spot_img
spot_img
Ana SayfaAmazonÇeviri | Bir Amazon işçisi anlatıyor - NFB

Çeviri | Bir Amazon işçisi anlatıyor – NFB

John Holland isimli Amazon depo işçisinin yazdığı, işyerindeki günümüze özgü sömürü ve denetim düzenini tüm detaylarıyla anlatan ve Notes From Below’da yayınlanan yazıyı sizlerle paylaşıyoruz.

Batı Midlands, Rugeley’deki Amazon Dağıtım Deposunda bir işçiyim. Amazon bu depoyu “İkmal Merkezi” olarak adlandırıyor. Rugeley’deki merkez 700.000 metrekarelik bir alana yayılıyor, içinde en az 1500 işçi çalışıyor ve oradan günde 600.000’e kadar eşya dağıtılıyor. Salgın İngiltere’yi vurduğundan beri, Amazon görünürde sosyal mesafe kurallarına uymak için çalışma biçiminde birçok değişiklik yaparken, talepteki artışa fazladan işçi (çoğunlukla taşeron işçi) alımı yaparak yanıt verdi.

İş Bölümü

Depoda çalışmak küçük tekrarlı görevlere bölünmüştür ve gün boyunca bunlardan sadece birine odaklanan farklı işçi ekipleriyle birlikte çalışılır. Son derece organize bir iştir, herkes makinedeki bir dişli olarak işlev görür ve diğer dişlilerin ne yaptığının zar zor farkındadır. Benim anlayabildiğim kadarıyla, çeşitli seviyelerdeki idare ve destek rollerini dahil etmezsek, depoda 5 farklı tipte işçi bulunuyor. Bunlar:

  1. Alıcılar: Bunlar günlerini, “İkmal Merkezine” geldiklerinde kamyonlardan kutuları boşaltarak ve onları ‘hazırlama’ bölümüne göndererek geçiren işçilerdir.
  2. Hazırlayıcılar: Bunlar depolanmaya hazır hale gelmesi için eşyaları hazırlayan işçilerdir. Bu iş, genellikle her kutuyu açmayı, her eşyaya Amazon’un özel barkodunu eklemeyi, daha sonra onları kutularına geri koymayı ve yeniden kutuyu kapatmayı içerir. Bazı eşyaların özel çantalara yerleştirilmesi gerekir. Daha sonra kutular, binanın çoğunu oluşturan dört katlı binlerce depolama koridoruna istiflenmek için gönderilir.
  3. İstifleyiciler: Bunlar hazırlanmış olan malları depolayan işçilerdir. Her istifçi bina içinde asansöre yakın spesifik bir konuma yerleştirilmiştir; buralar istifçilerin eşyaları alması ve koridorlarda depolaması için sürekli olarak arabaların geldiği ve malları boşalttığı yerlerdir. Her işçinin yaptığı işi kaydeden bir tarama cihazı vardır. Onların işi, arabadan malları almak, her eşyanın barkodunu taramak, onu koridordaki belirli bir kutuya yerleştirmek ve daha sonra bu kutunun kendine has barkodunu da kaydetmek için taramaktır. Bu süreç araba boşalana kadar devam eder. Araba boşaldığı noktada başka bir araba ise istiflenmek için hazırdır.
  4. Toplayıcılar: Siparişler geldiğinde eşyalar, kendi arabalarıyla koridorlardan yukarıya ve aşağıya hareket eden “toplayıcılar” denilen işçi ekibi tarafından kutulardan toplanır. Her biri onlara hangi eşyanın toplanacağı ve nerede olduğuna dair talimat veren tarayıcılar taşırlar. Bunlarla önce eşyayı sonra da onu içinden aldıkları kutuyu tararlar ki eşyanın oradan alındığı bilgisi sisteme işlensin. Arabaları dolduğunda, eşyalarını teslimatçılara götürürler.
  5. Teslimatçılar: Son olarak, bunlar kutulardan alınan eşyaların üzerinden geçen, onları spesifik bireysel siparişlere göre sıralayan ve daha verimli teslimat için onları coğrafi konuma göre organize edilecek şekilde paketleyen işçilerdir. Daha sonra paketlenen eşyalar kamyonlara yüklenir ve teslimat için götürülür.

Bu grupların birbirleriyle teması neredeyse sıfır. Aslında işin organize edilme şekli, bir iş arkadaşınızla sohbet etmeksizin bütün gün kolayca çalışabilmenizi amaçlıyor. Eğer önceliği işçilerin örgütlenmesini engellemek olan bir çalışma sistemi inşa etseydiniz, bundan çok da uzak olmazdınız. Depoda çalışmaya başladığımdan beri çoğunlukla istifleyicilik yaptım fakat ara sıra, bazı günlerde hazırlayıcı olarak çalışmak için de gönderildim. Amazon, herhangi bir günde çarkların verimli bir şekilde dönmesini sağlamak için, her ekibin ne kadar işçiye ihtiyaç duyduğunu hesaplayacağı bir sisteme sahip olmalı; bu sayede hiçbir ekip süreci işleten bir önceki ekip tarafından bekletilmemiş olur. Hazırlama alanında çalışırken, ayrıca depoda bir bölgeden diğerine özel bölmelere girmesi gereken hareketli paletlerin taşınmasına yardım etmem istendi. Tekraren bunu nasıl yapacağım konusunda eğitim alacağım ve bunun çok yakında gerçekleşeceği söylendi ama şimdilik sadece transpalet kullanmayı bildiğimi söylemem yeterli oldu. Aslında herhangi bir sertifikaya sahip değilim, sadece bunu nasıl yapacağımı önceki işte herhangi birini taklit ederek öğrendiğimi hatırlıyorum. Ben gönüllü olarak giymeye razı olsam da, bizden çelik ayakkabı giymemizi dahi istemediler. Ayaklarıma daha önce birkaç kutu düşürdüm ve bunu spor ayakkabılarımla denemek istemiyorum.

Belki önümüzdeki hafta üzerime palet düşer ve bu sayede Amazon’u dava ederim.

Ayrıca rolü işgücü için ekstra organizasyon sağlamak olan ve yukarıda özetlediğim kategorilere uymayan çalışanlar da var. Her takım bir ‘lidere’ sahip. Bunların başlıca rolü her günün başlangıcında ve bitişinde motive edici konuşmalar yapmak gibi görünüyor. Bize bir problemimiz olduğunda onlara anlatmak için yanlarına gitmemizi söylerler. Çalışanlar tarafından pek sevilmiyorlar. Herhangi bir problemle alakalı onlarla konuşmak, genellikle küçümser bir şekilde yapılacak hiçbir şey olmadığı cevabı almakla sonuçlanır ve biz sadece yaygara yapmakla kalırız. Liderimizle alay etmek iş arkadaşlarımla kendimizi eğlendirmenin başlıca yolu ve bu bize patronlara karşı kolektif bir kimlik duygusu veriyor. Ama bu genellikle her şeyin işçilerin örgütlenmesini engellemek için inşa edilmiş olduğu fikri karşısında etkisiz kalıyor.

Bir diğer önemli grup ise ‘Problem Çözücüler’dir. Bunlar ‘Gezici Bilgisayarlar’ın (Amazon’da bunlara ‘Gebil’[1] deniyor)  arkasında duran ve iş sürecini hatalara karşı izleyip eğer varsa bunları düzelten işçilerdir. Örneğin, bir ürünün barkodunu taradınız ve bu sizin tarayıcınıza farklı bir ürün olarak geldi, o zaman süreçte bir şeyler ters gittiği için bunu ‘Problem Çözücülere’ bildirmeniz gerekir. Yaygın karşılaşılan bir hata şu: spesifik bir bölümle sınırlandırılması gereken ürünler diğerlerinin arasına karışıyor. Örneğin, Amazon birisinin köpeğini istemsizce öldürmesin diye, evcil hayvan gıdasıyla, zehirli maddeler kendi özel bölmelerinde istiflenmeli. Bu işlerin çoğu otomatizasyonu oldukça kolay olabilecek görevlermiş gibi görünüyor. Aslında sürekli ‘Problem Çözücülere’ gidip gelmek, Amazon’un sistemlerini test etmek için oradaymışız gibi hissettiriyor. Böylece kaçınılmaz şekilde hepimizin işini elinden alacak robot işçilerin sahneye girişinden önce sistemdeki tüm hatalar giderilebiliyor. Esasen yönetici olmalarına rağmen, Problem Çözücüler bizden daha fazla ücret almıyorlar. Daha yüksek ücretli bir pozisyona geçmek için öncelikle biraz yönetici deneyimini edinmek gerek, bundan dolayı işçiler de hiçbir ekstra ücret ödemesi olmadan terfi etmeyi doğal olarak kabul ediyorlar. Tüm bu yönetim katmanları işçi dayanışmasını oldukça etkili biçimde baltalamakta. Gerçekte ‘Problem Çözücülerle’ aynı gemideyiz fakat işin organize edilme şekli bize tam tersini hissettiriyor.

Amazonda Çalışmak

Amazon’da çalışmak hakkında şaşırtıcı olan şey, ilk başta kafa karıştırabilir ama, garip bir dili benimsemek zorunda olmak. Daha önce zaten depoların artık ‘İkmal Merkezi’ olduğundan ve ‘Problem Çözücülerin’ ‘Gebil’lerde çalıştığından bahsettim. Eh, işçiler de “personel” ve hatta “çalışan” olarak adlandırılmıyor burada. Hepimize “ortak” denir. İster işçi ister patron olalım, hepimizin aynı olması beklenir ve bunlar gerçekte bizi daha uzak kılsa da, şirketle ilişkimiz tamamen cana yakın hissettirmek üzerine kurulmuştur. İşçiler bunun etkilerinin farkındadırlar. Bir personel bana bir ‘propaganda videosundan’ (kendi kelimeleri) bahsetti. Amazon bu videoyu yönetici kadrosuna, ‘ortakları’ arasında sendikal örgütlenmeyi nasıl tespit edip engelleyeceklerini öğretmek için kullanıyor. Bu insanların nasıl konuştuklarını bir tadımlık görmek için söz konusu video YouTube’da bulunabilir.[2]

Rugeley’deki İkmal Merkezinden yaklaşık 35 mil uzaklıktaki Birmingham’da yaşıyorum. Kendi arabam olmadığı için, Merkezdeki 7:30’daki vardiyama gitmemin tek yolu, Birmingham Şehir Merkezinden 5:50 ya da 6:10’da ayrılan Amazon’un sefere koyduğu otobüslere binmek. Doğrudan işyerine giden otobüs için bizden 4 Pound ve dönüş yolculuğu için de yine 4 Pound alıyorlar. Servisin ücretsiz olması gerektiğini söyledim ama Amazon bunun için işçilerden ücret talep edebileceğini fark etti ve işçiler de hala gelmeye devam ediyor – o halde neden almasın ki. Uzun süredir dikkat ediyorum, otobüse binen işçilerin çoğunluğu erkek (genelde iş gücü de öyle) ve ezici bir çoğunluğu (işyerindeki oranın çok daha üstünde olacak şekilde) beyaz değil. Beyaz işçilerin bir araba sahibi olma ya da yakında yaşama şansının daha yüksek olduğunu varsayıyorum. Bununla birlikte ‘Beyaz’ olmasına rağmen, bu işçilerin çoğunun İngiliz olmadığını belirtmeliyim. Çoğunluğu Rumen ya da Polonyalı görünüyorlar. Sabah 5:30’da Şehir Merkezine gitmek için bisikletle evden çıkıyorum ve 7:30daki işe başlamak için otobüsü 6:10’da yakalıyorum. Vardiyam saat 18’de bitiyor, Birmingham için diğer otobüs saat 18:30’da kalkıyor ve yaklaşık 19:20 civarlarında varıyor. Daha sonra bisikletle yaklaşık saat 20 civarlarında eve dönüyorum. Seyahat zamanı dahil, haftada dört gün olmak üzere bir iş günü 14.5 saati buluyor.

İşçiler iki farklı gruba ayrılıyor; ‘mavi rozetliler’ olarak adlandırılan, doğrudan Amazon’un istihdam ettiği bizler ve ‘yeşil rozetliler’ olarak adlandırılan, taşeron bir firma için çalışanlar. Tüm gün bu renkli rozetleri bir boyunluk üzerinde takmak zorundayız, böylece daha kolay tanımlanabiliyoruz. Taşerona çalışıp pandemi süresince artan talebi karşılamak için işe alınanlarsa “kahramanlar” olarak tanımlanıyor. Bu bana hükümetin, yeterli kişisel koruma ekipmanı olmadan koronavirüse karşı çok cesur bir şekilde mücadele ettikleri için, Ulusal Sağlık Servisi çalışanlarını da kahramanlar olarak adlandırmasını hatırlatıyor. Amazon’da daha da ileri götürdükleri bir başka garip dil kullanımı daha var; her taşeron çalışanına üstünde gerçekten bir Süper kahraman figürü olan rozetlerden veriliyor (örn. Hyperion, Yok Edici Drax vb. – süper kahraman isimlerinde pek iyi değilim). Daha sonra onlara çalışacakları her günün sabahında binanın hangi bölümünde görevlendirildiklerini görmeleri için Kahramanlar Panosuna bakmaları söyleniyor. Biz genellikle farklı yerlerde çalıştığımızdan hiçbirini gerçekten tanımıyoruz, bu da örgütlenmeyi oldukça zorlaştırıyor. İş arkadaşlarım bu durumu diğer her şeyden daha komik bulsa da, ben işçileri ‘süper kahraman’ olarak adlandırmayı inanılmaz derece patronluk taslayan bir şey olarak görüyorum.

Göçmen işçilerle sohbetlerden anladığım, birçoğu Rugeley’de ya da çevresinde aynı ortak konutta birlikte yaşıyorlar. Genel olarak içlerinden birisinin arabası var ve geri kalanları her gün işe o götürüyor. Bir saat için ücret 9.50 pound, haftada bir gün fazla mesai için 1,5 kat ödeme ve 2. fazla mesai için de 2 kat ödeme alıyorlar. Britanyalı işçilerin çoğunlukla koronavirüs pandemisi başladığından beri izinde olanlar ya da işten çıkarılmış olanlar olduğu görülüyor.

Bir iş arkadaşım bana ücretli izin dönemi bittiğinde daha önceki işinin hala mevcut olacağına inanmadığını söyledi. Bu yüzden izin sürecinde yeterli para almasına rağmen önceki işini kaybetmeden önce yeni bir iş bulmak istiyor. Diğeri ise aldıkları yüzde 80’lik ücretin harcamalarını karşılamak için yeterli olmadığını ve iş bulmaya ihtiyaçları olduğunu söylüyor. Görünürde göçmen işçilerle İngiltere doğumlu işçiler arasında bir gerilim olmadığını söylemem gerekir. Daha önceki işlerimde de böyle bir durum yoktu. Burada, Amazon yönetimine ve hepimize dayatılan sinir bozucu kurallara karşı ortak bir nefreti paylaşıyorlar.

İşin Kuralları

Ah, kurallar. Size nadiren tam olarak açıklanırlar, onları çiğnerken yakalandığınızda ya da bir iş arkadaşınız sizi beladan uzak tutmaya çalıştığı için onları size açıkladığında öğrenirsiniz kuralları. Örneğin, işinizin hızıyla ilgili birtakım kurallar vardır. İstifçiler için, her üç, dört, beş dakikada bir en az bir eşya koymanız gerekir (kesin süre sürekli değişir), yoksa “boşta” olarak değerlendirilirsiniz ve “boş zaman” için maaş kesintinizden mesul olursunuz. İstiflenmiş eşya kotasını da tutturmanız gerekir. Binanın içinde bir yerde durmaksızın herkesin çalışma hızlarının izlendiği ve birisinin çokça boşta kaldığını fark edilirse onu bulması için birinin gönderilebildiği bir oda olduğu söylendi bana. Şu anda, saatte 35 büyük eşya ya da 168 küçük eşyaya eşdeğer malzemenin istiflenmesi gerektiği söylendi, yoksa geçerli bir gerekçe sunamazsan oyalanıyor olarak sınıflandırılacaksın. İşleyişteki gecikmeler nedeniyle işinin bitmesi geçerli bir mazeret. Tuvalete gitmek ise değil. Bize tuvalet molaları vermemize izin verildiği söylendi, ki bu teknik olarak doğru (doğrunun en iyi şekli), ama gerçekte, kaytarıyor görünmeden tuvalete gidip zamanında işe dönmenin bir yolu yok – şayet o tuvaletlerden bir tanesinin yanında çalışacak kadar şanslı değilseniz. Benim hesabıma göre, 700.000 metrekarelik binanın çevresinde, hepsi zemin katta yer alan, işçilere açık dört farklı tuvalet var, o yüzden iyi şanslar dilerim.

Vardiyalarımızda 35 dakikalık iki molamız var. Kural şu, molaların dışında her dakika çalışıyor olmanız gerekir ki bu da tarayıcınız tarafından izlenebilir. Bu nedenle, örneğin, 12’de molaya çıkarsanız, hem 12:00’de hem de 12:35’te birer tarama yapmanız gerekir, yoksa öğle paydosunu uzatmış sayılırsınız ve maaşınızdan yapılacak kesintiden sorumlu olursunuz. Elbette bu, molalar sahiden duyurulduğu kadar uzun değil demek oluyor, çünkü çalıştığınız noktadan yola çıkıp devasa binanın etrafına dağılmış beş kantinden birine yürümek için gereken süre, özellikle koridordaki en yavaş kişi kadar hızlı yürüyebileceğiniz anlamına gelen 2 metrelik sosyal mesafe kurallarının uygulanmasıyla birlikte, 10 dakikayı bulabiliyor. Vaktinde vardiya bölgeme ulaşmak ve döndüğüm anda tarayıcıya yeni bir giriş yapabilmek için yürümeye başlamam gereken anda mola sürem yaklaşık 20 dakika olmuş  oluyor.

Bu yüzden, sıraya girmek için gereken fazladan vakit, geri yürümeye başlamadan önce yemeğinizi bitirmek için zar zor zamanınız olduğu anlamına geldiğinden, kantinden yemek almakla nadiren uğraşırım.  Amazon’un sağladığı bir şeffaf plastik poşeti kullanmanız kaydıyla, binaya paketlenmiş öğle yemeği veya başka şeyler getirmenize izin verilir. Bunun tam olarak neden gerekli olduğu hiçbir zaman açıklanmadı. Normalde bunun binaya silah falan sokmamanızı sağlamak için olduğunu tahmin ediyorum, ancak kurallar pandemi ile çok daha katı hale geldi, bu yüzden bu pek mantıklı değil. Hapishaneye girip çıkmak gibi hissettiriyor.

Burada gelir gelmez öğrendiğiniz bir diğer kural da, oturmak boş durmaya teşvik ettiği için tüm vardiya boyunca ayakta olmanız gerektiğidir. Bu en çok şu durumda katlanılmaz hale gelir: bir sürü küçük parça malı depo koridorlarının en alt rafındaki kutulara istiflemeniz gerektiğinde ya ayaklarınızın üzerinde çömelmeniz ya da dizlerinizin üzerinde durmanız gerekir. Bir işçinin, işin gelmesini beklerken merdivenlerde oturduğu için sert bir şekilde azarlandığını da gördüm. Yaklaşık 20 dakikadır ayakta bekliyorduk. “Liderlerin” vazifelerinden biri, kuralları çiğnediğini gördükleri işçileri azarlamak için koridorlarda devriye gezmek gibi görünüyor. Kimi siyahi iş arkadaşlarımın devriye atan bu disiplin görevlileri tarafından ırksal olarak profillendiklerini düşündükleri için şikayet ettiklerini, köşe başındaki dükkanda beyaz çocuklar istedikleri gibi dolaşırken şüpheyle izlenen siyah çocuk olmakla aynı duyguyu yaşadıklarını duydum.

Dönüş otobüsünde siyah bir işçi, havanın çok sıcak olduğu en üst katta çalışırlarken, maskelerini burunlarının altına indirdikleri için agresifçe tehdit edildiklerini anlattı bana, böyle yapan bir tek kendileri olmamasına rağmen. Sıcaklıkla birlikte burada yapmanız gereken yürüyüş miktarı oldukça yorucu olabiliyor. Geçen hafta bir adım sayacı uygulaması kullandım ve vardiyalarım sırasında günde 7.1 mil yürüyüş yaptığımı gördüm.

Sürekli etrafta dolaşıp gözlerini üzerinizde tutan Liderlerin yanı sıra, burada çalıştığını fark edemeyeceğiniz bir şey de kapalı devre kamera sistemidir. Kesinlikle her yerde kameralar var, binada en az bir kapalı devre kamerayla gözetim altında olmadığınız tek bir yer olduğunu sanmıyorum. Bunun, sürekli izleniyor olmanın farkındalığının, hepimizin üzerinde derin bir psikolojik etkisi olduğunu hissediyorum. Bir çalışan, sadece bir şey taşımak istesem ve ellerim dolu olsa bile cebime asla bir şey koymamamı tavsiye etti, çünkü bu bir çalma teşebbüsü olarak yorumlanabilir.

Dikkat etmeniz gereken bir diğer şey de, depolama sürecinde herhangi bir hata yapmamak, çoğunlukla bir şeyi yanlış sırada yapmamak veya bir şeyi yanlış yere koymamaya çalışmaktır. Mesela, taradığınız bir eşya Yanıcı çıkarsa bunun Yanıcı Bölge’de saklanması gerektiğini (aşağıda bu bölge hakkında daha fazla bilgi vereceğim) ve bu nedenle, şayet henüz orada değilseniz, bir Sorun Çözücü’ye götürülmesi gerektiğini bilmelisiniz. Bunu başka bir yere koymaya çalışmak, tarayıcınızda beliren ve “çok fazla hata yaptığınızı ve tekrar çalışmaya başlamadan önce kendinizi açıklamak için yöneticinize izahat vermeniz gerektiğini” söyleyen bir mesajla neticelenebilir. Oldukça rahatsız edici! Tüm bunlar sürekli izlendiğiniz hissini pekiştirir. Bu yine de istifleme koridorları boyunca duyduğunuz, sabit bir ‘da da da’ sesi çıkaran gürültülü taşıyıcı bandı kadar rahatsız edici değil. O gürültünün tonu ve ritmi Franz Ferdinand’ın ‘Take Me Out’ şarkısının girişine o kadar benziyor ki sürekli anons sisteminden bir vokalin “Eğer yalnızsan…” diye şarkıya girmesini bekler hale geliyorsunuz. Ta ki bunun sadece taşıyıcı bandın motor sesi olduğunu hatırlayana kadar.

Ya da belki de sadece bana öyle geliyordur.

Buradaki işçi dayanışmasının ve direnişinin bir örneği, işçilerin sürekli olarak kuralları esnetebilme ancak sistemde işaretlenmemek için izlemeyi ve sistemi kandırma taktiklerini nasıl geliştirdikleri. Örneğin, boşta kalmış olarak işaretlenmeden tuvalete gitmek istiyorsanız, yanınızda birkaç küçük eşya (örneğin bir ruj) taşımak ve koridorlarda yürürken birkaç dakikada bir bir tanesini tarayıp istiflemek iyi bir çözümdür, böylece sistem işten çok uzun süre uzak kaldığınızı asla anlayamaz. Bunu açıklamakta bir beis görmüyorum çünkü yönetimin insanların bunu yaptığına uyandığından eminim, ancak bunu sadece size çalışanların otomatik izlemeden kurtulmak için bulduğu numaralar hakkında bir fikir vermek için söyledim.

Yanıcı Bölge

Bu işyerinin bir başka ilginç özelliği de yangın güvenliği rutinleridir. İşbaşı eğitimimiz döneminde bir yangın alarmı çalarsa yaptığımız şeyi hemen bırakmamız ve bizi en yakın yangın çıkışına götürecek olan yeşil çizgileri takip etmemiz gerektiğinin bize defalarca kez söylendiği konusunda tüm çalışma arkadaşlarım hemfikirdir. Yeterince mantıklı geliyor kulağa. Sonra bir gün bunun hakkında düşündüm ve yere baktım ve sonra aniden ayıktım.

Hangi yeşil çizgiler?

Bir sabah bu yeşil çizgilerin nerede olduğunu bulmak için 10-15 dakika harcamış olmalıyım. Her yerde sarı, beyaz ve gri çizgiler var bolca ama yeşiller yok. Pek işe yarar bir yangın güvenliği prosedürü değil. Sanırım bir yangın alarmı çalmaya başlasa yalnızca herkesi takip edip en iyisini umacağım. Yangın esnasında şansın olup olmadığı nerede çalıştığına çok bağlı görünüyor her halükarda.

Daha önce de belirttiğim üzere, çoğu malzeme herhangi bir yerde depolanabilmesine rağmen, her şeyden ayrı tutulması gereken malzemelerin depolanması için birkaç özel bölüm var binada. Bu bölümlerden biri Yanıcı Bölge olarak adlandırılıyor ve bu kulağa kundakçılar için bir çeşit eğlence parkı gibi geliyor. Burada çalışmanın eğlenceli olduğuna dair sürekli bir hatırlatma çabası hakim. Hatta takım liderlerine bizimle yaptıkları konuşmalara “iyi eğlenceler” lafını sıkıştırmaları söylenmiş gibi görünüyor. Ama her neyse, Yanıcı Bölge koridordan koridora yanıcı maddelerden oluşuyor. Kağıt gibi yanacak anlamında değil ama benzin, kimi parfümler vb. gibi çok çabuk yanacak şeylerden. Fikir şu, binada bir yangın olursa kolayca alev alabilecek her şey ayrı tutulduğundan çok hızlı yayılmaz, bu yüzden binayı tahliye edecek bolca zamanımız olur. Şimdi, Yanıcı Bölge’de yangın çıkarsa tam olarak ne olacağı bana hiç açıklanmadı. Sanırım orada çalışıyorsanız ve yangın alarmını duyuyorsanız, azgın bir kimyasal cehennem sizi yutmadan önce orada olmayan yeşil çizgileri takip ederek Allah ne verdiyse koşmanız gerekiyor.

Pandemi sebebiyle, yeni bir kural teftiş grubu daha oluşturuldu. Bunlara Sosyal Mesafe Şampiyonları deniyor. İşleri tesiste devriye gezerek aralarında iki metreden az mesafe bulunan işçileri bulup onlara birbirlerinden uzaklaşmalarını söylemek. İşçilerin büyük çoğunluğu zaten sosyal mesafe kurallarına uymak için epey gayret gösteriyor, bu yüzden görebildiğim kadarıyla pek sorun olmadı. Gerçi, Sosyal Mesafe Şampiyonu’nun vazifesi, sağlık ve güvenlikten ziyade, başkalarına ne yapacaklarını söylemekle ilgilenen bazı insanları cezbetmiş görünüyor. Yöneticime esas sosyal mesafe felaketinin Kahramanlar Panosu olduğundan söz ettim.

Her sabah, bir sürü taşeron işçinin vardiyalarının nerede olduğuna bakmak için aynı anda geldiğini görüyorum ki bu sırada sosyal mesafe diye bir şey kalmıyor, çünkü hepsi boşa düşmüş görünmekten korktuklarından birer birer bakmak için yeterince bekleyemeyeceklerini düşünüyorlar. Çok açık ki Amazon “boşta olma” ve “kota” kurallarını gevşetse, işçiler yakalanmamak için sürekli birbirini itip geçmek zorunda hissetmese, sosyal mesafe uygulaması çok daha kolay hale gelecek. Ama bu kârlarına zarar verir. Attıkları tek gerçek adım, otobüsün hareket saatini 18:10’dan 18:30’a kaydırmak, bu sayede işçilerin vardiyalarını bitirdikten sonra otobüse yetişmek için fazladan bir 20 dakikaları oldu, kapılara hep birden akın olmuyor. Ama sanırım bu Amazon’u hiçbir şekilde olumsuz etkilemeyen bir değişiklik, sadece işçilerin eve 20 dakika geç varması anlamına geliyor.

Pandemiden bu yana, ilk gerçek yangın alarmımızla birlikte, sosyal mesafe düzeninin nasıl yıkıldığına şahit oldum. İlk olarak, alarm çaldıktan sonra, çalışmaya devam ettiğini gördüğüm birkaç Rumen işçiye binayı terk etmelerini gerektiğini izah etmek zorunda kaldım. Tatbikatların çarşamba ve cumartesi öğlen 12’de olduğu bize söylenmiş olsa da bunun bir tatbikat olmadığını, gerçek bir yangın durumu olduğunu anlamadılar. Yüzlerce işçi aletlerini bıraktı ve binadan üst üste yığılarak bizi otoparka götüren görünmez yeşil çizgileri takip etti. Orada da Doctor Who’daki Siberadamlar gibi görünmemize neden olacak, tuhaf, metalik folyodan yapılma ceketler giymemiz söylendi. Bunun manası neydi emin değilim. Belki de yağmur ihtimaline karşı bizi kuru tutmak istediler? En azından biraz heyecanlandık. Ama yangın tahliyesinin zirve noktası sonunda bu dillere destan yeşil çizgileri keşfetmekti. Bunlardan iki tane var. Yaklaşık 6 adım uzunluğundalar ve yangın çıkış kapısının hemen önünde uzanıyorlar. Yani yanı başında durmadığınız sürece bir yol gösterici olarak hiçbir işe yaramazlar çünkü o noktada yangın çıkışının nerede olduğu zaten tamamen ortada. Bu yeşil yangın çıkışı çizgileri konusunda bizi eğitmek için neden bu kadar çok zaman harcadıklarını düşününce insan hayrete düşüyor.

Dayanışmayı inşa etmek

Burada diğer işçilerle bağ kurmak çok zor. Her seferinde farklı gruplarla çalışarak, sürekli bir bölümden diğerine taşınıyorsunuz ve herkes birbirinden farklı vardiya günlerinde ve mola saatlerinde çalışıyor. Öncelikli amacı sendikal örgütlenmeyi engellemek olan bir çalışma rejimi kuracak olsaydınız, aynen böyle yapardınız. Üstelik kadroda büyük bir sirkülasyon var. İşçiler, özellikle pandemi sırasında gelen yeni işçiler olmak üzere, uzun vadede çalışma koşullarına katlanamadıkları için düzenli olarak işten ayrılıyorlar. Amazon, yeni işe alımları asla yavaşlatmıyor gibi görünüyor, bu yüzden belli ki birilerinin yerine yenileri geliyor. Çalışanları hedeflere yeterince ulaşmadıkları için periyodik olarak işten attıklarından şüpheleniyorum. Böylece yerlerine yeni birileri geliyor ve verimlilik ortalamaları sürekli olarak artıyor.

Bir gün, istifleme hızımın o sabah diğer herkesin ortalamasının %50’sinin altına düştüğü konusunda uyarıldım ve benden buna dair açıklama istendi. Ama bu yavaş çalışmamdan çok şanssızlıktandı (çünkü orada raf alanının olmaması beni yavaşlattı) ve bu tekrarlanmadı. Eve giden otobüste birisi bana o sabah saat 7’de bir arkadaşın işe geldiğini, girişte kartını okuttuğunda içeri girme izninin olmadığını gördüğünü ve bunun üzerine artık burada çalışmadığını, çünkü ‘salıverildiğini’ öğrendiğini anlattı. Adam E-postayı görmemiş herhalde.

Evet ‘salıverilmek’ de Amazon Dili’ne özgü başka bir kelime; burada kimse kovulmaz. Bu kelimeyi ilk kez bir gün işe geç kaldığımda ve kısa bir süre sonra da hasta olduğumda duydum ve bir gün daha hastalanırsam salıverileceğim söylendi. Bu uyarının ne kadar süre geçerli olduğundan emin değilim; kesinlikle sonsuza kadar değildir ama öğrenmek için tekrar hasta olmayı denemedim. Bu tavır şirketin katı koronavirüs karşıtı duruşunu da baltalıyor gibi görünüyor; çünkü işçileri hasta hasta çalışmaya teşvik ediyorlar ve işe gelmezlerse işten atılacaklarını söylüyorlar.

Yine de, sendika örgütlenmesinin yeni stratejilere harcanan ciddi bir çabayla burada başarılı olma şansı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca öğle yemeğinde bir iş arkadaşımın ailesindeki bir ölüm olayı nedeniyle işe gelemeyişine dair açıklama yapmasının istendiğini ve disiplin toplantısına çağrıldığını öğrendim. Bunun üzerine de sendikasını bu sürece dahil ettiğini (bireysel olarak hiçbir sendika üyeliği tanınmıyor) söylediğini duydum. Bir sorun da işçilerin çoğunun Rumen olması ve çoğunlukla yerli işçilerden kopuk olmaları. Sendika, Rumence konuşan bir organizatöre yatırım yapmaya istekli olmadığı sürece, sendikalaşma çabasının başarılı olacağını düşünmüyorum. Ayrıca (GMB sendikasının da denediğini anladığım kadarıyla) işçilerle tesisin hemen dışında konuşmak muhtemelen kötü bir fikir. İşçiler hâlâ izlenme konusunda gerginler. İnternet üzerinden bir erişim de muhtemelen gerekli. Ancak fiziksel etkileşime ihtiyacımız varsa, Birmingham, Wolverhampton, Walsall ve benzeri yerlerdeki otobüs indirme noktalarına gidip etrafı gözetleyen Amazon yöneticilerinin olmadığı yerlerde işçilerle konuşmak muhtemelen daha akıllıca olacaktır.

Amazon’a sağladığımız kâr miktarına karşılık ne kadar düşük ücret aldığımızı anlamak için pek de hayal gücüne ihtiyacımız yok. Bu yazı yazıldığı tarihte Jeff Bezos’un net serveti 189 milyar dolar ediyor. Eğer bu işyeri çalışmayı durdurursa, insanların ve işletmelerin online teslimatlara böylesi mecbur olduğu bir zamanda bu durum Batı Midlands’in tüm ekonomisini etkiler. Başka kaç işyeri için bunu söyleyebiliriz? Daha yüksek ücret gerçekten örgütlenmek için belli başlı amaçlardan biri. Ancak pek çok işçinin bundan şikayet ettiğini duymadım. Hepimiz hâlâ geçimlik ücretin çok az üzerinde bir ücret alıyoruz ve birçok insanın beklentileri bunu kabul edilebilir görecek kadar düşük. İnsanların en mutsuz olduğu konu ise çalışma esnasında herhangi bir şeye karar vermek için hiçbir inisiyatife sahip olmamak – aşırı gözetleme, keyfi kurallar, agresif yönetim yöntemleri vb. Yönetimi sırtımızdan atmak ve burayı çalışmak için daha keyifli bir yer haline getirmek için uğraşmak muhtemelen daha harekete geçirici bir hedef olur.

*Orjinal metin için :https://notesfrombelow.org/article/amazon-inquiry#

Çevirenler: Enes Köse, Ahmet Çetin, Emre Yeksan

[1] İngilizcesi olan ‘Computers on Wheels’’ın kısaltması ‘Cows’ ‘İnekler’ anlamına da geliyor.

[2] https://www.youtube.com/watch?v=AQeGBHxIyHw

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler