spot_img
spot_img
Ana SayfaManşetEmekçiler bu kışın faturasını ağır ödeyecek - Emre Ergüven

Emekçiler bu kışın faturasını ağır ödeyecek – Emre Ergüven

Hayat pahalılığı uzunca bir süredir gündemimizde. Özellikle son dönemde hiçbir ürünün fiyatı yerinde durmuyor. Daha da önemlisi uzunca bir süredir emekçilerin gelirlerindeki artış enflasyondaki artıştan daha düşük seyrediyor, yani alım gücü düşüyor. Bu da zaten yaygın olan yoksulluk sorununu daha da derinleştirdiği gibi birçok kişiyi açlıkla yüz yüze bırakıyor. Birçok kişi de geçimini sağlayabilmek için giderek daha fazla borç batağına saplanıyor.

Ama TÜİK’e bakılırsa tüketici fiyatları açısından Türkiye’de ılımlı bir enflasyon var. Her ne kadar üretici fiyatları son bir senedir %25’in, son birkaç aydır da %40’ın üzerinde artıyor olsa da bu artışlar tüketici fiyatlarına yansımış değil.

Bu fiyat artışlarını doğrudan hisseden birçok kişi de TÜİK’in açıkladığı verileri inandırıcı bulmuyor. Bu da çeşitli kurumları alternatif enflasyon hesaplamalarına itmiş durumda. Bu alternatif hesaplamalara göre de enflasyon TÜİK’in açıkladığından daha yüksek.

DİSK-AR, TÜİK verilerini kullanarak emekliler ve dar gelirliler için enflasyon oranının %40’a dayandığını ortaya koyarken Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), TÜİK’le benzer sepeti kullanıyor ama fiyatları farklı sıklıkta ve farklı yerlerden derlediği için daha yüksek enflasyon rakamlarına ulaşıyor. Örneğin TÜİK’in son açıkladığı yıllık TÜFE artış oranı %19,58’ken ENAG’ın açıkladığı oran %44,7. (Bir de Johns Hopkins Üniversitesi’nden Steve Hanke’nin hesaplaması var ama o daha çok döviz kuruna endeksli bir enflasyon oranı hesaplıyor.)

Peki, neden bu kadar farklı enflasyon oranı var? Aslında bir ülkede 30 milyon farklı bütçe/hane varsa teknik olarak 30 milyon farklı enflasyon oranı vardır. Bunların bir kısmı birbirine yakın olabileceği gibi bir kısmı da büyük farklar gösterebilir. Üründen ürüne fiyat artışları farklılık gösterdiğinden, hangi ürünleri daha çok tükettiğinize göre enflasyon oranınız ortalamanın üstünde ya da altında çıkabiliyor. TÜİK tüm bu ürünlerin ağırlıklı ortalamasını almak için bir enflasyon sepeti oluşturuyor ve her ürün grubunun ağırlıklarını yıldan yıla değiştiriyor. Hangi ürün grubunun ne kadar ağırlığa sahip olacağını tespit etmek için de birtakım anketler kullanıyor. Bu konudaki başlıca anket ise Hanehalkı Bütçe Anketi. Bu anket, farklı sosyo-ekonomik gruplardan yılda yaklaşık 15 bin haneyle yapılıyor. Buna göre toplam tüketim içinde parasal değer olarak daha çok yer kaplayan ürünlerin enflasyon sepetindeki ağırlığı daha fazla oluyor (2021 itibariyle endekste 415 madde var). Enflasyon sepetindeki ürünler değiştikçe enflasyon oranları değişiyor. Zaten TÜİK de kullanım amacına göre birden fazla enflasyon oranı açıklıyor (TÜFE, ÜFE, Tarım ÜFE, özel kapsamlı TÜFE göstergeleri vb.). En çok kullanılan fiyat endeksi olan TÜFE (gazete manşetlerine daha çok çıktığından) manşet enflasyon olarak da adlandırılır. Burada en önemli handikap, parasal değeri yüksek olan ama birçok kişinin erişme şansı olmayan ürünlerin sepette önemli bir yer kaplaması. Örneğin hayatında hiç araba almamış ve alamayacak olan milyonlarca kişi olmasına rağmen otomobil, yakıt, tamir, otopark ve otoban geçiş ücreti gibi kalemler %13’e yakın yer kaplıyor.

Meselenin ikinci boyutu da bu fiyatların nasıl ve nerelerden derlendiği. TÜİK, TÜFE kapsamında ayda 27.980 işyerinden 550.632 fiyat derlediğini ve 4.274 kiracıyı endeks kapsamında takip ettiğini açıklıyor.

Enflasyon sepetini ve bu sepetteki ağırlıkları oluşturmak için yapılan Hanehalkı Bütçe Anketi ile diğer anketler ve verileri (kurumsal nüfus anketi, yabancı uyrukluların Türkiye’de yapmış oldukları harcamalar için turizm anketi ve idari kayıtlardan elde edilen harcama ve ciro bilgileri, Ulusal Hesaplar Hanehalkı Nihai Tüketim Harcama verileri) elde edecek bu çapta başka bir kurum olmadığı için TÜİK’in bu konuda açıkladığı verilerden başka veri kullanma şansı pek yok. ENAG da ana harcama grupları açısından büyük ölçüde bu verileri kullanıyor (TÜİK’in ana harcama gruplarının %80’inden fiyat verisi topluyor, kalanları TÜİK’ten alıyor) ama fiyatları kendi kaynaklarından derlediği için aynı harcama gruplarında TÜİK’ten farklı fiyat artış oranları buluyor. Bir diğer fark da TÜİK bazı ürün fiyatlarını günlük, bazılarını haftada bir, bazılarını da iki haftada bir derlerken ENAG günlük ve saatlik olarak derlediğini söylüyor. ENAG’ın bu fiyatları nerelerden topladığını ise bilmiyoruz.

Sonuç olarak TÜİK’in açıkladığı fiyat artış oranları ile halkın hissettiği fiyat artışları arasındaki büyük farklar, TÜİK’in başkan değişimlerinin yarattığı soru işaretleri farklı enflasyon tahminleriyle ilgili arayışları beraberinde getiriyor. Bu soru işaretleriyle ilgili somut kanıtlarımız yok; örneğin TÜİK’in fiyat derlerken manipülasyon yaptığıyla ilgili iddiaları şu aşamada teyit edemiyoruz. Ama TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranları emekçileri asgari ücret artışı ve memur maaşları başta olmak üzere diğer ücret artışları konusunda doğrudan etkiliyor. Bu ücret artışlarıyla ilgili kıyaslamalar da TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranına göre yapıldığı için emekçilerin alım gücü yıldan yıla düşmüş oluyor.

Bunun sonucunda (özellikle enerjiyle bağlantılı sektörlerde) bu kış gelecek yeni zamlarla da faturalarını, kirasını, kredi kartı borcunu ödeyemeyen, icralık olanların sayısı fırlayacak. Bir süredir artmakta olan hanehalkı borçlarının harcanabilir gelire oranı daha da artacak. Kredi borcu olanların dörtte birinden fazlasının aylık geliri 1.000 TL’nin altında olanlardan oluştuğunu göz önünde bulundurursak, borç batağına en çok saplananların da gelirleri enflasyon karşısında eriyenler olduğu çok açıktır.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler