spot_img
spot_img
Ana SayfaSeçtiklerimiz1991 Paşabahçe Direnişi - Hakan Koçak

1991 Paşabahçe Direnişi – Hakan Koçak

İşten atılan cam işçileri bugün Lüleburgaz Meydanı’ndan İstanbul’a doğru yürüyüşe başladı. İş, aş, adalet talebiyle başlayan direniş tüm coşkusu ile sürüyor. Cam işçilerinin tarihsel mücadele mirasını hatırlatmak için bizler de Hakan Koçak Hocamızın daha önce bianette yayınlanan “Camın İşçileri: Paşabahçe İşçilerinin Sınıf Olma Öyküsü” kitabından “1991 Paşabahçe Direnişi” bölümünü yayımlıyoruz.

1980’lerde artık dünya çapında güçlü bir rekabet ortamı içinde yer almaya başlayan Paşabahçe şirketi, cam eşya grubunda kitle üretimine yönelik otomatik üretimde makine ve işgücü verimliliğini artırarak maliyetleri düşürme politikası uygulamaktadır. (54)

El imalatı bölümü de bu kapsamdaki teknolojik yeniliklerden payını alır. El imalatının önemli kalemlerinden olan ayaklı bardak üretimi, ilk kez 1990’da Kırklareli Fabrikasında otomatik makinelerde gerçekleştirilir. 1991’den itibaren şekerlik, mumluk, vazo, kâse gibi üretimi zor, pek çok yüksek sürümlü mamul de artık otomatik üretim hattında imal edilecektir. (55)

Küresel düzeyde bir oyuncu olmak aynı zamanda dünya çapında bir rekabetin içinde yer tutmak anlamına gelir. Seksenlerin ikinci yarısından itibaren uluslararası rekabet daha da şiddetlenir. Örneğin cam ev eşyasında 1987 yılında yoğun bir rekabet yaşanır, Üçüncü Dünya ülkeleri cam ev eşyası pazarına girerek Batılı üreticileri zorlarlar. (56)

Şirket yönetimince, dış ve iç rekabet gerekçesiyle el imalatı bölümündeki yüksek maliyetlerin düşürülmesi gerekliliğine ve hedefine giderek daha fazla vurgu yapılır. (57)

Cam ileticiler ve üretim robotu gibi yüksek teknoloji ürünleri, el üretim tesisinde de kullanılmaya başlar.(58) 1990 yıllık raporunda emek yoğun üretim yapan el üretimi bölümünde dış ve iç pazarlardaki yerin korunması için, giderek artan maliyetleri düşürmek üzere verimlilik artırıcı mekanizasyon projelerinin hazırlandığı duyurulur. (59)

Ne pahasına olursa olsun el imalatı maliyetlerini düşürmek şirketin başlıca hedefi haline gelmiştir. Tüm bu gelişmelerle birlikte şirket daha temelden bir üretim politikası değişikliği yaşamakta; “ürünü tasarım satar” sloganını benimseyerek, el imalatında özel ve pahalı tasarımlı ürünlere yönelmektedir. Bunun için yabancı serbest tasarımcılarla da işbirliğine gidilerek yeni ürün tasarımları geliştirilir. (60)

1991 toplu sözleşmesinin imzalanmasının hemen ardından Sinop’tan başlayarak toplu işten çıkartmalara girişilir. Bu 39 gün süren grevin rövanşı gibi görünmektedir. Hızla diğer fabrikalara da yayılan tensikatlara karşı direnişler de başlatılır. (Topluca işten çıkartılanların sayısı kısa süre içinde 1500’ü bulur, sonraki haftalarda ise 2500’e kadar ulaşır.)

25 Temmuz 1991 günü Paşabahçe fabrikasında 584 işçinin işine son verilmesiyle Paşabahçe’de yeniden tarihî bir mücadele başlatılır. Şirket 1991 yılı raporunda, imzalanan toplu sözleşmenin sonucu oluşan işgücü maliyetinin, el imalatı ve kristal imalat birimlerinde mevcut teknoloji ile çalışmayı olanaksız hale getirdiğini belirterek yapılan toplu işten çıkartmaları “rasyonalizasyon” olarak tanımlamaktadır. (61)

Ancak işveren açısından rasyonel olan işçiler için değildir. İşten çıkartılmaların duyulduğu günün akşamı fabrikadaki tüm işçilerin katılımıyla şalterler indirilerek direniş başlatılır.

İşçiler yemekhanenin önünde toplanırlar ve şube başkanının konuşmasını dinlerler. Başkanın “ya hep beraber ya hiçbirimiz” sözleriyle dile getirdiği tavır sonraki 21 gün boyunca hem fabrikanın işçileri hem de Paşabahçe semtinin sakinlerinde güçlü bir karşılık bulacaktır. Direnişle ilgili haber ve belgeleri içeren kapsamlı bir çalışma Kristal-lş sendikası tarafından yayınlanmıştır. (62)

İşçiler direnişi ilk günden itibaren iş bırakma ve fabrika bahçesinde kalma eylemleriyle sürdürür. Kısa süre içinde mukavvalar, çadırlar, kartondan barakalar ile fabrika bahçesinde fiili bir yerleşim oluşturulur. Direnişin sürdüğü 21 gün boyunca işçiler burada kesintisiz olarak bulunur ve gösteriler yaparlarken; bir yandan da çevredeki işyerleri ve semtlerden gelen toplulukların gösterdiği dayanışmanın canlı tuttuğu bir odak oluştururlar.

91 Direnişi, 1966 Grevi’yle birçok açıdan benzerlikler taşır. 1966 ve 1980’dekilere benzer biçimde direniş sadece bir şirketle sendikayı değil iki sınıfı karşı karşıya getiren toplumsal bir vakaya dönüşür. MESS, TİSK gibi işveren örgütleri de, işçi sendikaları da kendi sınıfdaşlarına güçlü biçimde destek olurlar.

1966’da hedefte olan dönemin Şişecam genel müdürü Kocatopçu’nun yerini bu kez genel müdür Adnan Çağlayan almıştır. Eylemlerde yaratılan sloganlar, dövizler, uyarlanmış şarkılar hep ona yöneliktir.

İşçi yakınları ve semt halkının direnişin 20. gününde vapurlara binip Beşiktaş’a geçerek, buradan Balmumcu’da bulunan Şişecam merkezine kadar yaptıkları yürüyüş ise adeta 1966 Grevi’nde yaşananların tekrarı gibidir.

Tıpkı 66’da olduğu gibi 91’de de taraflar arasında bildiriler, gazete ilanları, yayınlar ve basın beyanatları kullanılarak sürdürülen yoğun bir propaganda savaşı yaşanır.

Eylemin ilk günlerinde işveren tarafından yayınlanan bildiriyle işçiler bir yandan tazminatsız olarak işten çıkarılmakla tehdit edilirler, diğer yandan işletme için oluşturdukları aşırı maliyeti görmeye ve anlayış göstermeye çağrılırlar. Bildiride şu tanıdık ifadelere de yer verilir:

“Hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki Paşabahçe Atatürk’ün emriyle İş Bankası tarafından kurulmuş bir sanayi kuruluşudur. Bunu yaşatmak hepimizin görevi ve borcudur. Bu şirkette bir patron işveren yoktur. Hepimiz çalışıyoruz. Buradan ekmek yiyoruz. Yarın öbürgün, bilhassa Beykoz civarında oturanlar, evlatlarımız gene buradan ekmek yiyeceklerdir.”

Şişecam bir kez daha “kamusal” kimliğiyle işçilerin önüne çıkartılmakta, patronsuz ve milli nitelikte bir kuruluşa karşı geliştirilen emek direnişinin meşruiyeti zayıflatılmaya çalışılmaktadır. Oysa işçiler tam da fabrikayı sahiplenerek, ekmek kapıları her biri için açık kalabilsin diye direnişe geçmişlerdir. Bu durumu Kristal-lş yayınladığı bildiride şu sözlerle ortaya koyar:

“Paşabahçe Cam Fabrikası Şişecam’ın ilk fabrikasıdır, anasıdır. 1935 yılında kurulan Paşabahçe Cam Fabrikasında hiçbir dönemde bu çapta bir işçi kıyımı yaşanmamıştır. Şişecam yönetimi holdingin bünyesinde, bugüne gelmesinde temel direk olan bu fabrikayı ödüllendirecek yerde cezalandırmıştır. İşte bu yüzden Paşabahçe işçisi direniştedir.”

Ortaya çıkan paradoksal görüntünün arkasında yatan aslında taraflar arasındaki söylemsel mücadeledir. 1950’lerden beri süren bu mücadelede her iki taraf da, Şişecam’ın ve Paşabahçe fabrikasının tarihine, kuruluş bağlamına gönderme yaparak meşruiyet sağlayıcı bir söylemin inşası için destek bulmaya çalışmaktadırlar.

Bununla birlikte sendikanın söylemsel mücadelenin ötesinde somut önerileri de vardır. İşten çıkartmaların teknoloji ve verimlilikle ilişkilendirilen gerekçelerine kesinlikle inanmayan işçi tarafı; gönüllüler, emekliliği gelenler ve askere gidecek olanlardan oluşan bir grubun çıkartılmasından sonra, üç yerine dört vardiya çalışmayı kabul ederek, böylece çalışanların ikişer saatinden feragat ederek, sorunu çözmeyi önermektedir. Ancak bu öneri şirket genel müdürü tarafından yaşadıkları zararları karşılamadığı için kabul edilmez.

Eylemin bir boyutu kuşkusuz taraflar arasındaki hukuk savaşıdır. İşverene göre mevcut mevzuat çerçevesinde direniş yasasıdışı bir eylemdir. Mahkemeler tarafından cezalandırılmalı, polis gücüyle sona erdirilmelidir.

İşveren ilk günden itibaren mahkemelere gönderdiği yazılarla, “kanunsuz grev” olarak nitelediği eyleme polis tarafından müdahale edilmesini talep ederken, sendikayı da bu kanunsuz grevin örgütleyicisi olmakla suçlar.

Ancak çok kısa sürede geniş toplumsal kesimlerce sahiplenilen direnişin güçlü toplumsal meşruiyetinin etkisiyle hem bir polis müdahalesi gerçekleşmez; hem de mahkeme işverenin kanunsuz grev suçlamasını ve sendikanın suçluluğunu kabul etmez.

Direniş boyunca Paşabahçe ve Beykoz havzası, örneğine ender rastlanan kitlesellikte ve güçte dayanışma örneklerine sahne olur.

Paşabahçe esnafı kepenk kapatarak, işçilere gıda yardımı yaparak maddi ve manevi destek sunar. Bölgedeki hemen tüm siyasi partilerin yerel örgütleri direnişi açık bir şekilde desteklediklerini ilan ederler. Ama en sistemli, kesintisiz ve etkili dayanışma çevre mahallelerden fabrikaya her gün, her akşam yapılan yürüyüşlerdir.

Direnişçilerin aileleri, akrabaları, komşuları, hemşehrileri ve çevredeki diğer fabrikalardaki destekçi işçilerden oluşan binlerce kişilik kortejler her gün fabrikayı çevreleyen tepelerden aşağıya doğru slogan ve şarkılarla iner. Semtteki sol politik grupların, yöre ve hemşehri derneklerinin de önemli katkılarıyla örgütlenen bu yürüyüşler direnişi bir işyeri eylemi olmanın ötesinde bir halk hareketine, semt/havza direnişine dönüştürürler.

21 gün boyunca kesintisiz ve giderek artan dayanışma eylemleriyle güçlenen; siyasi partiler, sendikalar, yerel yönetimlerce desteklenen ve basında geniş yer bulan direniş sonunda sendikanın getirdiği teklifin işveren tarafından kabul edilmesiyle başarıyla sonuçlanır.

Başlangıçta tavizsiz bir tutum sergileyerek uzlaşmaya yanaşmayan, direnişe devam eden işçileri de -bazılarını tazminatsız biçimde- işten çıkartarak gerginliği artıran işveren sonunda uzlaşmaya yanaşır.

Sendika genel başkanı İbrahim Eren’in 14 Ağustos akşamı işverenle varılan anlaşmayı açıklamasıyla birlikte Paşabahçe büyük bir bayram yerine dönüşür. (HK/NV)

(54) TŞCFAŞ. 1986 Yılı Çalışmaları Hakkında Ortaklar Genel Kuruluna Sunulan Rapor, İstanbul, 1987. s. 7.

(55) TŞCFAŞ. 1991 Yılı Çalışmaları Hakkında Ortaklar Genel Kuruluna Sunulan Rapor, İstanbul, 1992. s. 14.

(56) TŞCFAŞ. 1987 Yılı Çalışmaları Hakkında Ortaklar Genel Kumluna Sunulan Rapor, İstanbul, 1988, s. 8.

(57) 1987’de Sevk ve İdare Elemanları Derneği toplantısında Paşabahçe Genel Müdürü M. Uran Ûzsoy: “Geleneksel ürünler ürettiklerini, dünya pazarlarında varolabilmek için maliyetleri sürekli olarak düşürmek gerektiğini; bunun için de ayda üç kere maliyet düşürücü önerilerin ele alındığı” toplantılar yapılacağını duyurmaktadır. “Kaliteli ve Düşük Maliyetli Üretim”, Paşabahçe, yıl 3, sayı 33-34, Eylül-Ekim, s. 1.

(58) Paşabahçe Cam San. A.Ş. 1988 Yıllık Raporu, s. 4 ve Paşabahçe Cam San. A.Ş. 1990 Yıllık Raporu, s. 2. (Şişecam BBM koleksiyonu).

(59) Paşabahçe Cam San. A.Ş. 1990 Yıllık Raporu, s. 2. (Şişecam BBM koleksiyonu).

(60) Şişecam, 1992 Faaliyet Raporu, s. 14.

(61) Paşabahçe Cam San. A.Ş. 1991 Yıllık Raporu, s. 1. (Şişecam BBM koleksiyonu).

(62) Paşabahçe Direnişi, Kristal-lş Yayım, İstanbul, 1992. Direnişle ilgili anlatımımızda ver alan bilgi ve belgeler için verilen kaynağa bakılabilir.

* Hakan Koçak, İletişim yayınları, “Camın İşçileri: Paşabahçe İşçilerinin Sınıf Olma Öyküsü”, 581 sayfa, 2014.

** Kitapta, şu ana başlıklar yer alıyor: İşçi Sınıfı Oluşumunu Anlamak, Cam Sanayiinin ve Cam İşçilerinin Tarihine Bakış, Milli Cam Sanayiinin Kuruluşu, 50’ler: Hegemonya, Himaye Ve Sınıf Mücadelesi, Paşabahçe’de Sendikal Yaşam, Paşabahçe İşçisi “Sınıf” Olarak Sahneye Çıkıyor, Dar Gelen Fabrika, Yetmeyen Sendika, Ülkede ve Paşabahçede Despotizmin Yükselişi, Son İşçi Havzasi Tükenirken Gelenek Devam Edıyor, Paşabahçe Havzasının Gelişimine genel Bakış, Paşabahçe’de Siyaset.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler