spot_img
spot_img
Ana SayfaGüncelDevrimin Ekolojisi ve Komünist Etik - Sevinç Türkmen

Devrimin Ekolojisi ve Komünist Etik – Sevinç Türkmen

Ahlaki referanslarla siyaset yapılabilir mi? Siyaset ile ahlak arasındaki ilişkiyi belirleyen nedir? Ekopolitik bir etik geliştirilebilir mi? Marksist literatürde bu sorulara ilişkin kimi değinmeler olsa da güncel ekolojik sorunlar ve etik tartışmalar açısından –en azından- genel ve yeni bir Marksist perspektif geliştirmeye ihtiyaç var.

Doğayı anlama çabası oldukça eski olmasına rağmen doğaya karşı sorumluluğumuza dair bilimsel ve felsefi çabalar o kadar eski değil. Peki bu tartışmanın sosyalist devrim mücadelesi açısından önemi nedir? Marksist düşüncenin etik boyutuna dair tartışmalar da çok eski olmamakla birlikte Marksist düşüncenin bu boyutu ekoloji tartışmalarında daha fazla öne çıkan boyutlardan birisini teşkil ediyor. Özellikle Marx’ın değer anlayışında doğayı gözeten yönlerin öne çıkarıldığı güçlü ekolojik yaklaşımlar söz konusu. Burada genel ve haklı olarak hareket noktası iktisadi değer çözümlemesi olmuştur. Ne var ki ekolojik açıdan bakıldığında bir başka boyut daha var. Doğanın etik bir değere sahip olup olamayacağı, olacaksa bunun nasıl temellendirileceği sorunu Marksist düşüncenin kayıtsız kalamayacağı bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Daha genel olarak ifade edersek Marksist etikten söz edebilir miyiz ve doğanın bu etikte özsel ya da araçsal bir yeri var mıdır? Marksizmin farklı birçok düşünce sistemini ihtiva ettiğini de göz ardı etmeksizin ve şu soruyu öne çıkararak Marksizmle ekolojik etik arasında bir bağ kurmaya çalışalım: Komünist etikten söz edebilir miyiz?

Sosyalist hareket açısından siyaset ile ahlak arasındaki ilişki kimi reel durumlar açığa çıktığında gündeme gelse de ikisi arasındaki özsel ilişkinin zorunluluğu Antik Yunan felsefesinden bu yana temellendirilmeye çalışılmıştır. Dahası özellikle bu dönemdeki tartışmalarda ikisi doğaları gereği bir birlik içinde düşünülmüştür. Bunun nedeni ikisinin de sınıf ilişkileri tarafından belirleniyor olmasıdır kuşkusuz. Ne var ki bu tartışma daha genel düzeyde bir değer kuramı araştırmasına taşınabilir. Şayet hareket noktamız her bireysel ya da toplumsal yaşam tarzının belli değerlere dayandığı, belli değerlere göre biçim kazandığı tezi olacaksa siyaset ile ahlak arasındaki ilişki daha sarihleşir. Bu hareket noktası ise bizi sosyalist mücadeleye yön verecek değerlerin ne olacağı sorusuna götürür. Etik açıdan aynı soruya varıyoruz: Komünist etik var mıdır? Lenin bu soruya tereddüt etmeksizin, tarihsel değişkenliğin ve göreceliliğin ötesinde nesnel göndermeler içerecek şekilde “kuşkusuz var” yanıtını verir. “Ortak ve birleştirici bir yararı” gözeten ahlaki ilke devrimciliğin ve komünistliğin temel ilkesi olarak öne sürülür.

Sosyalist mücadeleler tarihindeki teorik tartışmalara bakıldığında etik boyutun yeterince ele alınmadığı ya da siyaset tartışmaları kadar yer bulmadığı görülür. Marx’tan başlayarak bu güne değin yürütülen –en azından klasik metinler açısından bakıldığında- teorik tartışmalarda genel olarak derli toplu ya da sistematik bir ahlak kuramının geliştirildiği söylenemez. Bu Marksist kuramın etikten bağımsız yürütüldüğü anlamına gelmemelidir kuşkusuz. Kastedilen, birçok durumda görmezden gelinen bu kurucu unsurun yani ahlaki değerin (ethosun) üzerine düşünmenin sosyalist mücadelenin, Marksist kuramın ve özellikle de bu kuramın ekolojik boyutunun derinleşmesine önemli katkılar sunacağı. Bu tartışmaya belli bir yerden başlamak gerekse de Lenin’in “komünist etik” tartışması çarpıcı bir örnek olarak açığa çıkıyor. Dahası Lenin’in kısaca ele aldığı bu tartışma şaşırtıcı biçimde etikte nesnel bir yönelime işaret ediyor. Etiğe dair bu yalın kavrayış aynı zamanda Lenin’in kavrayışının derinliğinin önemli bir örneğini teşkil ediyor.

Lenin, komünist etik tartışmasını diğer sorunları ele aldığı biçimde tarihsel oluşumun nesnel kategorileri ile ele almaya çalışıyor. Bu nedenle Lenin’in hareket noktası, şimdiye değin oluşturulmuş tüm değerlerin toplamının insanlığın ortak değeri olarak görülmesinin Marksizmin olmazsa olmaz ilkelerinden birisi olduğudur. Kültürel, ahlaki, bilimsel, ekolojik ya da ekonomik ilişkilerin devrimci dönüşümü bu öncülden hareketle terkip edilebilir. Bu toplumsal zenginliğin yaratıcı bilgisi devrimci hareketin düşünsel özünü oluşturur. Lenin, bu tarihsel oluşuma dair derinlemesine kavrayışın komünist olmanın birincil koşulu olduğunu vurgular. Bu koşul ise dolaysız ve pratik biçimde etikle birlikte tesis edilir:

“Sınıf savaşımı sürüyor ve görevimiz bütün çıkarları bu savaşıma bağımlı kılmaktır. Komünist ahlaklılığımız da bu göreve bağımlıdır. Şöyle diyoruz: Ahlaklılık, eski sömürücü toplumu yıkmaya ve yeni, komünist bir toplum kurmakta olan proletaryanın çevresinde bütün çalışan insanları birleştirmeye yarayan bir şeydir.
Komünist ahlaklılık, bu savaşıma yardım eden ve çalışan insanları tüm sömürüye ve tüm küçük özel mülkiyete karşı birleştiren ahlaklılıktır; çünkü küçük mülkiyet, tüm toplumun emeğiyle yaratılmış olanı bir tek kişinin eline verir. Ülkemizde toprak ortak mülktür” (Gençlik Birliklerinin Görevleri).

Böylece tarihsel bir olgudan hareketle nesnel bir ahlaki eğilim ortaya çıkar: “Bize ahlaklılıktan söz edildiğinde, şöyle deriz: Komünistler için tek ahlaklılık işte bu sağlam, kenetlenmiş disiplinde ve sömürücülere karşı yürütülen bilinçli yığın savaşımındadır. Biz, öncesiz ve sonrasız bir ahlaklılığa inanmayız ve ahlaklılık üzerine anlatılan bütün masalların birer aldatmaca olduğunu sergileriz. Ahlaklılık, daha yüksek bir düzeye erişmesi ve kendisini emek sömürüsünden kurtarması için insan toplumuna yardım amacına hizmet eder” (GBG). Lenin’in ahlaka dair görüşleri bir yandan mutlak ahlak anlayışının eleştirisini içerirken diğer yandan ahlakın mutlaklığının çürütülmesinin onun nesnelliğinden vazgeçeceğimiz anlamına gelmediğini gözler önüne serer. Bu nedenle Lenin’in komünist etiği tartışırken göndermeleri geçmişi, şimdiyi ve geleceği kuşatır. Ortak tarih, ortak üretim ve yaratılmış ortak değerler gelecekte bu değerlerin bilfiil toplumsallaşmasını sadece politik bir mücadele olarak değil aynı zamanda etik bir görev olarak önümüze koyar. Tam da bu yüzden Lenin eğitimin ancak komünist bir etik kazandırdığı sürece gerçek bir eğitim olabileceğini savunur.

Ahlakın halis ve aşkın değerlerin kuruluşu olduğunu düşünmüyoruz kuşkusuz. Ama bununla birlikte ahlaki tartışmanın siyaseti önceleyemeyeği argümanı ahlaki tartışmaların askıya alınabileceği ya da ertelenebileceği anlamına da gelmemelidir. Ahlakın ve değerlerin oluşum koşullarına dair nesnel bir yaklaşım için insanın toplumsal ve doğal ilişki biçimini tarihsel bir bütünlük içinde ele almalıyız. Bu nedenle değerler mücadelesini de bir bütün olarak düşünmeliyiz. Zira etik, devrim ve ekoloji tartışmasını yani devrimin ekolojisi tartışmasını geleceğe ve olması gereken ufkuna taşıyan temel uğraklardan biridir. Bu nedenle geleceğe dair ortak ve birleştirici bir unsur ya da kurucu koşullar aranacaksa bu halis bir siyasi perspektifle değil siyaseti etikle bir değerler bütünlüğü içinde ele alabileceğimiz perspektifle mümkün gözüküyor. Zira komünist etik -artık daha da zorunlu biçimde- insanmerkezci bir sınırın olumsuzlanmasına dayanmalıdır. Dolayısıyla bir yandan siyasetin ve etiğin dönüşümünü “tarihsel ekonomik gelişmenin (toplumsal varlığın gelişmesinin) nesnel mantığını genel ve belli başlı çizgileriyle” (Materyalizm ve Ampiriokritisizm, Lenin) kavramak diğer yandan bu dönüşümün ve varoluşumuzun doğayla ilişkimizde ekolojik bir etikle nasıl bir araya getirilebileceğini tartışmak güncel bir sorumluluk olarak açığa çıkıyor. Tam da bu nedenlerden dolayı komünist etiğin temel ilkesi olan “ortak yarar ve birliği” doğayı da kuşatacak biçimde geliştirmek durumundayız. Bu aynı zamanda devrim fikrinin derinleştirilmesi ihtiyacıdır. Devrimin ekolojisi bu nedenle kuramsal açıdan en kuşatıcı boyutu temsil eder.

Her ne kadar ekolojik etik tartışmalarında akıl ya da akılcılık yıkıcı bir unsur olarak eleştirilse de komünist etik bu eleştiriyi de göz ardı etmeyecek şekilde yeni ve doğa aracılığıyla tanımlanmış bir rasyonaliteye gönderme yapar. “Ortak yararın ve birliğin” gözetilebileceği etik ilkeler nihai olarak akla ve -bu nedenle- komünist etik de zorunlu olarak rasyonalist etiğe dayanır. Akıl, doğaya içkin ve doğayla birlikte düşünüldüğü sürece ortak bir özü ve birliği kavrayabilir. Burada kritik olan bu etiğin ontolojik bir araştırmaya bir başka bakımdan bir doğa anlayışına dayanıyor olmasıdır. Kuşkusuz çelişki etikten değil üretim ilişkileri tarzından kaynaklanır. Etik de bu ilişki tarzının görünümlerinden biridir ama bundan ibaret değildir.

Komünist etik siyasette referans noktalarından birini oluşturur. Komünist etik aşkın bir değer anlayışına gönderme yapan ahlak anlayışlarının aksine pratik olarak kullanışlıdır. Sosyalist hareketin ulusal, feminist, ekolojist vb. hareketlerle kuracağı ilişki tarzına dair oldukça yaratıcı bağlamlar sunar ve mevcut politik bağları derinleştirir. Bu yaratıcılığın kökenleri “ortak yarar ve birlik” değerini kapsayacak tarzda ekolojik bir kavrayışa dayanır. Tekrarlamakta yarar var ki burada kastedilen devrimin ekolojisidir. Başka bir deyişle, devrim fikrinin evrenselliğini temin eden boyut ekolojidir. Aklın tarihle ve doğayla buluştuğu temel uğrak bu nedenle komünist etiktir.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler