spot_img
spot_img
Ana SayfaÇeviriAsıl düşman içimizdedir! — Karl Liebknecht

Asıl düşman içimizdedir! — Karl Liebknecht

Alman sosyal demokratlarının “vatan savunması” safsatasına kapılıp, Alman burjuvazisinin ve emperyalizminin yedeğine düşerek Ağustos 1914’te hükümetin savaş kararını onaylamalarının ardından, Karl Liebknecht ile Rosa Luxemburg Alman Komünist Partisi aracılığıyla halkı sosyalist devrim temelinde örgütleyerek ayaklanmaya çağırmışlardı. Sosyal demokratların yanıtı ise faşist milisler aracılığıyla bu ayaklanmayı kanla bastırmak olmuştu. İki devrimci lider, 15 Ocak 1919’da alçakça öldürüldü. Liebknecht’in savaşın patlak vermesinin ardından kaleme aldığı, iç ve dış siyasetin birbirinin uzantısı olduğunu teşhir eden bu metin ise güncelliğini koruyor. İşçilerin vatanı olmadığını hatırlatmayı sürdürüyor.

Avusturya’nın Sırbistan’ı işgal etmesinden bu yana on aydır beklenen şey oldu: İtalya’yla savaş patlak verdi.

Savaşan ülkelerdeki kitleler, resmi yalanlar şebekesinden kurtulmaya başladılar. Alman halkı da dünya savaşının nedenlerini, amaçlarını ve savaşın patlak vermesinden düpedüz kimin sorumlu olduğunu artık öğreniyor. Savaşın “kutsal amaçlarına” ilişkin ahmakça kuruntular gitgide kayboldu, savaş coşkusu azaldı, barışın bir an önce gerçekleşmesine yönelik arzu her yerde şiddetle büyüdü. Orduda bile!

Bu, yok yere kurtuluş arayan Almanya ve Avusturya emperyalistleri için çetin bir meseleydi. Artık çözümü bulmuş görünüyorlar. İtalya’nın savaşa girmesi, yeni ulusal nefret hezeyanlarını kışkırtmak, barış iradesini boğmak ve kendi suçlarını örtbas etmek için onlara iyi bir fırsat sunmalıydı. Hesaplarını, Alman halkının unutkanlığına ve defalarca sınanmış sabrına göre yapıyorlar.

Bu plan başarılı olursa on aylık kanlı deneyimin sonuçları boşa çıkacak, uluslararası proletarya bir kez daha silahsız kalacak ve bağımsız bir politik faktör olarak bütünüyle devre dışı kalacaktır.

Alman proletaryasının uluslararası sosyalizme sadık kalan kesiminin bu korkunç dönemde kendi tarihsel misyonunun farkına varması ve misyonuna layık olması koşuluyla, bu plan bozulmalıdır.

Halkın düşmanları, kitlelerin unutkanlığına bel bağlıyorlar. Onlara şu çözümle karşılık veriyoruz: Her şeyi öğren, hiçbir şeyi unutma!

Hiçbir şeyi unutma!

Savaş patlak verdiğinde, egemen sınıfların kapitalist amaçları için baştan çıkarıcı melodilerle kitleleri nasıl esir alındığını gördük. Parlak demagoji balonlarının nasıl patladığını, ahmakça Ağustos hayallerinin nasıl yok olduğunu, halkın nasıl mutluluk yerine acı ve sefaletle karşılaştığını, savaş nedeniyle dul ve yetim kalanların gözyaşlarının nasıl sel olduğunu, üç sınıflı kepazeliğin devamının ve dörtlünün (yarı-mutlakıyet, aristokrat egemenliği, militarizm ve polis despotizmi) arsızca azizleştirilmesinin nasıl acı gerçeklik haline geldiğini gördük.

Bu deneyim sayesinde gözlerimiz açıldı; her şeyi öğren, hiçbir şeyi unutma!

İğrenç olan, İtalyan emperyalizminin kendi yağmasını örtbas ettiği uzun nutuklardır, içinde artık herkesi tiksindiren sivil mütarekenin [Burgfrieden] mevcut olduğu bu Roma trajikomedisidir. Ama daha iğrenç olan, Temmuz-Ağustos 1914’teki Alman-Avusturya yöntemlerini her şey sanki aynada yansıyormuş gibi görebilmemizdir.

İtalyan savaş kışkırtıcıları tüm ithamları hak ediyorlar. Ama onlar savaşın patlak vermesinden asıl sorumlu olan Alman ve Avusturyalı kışkırtıcıların birer kopyasından başka bir şey olamazlar. Al birini vur ötekine!

Alman halkı bu yeni felaketten kimi sorumlu tutabilir?

Yükselen yeni ceset yığınları için kimden açıklama talep edebilirler?

Değişen bir şey yok: Avusturya’nın Sırbistan’a 23 Temmuz 1914 tarihli ültimatomu dünyayı tutuşturan kıvılcımdı, yangının İtalya’ya daha sonra yayılması hiçbir şeyi değiştirmiyor.

Değişen bir şey yok: Bu ültimatom dünyanın yeniden paylaşımı için bir işaretti, zorunlu olarak tüm kapitalist yağmacı devletleri plana dahil olmaya çağırdı.

Değişen bir şey yok: Bu ültimatom Balkanlar, Anadolu ve bütün Akdeniz üzerinde egemenlik kurma meselesini içeriyordu, bu nedenle Avusturya-Almanya ile İtalya arasındaki tüm husumetleri bir çırpıda içine alıverdi.

Alman ve Avusturya emperyalistleri, Roma’da kendi kopyalarından başka bir şey olmadığı halde ahlaki öfke ve mağdur masumiyet cüppesini kuşanıp, kendilerini İtalyan yağmacılığı ve sadakatsizliği perdesinin arkasına gizlemeye çalışıyorlarsa en acımasız tahkiri hak ediyorlar.

“Hiçbir şeyi unutma” kuralı, pek şerefli Alman yurtseverlerinin İtalya meselesinde Alman halkını nasıl kendi çıkarları doğrultusunda yanılttıkları konusunda da geçerlidir.

İtalya’yla imzalanan Üçlü İttifak anlaşması başından beri saçmalıktı, hepiniz aldatıldınız!

Uzmanlar bir savaş durumunda İtalya’nın Avusturya ve Almanya’ya kesinlikle rakip olacağını zaten biliyorlardı, size de kesin bir ittifak olacağı telkin edildi.

Almanya’nın dünya siyasetindeki kaderi büyük ölçüde Üçlü İttifak anlaşmasıyla çizildi, anlaşma imzalanırken de yenilenirken de size sorulmadı, bugüne kadar anlaşmanın tek kelimesi bile sizinle paylaşılmadı.

Avusturya’nın Sırbistan’a verdiği ültimatomla küçük bir klik bütün insanlığı gafil avladı, Avusturya ile İtalya arasındaki anlaşma bozuldu, size bunların hiçbirinden bahsedilmedi.

Bu ültimatom İtalya’nın açıkça kınanmasıyla verilmişti, bu da sizden sır gibi saklandı.

İtalya, bu yıl 4 Mayıs’ta Avusturya’yla ittifakını sona erdirdi. Bu önemli gelişme 18 Mayıs’a kadar Alman ve Avusturya halklarından gizlendi. Evet, bu gerçek her şeye rağmen yetkililer tarafından yalanlandı. Alman halkının ve Alman Meclisi’nin (Reichstag), Belçika’ya verilen 2 Ağustos 1914 tarihli ültimatom konusunda kasten aldatılmasına benziyor.

Almanya ve Avusturya’nın İtalya’yla müzakerelerinde size hiçbir söz hakkı tanınmadı, İtalya’nın müdahalesi de bu müzakerelere dayanıyordu. Savaş partisi, gizli diplomasi, Berlin ve Viyana’daki bir avuç insan Almanya’nın kaderi için zar atarken, bu hayati meselede size koyun muamelesi yapıldı.

Lusitania gemisinin torpillenmesi yalnızca İngiliz, Fransız ve Rus savaş partilerinin güçlerini pekiştirmekle kalmadı, Amerika Birleşik Devletleri’yle şiddetli bir çatışmaya davetiye çıkardı, tüm tarafsız ülkeleri de ateşli bir öfkeyle Almanya’nın karşına dikti. Üstelik kritik bir anda İtalyan savaş partisinin korkunç vazifesini kolaylaştırdı. Alman halkı bu konuda da sessiz kalmak zorundaydı, kuşatma halinin demir yumruğu tepesindeydi.

Barış müzakereleri bu yılın Mart ayında başlatılabilirdi, İngiltere bunu önermişti, fakat Alman emperyalistlerinin kâr hırsı bunun reddedilmesine neden oldu. Umut verici barış çabaları, büyük sömürge fetihleri ve Fransız Lorraine’inin ilhak edilmesiyle ilgilenen Alman partileri, büyük Alman denizcilik şirketlerinin kapitalistleri ve Alman ağır sanayiinin kışkırtıcıları tarafından kösteklendi.

Bu da Alman halkından sır gibi gizlendi, yani bir kez daha hesaba katılmadınız.

Soruyoruz: Alman halkı bu korkunç savaşın sürdürülmesinden ve İtalya’nın müdahalesinden kimi sorumlu tutabilir? Kendi ülkemizdeki sorumsuzlardan başka kimdir bunun sorumlusu?

Her şeyi öğren, hiçbir şeyi unutma!

İtalya’nın geçen yazdan beri Almanya’nın hareketlerini taklit etmesinin aklı başında insanları yeni savaş hezeyanlarına sürüklemesi mümkün değildir. Yeni bir siyasi ve toplumsal adalet şafağının hayali umutlarını defedecek bir uyarıdan, siyasi sorumlulukları aydınlatacak, savaş peşindeki Avusturyalıların ve Almanların yarattığı kamusal tehlikeyi teşhir edecek yeni bir ışıktan ve savaş yanlılarının iflasının yeni bir işaretinden ibarettir.

Ancak “öğren ve unutma” kuralı hepsinden çok İtalyan yoldaşlarımızın bu savaşa karşı yürüttüğü ve halen yürütmekte olduğu kahramanca mücadele için geçerlidir. Devlet yetkilileri tarafından azdırılan milliyetçi dalgaların kudurmuş gürültüsüne canla başla meydan okuyarak basında, toplantılarda, sokak gösterilerinde devrimci bir enerji ve cesaretle mücadele yürütüyorlar. En coşkulu tebriklerimizi onların mücadelesine sunuyoruz. Onların ruhunu örnek alalım! Bunun Enternasyonal’in örneği olmasını sağlayalım!

O Ağustos günlerinden beri bu yapılsaydı hem dünya hem de uluslararası proletarya çok daha iyi durumda olurdu.

Kararlı savaşma iradesi daha fazla gecikemez!

Soykırım girdabını daha da derinleştirmeye hizmet eden, anlamsız “dayanalım” sloganı dibe vurmuş halde. Artık sosyalizmin buyruğu, uluslararası emperyalist soykırıma karşı uluslararası proletaryanın sınıf mücadelesidir.

Her halkın asıl düşmanı kendi ülkesindedir!

Alman halkının asıl düşmanı Almanya’da: Alman emperyalizmi, Alman savaş partisi, Alman gizli diplomasisi. Alman halkı, kendi emperyalistlerine karşı mücadele eden diğer ülkelerin proletaryasıyla birlikte içerdeki bu düşmanı politik mücadeleyle alt etmelidir.

Biz kendimizi Alman halkıyla bir görüyoruz; Alman Tirpitz’leriyle, Falkenhayn’larıyla, politik baskıyı ve toplumsal esareti dayatan Alman hükümetiyle hiçbir ortak noktamız yok. Onlara verecek hiçbir şeyimiz yok, her şey Alman halkı için. Her şey uluslararası proletarya için, Alman proletaryası ve ayaklar altında çiğnenmiş insanlık uğruna.

İşçi sınıfının düşmanları kitlelerin unutkanlığına bel bağlıyorlar, bunun yanlış bir hesap olduğunu gösterelim. Onlar kitlelerin sabrına güveniyorlar, ama biz öfkeli çığlığımızı yükseltiyoruz.

Emperyalist kumarbazlar halkın sabrını daha ne kadar suistimal edecekler? Bunca katliam artık yetti! Kahrolsun içerdeki ve dışarıdaki savaş kışkırtıcıları!

Soykırıma son!

Tüm ülkelerin proleterleri, İtalyan kardeşlerinizin kahramanlığını sürdürün! Gizli diplomasinin komplolarına, emperyalizme ve savaşa karşı sosyalist bir barış için uluslararası sınıf mücadelesine katılın.

Asıl düşman içimizdedir!

 

Çeviren: Bartu Şanlı

Düzenleyen: Cüneyt Bender

Kaynak Metin:The Main Enemy Is At Home!

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler