spot_img
spot_img
Ana SayfaGüncelYrd. Doç. Dr. Doğan: Mecliste de referandumda da 'sopalı bir seçim' olacaktır

Yrd. Doç. Dr. Doğan: Mecliste de referandumda da ‘sopalı bir seçim’ olacaktır

Meclis Genel Kurulu’nda Pazartesi gününden itibaren anayasa değişikliği için görüşmeler başlayacak. 18 maddeye düşen teklifle ilgili iktidar partisi ve değişikliğe desteğini açıktan ifade eden MHP içerisinde, değişikliğe karşı olan vekillerin sayıları ve etki güçleri tartışılıyor. Bu tartışma hesap-kitap işlemini gözler önüne sererek sürecin politik arka planını görünmez kılıyor.

Siyaset arenasına ilişkin oluşan bu tablo yanında toplumsal alanda ‘başkanlık anayasası’ şeklinde ifade edilen pakete ilişkin tartışmalar da sürüyor. Çeşitli politik açıklamalar ile kendini ifade ederek hem sağ hem de solda oluşan ‘hayır’ kampanyalarının ayrım noktalarını, güçlü bir ‘hayır cephesinin’ nasıl kurulabileceğini akademisyenler ile konuştuk.

Prof. Dr. Yüksel Taşkın: MHP’li vekiller anayasa değişikliğine ‘bir daha seçilmek’ üzerinden bakıyorlar

YUKSEL TASKINFOT: FULYA ATALAY

Mevcut parti disiplini koşulları ve söz konusu partilerin geçmiş performansları; örneğin AKP grubunun Yüce Divan oylaması göz önüne alındığında, anayasa değişikliğinin geçememesi çok büyük sürpriz olur. Öte yandan grupların büyük baskı altına alındığı ve burada AKP ve MHP gruplarında gerilim olduğu ortada. Ama iktidar partisindeki sıkıntının daha çok milletvekillerinin bireysel kaygıları ile ilgili olduğu görülüyor. Yapmak üzere oldukları değişikliğin yol açacağı sıkıntıları çok da idrak etmiş görünmüyorlar. MHP’deki sıkıntı da ‘İktidar parti olarak bizi eritir mi?’ şeklinde ortaya çıkıyor. Vekiller bir daha seçilmek üzerinden bakıyor mevcut duruma. Dolayısıyla büyük bir ihtimalle parti disiplini ağır basacaktır.

MHP’de büyük bir sıkıntı olduğu anlaşılıyor. Cumhurbaşkanlığı deniyor ama başkanın ve meclisin aynı anda seçilmesi, meclisin fesih yetkisinin başkanda olması gibi maddelerde biraz daha fazla fire olabilir. Grubun baskı altına alınması daha önce mahkemede iptal kararı getirmişti. Yani gizli oylama olması lazım. Muhalefet de bunu belgelemeye çalışacaktır.

MHP tabanı Bahçeli ve başkanlığa tepkili

Devlet Bahçeli’nin kendi kitlesine ulaşan sağlam bir argümanı yok. Bahçeli temel bir argüman ortaya koyup savaşa bile girmiyor, tuhaf bir durum. Taban bu işe çok gönülsüz. Ama milletvekilleri de ‘bir daha seçilme’ durumuyla taban arasında sıkışmış durumda. Büyük huzursuzluk var aslında. Ülkücü camia denen kesimi izlediğinizde; 6 milyonluk oya sahip bir partinin tabanında Ortadoğu gazetesi 5-6 bin ancak satabiliyor, fikir oluşturmada ve yaygınlaştırmada çok başarısızlar.

Biraz serbest bir ortam olsaydı muhalefetin argümanlarının gücü daha görünür olurdu

Toplumu hareketsiz ve bıkkın halini CHP’ye bağlamak doğru değil, hiç kimse örgütlenemiyor. Böyle bir dönemdeyiz. Anayasa komisyonu tartışmalarında ilkesel bir tutum alıyorlar. Türkiye’ye yaygınlaştırma konusunda medya desteği olmadığı için zorlanıyorlar. Sosyal medyayı kullanmaya çalışıyorlar. Örneğin ’30 maddede Anayasa Değişikliği’ gibi işler yapıyorlar. En azından 10 yıl sonra onurlu bir duruş olarak hatırlanacak. OHAL koşullarında muhalefet toplumsallaşamıyor. Biraz serbest bir ortam olsaydı, muhalefetin argümanlarının gücü daha görünür olurdu.

CHP’nin bu kadar temkinli olmaması lazım

CHP’nin bu kadar temkinli olmaması lazım aslında. Risk almamayı bir alışkanlık haline getirdiler ama kamuoyu oluşturma araçları çok sınırlı. Bu nedenle aşağıdan yukarıya argümanlarınızı anlatabilirsiniz. Ellerinde anayasa önerileriyle Türkiye’yi gezen gruplar da var. Örneğin Anayasa-Der gibi. Hazirancılar, Anayasa-Der, CHP eşgüdümlü çalışabilir. Çok sayıda grup ‘hayır’ için kampanya yürütüyor şuanda. Aslında kampanyanın doğası, herhangi bir partinin kuyruğuna takılmadan da kampanya yürütmeye çok uygun.

Yrd. Doç. Dr. M. Görkem Doğan: Mecliste de referandumda da ‘sopalı bir seçim’ olacaktır

gorkemdogan_umutsen

İktidar mecliste anayasa değişikliğini geçirmek için her türlü üç kağıda başvuracaktır. Bu geçen gün gelmeyen vekillere yoklama verilmesinden anlaşılıyor. Zaten artık bir anayasasızlaşma söz konusu olduğu için hukukmuş, iç tüzükmüş hiç umursamadan meclisten geçirmeye çalışacaklar. Bu nedenle mecliste de referandumda da bir sopalı seçim olacaktır. Buna hazır olmak lazım. HDP’nin liderliği cezaevinde olduğu için umarım CHP’liler böyle bir duruma hazırlıklıdır.

Eğer değişiklik meclisten geçmezse çok büyük siyasi çalkantılar olacaktır. Çünkü normal bir oylama olmayacağı için olağanüstü bir durumla hayır denmesi hükümetin artık hükümet olarak kalamayacağı anlamına gelir. Orada da muhakkak çeşitli değişiklikler olacaktır. O nedenle değişikliğin kabul edilmemesinin ufak ihtimal olduğunu düşünüyorum. Yüzde vermek gerekirse yüzde 70 geçecektir.

‘Hayır’ diyen ‘Nasıl bir Türkiye’ istediğini de ortaya koymak zorundadır

Anayasa değişikliği tek adam rejimine geçiş. Ve bu tek adam rejiminden insanlar çeşitli sebeplerle rahatsız olabilirler. Dolayısıyla MHP’nin hayırcılarıyla bizim aynı şeyi söylememize gerek yok. Onlar da kendi hayırını söylesin, CHP’liler liberaller de kendi hayırlarını ifade etsinler. Kuvvetler ayrılığı meselesi temel Marksist bir ilke değil, liberal bir ilkedir. Fakat 19.yüzyılda bu hareket ortaya çıktığından beri yürütmenin kuvvetlenmesine karşıyız. Yasamada kuvvetler birliği, yani Sovyet modeli dediğimiz olgunun; yasama organının emredici vekalet ile yürütme ve yargı yetkilerini kullanmasına dair kendi teorik-felsefi kökenlerimizden doğru bir ‘hayır’ dediğimiz kampanya gereklidir. Hayır’ın güçlü olmasının yolu, en genel hatlarıyla nasıl bir Türkiye istiyoruz sorusuna cevap verilmesine bağlıdır. Bu olmadan yurttaşlar karşısında inandırıcılığı olan bir ‘hayır’ kampanyası olmaz. Dolayısıyla sadece ‘biz eski Türkiye’yi istemiyoruz’ gibi bir şey söylemeyelim. Dünyanın 70’lerden sonra girdiği neo-liberal dönem her yerde bir tür otoriterlik ve yoksulluk yarattı, işçi sınıfı hareketinin dişlerini söktü. Burada Türkiye’nin özgün yanlarını da gözeterek buna bütüncül karşı çıkmak gerekiyor.

Kamunun ekonomide önemli bir rol oynadığı, kamu idaresinin çeşitli sağ partilerin, cemaatlerin arka bahçecine dönüşmediği, siyaset yasaklarının kalktığı, yasamanın yargı ve yürütmeye karşı kuvvetlendirildiği, temel hakların kuvvetlendirildiği eşit yurttaşlığa dayalı talepleri belirgin biçimde öne çıkartan bir kampanya olmalıdır. MHP’nin, liberallerin hayır kampanyası ile ortaklaşmak değil -pratik olarak sandıkların korunması gibi işlerde ortaklaşma olabilir- herkesin kendi sözünü söylediği bir hayır kampanyasının daha etkili olacağını düşünüyorum.

Majestlerinin muhalefeti-Majestlerinin yaramaz çocuk muhalefeti

Yeni rejimde de sonuç olarak bir muhalefet olacak: majestelerinin muhalefeti. Ulusalcılar buna aday. Hatta majestelerinin ‘yaramaz çocuk muhlefeti’ de olacak. Bugün kendi örgütsel mekanizmamızı koruyalım diyen utangaç hayırcılar da buna aday. Örneğin; Doğu Perinçek değişikliğe karşı olduğunu ama Erdoğan’ın çok önemli bir kişi olduğunu söylüyor. Bu majestelerinin muhalifi. Bir de ‘aman örgütsel mekanizmamız dağılmasın, gözaltına alınmayalım, işimizi kaybetmeyelim’ deyip, ‘saray rejimine karşıyım’ diyenler var. Bunlar da majestelerinin yaramaz çocuk muhalefeti. Bu tutumlar durduramaz gidişatı. Ölüm-kalım savaşı veren bir iktidarı yarım duruşlarla karşılayamazsın, tam tavır alman gerekir çünkü. Siyasi mücadele uzun soluklu bir mücadeledir, örgütsel varlıkları boşa harcamamak gerekir, bu doğru fakat ‘ortada görünmezsek bize de bir şey olmaz’ algısı yanlış bir algıdır. Dolayısıyla bütünlüklü ve cesur bir strateji ile hayır demenin bir anlamı olabilir.

Dr. Cemil Ozansü: Deniz Baykal’ın konuşmasını bile yayınlamama kararı almışlar

cemilozansu_umutsen

Anayasa görüşmelerinde gerçekleşebilecek fire durumunu bilmem ama televizyonda Deniz Baykal’ı izledim. TRT Meclis TV Baykal’ın yarınki konuşmasını canlı olarak vermeme kararı almış. Bu anayasanın ne olduğuna dair çok açık bir gösterge. Parlamento müzakere, istişare demek. Tartışmanın aleni olması gerekir. Buna izin vermeyerek parlamentoyu yok etmek istiyorlar. Bu sürecin kendisinin nasıl işleyeceğini işaret ediyor. Dolayısıyla fazla otoriterleşme, kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırılması, yürütme üzerinde kuvvetler birliğinin sağlanmasıdır. Türk tarihinde kuvvetler birliği uygulaması Kurtuluş Savaşı döneminde var. Ve meclis kuvvetler birliğini üzerinde toplamıştı. Meclis hem yargılama hem de yasamayı yaptı. Şimdi bunun tek adama verilmesi kabul edilemez.

‘Fire’ demek ‘mecliste çıkacak hayır’a negatif anlam yüklemek demek; namustur o!

Bir meclisin ortadan kaldırılması sırasında o meclisin üyesi hem kendi haysiyetini hem de üyesi olduğu kurumun haysiyetini muhafaza eder. Kurumunu yok etmek için oy kullanacak bir milletvekili düşünebilir misiniz? Fire demek ‘mecliste çıkacak hayır’a negatif anlam yüklemek demek; namustur o! Eğer kurumunu yok etmek için oy kullanıyorsa o zaten milletvekili değildir.

Sorun Türk milliyetçisinin neyi ideolojik biçim haline getirdiği ile alakalıdır

Modern Türk’ün tanımına dini ilave etmek istiyorlar. Türk denildiğinde bunun aynı zamanda sünni-müslümanı anlatıyor olmasını bekliyorlar. Biz 1914’ün Kasım ayında bir takım emperyalistleri tutarak bir takım emperyalistlere karşı cihat ilan ettik. Bu işe yaramadı. Arabistan’da bir karşılığı olmadı bunun. 100 sene evvel işe yaramayacağı belli olmuş siyasi bir denemedir. Bunun peşinden bir kısım Türk milliyetçisinin gidiyor olması ancak cehaletin mahsulüdür. Sorun Türk milliyetçisinin neyi ideolojik biçim haline getirdiği ile alakalıdır. Zayıf, kalitesiz ve kasabalı bir Türk milliyetçiliği hakim, o nedenle bu kadar sorunu yaşıyoruz.

Solun hayırı ile CHP’nin hayırı farklıdır

Epey uzun bir süredir ben ‘özgürlükçü 12 Eylül anayasası’ diyorum. Çünkü 12 Eylül’den daha geri koşullardayız. Kuvvet işçi sınıfından yana değil. Onun için olanı savunmak daha doğru. Sol’un bir devrimci planı programı varsa bu da genel liberal ilkelerin ötesinde bir ufku taşımak zorunda. İktidar 2. Kurtuluş Savaşı, anti-emperyalizm gibi konulardan bahsediyor. Örneğin; Tüpraş’ın yeniden millileşmesi lazım. Özelleştirme yapılmış bütün tesislerde yeniden kamulaştırma planının tatbik edilmesi lazım. Serbest piyasa ekonomisi, sebest döviz piyasası vs olmaz. Bunları sınırlandırıyor olması lazım. Bunları yapmıyor aksine yüze yakın kamu işletmesinin hızlı özelleştirme kararını alıyor. Bütün bunları yapan iktidar bir demagoji olarak anti-emperyalizmden söz edebiliyor. Buna karşı solun programı millileştirmedir, tazminatsız kamulaştırmadır. Bu durumda tabi ki Avrupa hukuk düzeni yine bizi dışlayacak. Ama en azından işçi sınıfının netice elde ettiği durumda bir dışlanmış olacağız. Şimdi hiç bir şey elde etmeden dışlanma durumuna geliyoruz.

İktidar mülkiyet üzerinden Avrupa Hukukunu hiçe sayarak sınırlandırmalar yapıyor ve Avrupa bu nedenle hükümeti tenkit ediyor. Ben de diyorum ki; sol gelse sol da böyle yapacak. Onun için salt liberal bir eleştiri ile karşı çıkılmamalı sürece. Örneğin; Tüpraş’ı bedavaya aldı Koç Holding. Geri verecek. O zaman Koç Avrupa’ya gidecek. Biz de diyeceğiz ki: Hayır, milletten çalınan maldır, sahibine döndü’. Sosyalist sol bunu söyleyecek, CHP parlamenterizmi savunacak. Herkesin vazifesi farklıdır. Halkçılık, anti-emperyalizm demagojisinin aslında işçi sınıfı lehine hiç bir şey yapmadığını tersine, kurulacak otoriter rejimin işçi sınıfın aleyhine olacağını başka türlü anlatamazsınız.

umutsen.org

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler