleri olduğunu da vurguladı.

2013 yılından bu yana Çapa, Soma, Bedaş, Greif, Tuzla, İş Cinayetleri Davaları, Sütaş, Kale Kayış, 3.Havalimanı, Kod-29, Finans Şehir Şantiyesi gibi pek çok işkolundan işçilerin eylem ve direnişlerini hatırlatan Çakır, “İSİG Meclisi’nin mücadelesi de buralara dayanıyor ve buralara dayanarak güçleniyor” diyerek sözü foruma katlanlara bıraktı.

Dev Yapı-İş Genel Sekreteri Nihat Demir

“Kentleşme, Ekoloji, Savaş, Mültecilik, İşsizlik Kaosu…”
Devrimci Yapı, İnşaat ve Yol İşçileri Sendikası (Dev Yapı-İş) Genel Sekreteri Nihat Demir, 13 Nisan 2020’de Covid-19 nedeniyle yaşamını yitiren Dev Yapı-İş Avrupa Yakası Temsilcisi Hasan Oğuz’u ve emek mücadelesinde yaşamını yitiren işçilerin anarak sözlerine başladı. İnşaat işkolunun kentsel, ekolojik, emek, savaş, mültecilik, işsizlik gibi pek çok sorunu da içeren pek çok sorunla birlikte bir kaos içinde olduğunu ifade eden Demir, her birinin ayrı ayrı ele alınması gerektiğini söyledi.

“İSİG Bir Ayakkabı Bir Baretten İbaret Görülüyor”
İnşaat işçileri işe başlarken birçok evrak imzalatıldığını, yaklaşık 100’e yakın evrakı imzalamak durumunda kaldıklarını, fakat bu evrakların işçileri korumak değil, işi güvenceye almak için hazırlandığını belirten Demir, “İşçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri artık ayakkabı ve baretten ibaret görülmeye başlandı” dedi. İnşaatlarda yeterli ışık olmaması, yeterli ekipman sağlanmaması, çok basit bir önlemin alınmaması gibi nedenlerle yüksekten düşme başta olmak üzere çok sayıda iş cinayeti yaşandığını söyleyen Demir, İSİG önlemlerinin gerektiği gibi uygulanmadığını, iş cinayetlerinin arttığını, birçok işçinin de iş kazalarında sakat kaldığını vurguladı.

“İş Cinayetleri, Kötü Çalışma Koşulları, Hak Gaspları…”
HES, havalimanı, şehir hastaneleri, İstanbul Finans Merkezi gibi büyük projelerde çalışan işçilerin çok kötü koşullarda çalışmak ve barınmak zorunda bırakıldığını belirten Demir, inşaat işkolunda hak gasplarının da en çok yaşanan sorunlardan biri olduğunu söyledi. Demir, özellikle Kürt işçilerin çalışma, barınma koşulları, hak gaspları ve sosyal yaşam anlamında ciddi sorunlar yaşadıklarını belirtti. Tüm bu sorulara karşın diğer yandan da pek çok direniş yaşandığını belirten Demir, 3. Havalimanı işçilerinin direnişi ve yapımı devam eden Finans Merkezi’ndeki direnişleri hatırlattı.

“O Kadar Çok Sorun Var ki, Yeterli Olamıyoruz”
İnşaat-İş Sendikası ile birlikte mücadele yürütmekle olduklarını söyleyen Demir, tüm bu konularda bir faaliyet içinde olduklarını fakat yeterli olmadığını söyledi. Bu konuda daha fazla çaba harcamak gerektiğini, bunun hem bir özeleştiri, hem de bu konudaki dayanışma ve mücadeleyi büyütmeye yönelik olduğunu ifade etti.

Dr. Coşkun Canıvar

“Raporlar ‘Covid-19 Bir İşçi Sınıfı Hastalığıdır’ Sloganımızı Doğruluyor”
Dr. Coşkun Canıvar ise Covid-19 nedeniyle ölümler ve işyerinde kalp krizine bağlı ölümlere değindi. İSİG Meclisi olarak Pandemi döneminde “Covid-19 Bir İşçi Sınıfı Hastalığıdır” ifadesinin sloganlaştırıldığını hatırlatarak, bu ifadeyi toplumun büyük bir kesimini işçilerin, ücretli çalışanların oluşturması nedeniyle kullandıklarını, işçilerin aileleri de düşünüldüğünde toplumun yüzde 70’ini kapsadığını vurguladı. Devletin açıkladığı pandemi nedeniyle ölümün 101 bin civarında olduğunu, bunun en az 50 binini ise işçilerin oluşturduğunu söyledi.

Diğer yandan işyerinden kalp krizi nedeniyle ölümlerin çok yüksek olduğuna dikkat çeken Canıvar Türkiye’de en yüksek ölüm oranının kalp krizi, kalp ve damar hastalıkları nedeniyle ölümler olduğunu ifade etti. Teknik olarak yüksekten düşmeye bağlı ölümleri, işyerinde kalp krizine bağlı ölümlere göre daha kolay ve daha net tespit edebildiklerini söyledi.

“Raporlar Sadece Rakam Değil İSİG Mücadelesi İçin Yol Gösterici”
Tüm bunların yanında İSİG Meclisi’nin hazırladığı iş cinayetleri raporlarının sadece rakamsal istatistikler olmadıklarını vurgulayan Canıvar, aslında devletin kayıt altına alması gerekirken böyle bir çalışması olmadığını, İSİG Meclisi’nin internet üzerinden tarama yaparak, sendika ve meslek örgütleri, işçilerden de gelen bilgilerle ayrıntılı bir rapor hazırlandığını hatırlattı. İşkolu, ölüm nedeni, yaş, cinsiyet, şehir, kadın, çocuk, göçmen gibi pek çok başlığı içerdiğini bu başlıkların, iş cinayetlerinin önlenmesi ve İSİG mücadelesinde nasıl bir yol izleneceği konusunda da yol gösterici olması bakımından çok kıymetli bir çalışma olduğunu vurguladı.

Deniz İşçileri Platformu üyesi Onur Özkaya

“Gemi İşçileri Güvencesiz”
Deniz İşçileri Platformu üyesi Onur Özkaya, mesleklerine dair pek bilgi sahibi olunmadığını, deniz işçileri için de bir mücadele hattı oluşturmaya çalıştıklarını söyledi. Gemilerde çalışanların en önemli sorununun sigortasız çalıştırılmak olduğunu bu nedenle de hiçbir sosyal haktan yararlanmadıklarını belirtti. Gemilerin yapısında asbest bulunduğunu, kesim, kaynak, boyama gibi işler nedeniyle sürekli asbeste maruz kaldıklarını belirten Özkaya, çok sayıda gemi işçisinin meslek hastalandıklarına yakalandığını vurguladı. Ağır koşullarda çalışan gemi işçilerinin çok sayıda kimyasala ve radyasona maruz kaldığını, gemi işçileri arasında çok sayıda kalp krizi nedeniyle ölüm olduğunu aktardı.

“On Dakikalık Muayeneyle Verilen Sağlık Raporları”
Özkaya, gemi işçilerinin her iki yılda bir sağlık taramasından geçerek sağlık raporu alması gerektiğini ancak, ayrıntılı bir muayene ve teşhis yapılmadan on dakikalık muayeneyle rapor hazırlandığını ve bu raporlarla işçilerin işe başlatıldığını aktardı. Şeker, tansiyon gibi rahatsızlıkları bulunan işçilerin personel açığını kapatmak için çalıştırıldığını aktaran Özkaya, iş cinayeti, iş kazası gibi durumlarda ise şirketlerin hiç bir sorumluluk almadıklarını, sağlık raporlarıyla bu sorumluluktan kurtulduklarını söyledi.

“Rüşvetle Denetimler Engelleniyor”
Yüksekten düşme ve kapalı mahalde kalma nedeniyle ölümlerin de sık yaşandığını söyleyen Özkaya, gemilerin sürekli olarak çalışma koşulları çalışanların sağlık durumuna ilişkin denetlenmesi gerektiğini fakat bu konuda şirketlerin rüşvet vererek bu denetimlerde çok esnek davranmasını sağladıklarını belirtti.

“Psikolojik Sorunlar, Şiddet ve İntiharlar”
Gemi işçilerinin uzun süreler gemide sınırlı bir ortamda kalma, karadan uzak kalma, çeşitli nedenlerle bu sürelerin uzaması, güvencesiz çalışma ve sosyal haklardan yararlanamamak gibi nedenlerle psikolojik sorunlar da yaşadıklarını ifade eden Özkaya, şiddete maruz kalma, taciz, tecavüz gibi olayların yaşanması nedeniyle intiharların da yüksek olduğunu vurguladı.

“Savaşlar da Gemiciler de Zarar Görüyor”
Denizcilerin savaşlarda da saldırılara maruz kaldıklarını belirten Özkaya, son olarak Rusya ve Ukrayna arasında süren çatışma ve denize bırakılan mayınlar nedeniyle gemi ve işçilerin zarar gördüğünü söyleyen Özkaya, işçilerin atılan füzelerle de hayatını kaybettiğini, denizcilerin korsan saldırılarla karşılaştığını yaşamını yitirdiğini belirtti.

“Hastalanan İşçi Karaya Ulaşamadan Ölüyor”
Gemi işçilerinin sağlık konusunda da ciddi sorunlar yaşadıklarını ifade eden Özkaya, bir sağlık sorunu yaşadıklarında karaya ulaşıp bir hasteneye gitmelerinin 10 saati bulabildiğini ve bu geçikme nedeniyle ölümler yaşandığını belirtti. Özkaya, pandemi nedeniyle uzun bir süre boyunca gemi işçilerinin izole edildiğini de vurguladı.

Diyarbakır Makineler Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesi Pınar Filiz ise, işçi cinayetlerinin son bulması ve işçilerin sağlık sorunları yaşamaması için İSİG’in bir kültür haline gelmesi gerektiğini vurguladı.

Adalet Arayan İşçi Ailelerinin gönüllü avukatı Berin Demir

“Bir Eldiven, Bir Maske Olsa İşçi Ölmeyecek”
Adalet Arayan İşçi Ailelerinin gönüllü avukatı Berin Demir ise, iş cinayetlerine ilişkin davalarda yargı sürecinde yaşanan sorunlara değindi. “Biz sahneye girdiğimizde işçi yaşam hakkını yitirmiş oluyor. Ve bu hayat kayıpları alınmayan önlemler nedeniyle yaşanıyor” dedi.

“Devlet Çalışma Alanını Tamamen Terk Etmiş”
İş cinayeti davalarında elli liralık bir eldiven olsa ölmeyecek olan, yetmiş beş liralık bir maske olsa ölmeyecek olan işçilerin ölümlerinin söz konusu olduğundu ifade eden Demir, özelleştirmenin artması ve devletin tüm çalışma alanlarındaki denetim yükümlülüklerinden elini tamamen çekmiş olduğunu vurgulayarak “Artık devlet bu alanı tamamen terk etmiş ve denetim diye bir şey yok” dedi.

Denetleme mekanizmasının olmadığını, teftişlerin ise göstermelik olduğunu söyleyen Demir, “Yargı sürecinde de devletin geri çekildiğini görüyoruz. İşçi işe girerken birçok belge imzalatılıyor, formaliteden eğitim düzenlediklerine dair videolar hazırlanıyor. İşçinin ölme ihtimali çok yüksek önceden buna dair önlem aldık diye hazırlık yapıyorlar ve davalarda bunları klasörler halinde önümüze koyup işçinin ölümünden sorumlu olmadıklarını iddia ediyorlar” diyerek sorumluların yargılanmasının önüne geçildiğini belirtti.

Kamu görevlileri hakkında soruşturma açmanın ve yargılanmasının çok zor olduğunu vurgulayan Demir, Soma katliamı, Davutpaşa patlaması davalarının da halen sürmekte olduğunu belirtti. 2008’de yaşanan Davutpaşa iş cinayeti davasının yeniden başladığını aktaran Demir, “Ölen işçilerin aileleri adalet aramaktan yaslarını dahi tutamıyor” dedi.

Diğer yandan meslek hastalıklarının tespiti ve kayıtlara geçmesi konusunda da pek çok sorun yaşandığını söyleyen Demir, “Meslek hastalığından ölecek olan işçi, işsiz kalma korkusuyla zaten hastalığını saklamak zorunda kalıyor. ‘Öleğim en azından altı ay daha maaş alırım çocuklarım için’ diye düşünüyor. Ve meslek hastalığına yakalanan bir işçinin ömrü meslek hastalığı tanısı almaya yetmiyor” dedi.

“İSİG, Denetim ve Adalet Müessesesi Çökmüş Durumda”
Dava süreçlerinde bilirkişilik konusunda da çok mücadele ettiklerini ifade eden Demir, “Meslek odalarından ‘İşçi işten kaçınma hakkını kullanmamıştır’ diye rapor verilebiliyor. Hangi işçi işten kaçınma hakkını kullanabiliyor ki? Diğer yandan iş güvenliği uzmanları var ama onun da iş güvencesi yok. Kısacası İSİG denetimi sistemi her yönüyle sakatlanmış ve işlemez durumda” dedi. İSİG müessesesi, adalet müessesesi çalışmıyor bütün bunlar bir araya geldiğinde de sistem çökmüş oluyor” dedi.

“İşçiyi Ölümüne Çalıştırma Sistemi Var”
Kamu kurumu olan belediyeler de dahi iş cinayetlerinin yaşandığını belirten Demir, buna ilişkin bir mücadele verilmediğine dikkat çekti. “Hayatta kalmak her insanın temel insan hakkıdır. Fakat artık bizim bildiğimiz sömürü sistemi değil, ücretli kölelik sistemi ve işçinin ölümüne çalıştırılma sistemi var. 50 liralık malzeme masrafı vermiyor işçiyi öldürüyor ve 12 yıl dava sürüyor. Ve sonuçta bir ceza çıkmıyor. Çok uzun süren, çok sabır ve çaba gerektiren bir adalet mücadelesi veriyoruz” dedi.

“İş Cinayetinde Ölen İşçilerin Yakınları Eksilmiş Bir Yaşam Sürmek Zorunda Kalıyor”
Demir “Bir işçi iş cinayetinde yaşamını yitirdiğinde onun ailesi, yakınları artık o eski insan olmaktan çıkıyor ve o günden itibaren eksilmiş bir insan olarak yaşamımı sürdürmeye çalışıyor. Ve bu insan için çok acı verici bir durumdur” diyerek sözlerini tamamladı.

Umut-Sen Sözcüsü Murat Bostancı

“Göstermelik İSİG Eğitimleri”
Umut-Sen Sözcüsü Murat Bostancı işyerlerinde İSİG eğitimleri verildiğini fakat pek çok işletmede bu eğitimlerin kağıt üstünde ve göstermelik olduğunu ifade etti.

“Sendikalar Göçmen İşçiler Konusunda Mücadele Etmeli”
Göçmen-mülteci işçilerin, ırkçılık, şiddete maruz kalma gibi pek çok sorun yaşadıklarını, fakat en önemlisi de iş cinayetlerinde öldüklerini söyledi. Başta iğneyi kendimize batırmamız gerektiğini belirterek sendikaların göçmen işçiler konusunda yeterli bir mücadele yürütmediğini, bir iş cinayeti yaşandığında, soruşturma, denetleme vb konularda bir girişimde bulunmadıklarını, göçmen işçilerle ilgili mücadelenin sivil toplum kuruluşları ve dernekler tarafından verildiğini vurguladı.

“İşçi İntiharları Artıyor”
İşçilerin gerek İSİG önlemlerinin alınmaması, işten atma, hak gaspları, şiddete maruz kalma gibi pek çok sorun yaşadıklarını ve işçilerin yaşadıkları sorunlar nedeniyle intihar ettiğine dikkat çeken Bostancı, gerek ekonomik gerekse diğer sorunlar nedeniyle intiharların arttığını söyledi.

“TİS’lerde İSİG Önlemleri Öncelikli Olmalı”
Sendikaların işyerlerinde TİS İmzaladıklarını fakat hemen tüm sendikalarda TİS’in ekonomik temelde ele alındığını belirten Bostancı, “Sendikalar TİS’lerde işçinin hayatta kalmasını, sağlığını korumasını öncelikli tutmalı İSİG temel alınmalıdır” dedi.

“Birçok İş Kazası Kayda Geçmiyor”
İşyerlerinde yaşanan iş kazalarının resmi rakamlardan çok daha yüksek olduğunu belirten Bostancı, “Bir iş kazası yaşandığında ve işçi hasteneye gittiğinde, doktor ya da polis, iş kazası beyanında bulunma, işyerinle sorun yaşama, işsiz kalma gibi telkinlerde bulunuluyor. Veya patronun baskısıyla işçi iş kazası bildiriminde bulunmuyor. İşçinin bacağı, kolu kopmuş, özel hastaneye götürülüyor ve ölmeye ramak kalmış olmasına rağmen iş kazası olarak kayda geçmiyor” dedi.

“Çalışma Bakanlığı Gerekli Denetimi Yapmıyor”
“İşçiler iş cinayetinde öldükten sonra sendikalar, siyasi partiler ortaya çıkıyor” diyen Bostancı asıl olarak işyerlerinde İSİG önlemlerinin alınması için harekete geçmeleri gerektiğini belirtti. İşyerlerinde sendikaların Çalışma Bakanlığı’na denetleme için başvuruda bulunmasına rağmen gerekli denetimin yapılmadığını, raporların patronların istediği doğrultusunda hazırlandığını söyledi.

“Sendikalar İSİG ve Temel Talepler İçin Harekete Geçmeli”
Çalışma Bakanlığı’nın işçilerin hakları açısından hiçbir şey yapmadığını, ancak gündemde öne çıkan bir durum olursa tweet attığını söyleyen Bostancı, konfederasyonların, sendikaların işçilerin hakları, İSİG önlemlerinin alınması, işçilerin temel talepleri konusunda bir an önce harekete geçmesi gerektiğini söyledi.

“Mücadeleyi Büyütmek İçin Sendika Ayrımı Yapmaksızın Dayanışmada Bulunmalıyız”
Hak kaybına uğrayan, işten atılan işçi hangi konfederasyondan, hangi sendikadan olursa olsun destek verilmesi gerektiğini vurguladı. İş cinayetlerinin ve işçilerin yaşadıkları sorunların giderek arttığını ifade eden Bostancı, “Mücadelenin daha başındayız, sorunlara karşı birlikte hareket etmeliyiz, destek ve dayanışmayla bu mücadeleyi büyütmeliyiz” diyerek sözlerini tamamladı.

Enerji-Sen Genel Başkanı Süleyman Keskin

“Porselen Bir Kontrol Kalemi İçin 290 Gün Direniş”
DİSK Enerji-Sen Genel Başkanı Süleyman Keskin, İSİG Meclisi’nin oluşumunda yer alarak birlikte mücadele verdiklerini belirtti. “Çalışırken ölmek istiyoruz diyerek bir porselen kontrol kalemi, bir yanmaz eldiven için 290 gün süren bir direniş süreci yaşadık” diyen Keskin, enerji işkolunda zorlu bir İSİG mücadelesi yürüttüklerini ifade etti. Sendikanın yönetim kurulunda İSİG Sekreteryası oluşturduklarını vurgulayan Keskin, hem kamu hem de özel sektörde örgütlenmeye çalıştıklarını söyledi.

“Kamu Kurumlarında İSİG İçin Harekete Geçince Tepkiyle Karşılaşıyoruz”
Kamusal alanda İSİG önlemlerinin alınmaması durumunda harekete geçtiklerinde muhalefet kesimin tepkisiyle karşılaştıklarını, destek bekledikleri bazı hareketlerin ise görmezden geldiği bir tutumla karşılaştıklarını ifade eden Keskin “Lastiği olmayan eldiven verilmişse, AKP yönetimi değil diye tepki göstermeyecek miyiz?” dedi.

“İSİG Mücadelesini Daha Fazla İşçiyle Konuşmalıyız”
Her işkolunun ortak sorunları ve alana özgü pek çok sorunu olduğunu, İSİG mücadelesini verirken sadece forumda bulanan kurumların duyarlılığı ve çabasıyla daha güçlü bir mücadele verilmesinin mümkün olmadığını ifade eden Keskin, “Daha geniş salonlarda daha fazla işçiyle İSİG mücadelesini konuşmak ve farkındalık yaratmak için bu tür etkinlikleri çoğaltmak zorundayız. Aksi taktirde yetişemeyeceğiz, yetemeyeceğiz. Bu tür etkinlikler için görev almaya da hazırız” dedi.

İnşaat-Bir-Sen’den Çağlar Karabulut

“Sadece Sorunları Değil Çözümleri de Konuşmalıyız”
İnşaat-Bir-Sen adına konuşan Çağlar Karabulut, inşaat işkolundaki sorunlara değinerek, İSİG Meclisi’nin raporlarının çok önemli olduğunu belirtti. İnşaat işkolundaki mücadelenin çoğunlukla bir ücret ve ekonomik kazanımlar üzerine şekillendiğini ifade eden Karabulut asıl olarak İSİG önlemlerinin alınması yönünde bir mücadele yürütmek gerektiğini söyledi. Forumda genel olarak işkoluna ilişkin sorunların konuşulduğunu asıl olarak, mücadele yöntemleri ve çözüm önerilerinin konuşulup tartışılması gerektiğini vurguladı.

Kataş-Sen Genel Başkanı Şahin Başaraner

“Halk Otobüsü Şoförleri İşbaşında Kalp Krizi Geçiriyor”
Karayolu Taşımacılık Emekçileri Sendikası Genel Başkanı Şahin Başaraner, taşımacılık işkolunda şoförler içinde örgütlenme faaliyeti yürüttüklerini, bir süredir de İBB’ye bağlı özel halk otobüsü şoförlerinin sorunlarının çözümüne ilişkin mücadele sürdürdüklerini söyledi.

Sosyal belediyecilik yapıldığı iddia edilen İBB’de halk otobüsü şoförlerinin çok ağır koşullarda ve 18-20 saat sürelerle çalıştıklarını İSİG önlemlerinin alınmadığını ve son İki-üç ayda dört şoförün kalp krizi nedeniyle yaşamını yitirdiğini aktardı. Yedi-sekiz bin halk otobüsü şoförü bulunduğunu, sendika olarak ancak beşyüz, altıyüz şoförle ilişkiye geçebildiklerini, bu nedenle de iş cinayetleri ve iş kazaları konusunda yeterli bilgiye sahip olamadıklarını ifade eden Başaraner, “Bu da yüzde on gibi bir orana denk düşüyor ve 4 kalp krizinden ölüm çok yüksek bir rakam. Kalp krizinden ölümlerin nedeni 14, 18 hatta 20 saati bulanuzun çalışma saatleridir” dedi.

“İBB’nin Denetimi Rapor, Ceza Yazmak, Sertefikaya El Koymaktan İbaret”
Ağır çalışma koşulları ve uzun çalışma sürelerine karşın halk otobüsü şoförlerinin asgari ücret düzeyinde ücret aldıklarını söyleyen Başaraner, İSİG’e ilişkin eğitim ve önlem alınmasının ise diğer işkollarındaki gibi göstermelik ve kağıt üzerinde kaldığını belirterek “İBB denetiminde olan şeyler sadece rapor yazmak, ceza kesmek, tutanak tutmak, sertifikalarını ellerinden almaktan ibaret” dedi.

Şoförlerin yaşamlarını, sağlıklarını, psikolojilerini korumak için İSİG önlemlerini almak yerine sorun yaşandığında şoförlerin sorumlu tutulduğunu vurgulayan Başaraner, “Bir şoför sabah beşte işbaşı yapıyor ve 5-6 saat boyunca, yemek yemeden, su içmeden, tuvalete dahi gidemeden ve yüzlerce yolcunun baskısı altında çalışmak zorunda kalıyor. Bu durumda hangi işçi sağlığı ve iş güvenliğinden bahsedebiliriz?” dedi. Sosyal belediyecilik yaptığını iddia eden İBB’nin, yaşanan sorunların çözümüne ilişkin tüm çabalarına rağmen üç yıldır hiçbir adım atılmadığını ifade eden Başarener “İmza kampanyası yaptık, altı bin şoförden bin dört yüz şoför imza attı. İBB bin dört yüz şoförün talebini görmezden geldi” dedi.

İSİG Meclisi’nin mücadele alanında önemli bir yeri olduğunu vurgulayan Başaraner, alandaki arkadaşlarımızla sorunlarımızı konuşalım, çözüm yollarını ve neler yapacağımızı da hep birlikte tartışalım, dayanışmayla bu yolda birlikte mücadele edelim” diyerek sözlerini tamamladı.

İşyeri Hekimi Mustafa Sülkü

“OSGB’ler Kapatılmalı”
İşyeri Hekimi Mustafa Sülkü, yirmi farklı işyerinde işyeri hekimi olarak görev yapan Sülkür, İSİG Meclisi’nin yaptığı çalışmalarla iş cinayetleri ve meslek hastalıkları konusunda toplumsal anlamda önemli bir farkındalık yarattığını vurguladı.

6331 sayılı yasanın ‘İş Sağlığı ve Güvenliği’ başlığıyla işçiden uzaklaşan ayrı tutulan bir ifade olduğunu ve bu isimle çıkan yasadan da işçileri koruyan bir içerik beklenemeyeceğini söyleyen Sülkü, yasa tasarısı toplantılarında işveren sendikalarının avukatlarının Çalışma Bakanlığı’yla nasıl bir işbirliği içinde yasayı hazırladıklarına şahit olduklarını söyledi. “6331 işçi sağlığını bozmuştur” diyen Sülkü, ilk olarak sürekli işyerinde olmayan bir İSİG uzmanı veya hekimin oradaki sorunu saptaması bilmesi mümkün değildir. Diğer yandan işyerlerinde İSİG çalışan temsilcilerinin olması ve bu sorunları sendikaya iletmesi ve bir koordinasyon oluşturmak gerektiğini vurguladı. Bir işyeri hekiminin bir günde 20 ayrı yere gidip sağlıklı bir muayene yapılabilmesinin mümkün olmadığını söyledi.

OSGB’lere karşı çıkmak gerektiğini ifade eden Sülkü, OSGB’lerin kapatılması ve hekimlerin de iş güvenliği uzmanlarının da işyerinin kadrolu çalışanı olması gerektiğini belirterek “OSGB’ler AKP’nin İSİG’i çökertmek için oluşturduğu bir kabustur” dedi. Buradaki en önemli faktörün işyeri hekiminin işçiye ayırdığı zamanın satılması olduğunu vurgulayan Sülkür, İSG uzmanı ve işyeri hekiminin bir ekip olarak çalışması gerektiğini fakat OSGB’leri hayata geçirerek bunun da bozulduğunu söyledi.

Zafer Güzey

“Yasalar Çıkarılırken İş Cinayetleri Kadar Sesimiz Çıkmıyor”
Makine Mühendisleri Odası’ndan Zafer Güzey ise “Sahada çalışan ve sorunları yaşayanlarla bir arada olursak o zaman bir güç oluruz” diyerek sözlerine başladı. Yasalar çıkarken, iş cinayetleri yaşandığındaki kadar güçlü ses çıkarılmadığını vurgulayan Güzey, İSİG mücadelesinde yasaları tartışmak ve buna karşı sesi yükseltmek gerektiğini söyledi.

Bilirkişilik müessesesine ilişkin sorunlar dile getirildiğini fakat şu an tüzel bilirkişiliğin uygulamaya konmaya çalışıldığını belirten Güzey, OSGB’ler konusunda da İSG uzmanları ve işyeri hekimleri, sorumlulukları ve ücret farkları üzerinden tartışma yaşarken, şirketlerin işi en ucuza mal etmeye çalıştığını ve tartışmalar sürerken OSGB’lerin uygulamaya konulduğunu ve iş cinayetlerinin yaşanmaya devam ettiğini söyledi.

Sorunları iBB vb kurumlar üzerinden tartışmanın sorunu çözemediğini, bu kurumların en büyük işverenler olduğunu ifade eden Güzey, bir başka örneğin uzaktan çalışmaya ilişkin tartışmalar olduğunu Belirtti. Biz sahada işçi arkadaşlarımızla birlikte mücadele etmeliyiz ama diğer yandan yasal mevzuata karşı da mücadele etmek zorundayız” dedi.

Gökhan Turan

“Birlikte Mücadele Etmeliyiz”
İSİG Meclisi Gönüllüsü, TMMOB Üyesi İş Güvenliği Uzmanı Gökhan Turan, işçilerle sendikadan, meslek odalarından uzmanlarla sahada birlikte mücadele ettiklerini belirtti. İşçilerle birlikte sahada İSİG mücadelesi verirken iş güvenliği uzmanları ve işyeri hekimlerinin bir yandan da “İş güvenliği uzmanı, mimar, makine mühendisi, şehir bölge plancısı, işyeri hekimi vb. bizlerin sahada çalışan arkadaşlarımızın bir şekilde ölümüne neden olan meslektaşlarımız” tartışması yürüttüklerini belirten Turan, çünkü işyerindeki, şantiyedeki bir soruna karşı harekete geçildiğinde ilk olarak orada sorumlu bulunan İSİG uzmanı, mimar, mühendis vb.nin tepkisiyle karşılaşabildiklerini, nasıl bir düzen içinde nasıl bir yasayla bunun dönüşümünü sağlayabileceğiz bunun yollarını arıyoruz” dedi.

Bir yandan alanda mücadele ederken diğer yandan İSİG önlemlerinin alınmasını sağlaması gereken uzmanların mesleğini gereği gibi yapmaması durumunda İSİG mücadelesini yükseltmekte de zorluklar yaşayacaklarını ifade eden Turan İSİG uzmanı, işyeri hekimi gibi meslek odalarından arkadaşlarımızın olaylara çok geniş bir çerçeveden bakması gerekiyor. Ancak bu şekilde işyerlerinde gerekli önlemlerin alınmasını sağlayabiliriz” dedi. Turan, pazar gününü ayırarak gelerek İSİG mücadelesini büyütme çabasında olan katılımcılara teşekkür etti.

Umut Ergüven

“Sendikalarda Tabandan Örgütlenmeler Yaratmalıyız”
Adalet Yüksek Okulu Mezunu olan aynı zamanda serbest gazetecilik yapan Umut Ergüven, salonda bulunan arkadaşları tenzih ederek Türkiye’de sendikaların büyük çoğunluğunun işçi sınıfının haklarını korumak için değil, kişisel ya da grupsal çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini belirtti. Bir çok sendika yönetiminin patronlarla uzlaşı içinde olduğunu, mücadele eden öncü işçileri bir şekilde susturduğunu hatta tasfiye ettiğini söyleyen Ergüven, geçmişte konfederasyon başkanlığı yapanların milletvekili olduğunu hatırlattı. Sendikaların bir çoğunun sınıf mücadelesi vermediğini, bu nedenle de iş cinayetlerinin aratarak devam ettiğini belirten Ergüven bunun en önemli örneğinin Soma Katliamı olduğunu söyledi. Ergüven sendikaların gerçek bir sınıf mücadelesi verebilmesi için sendikalarda bir taban örgütllenmesinin yaratılmasının zorunlu olduğunu vurguladı.

DEV Tekstil Temsilcisi Okan Karaçam

“Pandemi Sendikalı İşçilerin Örgütlü İşçi Olmadığını Gösterdi”
DEV Tekstil Temsilcisi Okan Karaçam tekstil işkolunda bir çok sorun yaşandığını, bu sorunların pandemi sürecinde daha fazla açığa çıktığını, iktidarların ekonomik ve siyasal krizden çıkabilmek için işçi ve toplumu daha fazla baskı altına aldığını söyledi.

Pandemi döneminde yaşanan iş cinayetlerinde ölenlerin büyük çoğunluğunun sendikalı olduklarını hatırlatan Karaçam, bunun örgütlü gibi görünen işçi sınıfının aslında örgütsüz olduğunu ortaya koyduğunu, sendikaların pandemi sürecinde gerekli önlemlerin alınmasını sağlayamadığını vurguladı. İktidarın işçi sınıfına yönelik saldırılarının artarak devam edeceğini, işyerlerinde, fabrikalarda güçlü bir örgütlenme ve mücadele yaratılmadığı sürece iş cinayetlerinin devam edeceğini ve İSİG önlemlerinin de alınmayacağını belirtti.

“İSİG Önlemleri Bir Yana Bir Kap Yemek Verilmiyor”
Karaçam, diğer yandan sendikalı işçi sayısı kadar da kayıtdışı çalışan işçi bulunduğuna dikkat çekti. Tekstil sektörünün başkenti olan Antep’te büyük tekstil fabrikaları bulunduğunu aktaran Karaçam, “İSİG önlemlerini almak bir yana bir kap yemek dahi verilmiyor. İşçiler bu kadar ağır ve kötü koşullarda şartlarda çalıştırılıyor. Fakat en çok kar eden beş yüz şirket açıklandığında en az yedi tanesi Antep’teki fabrikalardır. Çünkü işçilerin kanını canını emerek o karlar elde ediliyor” dedi.

İşçiler kendi talepleri için harekete geçmediği sürece, siyasallaşmadığı sürece, sorunların öznesi olmadığı koşullarda hiç bir sorunu çözemeyecektir” dedi.

Karaçam, Antep’te çok sayıda göçmen işçi çalıştırıldığını ve bu işçilerin büyük çoğunluğunun 15 yaş ve altı çocuk işçiler olduğunu, diğer yandan Mardin’de tekstil atölyelerinde çalışan genç işçilerin çok kötü koşullarda ve en fazla aylık üç bin liraya çalıştırıldığını aktarak böyle bir çok örnek bulunduğunu belirtti.

“Bizler işçi sınıfını örgütlemek, mücadeleye katmak, onları bilinçlendirmek adına çaba gösteriyoruz. Ancak işçi sınıfını ekonomik mücadeleden çıkartıp siyasallaştırmak zorundayız. Kendi sorunlarımızın öznesi olmadan sorunları çözemeyiz” diyen Karaçam, işyerlerinde komiteler oluştururken bir de İSİG komiteleri oluşturmak gerektiğini ve birlikte mücadeleyi büyütmek gerektiğini vurguladı.

TOMİS Temsilcisi Dilbirin Acar

“İSİG Meclisi Raporları Bir Mücadele Hattı Oluşturmak Gerektiğini Gösteriyor”
TOMİS Temsilcisi Dilbirin Acar, metal ve otomotiv sektöründe çalışan işçilerinde pek çok sorunu bulunduğunu ve zorlu bir mücadele verildiğini belirterek, İSİG Meclisi’nin yayınladığı iş cinayeti raporları, ya da meslek hastalıklarının tespiti konusundaki çabalarının çok önemli olduğunu ifade etti. “Bu istatistiklerler ya da paylaşılan bilgiler sadece birer rakamdan ibaret değil. Bu bilgiler aslında, İSiG önlemlerinin neler olduğundan, örgütlülükten, sınıfsal mücadelesinde ne kadar eksik ve uzak kaldığımızı da anlatıyor. Diğer yandan da bize nasıl bir mücadele hattı oluşturmak gerektiğini de göstermiş oluyor” dedi.

Metal işkolunda sendikalı işçi sayısının diğer sektörlere göre daha fazla olmasına rağmen sendikalı ama örgütsüz bilinçsiz bir işkolu olduğunu ifade eden Acar “Burada sendikal bürokrasi karşımıza çıkıyor. Çünkü işçiler sendikalı olmasına rağmen, sendikaların açıkladığı yoksulluk sınırının çok altında ücretlerle ve çok ağır koşullarda çok uzun sürelerle çalışmak zorunda kalıyor. Sendikalı işçi eğer açlık sınırının altındaki asgari ücretle çalışıyorsa geçinebilmek için fazla mesai yapmak daha ağır koşullarda çalışmak zorunda kalıyor” dedi.

İşçilerin sadece sendika üyesi olması için değil örgütlü olması için mücadele etmek gerektiğini söyleyen Acar 6331 sayılı yasanın hiçbir işyerinde uygulanmadığını bunu forumda bulanan uzmanların ifade ettiğini belirterek “Bu da bize sadece ülkede varolan yasalara göre değil, kendi mücadele yasalarımıza göre hareket etmek zorunda olduğumuzu gösteriyor. Eğer var olan yasalara göre hareket etmeye devam edersek daha fazla işçinin ölümüyle karşı karşıya kalacağız. Bir işyerinde sendikalı olmak istiyoruz karşımıza yasalar çıkartılıyor, mücadele etmek istiyoruz karşımıza yasalar çıkartılıyor. Ne zaman ki bir işyerinde işçiler kendi mücadele yasalarına göre hareket ettiyse o zaman daha hızlı kazanım elde ettiler” dedi. Acar 16 Ekim’de Kartal Meydanı’nda İşçi Emekçi Birliği’nin yapacağı mitinge çağrıyla sözlerini tamamladı.

Ercan Tilmaç

“Diğer Sorunlara da Değinmemiz Gerekiyor”
Tekstil işçisi Ercan Tilmaç, daha önce konuşmalarda yer alan OSGB’lerin sermaye yanlısı kuruluşlar olduğunun vurguladığını hatırlatarak, çalıştıkları fabirkada gerek pandemi döneminde gerekse de işçilerin kalp krizi, uyuz vakası gibi durumlarda bir bölümün kapatılmasını, bir takım önlemler alınmasını istediklerinde işyeri hekimi, hemşiresinin “patron ne yapacak” şeklinde cevap vererek öncelikli patronun kârının düşünüldüğünü aktararak işyeri hekimi, İSG uzmanlarının bağımsız olması gerektiğini vurguladı.

Konuşmacıların işyerinde kalp krizi, işçi intiharlarına, göçmen işçilere değindiğini belirten Tilmaç mevsimlik tarım işçilerinin ya da inşaat işçilerinin ırkçı saldırılara maruz kaldığını ve hatta öldürüldüklerini hatırlatarak sendikaların ırkçı saldırılara karşı da mücadele etmesi gerektiğini vurguladı.

Fabrikada toplam kalite denilen ‘terleme sistemi’ diye de ifade edilen sistemle çalıştırıldıklarını aktaran Tilmaç bu sistem nedeni kalp krizi geçiren, psikolojisi bozulan işçiler olduğunu söyledi. Bu sorunlara ilişkin İSİG Meclisi’yle de görüşmelerde bulunduklarını ifade etti. Bir sendikanın örgütlü olduğu fabrikada sorun yaşandığında bir başka sendikanın o fabrikada örgütlenme girişiminde bulunabildiğini, bunun işçi sınıfının çıkarlarına hizmet etmediğini ve etik olmadığını ifade etti.

Genel-İş Sendikası’nda öncü işçilerin ihraç edilmesine değinen Tilmaç, sendikalarda öncü işçilerin yönetimler tarafından tasfiye edilmesine karşı da mücadele etmesi gerektiğini söyledi. İşçi sınıfı mücadelesi ve işçi demokrasisini temel alanların bir araya gelmek birlikte mücadele yürütmesinin zorunlu olduğunu ifade etti.

DGD-SEN Genel Başkanı Neslihan Acar

“Yetkililerin Organize İş Cinayeti”
DGD-SEN Genel Başkanı Neslihan Acar ise konuşmasına, Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerine aykırı bir şekilde görevi dışında kanalizasyon temizletilen ve bu nedenle enfeksiyon kaparak yaşamını yitiren Zafer Açıkgözoğlu’nun mektubunu okuyarak başladı. Yetkililerinin adeta organize bir şekilde iş cinayetine neden olduklarını ifade eden Acar, iş cinayeti davasında ise sorumlu müdürün iki yıl hapis cezası aldığını, ‘pişman olduğu’ gerekçesiyle cezasının 12 bin lira para cezasına çevrildiğini, 10 işçinin katledildiği Torunlar GYO Center iş cinayeti davasında sorumlulara 60 bin liraya para cezası verildiğini, 21 işçinin katledildiği Davutpaşa patlaması davasında ise cezaların infazının ertelendiğini, Soma Katliamı davasında ise sorumluların her ölen işçi için 8 günlük hapis cezası verildiğini hatırlattı.

“Bu Yasaları Mücadeleyle Parçalayıp Yenisini Yapmak Gerekiyor”
İş cinayetleri davalarında cezasızlık uygulandığını, sendikalar yasasının sendikalarda örgütlenmenin önünü tıkadığını belirten Acar diğer yandan tüm bu engeller aşılırsa bu kez de 6331 sayılı yasayla karşılaşıldığını, bu yasanın iş cinayetlerinin önünü açtığını vurguladı. Tüm bu yasal mekanizmaların işçilerin hiçbir hakkına sahip çıkmadığını, işçiler için hiçbir önlem alınmasını sağlamadığını beliren Acar “Sendikal örgütlenmeyi engelleyen 6356 sayılı yasa ve 6331 sayılı yasanın işçi sınıf mücadelesiyle önce parçalanıp, yenisini yapmak gerekiyor” dedi.

“İSİG’in Odağında Olduğu Bir Mücadele Hattı Oluşturmalıyız”
İşçi sınıfının politik bir güç olarak inşa edene kadar bu katliamların önünün kesilmeyeceğini ifade eden Acar, İSİG mücadelesini öne alarak, işyerlerinde, fabrikalarda, sendikalarda, OSGB’lerde bu yönde çözüm sağlayacak yeni mücadele yöntemleri mekanizmalar geliştirmek gerektiğini vurguladı. İş cinayetleri aratarak devam ederken binlerce işçinin meslek hastalıklarına yakalandığını, binlerce işçinin ise sakatlanarak yaşamını bu şekilde sürdürmek zorunda kaldığını belirten Acar, İSİG Meclisi’nin de odağında olduğu bir mücadele hattı oluşturabilir ve bu mücadeleyi büyütebiliriz. Bu konuda elimizden gelen çabayı göstermeye hazırız” diyerekten sözlerini tamamladı.

“Forumu Daha Geniş ve Yapılandırılmış Bir Halde Yapalım”
İstanbul Tabip Odası Genel Sekteri Ertuğrul Oruç, 6331 sayılı yasanın onuncu yılı olduğunu hatırlatarak TTB ve diğer meslek örgütlerinin bu yasaya ilişkin toplantılar etkinlikler düzenlendiğini, İSİG Meclisi’nin de bu forumun ardından daha fazla işçinin katılımıyla tartışmaların yapılacağı toplantı ve etkinliklerin yararlı ve yol açacı olacağını düşündüğünü belirtti. İSİGM’nin yayınladığı raporlarının iş cinayetlerine ilişkin farkındalık yarattığını bir çok kurumun bu raporları referans aldığını ve bunun da İSİGM’nin çalışmalarının önemine işaret ettiğini belirten Oruç, “Sahadan işçi arkadaşlarımızla sorunları, 6331 sayılı yasayı, çözüm önerilerini, deneyimleri tartışacağımız etkinller İSİG mücadelesini ileriye taşıyacaktır” diyerek sözü Murat Çakır’a bıraktı.

“Eylemde Direnişte Olan İşçilerle Birlikteydik”
İSİG Meclisi Temsilcisi Murat Çakır, İstanbul İSİG Meclisi olarak bir çok işçi eylemi, grevi ve direnişine gittiklerini, bazen bu konuda tepkiler aldıklarını ifade ederek, işçilerin hangi konfederasyondan, hangi sendikadan olmadıklarına bakmaksızın dayanışmada bulunmaya, destek vermeye çalışıyoruz. Çünkü bizim için asıl olan işçilerin bir İSİG mücadelesi veriyor olmasıdır. Bundan sonra da işçi arkadaşlarımızla dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz” dedi.

Tarihsel kırılma anları olduğunu, on sene önceki sınıf mücadelesi ve İSİG Meclisi’nin oluştuğu süreçle bugünkü durum arasında da farklar bulunduğunu belirten Çakır, Dr. Ali Çerkezoğlu’nun ‘İstediğiniz kadar kalabalık toplantılar yapın, bir çok basın açıklaması düzenleyin, ama bir işyerindeki İSİG temsilcisinin işten atılması önlenemiyorsa bütün çabalar çöptür’ dediğini hatırlattı ve süreç içerisinde bunu defalarca yaşadıklarını söyledi. Çakır, birçok işçi direnişi olduğunu fakat sendikaların işçilere destek vermediğine de değindi.

“Sokakta Olmak İSİG’i Savunmaktı”
İSİG Meclisi olarak her zaman alanda olmaya çalıştıklarını, pandemi döneminde pek çok eylem ve direniş olduğunu ve işçilerle dayanışmak için eyleme dayanışma ziyaretlerine gittiklerini, sürekli sokakta olduklarını belirten Çakır “Çünkü sokakta olmak bir direniş biçimiydi, sokakta olmak işçi sağlığı ve iş güvenliğini savunmaktı” dedi. Foruma katlanların büyük çoğunluğunun da bu mücadeleyi verenler olduğunu ifade eden Çakır, toplumun büyük çoğunluğunu asgari ücret alanların oluşturduğunu foruma katlanların da bunu yansıttığını ve İSİG Meclisi’nin de gücünü buradan aldığını söyledi.

“Direniş ve Dayanışma Yaşatır”
İSİG Meclisi’nin işçi sınıfının bir örgütlenmesi olduğu için pandemi sürecinde de çalışmalarına devam ettiğini ve güçlendiğini söyleyen Çakır bir çok kişinin de bu süreci bizzat yaşayarak ve dayanışmada bulunarak geçirdiğini, buradan da “Direniş ve Dayanışma Yaşatır” sloganının öne çıktığını; devletten, sermayeden, siyasi partilerden bağımsız, her türlü sendikal angajmandan uzak duran bir çalışma yürüttüklerini belirtti.

Ertuğrul Oruç’un “Forumu Daha Geniş ve Yapılandırılmış Bir Halde Yapalım” önerisinin foruma katılanların onayını almasıyla etkinlik sona erdi.

Foto-Haber: Serpil Ünal

Kaynak: http://www.isigmeclisi.org/20782-isci-sagligi-forumu-notlari-istanbul-isig-meclisi

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler