spot_img
spot_img
Ana SayfaGüncelCesaretin Öyküsü - Barış Altun

Cesaretin Öyküsü – Barış Altun

Adımın yazıldığı taş bile yok olsa
Kalmamış da olsa bu dünyada mezarım
Hatırlayıp tek canlı gelmese de başucuma
O müjdeyi ben doğadan alacağım.
Nasırlı ellerle yaratılan o görkemli bayrama
Hiç kimse fark etmeden ben de katılacağım.

Mustafa Özenç

Ölümüyle, yoksulluğuyla, geçim sıkıntısıyla, derdiyle, tasasıyla, yasıyla yoğrulmuş büyük enerji havzasında; Balıkesir, Manisa, İzmir’i birbirine bağlayan Soma kavşağının tam göbeğinde, sıradan insanların eliyle bir fidan dikildi.

Büyük sermaye ordusunun her bir alanı ranta, talana kurban edebildiği; kirli çıkarları belirleyen paranın elden ele uzandığı; termik santrallerle, madenlerle, rüzgâr ve güneş enerjili sistemlerle patronların kârı uğruna toprağın, havanın, suyun, yaşamın heba edildiği; çıkar siyasetinin insan ve toplum yapısını şekillendirdiği bu havzada, koca bir çınar olma umuduna adandı bu fidan.

Mücadeleye, köhnemiş düzenin çarpık suratını ortaya döküp bu düzeni değiştirmeye; azminden, çabasından, dik duruşundan taviz vermeden onurla yoğrulmuş hayatların adanmışlığından bahsedeceğim. Tahir Abi’den, Ali Faik’ten.

Tahlil önemli bir şey. Yaşadığın toplumu tanımak; toplumun içindeki insanların kararlarını, algılarını, enginliklerini, derinliklerini, gelgitlerini anlamaya çalışmak; ahlak kurallarını, erdemlerini, sevinçlerini tanımak; hüzünleri, yakarışlarını hissetmek, verilen savaşta stratejik ve önemli adımların inşasıdır. Çünkü değiştirmeyi arzuladığın toplumun içindesin ve bilmeden, tanımadan o denizde kürek çekmek, tekneyi savuracak dalgayı görememek demektir. O denizin içine düşer ya yılana sarılarak kurtulur, hain olursun ya da dibine batar ve yok olursun. Tahir Abi ve Ali Faik bu hayata pencerelerini en geniş şekilde açar bakarlardı. Şunu bilirlerdi: Bakmaya, görmeye, öğrenmeye, çabalamaya ne kadar devam edersek o kadar o pencere o kadar genişleyecekti. Asla yukarıdan bakmaz, aşağılamaz, kalp kırmaz; içtenlikle dinler, hissederek anlatırlardı. Bir kez yetmezse bir daha anlatırlardı. Çivinin tek vuruşla çakılamayacağını bilirlerdi. Bunu öyle itinalı yaparlardı ki kendilerine bir şey kattıklarını bilirlerdi. Yaşadığı topraklardan dışarı çıktıklarında daha fazla görür, anlardık bunu. Ermenek’te, Çorum’da, Çanakkale’de, Kütahya’da ya da telefonun diğer bir ucunda bir madenciyle veya başka iş kolunda çalışan bir işçiyle kurdukları bağlar çok hızlı gelişirdi. Konuştukları, görüştükleri insanların düşünce ve duygularına açıktılar. Bilgece tavır alır, samimiyetle cevap verirlerdi. Güven ve cesaret biriktirirlerdi.

Sermayenin öz kaynağı ve işleyiş şekli karşısında; devletin, polisin, jandarmanın, sarı sendikaların işçiler arasında kurduğu ve beslediği sömürü ilişkileri karşısında bir güç olma iradesine ve inancına sahiptiler. 2018 yılında Bağımsız Maden-İş Sendikası kurulduktan hemen sonra, Soma Kömürleri’nden alacaklı olan madencilerin tazminat mücadelesi başlatıldı. Tahir Abi Soma Kömürleri ve Uyar Madencilik mücadeleleri esnasında çekilen bir videoda şöyle anlatıyor: “Biz bir şey yapmadık henüz, çünkü 2014 Soma Katliamı’ndan sonra, Soma’da kocaman bir enkaz oluştu ve biz önce bu enkazı ortadan kaldırmak için çabaladık.” Patron Azim Uyar Soma’da, kardeşi Şükrü Uyar Aydın’ın Söke ilçesinde aynı operasyonu gerçekleştirerek farklı zamanlarda işçilerin alacaklarına çöktüler. Devlet kadrolarında çeşitli ilişkiler sayesinde korundular. Soma Katliamı’nın baş mimarları Can Gürkan, Alp Gürkan, sarı ve katil Türkiye Maden-İş Sendikası iş birliği içinde çalıştı. Ödüllendirildiler. Üzerine 2014 yılının son aylarında katliamdan sağ kalan işçiler hakları verilmeden, haysiyetleri hiçe sayılarak işten çıkarıldı. Tahir Abinin bahsettiği enkaz, yeraltında hayatta kalan her madencinin yüzlerce arkadaşını kaybettiği, binlerce kazalanmanın olduğu büyük bir enkazdı.

2014 yılından sonra bir grup madenci “Yeter artık!” dedi. Soma’dan, Kınık’tan, Savaştepe’den, Kırkağaç’tan toplandı, bir araya geldi. Gelecekte böylesi güçlü bir yapıya sahip olacağını bilmeden; ama umut, inanç ve kararlılık tuğlalarını üst üste koymaya başladı. Bu grup defalarca dağıldı, dağıtılmaya çalışıldı. Fakat öyle bir tohumdu ki savruldukça bir yerlere konup filiz olabildi. Yeraltının özneleri olan maden işçileri ve önderleri Tahir Çetin önce DİSK’e bağlı Dev Maden-Sen içerisindeki bürokrat yapıya ses çıkardı. Bu önderlik, işçi sınıfı naraları atan partilerin, siyasetlerin işçileri dışladığı bir yapıyı kurmaya başladı. Sınıf mücadelesinden kopuk “bizim de Soma’da bir yerimiz olsun” düşüncesiyle yapılan dükkâncılık siyaseti tutunamayıp havzadan savruldu.

Tahir Abinin ve yol arkadaşlarının cüreti ile Bağımsız Maden-İş Sendikasının ilk temeli 2018 yılında atıldı. Büyük patronların, onların ilişkilerinin, sararmış ve bürokratlaşmış sendika ilişkilerinin karşısında, maden işçilerinin ve sınıfın çıkarları doğrultusunda atılan büyük bir adımdı bu. Korkusuzca, dik durulması gereken bir yürüyüş. Öyle ki iki adımla başlayan bu yürüyüş binlerce adım atılmasına ön ayak oldu. Kardeşleşmenin, ilkeli duruş ve eylemin, saygınlığın tohumlarını ekmeye başladı. Ne kadar bozuk ilişki varsa değiştiren, değiştiremediği ölçüde ilkesinden taviz vermeden bu ilişkileri uzaklaştıran bir yapı oldu bu. Üç büyük direniş ve sayısız kazanım yaşandı. Kardeşlik kazandı. Adımlar çoğaldı. Cesaret birikti. Güç büyüdü.

Tahir Abinin en değerli kardeşlerinden biriydi Ali Faik. Yan yana durdular mı heybetli bir çınarın gölgesi belirirdi birden. Ali Faik’in, babasının hak mücadelesi ile tanıştığı bu yol, onda farklı bir şeyin kapısını araladı. Sanki yıllardır bu işlerin içindeymiş gibiydi. Çok kolay kavrar, kendi nidasıyla anlatırdı. Çok okur, çok yazardı. Babasının hakkı olan para değildi onun gözündeki. Israrlı adalet arayışına cevap bulmuştu sanki bu yolda. Soma 301 davasının karar duruşmasında, madenci ailelerinin dinlenildiği esnada mikrofonu eline alıp babasının katiline, yani ekrandaki Can Gürkan’a karşı önce kendini ve geçmişini hatırlatıp ardından adaletsizliğe ve patronları koruyan siyasete kafa tutmuştu. Gözlerinde öyle bir kararlılık, sözlerinde öyle bir netlik olurdu ki karşısında duracak bir güç bulamazdı kimse. Kamuya ait maden ocağında dozer operatörüydü. Herkesin gözdesiydi. Gücünü samimiyetinden, saygısından, mütevazılığından alıyordu. Öyle bir bakardı ki ışık yılı uzaklığı görüyor zannederdi insan. Her işe koşturur, her işin çözümünü bulurdu. Öylesi geniş bir dünyası, insanlık ve ilişki kurma anlayışı vardı. İstisnasız herkes için bir çabası vardı. Kütahya’nın Simav ilçesinin Bedirler köyündendi. Soma’da dernek kurup köy halkının geleceği için küçüklü büyüklü projeler geliştirmişti. Attığı her küçük adıma çok değer verir, büyük hedeflerini aklından çıkarmazdı. Güç katardı herkese.

Kısa yıllarda uzun yollar kat edildi. Sınıfın en derinine, kalbine yolculuk ancak fedakarlıkla, azimle, çabayla, kararlılıkla gerçekleşebilirdi. Bu yol ancak yaşamlarını 7/24 şekilde mücadeleye vermeyle, etraflarında nice hayatlar biriktirmekle aşılabilirdi. Sesleri, haykırışları güçlüydü. Kendi anlatım teknikleri vardı. Tahir Abi bir elinin beş parmağını göstererek toplumu, mücadeleyi betimlerdi mesela. Başka bir yaşamın olabilme imkânını, sınırları aşma umudunu böyle anlatırdı. Dinleyenler itinayla dinler, anlatımından sonuçlar çıkarır, güç alırdı.

Biri Simav’ın sarı keçilisi, biri Kınık’ın Çepnisi; iki yoksul yaşamın kısıtlamalarından sıyrılıp ender kişilikleri ile ortak bir mücadele etrafında yan yana geldiler. Hakikatin fikrine, doğanın hâkim bilgisine bağlıydılar. Köy yaşamının derinliklerini anlatırlardı. Binlerce yıllık tarihe tanıklık etmiş ağaçların, dağların ardından geçerken konuşan yolların sesini dinlemeyi severlerdi.

İki yaşam, tek mücadele, bambaşka bir dostluk ve yoldaşlık. Tahir Abinin, Ali Faik’in yaşamlarını, mücadelesini dinlemek, okumak, izlemek, en önemlisi anlatmak hem görev hem zorunluluk. Anadolu’nun bağrında, Konya’da bir tarım işçisi, Mersin’de bir metal işçisi, Çorum’da tuğlanın tozuna bulanmış bir kişi, Karadeniz’de bir çay işçisi, fındık işçisi, Hadımköy’de kirasını yetiştirmeye çalışan asgari ücretli bir depo işçisi, geleceksizlik duygusuyla intihara meyilli bir öğrenci, Şirinevler’de tekstil işçisi, sararmış sendikaların mahkumiyetinde çalışan bir belediye işçisi, sırtında iki kat yükle çalıştırılan taşeron PTT işçisi, plazalarda sınırsızca çalıştırılabilen bir kişi, bir ev işçisi, Aliağa’da gemi söküm alanında ölümle, hastalıkla çalışan bir işçi… Yani herhangi biri, herhangi bir kişi.. Tahir Çetin gibi, Ali Faik gibi ellerini göğe kaldırabilir. Onların kardeşliğe, birliğe inandıkları gibi inanabilir. Patronunun, amirinin, milletvekilinin, reisinin karşısında dik durabilir. Sarı sendikaların karşısına geçip “Kahrolun, yok olun!” diyebilir. Yaşamı esir almış sermaye düzenini “Yok Et” butonuna eli titremeden basabilir.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler