spot_img
spot_img
Ana SayfaEkolojiDOSYA | JES'ler ve Mezeköy'de direniş

DOSYA | JES’ler ve Mezeköy’de direniş

JES yoluyla sermaye birikimi 

Ege Bölgesi uzun süredir jeotermal enerji santrali (JES) projeleri nedeniyle yoğun bir saldırı altında. Aydın, Denizli, Manisa ve İzmir’in çeşitli ilçelerinde şimdiye kadar 60’ın üzerinde JES yapıldı. Pek çok yeni JES projelendirildi. SANKO, GÜRİŞ, ZORLU gibi sermaye gruplarının etkin olduğu JES projeleri, pek çok yerde köylülerin geçim araçlarının tahrip edilmesi, köy yaşantılarının zarara uğramasına yol açıyor. Enerji üretimi lisansı alan şirketler, doğanın metalaştırılması yoluyla sermaye birikimi sağlarken, bölgede kurdukları ilişki ağlarıyla halkın her türlü etkinliğini de sermaye birikim süreci içerisine çekiyorlar.

Türkiye’de son 20 yıldır hızlanan doğanın metalaştırılma süreci, sermayenin birikim krizine bir yanıt olarak düşük girdilerle yüksek kâr etme eğilimine, diğer yandan kapitalist merkezlerle girilen iktisadi ilişkilerin “çevreci dönüşüm” adıyla bazı ticari kısıtlamalar oluşturmasına dayanıyor. 2000’lerin ortası itibariyle sayıları hızla artan HES, RES, GES ve JES projeleri bu dinamiğin etkisiyle gelişiyor. Başta AB bölgesi olmak üzere, “çevreci dönüşüm” adı altında, ticaret yaptıkları ülkelere “yeşil enerji” kontenjanı getirdi. Bu kontenjan, satılacak mal ve hizmetlerin belli bir yüzdeliğinin yeşil enerji ile üretilmesini şart koşuyor. Bundan dolayı, daha önce adları duyulmayan pek çok şirket, bu pazarlara erişmek için “yeşil” olarak kabul gören enerji alanlarında yatırım yapmaya yöneliyor. Enerji arzının talebin üzerinde olduğu Türkiye’de, bu santral projelerinin sermaye gruplarına yüksek kârlar kazandırdığı, ayrıca bu projeler yoluyla bu sermaye gruplarının küresel sermaye hareketlerine eklemlendiğini gözlemek mümkün. 

JES patronları son derece örgütlü ve etkin bir şekilde faaliyet gösteriyor. Patronlar, Jeotermal Elektrik Santral Yatırımcıları Derneği (JESDER), Jeotermal Enerji Derneği ve Türkiye Jeotermal Derneği gibi oluşumlarda örgütlülüklerini sürdürürken, yasa ve mevzuatların yapımı, bölgedeki yerel politikaların tasarlanması hususlarında rol oynuyorlar. Yenilenebilir enerji kaynakları destekleme mekanizmasının (YEKDEM) nasıl oluşacağı da bu patronların etkinliğinde belirleniyor. Elbette bu dinamiğin diğer enerji sektörü patronlarının rekabetiyle kurulduğu kaydedilebilir. 

Jeotermal enerji bir maden kaynağı olarak değerlendiriliyor. Maden Tetkik ve Arama (MTA) bünyesinde gerçekleştirilen özelleştirmeler devletin bu süreçten azami kâr edebileceği rastgele bölme ve çevresel/toplumsal etkileri göz önüne almayan biçimde, şirketlerin çıkarları doğrultusunda gerçekleşiyor. Şirketler elde ettikleri parseller üzerinde, gerekli güvenlik önlemlerini almadan, yeterli denetimleri yapmadan, azami kâr amacıyla aktif faaliyetlerini sürdürüyor. Ayrıca jeotermal enerjinin “sürdürülebilir” bir enerji kaynağı olarak tarif edilmesi, şirketlerin enerji finansman programlarından ve Avrupa Bankası kredilerinden kolayca yararlanmalarına vesile olurken, JES’ler “yeşil enerji”, “iklim dostu”, “alternatif yenilenebilir enerji kaynağı” olarak nitelendirilerek küresel ölçekte destekleniyor.

JES’lerin çevresel etkileri

Jeotermale dair bazı teknik bilgilerin çevre ve toplum sağlığı açısından irdelenmesi gerekiyor. “Jeotermal enerji jeolojik yapıya bağlı olarak oluşan, doğrudan ya da başka enerji türlerine dönüştürülerek yararlanılabilen, yeryüzüne su, buhar ve gaz ile de taşınabilen yerkabuğunun ulaşılabilir derinliklerindeki doğal kaynağın ısı enerjisidir.”[1] Türkiye’de 1960’lı yıllar itibariyle başlayan jeotermal enerji aramaları sonucunda, günümüzde pek çok alanın jeotermal enerji ve santralleri için kullanıldığı görülüyor.[2]

Jeotermal kaynak haritası ile deprem bölgeleri haritasını incelediğimizde, JES’lerin deprem bölgesinde yer aldığı ve olası deprem senaryosunda ciddi tahribat potansiyeli yaratacağı görülüyor. Çeşitli yerlerde görülen boru patlaması, fazla sıvının tarlalara salımı gibi tahribatların bitkilerin ölümüne, tarlaların kullanılamaz hâle gelmesine neden olduğunu biliyoruz.

pastedGraphic.png

Kaynak: Akkuş, İ., Akıllı, H., Ceyhan, S., Dilemre, A., Tekin, Z., Türkiye Jeotermal Kaynaklar Envanteri, MTA Genel Müdürlüğü Envanter Serisi-201, Ankara, 2005’ten aktaran TMMOB, s. 27. (Türkiye’nin genç tektonik unsurları ve jeotermal kaynakları)

pastedGraphic_1.png

Jeotermal araştırma ve üretim faaliyetleri sırasında ortaya çıkabilecek sorunların çeşitli olumsuzluklara neden olabileceği de ifade ediliyor. JES’lerin çevresel etkileri şu şekilde özetlenebilir:[3]

  • Atık jeotermal akışkanının yerüstü sularına deşarjından kaynaklı kirlenme
  • Temiz yeraltı sularının kirlenmesi
  • Yoğun buhar ve karbondioksit salımı
  • Çevresel gürültü
  • Zeminlerde oturma ve çökme
  • Doğal yaşam alanlarına ve bitki örtüsüne zarar

JES’lerin emekçiler nazarında temel etkisiyse, emekçilerin yaşadıkları bölgelerde, yaptıkları tarımsal üretim faaliyetlerinde karşımıza çıkıyor. Ege Bölgesinde yapılan JES’lerin büyük çoğunluğu köylerde tarımsal faaliyetlerin yapıldığı alanlara, köy içlerine, ilçe merkezlerine yakın bölgelere inşa edilmiş durumda. Evlerin arasından JES boruları geçiyor, jeotermal arama sondaj faaliyetleri ve santral projeleri için köylülerin geçim araçları olan tarım arazileri istimlak ediliyor. Havaya salınan gazlar nedeniyle ortaya çıkan kötü koku bölge halkını rahatsız ediyor ve günlük yaşamı etkiliyor. Bu gazların kanser riskini artırdığı bölge halkının yaşam deneyimlerinde görülüyor, zira JES’ler yaygınlaştıktan sonra kanser vakaları artmış, hava kalitesinde ciddi düşüş yaşanmış durumda. Bölgede yapılan tarımsal faaliyet de JES’lerin yaygınlaşmasından sonra zarar görüyor. İncir ve üzüm kalitesinde yaşanan düşüş, doğrudan hava kalitesi kaynaklı. JES patronlarının iddia ettiği üzere incir rekoltesi artmış görünse de, ihraç olan incirin kalitesiz bulunarak daha fazla geri gönderildiği gözlemleniyor. Rastgele salınan atık sıvının ve hava kalitesinde yaşanan değişimin Büyük Menderes Havzası ve Gediz Havzası’na ciddi zararlar verdiği bir gerçektir. [4]

Özetle, Türkiye’de JES projeleri bir sermaye birikim süreci olarak görülmelidir. Bu projelerin herhangi bir çevresel veya toplumsal etkiyi göz önüne almadan uygulanması, patronların daha fazla kâr elde edeceği şekilde gerçekleşmesi, emekçilerin üzerindeki baskı ve sömürü koşullarını yoğunlaştırıyor. Bir bölgede JES projesine sahip bir sermaye grubu, buradan elde ettiği güçle başka bir yerde işçi haklarını daha rahat gasp edebiliyor ve patronlar kendi düzenini daha rahat tahkim ediyor. Dolayısıyla, JES projelerine karşı mücadele etmek emekçi sınıfların ortak çıkarlarını gözetir.

Mezeköy Direnişi

Aydın’ın Köşk ilçesine bağlı Mezeköy ve Uzundere köylerinde Efendi Jeotermal Şirketi tarafından jeotermal projesi yapılması için faaliyetler yürütülüyor. Mezeköy ve Uzundere, “Köşk Deresi” olarak ifade edilen bölgenin başlarında yer alan iki köy. Köşk Deresi çoğunlukla incir, zeytin ve üzüm tarımının yapıldığı, sebze-meyve bahçelerinin yer aldığı bir vadi. Az sayıda hayvancılık yapan aile de bulunuyor. Tarım köylüler için asli geçim kaynaklarından biri, lakin TARİŞ’in tasfiyesi, Köşk yakınlarında açılan büyük fabrikalar ve Aydın OSB’nin faaliyetleri, köydeki işçileşme dinamiğini hızlandırmış durumda. Yine de tarımın köylüler için hayati öneminin altını çizmek mümkün.  

Mezeköy sınırları içerisinde yer alan Efendi Jeotermal Kaynak Arama Sondajı DES-10 Kuyusu projesi, 4 Nisan 2022 tarihinde “ÇED gerekli değildir” kararı ve 19 Nisan 2022 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle “acele kamulaştırma” ilan edilerek yürürlüğe kondu. İki karara yönelik köylülerin açtığı davada henüz bir son karara ulaşılmadan, köylülerin arazilerinin istimlak edilmesi süreci yaşandı. Şirketin bu süreçte Mezeköy muhtarını satın aldığı, köylüleri iş vaadi ve baskı yoluyla saflaştırdığı, projeden etkilenecek diğer köylerin muhtarlarına kaymakamlık tarafından baskı yapıldığı gözlemlendi. Son olarak istimlak edilen arazilerin başına şirketin köyden tuttuğu bekçiyi koyması, bu bekçinin köye gelip pişkince “sizi zehirleyeceğiz” gibi laflar etmesi ve provakasyon yaratması patronun süreci nasıl bir tarzla yürüteceğini de gösterdi.

İstimlak edilen tarım arazilerini hâlihazırda kullanan, istimlak parasını almayan ve arazilerinde sondaj faaliyetini istemeyen köylüler 22 Temmuz tarihinde sondaj yapılacak araziye yakın bir yol kenarında çadır kurarak nöbete başladı. Bu direnişi ve nöbeti gerçekleştirirken JES gündemi nedeniyle Mezeköylülerin işleri kesintiye uğradı, zaman zaman şirketin tehditlerine ve psikolojik baskılarına maruz kaldılar. Buna rağmen kararlılıkla direnen ve nöbet alanını terk etmeyen Mezeköylüler, 22 Ağustos gecesi, şirketin özel güvenlik birimi gibi hareket eden kolluk güçlerinin sert ve orantısız müdahalesi sonucunda darp edildi, gözaltına alındı, nöbeti sona erdirmek zorunda kaldı. Jandarma köylülerin direniş çadırını kaldırdı, şirket jandarma eşliğinde zeytinlikler ve incirler başta olmak üzere birçok tarım ürününün yer aldığı yaklaşık 10 dönümlük 1. sınıf tarım arazisini talan etti. Kaymakamlık tarafından köye giriş çıkışlar 1 hafta süreyle kısıtlandı, jandarma bu süre zarfında köyde konuşlanarak köylüler üzerinde baskı kurdu, dışarıdan ziyaretlere ve desteklere izin vermedi.

Direnişin bir etabı bu şekilde bastırılmış olsa da, köylülerin JES karşıtı duruşu sürüyor. Köşk deresinde yaşayanlar mahkeme sürecini takip ediyor ve 30 Eylül’de saat 14.00’te gerçekleşecek bilirkişi keşfinde de bilirkişi heyetine haklılıklarını anlatmak için çaba gösterecekler. Mezeköy’de şirketin gayrimeşru ve hukuk dışı uygulamalarının önlenmesi açısından bilirkişi heyetinin raporu önem arz ediyor. 

30 Eylül’de gerçekleşecek keşif sırasında incirliklerini, zeytinlerini, emeklerini, sağlıklarını ve geleceklerini savunacak Mezeköylülerin ve Köşk deresi emekçilerinin yanında olmaya, dayanışmaya çağırıyoruz.

[1] İbrahim Akkuş ve Hüseyin Alan, “Türkiye’nin Jeotermal Kaynakları, Projeksiyonlar, Sorunlar ve Öneriler Raporu”, TMMOB, s. 3.

[2] Ali Koçak, “Türkiye’de Jeotermal Enerji Aramaları ve Potansiyeli”, s. 230.

[3] Bkz: Orhan Gündüz, “Jeotermal Enerji Tesislerinin Çevresel Etkileri”, 2018, Adnan Menderes Üniversitesi Rektörlüğü Jeotermal Enerji Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları, “Jeotermal Enerjinin Çevresel Etkileri”, Aydın, 2015

[4] TMMOB Kimya Mühendisleri Odası, JES Raporu

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler