spot_img
spot_img
Ana SayfaYazıDirenişteki BYUAŞ İşçileri ile Görüştük

Direnişteki BYUAŞ İşçileri ile Görüştük

Bakırköy Belediyesi’nin taşeron firması BYUAŞ bünyesinde sözleşmeli çalışan işçiler, 2014 Temmuz ayında Belediye-İş sendikasına üye olarak başlattıkları toplu iş sözleşmesi sürecinin Bakırköy Belediyesi’nin kayıtsızlığı sonucunda tıkanması nedeniyle, 21 Mart 2015’ten beri grevde. Toplu iş sözleşmesinin imzalanması, işten çıkarılan işçilerin geri alınması, mobbinglere ve sendika değiştir baskılarına son verilmesi talepleriyle süren grev bugün 19. Gününe girdi. Tüm baskılara rağmen işçiler dayanışmadan aldıkları güçle,  gözlerindeki ışıltıyı hiç söndürmeden sürdürüyorlar direnişlerini.

Taşeron sistemine karşı, sendikalaşma ve toplu sözleşme hakkı için, insanca ve onurlu bir yaşam için mücadele eden BYUAŞ işçilerinin yanında olmak, onların sesine ses katmak isteyen herkesi, 11 Nisan Cumartesi günü saat 14:00’te İncirli Dikilitaş’tan Bakırköy Özgürlük Meydanı’ndaki grev çadırına yapılacak yürüyüşe çağırıyoruz.

Ve hak mücadelesinde bedel ödemeyi göze almak zorunda kalan tüm işçiler için hem umut verici hem de öğretici olan bu mücadeleyi, grev gözcüsü Cengiz ve Fatma ile grevin sekizinci gününde yaptığımız söyleşiyle aktarmak, onların sesini size duyurmak istiyoruz…

“ARTIK DEDİK Kİ: İŞ GÜVENCESİ, İŞ GÜVENCESİ, İŞ GÜVENCESİ!”

Cengiz, 5 yıldır Atatürk Spor Yaşam Köyünde spor eğitmeni olarak çalışıyor. Bakırköy Belediyesi’nin kurslarında çocuklara basketbol, voleybol, masatenisi, badminton ve benzeri sporları öğretiyor. Cengiz işyerindeki sorunların ne zamandır sürdüğünü anlatıyor: “2009 yılından beri burada çalışan arkadaşlarımız var. Ben 2010 Kasımda başladım işe. 2009’dan bu yana süreç içerisinde taşeronda sürekli sıkıntılar oluyordu, maaşlar geç yatıyordu, sözleşmeler arasında boşluklar oluşuyordu. Bu boşluklarda insanlara herhangi bir ücret herhangi bir sigorta ödenmiyordu ve biz bunu sürekli yaşıyorduk. Artık dedik ki iş güvencesi, iş güvencesi, iş güvencesi!”

Fatma dershanede temizlik işçisi. Kendisi grev çadırında iken, işyerinde ağır koşullarda çalışan arkadaşlarını düşünmeden edemiyor: “6 katlı bir binada 3 personel olması gereken bir yerde 2 personel çalışıyoruz. Şu an grevde olduğum için diğer arkadaş geriye kalan 4 katı yapmak zorunda kalıyor. Üzerlerinde ciddi baskılar var. Orada çalışan da burada durandan daha kaygılı bir durumdadır.”

Bakırköy Belediyesi’nin sermayesiyle kurulmuş olan taşeron BYUAŞ firması, 2009’dan bu yana işçilerin maaşlarını geç yatırmış, iki sözleşmenin imzalanması arasında oluşan boşluklarda çalışanlara herhangi bir ücret veya sigorta ödememiş. En son 2014 Martından sonra, işçilerin üç ay kadar yetkili müdürlerin baskısıyla gönüllü çalıştırma belgeleri imzalatılarak çalıştırıldıklarını ve ücretlerinin hala ödenmediğini öğreniyoruz. İşçiler bir yıla yakın bir süredir sendikalılar. Daha öncesinde sendikaya örgütlenememişler, çünkü işveren işçileri kısa dönemli sözleşmelerle çalıştırarak ve işçileri farklı işkollarında göstererek işçilerin aynı sendikaya üye olmasını ve birlikte davranmasını zorlaştırmış.

Cengiz: Bizim hep kısa dönemlerle 3 aylık, 5 aylık, 7 aylık dönemlerimiz var. Bir de şirketlerin, işverenin vermiş olduğu sicil numaraları var. İşveren farklı iş kollarından gösterdi bizi. 12 tane farklı iş kolu çıktı bizim çalıştığımız. Bunları örgütlemenin çok güç olacağını biliyorduk. Çünkü o firmanın Ankara’da İzmir’de İstanbul’da bir sürü yerde elemanı var. O üyelik barajını da aşamıyorduk bir türlü. Biz baktık ki Belediye kendi firması olan BYUAŞ’ın içerisine aldı bizi; 119 kişi olarak. Burada örgütlenmenin daha kolay olacağını ve sendikal faaliyetlerin daha iyi yürüyeceğini düşünerek de sendikanın bile haberi olmadan kendi örgütlenmemizi yaptık. İlk iki gün içerisinde 86 tane üyeyle birlikte örgütlendik. Zaten bizim daha önceden bir örgütlü mücadelemiz vardı. Arkadaşların kendi oluşturmuş olduğu bir komite vardı. Komite içerisinde haksızlara karşı, mobbinglere karşı, maaşların geç yatırılmasına karşı müdürlerle görüşmeler, işverenle görüşmeler sürekli yapılıyordu. Maalesef biz bu zamana kadar hiç geri dönüş alamadık. Bu süreçlerde baktık ve sendikanın bizim önümüzde olacağını düşündük. Burada yetkili olan bir sendikanın daha güvenilir olduğunu düşündük. Yoksa hepimiz başka bir sendikaya üye olabilirdik ve biz bunun araştırmasını da yaptık. Burada işçi sınıfını bölmekten ziyade yetkili bir sendikanın altında olarak burada daha güçlü olmayı düşündük. Neydi yetkili sendika da? Belediye-İş sendikasıydı. Ondan sonra da zaten sürecimiz başladı. Belediye-İş sendikası bu durumda bizi toplu sözleşme yapabilecek duruma getirdi ve yetki belgesine başvurdu. Yetki belgesini alması uzun bir süreç oldu. 2,5 – 3 aya yakın bir süre sürdü.

Hakan: İtiraz mı ettiler?

Cengiz: İşverenin itiraz edip etmediğini çok bilmiyoruz, çünkü çok fazla buradaki insanların sendikayla ilgisi yok, bilgisi de yok. Biz de yeni yeni öğreniyoruz. Her şeyin ne olduğunu, haklarımızın ne olduğunu yeni öğreniyoruz. İnsanlar kayıpları oldukça, ekonomik kayıpları çok oldukça daha çok ses çıkarmaya başladı.  Mesela politik görüşlü insanlar yoktu içimizde. Ekonomik kaygılarından dolayı ses çıkarmaya başladılar. Baktık, sadece ekonomik kaygılardan dolayı ses çıkarmamamız gerektiğini anladık. Bizim hak arayışımız ekonomik sebeplerden ziyade insanca, onurlu bir şekilde yaşamak. Asıl amacımız bu olmalı. İş kaybı, iş kaygısı yaşamadan sözleşmeye oturmamız gerektiğini düşündük ve kendi içimizde oturduk anlaştık. Yetkimiz alındıktan sonra süreç başladı. Arabulucu süreciydi ve benzeri süreçler derken 8 ay sürdü.

Hakan: Talepleriniz neydi, nasıl karşılık aldınız? Bu 8 aydan biraz bahseder misiniz?

Cengiz: Müzakerelerde biz toplu sözleşme taslağının bir kere açıldığını dahi görmedik.

Hakan: Tamamen mi reddediliyordu toplu iş sözleşmesi talebiniz?

Cengiz: BYUAŞ firması “Bizim böyle bir çalışanımız yok!” diyordu mesela. Bizi farklı iş kollarından gösterdikleri için bir de şu andaki gibi BYUAŞ firması bizi belediye bağışı olarak gösteriyordu. Şu andaki gibi BYUAŞ’ın içerisinde bizi bağış gösterdiği için BYUAŞ’ın içinde gözükmüyoruz. Maalesef ki, bunu bu belediyede bizi yok saymak gibi bir tavra dökmeye başladılar.

Aslı: Hem sizi yok sayıyor hem sendikanızı yok sayıyor. Aslında müzakere sürecini de yok sayıyor.

Cengiz: Zaten bu sendikanın varlığını bitirebilmek için başka bir sendikaya işveren eliyle örgütlemeye çalıştığını biz çok iyi biliyoruz.

Hakan: Daha önce o sendika yok muydu?

Cengiz: Daha önce yoktu. 3 aylık veya 2 aylık bir mazisi var. Biz tüm sendikaların özgürce her iş alanında olabileceğini düşünüyoruz. Ama örgütlü bir mücadelenin içerisinde olan işçinin yanında değil, örgütsüz bir mücadelenin içinde olan işçinin yanında olması gerektiğini düşünüyoruz. Burada asıl amaçlarının şu olduğunu düşünüyorum ben: “Üzüm yemek değil bağcıyı dövmek.” Çünkü örgütlü bir mücadele var. Sen bu örgütlü mücadele içerisinde  örgütlenmek istiyorsun, sadece üye sayısını artırabilmek için. Diyoruz ki; “Arkadaşlar ALTAŞ diye bir firma var ve 500 tane personel çalışıyor burada. Örgütlü değiller, sendikalı değiller, niçin oralara gidip örgütlenmiyorsunuz? Niçin oradaki insanların dertlerini dinlemiyorsunuz?” Sağlıkta keza öyle. Barınakta keza öyleydi. Daha yeni yeni akıllarına geliyorlar. “Biz sizin mücadelenizde yanınızdayız” diyorsunuz ama biz 3 ay maaş almazken neredeydiniz? İşveren için de diyoruz, diğer sendikalar için de diyoruz. Biz 3 ay maaş almadık siz neresindeydiniz bunun? Biz evimize ekmek götüremezken sendika mücadelesinin ne kadar kutsal olduğunu söyleyip sonrasında maalesef yanında olmadığınız bir durum bu. Siz sendikal mücadelenin mi içerisindesiniz yoksa belediyenin vermiş olduğu yetkilerle birlikte işveren eliyle işçileri örgütlemek için mi buradasınız?

Hakan: İşveren eliyle örgütlenen sendikaya üye olmak için işçiler nasıl zorlandı veya nasıl teşvik edildiler?

Cengiz: Birebir görüşmeler yapıldı.

Aslı: Az önce diğer sendikaya üye olanlara fazla mesai ücreti verileceği söyleniyordu.

Cengiz: Cumartesi, Pazar nöbetçi çizelgeleri olur. Mesai çizelgelerinin üzerindeki 5 kişi -atıyorum bugün Cumartesi günü ve fen işlerinde çalışacak personel olur-  bunların 3’ü Belediye-İş üyesi 2’si Genel-İş üyesi. 3’ünün üzeri çiziliyor ve 2 tanesi mesai saatini alıyor.

Fatma: Peki haksızlık olmuyor mu bu? Demokrat bir partinin oluşturmuş olduğu böyle bir partinin, böylesine değer içeren bir partinin olduğu bir yerde karşısında çalışanların demokrat bir yaşam sürdürmesi en doğal hakkı değil midir? Bu insanların istediği nedir? Kaygısız, korkusuz demokrat bir yaşam sürdürmek. Fazlasını zaten istemiyorlar. Öyle bir talebimiz olmaz ve olamaz da. Dolayısıyla biz ve buradaki arkadaşların hepsi partiye emek vermiş insanlarız ve vermeye de devam edeceğiz ama o ayrı bir konu. Fakat, gerçekten hak edilmeyen şeyler oluyor. Bugün biz kalkıp da kaygısız, korkusuz bir yaşam sürdürmek istiyoruz diyorsak bunun yanlış olan tarafını bana bir açıklamasını istiyorum. Sözleşme bizim en doğal hakkımızdır, yasal hakkımızdır. Bunun ötesinde farklı bir şey istemiyoruz, biz maaşlarımıza zam istemiyoruz, farklı taleplerimiz yoktur bu olayın içerisinde. Olayın bu kadar genişletilip farklılaştırılmasının anlamı da yoktur.

Hakan: Madde madde taleplerinizi söylerseniz en başlıca talepleriniz neler?

Fatma: İş güvencesi. Kaygımız budur. İş güvencesi olsaydı zaten bu ortam hiçbir şekilde olmazdı. Ciddi bir taleptir bu. İş güvencesi olursa diğer talepler de arkasından gelir ve çok büyük bir sıkıntı oluşturmaz. Yarın ne olacak, nasıl olacağız psikolojisiyle insan yaşamını nasıl sürdürebilir? Bu insan kendisine, çevresine ve işine ne kadar faydalı olabilir? Burada bir yaşam sürdürüyoruz. Her zaman ifade ettiğim cümlelerden biridir bu. Kişi hak ettiğini alacak ve almak zorunda ve en doğal hakkıdır bu. Fazla ve farklı bir talebimiz yoktur.

Hakan: Peki bu talebi reddetme gerekçeleri ne? Bir muhatap olarak siz kimlerle görüştünüz?

Cengiz: Biz belediye başkanına varıncaya kadar hepsiyle görüştük. Belediye başkan yardımcılarıyla görüştük. Sürekli zaten oyalama taktiğine girdiler, o ona o ona atıyor topu. İlk görüştüğümüz kişi “Belediye Başkanının yetkili ağzıyla konuşuyorum” diyen bir kişiydi. Daha sonra diğer belediye başkan yardımcılarıyla görüştük. Maalesef yukarı kadar çıktığımız halde halen şunda ısrar ediyorlar: “Bize 6 aylık bir süreç verin.” O 6 aylık süreci niçin istediğini daha hala çözmüş değiliz, neyi değiştireceksin ki sen?

Hakan: 8 ay gibi bir süre oldu diyorsunuz.

Fatma: 6 ay bittikten sonra zaten bizim sözleşme hakkımız bitecek. 6 aylık bir sürecimiz var şu anda ve bunların talep ettiği de 6 ay zaten. Altını çizerek söylüyorum. Bu bizim için çok önemlidir. Neden 6 ay? 3 ay, 5 ay demiyorsun da 6 ay diyorsun. Bu oyalama demektir.

Aslı: Biraz önce sohbet ederken söylediğiniz bir şey dikkatimi çekti. “Biz aylar sonra görüştüğümüzde hala not alıyorlardı, biz bunu daha önce duymamıştık diyerek not alıyorlardı” dediniz.

Cengiz: Meclis üyeleriyle az çok görüşüyoruz. Her meclis üyesinin yanına gittiğimizde not almaya başlıyor. Başkan yardımcısının biriyle görüşüyoruz not alıyor, öbür başkan yardımcısıyla görüşüyoruz not alıyor. Biz bunların ciddiyetsiz olduğunu anladık, hepsi mi not alır bunların? Hiç mi birbirleriyle diyalog içerisinde değiller. O zaman birbirleri arasında kopukluğu kendileri gösteriyorlar zaten. Yönetimsel bir kopukluk olduğunu gösteriyorlar. Bizim dilimizde tüy bitti bunları anlatmaktan. Çözüm odaklı olun, oyalama odaklı olmayın.

Hakan: Oyalama dışında sendikadan ayrılmanız yönünde, sendikal faaliyette bulunmamanız yönünde baskılar oldu mu?

Cengiz: Birim müdürleri. İsmini verebilirim: İsmail Kuru.

Fatma: O ciddi bir sıkıntı. Çünkü çalışan arkadaşlarımız üzerinde ciddi bir baskı var şu anda ve hak etmemelerine rağmen. Bunun bir an önce çözüme kavuşmasını istiyoruz, bizi çok etkiliyor. Burada direnişimizin yanı sıra o tarafı düşünmek de bizi etkiliyor. Böyle bir sıkıntı da var ve çok ciddi. Süreç bize ne gösterir ne olur ama sonuna kadar dimdik ayakta duracağımızı biliyoruz. Bir kişi kalsa bile sonucuna ulaşana kadar bu süreç devam edecek. Çünkü hak ediyoruz ve bu bizim en doğal hakkımız. Farklı bir talebimiz yoktur.

Hakan: Ne gibi baskılar uyguluyorlar?

Cengiz: Başkanımız bir toplantımızı bastıktan sonra “Siz bu yapmış olduğunuz eylemi AKP’li belediyelerde yapabiliyor musunuz?” diyerek hiç kimseye konuşma hakkı vermeden toplantıyı sabote edip gitti. Sonrasında görevden alınan bir Başkan Yardımcısı, görevden alınan bir Tesis Koordinatörü, görevden alınan bir Kültür Müdürü Yardımcısı -daha sonra Kültür Müdürü- tekrar bizim başımıza getirildi. İsmail Kuru dediğimiz şahıs belediyenin memuru. O zaman bizim tesis koordinatörümüzdü. Onu görevden almıştı Belediye Başkanı sağlığa göndermişti. Daha sonra Belediye Başkanı tekrardan bu şahsı Kültür Müdürü olarak yanımıza getirdi.

Hakan: Direnişi kırmakla görevlendirilmiş olarak öyle mi?

Cengiz: Aynen. Giderken de zaten bir diyalogu oldu bizimle. “Arkadaşlar ben buradan gidiyorum ama sizinle görüşeceğim!” diye. Buraya ilk geldiğinde kimlerle çalışır kimlerle çalışılmaz diye başkanlara, başkan yardımcılarına raporlar sundu. Herkesin yönetime karşı bir örgütlenme içerisinde olduğunu ifade ederek böyle bir çaba içerisine girdi. Hâlbuki insanların burada yönetime karşı hak mücadelesi bağlamında bir örgütlenme yaptığını kendisi de çok iyi biliyordu. Benim anladığım işçi düşmanlığından başka bir şey yapmıyor. Çünkü birebir insanları çekip “Seni işe ben aldım. Seni işten kovdurturum” diyerek tehdit ettirdiğini çok iyi biliyoruz. İnsanları çekip “Sendikadan istifa edeceksiniz. Etmezseniz size burada huzur vermeyeceğim. Önceki başkanın bilmem neleri bunlar. Bunlara burada gün yüzü göstermeyeceğim. Ben buradan gönderilirsem onlarında canını yakarım.” diye tehditler yağdıran bir Kültür Müdürü. Biz bunu defalarca üst yönetime söylememize rağmen hala üst yönetim bu adamı tutuyorsa, demek ki üst yönetimin eliyle yapılan bir organizasyondur bu.

Hakan: Peki ne kadar etkili oldu bu baskı?

Cengiz: Tabii ki içeride grev kırıcı arkadaşlarımız var. Bu arkadaşlarla çok konuştuk. Bunun bir hak mücadelesi olduğunu maaşlara zam alma savaşı olmadığını söyledik. Bu zamana kadar aldığımız farklarımız zamlarımız inanın Belediyenin kendiliğinden verdiği bir şey değil. Bunlar bizim göstermiş olduğumuz mücadele sayesinde alındı. Bunları iyi düşünmelerini bu arkadaşlara söyledik. Bu arkadaşların çoğu da zaten sendika değiştirdi. Çünkü onlar Kültür Müdürü’nün bunlara iş verdiğini düşünüyor ve bu adam ne derse olacak, baki olan müdür, o müdür sayesinde güllük gülistanlık geçineceğiz zannediyorlar.

Fatma: Bilinçsizlik ve korkunun sonuçlarıdır bunlar. Saygı duruyoruz çünkü erdemli duruşumuzla bizim farklı bir şey söylememiz doğru olmaz. Ama gönül isterdi ki hepimiz bir yumruk halinde burada topluca yarınlarımızı kaygısız bir şekilde yaşamak için  bu direnişi sergileyelim, hep beraber yol alalım. Bunun ötesinde bir şey olamaz. Ona bakarsan ben eşimle birlikte aynı şirketteyim. Maaşları aldık mı beraber alıyoruz, almadık mı ikimiz beraber almıyoruz. Fakat farklı koşullarda olan insanlar, kaygıları olan insanlar tabii ki vardır. Bu demek değil ki ben onurlu duruşumu zedeleyeceğim, ben onurlu duruşa katılmayacağım.

Aslı:  Yine de birçok insan, o korkuyu aşıp bu mücadeleyi veriyorsunuz. Ama sendikadan önce de sizin söylediğinize göre işyerinde zaten böyle bir dayanışma böyle bir örgütlülük vardı: İşçi komitesi. İşçi komitesinde olmasa bile sizinle birlikte davranan, o dayanışmayı güçlendiren insanlar vardı. Bu çok değerli göründü bize. O konuda bir mesajınız var mı? İşyerinde nasıl örgütlenmek lazım?

Cengiz: Bizim buradaki örgütlenmeyi çok farklı göstermeye çalışan yöneticiler var. Biz onlara şunu söylüyoruz: “Biz farklı bir örgütten falan değiliz. Dün AKP’ye karşıda mücadeleyi verdik. Bugün CHP’ye karşı da mücadele veriyoruz.” Eğer siyasi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye devam ederlerse zaten buradaki işçinin kazanacağını bilsinler. Biz dün Hava-İş’in grevini hükümete karşı destekledik. Korkumuz olsaydı zaten orada yapmazdık bunu. Dün hükümete karşı, devlete karşı Gezi eylemlerindeydik. Dün Çapa’da bütün yönetime karşı direnişteydik. Direnişteki arkadaşlarımıza destek verdik. Dün Türkiye’nin  devi Ülker fabrikalarında işten hukuksuzca atılan arkadaşlarımızın yanındaydık. Bugün de burada kendi hakkımız için grevdeyiz. Zannediyorlar ki buradaki insanlar başka şeylerin peşindeler. Öyle bir şey yok. Herkes ekmeğinin derdinde. Biz yine diyoruz, 3 ay maaş almazken kimse bize hatırımızı sormadı. 6 yıldır çalışan arkadaşımızın 6 yıllık kaybı 180 gün. Sigorta ve ücret kaybı. Bunları kaybederken insanlar neredeydi? Burası CHP’den CHP’ye geçen bir belediye. Üstyönetime sesleniyoruz. CHP bunun neresindeydi? CHP burada dün yoktu ki; 10 yıllık bir belediye iktidarı! Artı bir 5 yıllık belediye iktidarı. 15 yıllık belediye iktidarına sahipler şu an! Garantisini almışlar bunun. Dün giden farklı bir parti değildi. Dün giden sizin üslubunuzdan anlıyordu. Sizinle aynı kafadandı. Aynı yerdeydiniz, aynı duruşu sergiliyordunuz. Ama maalesef işçileri hiçbir zaman görmediler. İşçilerin yanında durma gibi bir zahmete girişmediler. Hak arayanı başka kalıplara sokmaya çalıştılar. Şu anda ALTAŞ diye bir firmanın çalışanlarına ayın 29’una kadar çözeceğiz diyorlar. İnsanların orada da maaş kayıpları ile ilgili sıkıntıları var. Maaşları gününde ödemiyorlar. Onlar da 29’una kadar çözmezseniz biz de dışarıdayız bunu bilin diye belediye yönetimine söylediler.

Hakan: ALTAŞ başka bir taşeron firma değil mi? Orada örgütlülük var mı?

Cengiz: Orada örgütlülük yok. Ama insanların burasına kadar geldiği için  insanlar bireysel düşüncelerini toplu olarak söylemeye başladılar. Ne yazık ki insanların örgütlü olmasında korkan bir belediye. İnsanların bir şeyler söylemesinden korkan bir belediye. İşçinin haklı mücadelesinden korkan bir belediye. İşçiyi baskı altında tutarak dizginleyeceğini sanan bir belediye. Maalesef hala daha yanlış yolda olan bir anlayış burada üstün gelebileceğini zannediyor. Maalesef gelemeyecekler. O kadar sakin konuşuyorum ki, çünkü biz kendi davamızı o kadar iyi biliyoruz ki, istedikleri kadar baskı yapsınlar. Bugün yaşanan bir olay var. Belediye başkan yardımcısı arkadaşımıza greve katılan ama kapsam dışında bırakılan arkadaşlarımıza baskı yapıyor. Sizinle tanışmak istiyoruz, görüşelim diyorlar. Oturma eylemimize katılan arkadaşların isimlerini yazdılar. Şu anda grevde olanlar hakkında işe gelmiyor diye tutanak tutuluyor. Hukukta yeri olmamasına rağmen. Yasal grev hakkımızı kullanıyoruz; tutanak tutuluyor işe gelmiyor diye. O tutanaklar elimizde.

Hakan:  Greve başlamanızla birlikte tavırda bir sertleşme mi yoksa yumuşama mı var?

Fatma: Yumuşama yok sertleşme var. Onurlu duruş demek bütün hepsini kapsıyor zaten. Biz burada kalkıp farklı şeyler yapmıyoruz. Grevimizin içeriği, duruşu belli.

Aslı: Şimdiye kadar sizinle ilgili haberler yapıldı, röportajlarınız paylaşıldı. Söylediğiniz halde bir türlü duyulmadığını, anlaşılamadığını hissettiğiniz bir şey var mı? Çünkü bizim kısa grevimizde (İstanbul Kalkınma Ajansı grevi) öyle bir kaygımız olmuştu. Mesele ücret değil, mesele adalet diyorduk hep.

Cengiz: Var. Şu an içerideki yönetimin vermeye çalıştığı mesaj “İşçiler yeni gelen yönetime karşı, CHP’ye karşı ayaklanıyorlar. Orada başka bir örgütlenme var.” şeklinde. Biz bunu defalarca anlatıyoruz, anlatacağız: Bizim buradaki amacımız emeğimizin karşılığını almak. Hiçbir siyasi olgunun içerisinde olmadan.

Hakan: Bugün dayanışmaya gelen diğer işçi dernekleri, sivil toplum kuruluşları var. Medya görünürlüğü alanında ihtiyaçlar var mı?

Cengiz: Duyarlı medya zaten her zaman destek veriyor. Ama büyük kanallar bunu görmezden geliyorlar. Bu zamana kadar işçinin, emekçinin yanında olmadıkları gibi hükümet yanlısı programlarına devam ediyorlar. Kadın programlarıdır, evlendirme programlarıdır, magazin programlarıdır. Direnişteki insanları göz ardı ediyorlar. Bir gün onlar da bunun hesabını ödeyecekler. Penguenleri unutmadık daha.

Aslı: Çok sayıda kadın gördük  direnişteki işçiler arasında. Çalışanlar içerisinde kadınların yaklaşık oranı nedir?

Fatma: Hemen hemen yarı yarıya.

Aslı: Kadınların tavırları nasıl oldu grev başladığında? Biliyorsunuz çocuk bakımı ve evin bir sürü sorumluluğu üzerimizde oluyor. Siz nasıl yaklaştınız böyle zor bir sürece girerken?

Fatma: Farklı bir şey düşünemiyoruz diğer arkadaşlarla. O an çocuk, ev ikinci planda kalıyor. Çünkü burada haklı bir direniş var.

Cengiz: 8 gündür çocuğumun yüzünü zor görüyorum. Eşim haklı davamızda her zaman yanımızda. Çocuğumu da ihmal ettiğimi biliyorum. Buradan sesleniyorum bizi artık geçtiler de, bizim çocuklarımızı düşünsünler. Her seçim propagandasında çocuklar geleceğimiz, gençler geleceğimiz sloganları atanlar neredeler? Vaatlerde bulunanlar neredeler? Biz onlardan rica ediyoruz ilk önce bizim çocuklarımızı düşünsünler. Duyarlı halkın bize destek vermesini bekliyoruz. Bakırköy halkının özellikle. Tüm işçi sınıfının, emekçi insanların, emekçi kadınların destek vermesini bekliyoruz. Buradaki kazanımların tüm emekçilerin kazanımı olacağını düşünüyoruz. Bakırköy Belediyesinin içerisinde çalışan diğer taşeron arkadaşlara buradan çağrı yapıyoruz. Bize destek versinler. Arkadaşlar, biz bu kazanımı 40-50 kişi için yapmıyoruz. Biz bu kazanımı taşeronlar için yapıyoruz. Taşeron sisteminin kölelik sistemi olduğunu vurgulayan bir siyasi görüşün taşeron sistemini yaygınlaştırmak için elinden geleni yaptığını sizde görüyorsunuz. Lütfen bize destek olun. Bu taşeronun burada kökünü kazıyalım.

Hakan: Sendikanızın şube başkan yardımcısı grev çadırına yönelik tacizlerden bahsetti. İş barışının bozmaya yönelik bazı müdahalelerin olduğunu, oturma eyleminize başka işçiler eliyle müdahale ettirildiğinden bahsetti. Bunlar nasıl gerçekleşiyor? Diğer işçiler nasıl kışkırtılıyor?

Cengiz: Yönetime yakın kişiler “sizin bunları ne için yaptığınızı çok iyi biliyoruz, seçim sürecine zarar vermek için” diyorlar. Biz de diyoruz ki, çözüm çok kolay. Otururuz  masaya 1 saatte çözeriz. Seçim sürecine zarar veriyorsak eğer siz de bunun bilincindeyseniz gelin bir imza atın. Bu kadar basit bir şeyi büyütmeyin.

Fatma: Çünkü biz de taraf değiliz böyle bir durumun olmasına.

Aslı: Çok teşekkür ederiz. Bundan sonra grev sürecinde bizler de mutlaka destek ziyaretlerinde bulunacağız. Her zaman temasta olacağız. Mücadelenizde yanınızdayız.

 

 

 

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler