spot_img
spot_img
Ana SayfaRöportajHüseyin Demirdizen:Talebimiz net,demokrasi istiyoruz

Hüseyin Demirdizen:Talebimiz net,demokrasi istiyoruz

15 Temmuz’un yıldönümüne geldiğimizde bir senedir süren OHAL yönetiminde, KHK ile 150 bini aşkın kamu emekçisi işlerinden atıldı. 14 Temmuz akşamı yayınlanan 692 sayılı KHK ile 7 bin 395 kişi daha kamudan ihraç edildi. Yeni yayınlanan listede yer alan TTB Merkez Konseyi eski üyesi Hüseyin Demirdizen ile OHAL sürecini ve ihracını konuştuk. İktidarın 15 Temmuz’u kendinisine bir lütuf olarak gördüğünü söyleyen Demirdizen, bu süreçde kimsenin tek başına iktidar karşısında duramayacağını, haksızlığa uğrayan tüm kesimlerin birlik olup sağlam bir mücadele ağı örmesi gerekliliğinin altını çizdi.

Bize kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz?

Hayatımın aşağı yukarı son 30 yılını bir yanıyla emek, demokrasi, özgürlük mücadelesi vererek geçirdim. Diğer yanıyla da kendi faaliyette bulunduğum sağlık ortamı, hekimlik ortamının sorunları dolayısıyla insan yaşamı, insan sağlığı ve insan onurunu olumsuz etkileyen her türlü duruma, müdahaleye ve davranışa karşı kutsal dediğimiz insan hayatını savundum.

KHK ile ihraç edildiğinizi nasıl öğrendiniz? Bu ihracı bekliyor muydunuz?

Kişisel olarak özel bir beklentim yoktu ama Türkiye’nin içinde bulunduğu durum dikkate alındığında bu tür sonuçlar sürpriz de olmadı. Çünkü iktidar 15 Temmuz darbe girişiminin arkasından bu darbe girişimini bir lütuf olarak değerlendirerek, bu ortamı fırsat bilerek önce OHAL daha sonra OHAL hukukuna dahi aykırı davranışlar ile bütün muhaliflere karşı bir operasyonlar dizisi başlattı. Dalga dalga büyüyen bu dizi; gazetecileri, akademisyenleri, sendika aktivistleri ve yöneticileri olarak herkesi etkiledi. Dolayısıyla biz de içinde bulunduğumuz etkinliklerden ötürü bir arkadaşımız dostumuz var mı yeni KHK’da veya kendimiz ile ilgili bir karar var mı diye her zaman inceliyorduk. Fakat bu sefer bir arkadaşımın telefonu ile öğrendim.

15 Temmuz’un üzerinden bir sene geçti. Binlerce insan ihraç edildi. Son ihraçlar arasında sizde yer alıyorsunuz. OHAL sürecini ve yaşanan ihraçları nasıl değerlendiriyorsunuz?

İnsanların ve toplumların hayatlarında o güne kadar karşılaşmadıkları büyük olaylar olduğunda, bu ister doğal afetler olsun ister şu an içinde bulunduğumuz gibi sosyal, toplumsal ve siyasal bir linç ve baskı dönemi olsun burada iki eğilim öne çıkar. Bunlardan bir tanesi insanların bu sorun ile baş etme noktasında yaşadıkları çaresizlik ve endişe durumu diğer ise bu sorunlar ile baş etmek için ihtiyaç duyduğu dayanışmayı gördüğü zaman ki duygu. Bu ikisi aynı anda yaşanır şüphesiz ki. Türkiye’de son bir yıldır bir tarafıyla demokrasinin rafa kaldırıldığı, hukukun yok sayıldığı, temel hakların KHK ile ortadan kaldırılarak en temel haklardan olan çalışma, örgütlenme ve düşünceyi ifade etme hakkının işlevsizleştiği bir dönemi yaşıyoruz. Bu tabi ki bir taraftan öfkeyi biriktiriyor, bir taraftan dayanışma ve yardımlaşma duygularını büyütüyor. Bu nedenle son bir yıllık süreç içinde sosyal, ekonomik toplumsal felaketlerin artışı kadar buna karşı direnme ve umudun yeniden oluşturulması gibi davranışlarında büyüdüğü, özellikle değişik siyasal eğilimlerdeki toplumsal muhalefetin zaman zaman bir araya gelerek tepkilerini ve taleplerini ortaklaştırdığı bir dönemi yaşıyoruz. Şüphesiz ki insanlar karşılaştıkları mağduriyetler nedeni ile belki de tahmin edemeyeceğiniz sorunlar yaşıyorlar. Ekonomik, sosyal ve kişisel olarak inişler ile karşılaşıyorlar. Her felaket gibi bunun da geçeceğini biliyorum. Güzel bir sözün de ifade ettiği gibi “Felaketler geçer, davranışlar kalır” biz de bu dönem de dayanışma, sevgi ve umudu eksik etmeden yolumuza devam edeceğiz.

 

TTB’nin KHK’larla mücadele için izleyeceği yol nasıl olacak? Siz bundan sonrası için nasıl bir mücadele öneriyorsunuz?

Sonuç itibari ile bizim temel talebimiz Türkiye’nin demokratikleşmesi ve demokrasinin bütün kurum ve kuralları ile yeniden normal olağan yönetime dönülmesidir. Dolayısıyla OHAL ve KHK’lar evrensel hukuk kurallarına adalet anlayışını örseleyen ve ortadan kaldıran uygulamalardır.  Birinci önceliğimiz OHAL ve KHK’ların kaldırılması yönünde toplumun diğer kesimleri ile dayanışma ve mücadeleye devam etmek ve adalet arayış ve yürüyüşlerini devam ettirmektir. Bu yürüyüşler devam ederken KHK ile bugüne kadar ihraç edilmiş olan arkadaşlarımız ile maddi ve manevi dayanışmayı devam ettireceğiz. Sadece kendi meslektaşlarımıza değil toplumun diğer kesimleri ile de değişik dayanışma eylemlerine devam edeceğiz. Gazete çalışanları gibi, akademisyenler gibi pek çok farklı alanda olup mağduriyet yaşamış arkadaşlarımız ile dayanışmaya devam edeceğiz.

Toplumun diğer kesimleri ile dayanışma içinde olabilmek için neler yapılmalı? FETÖ ile suçlanmış, haksız yere işinden atılmış çok büyük bir kesim var. Bu insanlar ile bir arada bir mücadele yürütülebilir mi?

Şüphesiz ki genellemeler ile pek çok insan yargısız şekilde infaz edilerek toplumdan izole ediliyor. Biz bu davranışın kendisinin yani yargı tarafından suçluluğu ispat edilmemiş kimsenin, yargı karşısında kendini savunmadan, açık bir suçla ilişkilendirilmeden suçlamasının evrensel hukuk normları ile bağdaşmadığını düşünüyoruz. Toplumun çok geniş bir kesimi değişik şekilde mağduriyetle karşı karşıya. Yalnızca işlerinden edilmek değil itibarsızlaştırma ve pek çok insanın terör etkinlikleri ile mühürlendiği bir süreç yaşıyoruz. En son Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet yürüyüşü ile ilgili yapılan konuşmalarda da görüldüğü gibi. Geçmişte ne yapılmış olursa olsun hukuka, adalete, temel insan haklarına saygılı ve bu şekildeki talepleri benimsemiş herkesin iktidar karşısında geniş bir muhalefet ağı oluşturması gerekiyor. İktidar karşısında kalanların tek başlarına bununla mücadele etme şansı yok. Fakat bir yandan bireysel olarak suç işlemiş suça bulaşmış insanlar var ise adalet karşısında yargılanmalı ve gerekli sonuçlarına da katlanmalıdır. Ne baştan herkes suçludur diyebiliriz ne de bu süreçler yaşanmadan kimsenin suçu yoktur diyebiliriz. İktidar eli ile yapılan ve yaşatılanlar vicdan, adalet ve hukuk normları ile bağdaşmıyor. Bu da toplumun geleceğinin önemli ölçüde tehdit ediyor. Adaleti olmayan, vicdanı olmayan, farklılıklara saygı göstermeyen toplulukların bir arada yaşamaları mümkün olmuyor. Yanımızdaki ülkelerden de bildiğimiz gibi kim haklı olursa olsun faturayı bir bütün olarak herkes ödüyor.  Benim içinde bulunduğum “Herkes için Demokrasi, Demokrasi için Birlik” çalışmaları da bu ihtiyaç ile ortaya çıkmıştır. Bir taraftan mevcut parlamenter sistemin iktidar eli ortadan kaldırılmasına dönük işaretleri gördüğümüz için, bir taraftan mevcut siyasal kurumların ve işleyişlerin azaldığını gördüğümüz için böyle bir çalışma yürüttük. Aslında bu süreç Gezi’den, Haziran seçimlerinden sonra başlayan o ötekileştirerek linç etme anlayışına ve toplumda kutuplaşmasını ören anlayışa karşı yeniden demokrasi, yeniden özgürlüklere ve hukuka saygılı bir toplumsal ilişki örme çabasıdır ve Türkiye’nin buna şu an her zamankinden fazla ihtiyacı vardır.

 

 

Röportaj:Gizem Balcı

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler